KURTLAR VADİSİ IRAK Subay ev (İç-Gece) Flashforward Türk Karargah-Çatı (K. Irak) (Dış-Gün) Türk Karargah-Ana Oda (K. Irak) (eski 18)(İç-Gün)

KURTLAR VADİSİ IRAK

01

Subay ev

(İç-Gece)

Flashforward

Perdeleri çekili karanlık bir oda… İç karartıcı bir yer… Kısaca mekanı tarifledikten sonra

Author Su Güvenç

24 downloads 268 Views 528KB Size
KURTLAR VADİSİ IRAK

01

Subay ev

(İç-Gece)

Flashforward

Perdeleri çekili karanlık bir oda… İç karartıcı bir yer… Kısaca mekanı tarifledikten sonra masasının başında oturan subayı görürüz… masa lambasının loş ışığı yüzünü yarım aydınlatmakta. Düşünceli… Elindeki pahalı dolmakalemin kapağını açar, önündeki (masası düzenlidir, o düzen içinde kağıtlar belli bir düzende durur) kağıdın yazı kısmının en başına kısa bir tereddütten sonra “Süleymaniye-Kuzey Irak… 04 haziran 2003” yazar el yazısıyla… Flasback’e geçeriz…

02

Türk Karargah-Çatı (K. Irak)

(Dış-Gün)

Genel planın üstüne Süleymaniye-Kuzey Irak 4 Haziran 2003 tarihi yazıyla düşerken kamera ilerler, iki katlı çatısız binanın üstündeki makinalı tüfeğin başında duran terini silen yerel kıyafetli Türk askerinde durur…

03

Türk Karargah-Ana Oda (K. Irak)

Masadaki teğmen komutana, ayaktaki teğmen subaya, subay ise amerikan binbaşısına silahını çekmiştir!

(eski 18)(İç-Gün)

K TEĞMEN: (İNG) Don’t move… SUBAY: (İNG) İndir silahını! [Drop your weapon.] Bağırış çağırış vardır, komutan öfkeyle

KOMUTAN: (İNG) bunun hesabını vereceksin binbaşı! [You'll pay for this, major!] İki astsubay daha salona girer.. silahlarını doğrulturlar amerikalılara… üç silaha karşı iki silah vardır!

04

Türk Karargah-Telsiz Oda (K. Irak)

(eski 19)(İç-Gün)

Telsiz odasındaki subay telefonda heycanlı ve seri halde SUBAY: komutanım, silah çektiler… Ateş için emirlerinizi bekliyoruz efendim…

05

Türk Karargah-Belge Odası (K. Irak)

(eski 20)(İç-Gün)

İki astsubay var, bi tanesi söyleniyor metal dolaptan çıkardığı dosyaları metal kovaların içine koyuluyor… ASTSUBAY2: Şerefsizler, silah çekiyolar… daha dün birlikte çarpışıyorduk… Diğer astsubay konuşmaz bile, elindeki (zippo benzinini) hafif döküyor kovaların içine…

06

Türk Karargah-Ana Oda (K. Irak)

bir astsubay kapıdan, bir astsubay da belge odasından silahlı olarak içeri

(İç-Gün) (eski 21)

girer…beş silahlı askerimiz, iki silahlı amerikan askerini aralarına almışlar KOMUTAN: (İNG) Ne yaptığını zannediyorsun binbaşı… sayı saymayı da mı unuttun, indirt şunlara silahlarını! [What do you think you are doing, major... Don't you know how to count? Order them to lower their weapons!] BİNBAŞI: (İNG) Binbaşı teslim olun… sizden daha kalabalığız… [You are the one who is outnumbered, major... Surrender.] KOMUTAN: (İNG) Siz çıldırmışsınız! [You are mad!] Komutan masadan kalkar, amerikalı teğmen ateş edemez…

07

Türk Karargah Önü (K. Irak)

(Dış-Gün) (22)

Sam saatine bakıyor ama sabırsızlık ifadesi yok… ıslıkla dokuzuncu senfoniyi çalar hafif…

08

Türk Karargah-Telsiz Odası (K. Irak)

(İç-Gün) (23)

Komutan girer telsiz odasından içeri, subay nerdeyse ağlamaklı SUBAY: komutanım, ısrarla çarpışmayın emri geliyor… KOMUTAN: (sert) ver şunu… Komutan telefonu alır KOMUTAN: Komutanım benim… onbir kişiyiz… Çatıda makinalımız var… 100 amerikan 60 yerel askerin en az yarısını

vuracak gücümüz var… Bunların amacı arama değil komutanım, çay verdiğimiz adamlar bize silah doğrultuyorlar… Bunların eylemi, bize yönelik değil türk milletine yönelik… Ölmek için 10 askerimle birlikte emir ve görüşlerinize hazırım komutanım! Dik kararlı… durur… dinler bir süre, telsizci de subay da bekliyor, komutan karşı tarafın sözünü keser KOMUTAN: Komutanım, ölmek için emir bekliyoruz dedim. Arzederim! Komutan dinler, yüzündeki damarları görürüz… hiç bir şey söylemez, dudağı titrer!

09

Türk Karargah-Belge Odası (K. Irak)

(İç-Gün) (24)

Başındaki astsubay, kibriti çakar… kovanın içine atar ateşi… ateş güzelce parlar!

10

Türk Karargah-Ana Oda (K. Irak)

(İç-Gün) (25)

komutan odadan içeri girer, duruma bakar, KOMUTAN: asker indir silahını… SUBAY: Komutanım… KOMUTAN: Evladım, indirin silahlarınızı, emir veriyorum size… Binbaşıya döner

KOMUTAN: (İNG) İstediğiniz aramayı yapın, gidin! [Search whatever you want, and get out of here!]

11

Türk Karargah-Önü (K. Irak)

(Dış-Gün) (26)

Sam arabadan iner… sam’in kapısının açılmasıyla birlikte sam’in özel timi etrafını sarar… sam ve ekibi binadan içeriye girer, bir kısmı binanın dışını sarar, kapının önündeki nöbetçiden silahını alırlar…

12

Türk Karargah-Ana Oda (K. Irak)

(İç-Gün) (27)

Sam ve ekibi odadan içeri girer, iki adamı silahları toplarken, bir tanesi çatıya çıkar… Sam gayet sakin adımlarla belge odasına yönelir… bizimkilerin bakışları nefret doludur… 13

Türk Karargah-Çatı (K. Irak)

(Dış-Gün) (28)

Çatıdaki adamın tepesine iki adam dikilir, bi tanesi silahını doğrultur ÇATIDAKİ ADAM: (TÜR) noluyo lan… Eliyle adamın silahını namlusunu iter, çek üstünden der gibi

14

Türk Karargah-belge odası (K. Irak)

Sam odadan içeri girince eliyle dumanı kovalar… odadaki astsubay, dışarı çıkarken

(İç-Gün) (29)

ASTSUBAY: (İNG) Sigara odası, sigara içiyoruz burda… [This is a smoking room. We've been smoking here...] Sam de dışarı çıkar odadan

15

Türk Karargah-ana Oda (K. Irak)

(İç-Gün) (30)

Bütün bakışlar sam’de. Onbir türk askeri, üç hizmetli bekliyor… SAM: (İNG) Binbaşı müttefiklerimizin can güvenliği yok dışarda… [Major, there is no safety for our allies waiting outside...] Komutan dik bir şekilde sözünü keser… KOMUTAN: (İNG) Binayı aramak için izin istediniz… dışarıya çıkmıyıcaz… Gerekirse öldürün… [You asked for permission to search the building... We will not go out... Kill us if you need to.] SAM: (İNG) Gerekirse öldürürüz… Sorgulanmak üzere karargaha götürüleceksiniz… [If we must, we WILL kill you. You will come with us to headquarters for...'questioning'] KOMUTAN: (İNG) ne hakkında sorgulanıcaz? [You mean "interrogation." For what?] SAM: (İNG) Bunu sorguda öğreneceksiniz… Ama kısaca sorabilirim, C-4’ler nerde? [You will find out. But while we're here, tell me, where are the C-4s?]

KOMUTAN: (İNG) Biz askeriz, tutuklu ya da esir değiliz… [We are soldiers. We are not prisoners nor captives..] Sam tam köşedeki küçük türk bayrağına dokunduğu anda subay, sıyrılır, sam’in dokunmasına müsaade etmeden, bayrağı direk yerinden yırtarak (çekerken yırtılır) alır… Amerikan askeri silahını doğrultmuştur… Sam adama bakar, subay gözlerini kaçırmadan, bayrağı kalbinin üstündeki cebe koyar… sam sonra aldırmadan devam eder. SAM: (İNG) Üzerinizde üniforma göremiyorum… Sizi sorgulamadan asker mi terörist mi olduğunuzu anlayamam… tutuklayın… [I don't see men in uniform or you, for that matter, which makes it difficult to determine if you really are soldiers, or terrorists. Unless, ... I interrogate you to find out. Arrest them!] Askerler bizimkileri plastik kelepçelerle arkadan kelepçelerken KOMUTAN: (İNG) Sam, sen de askersin, askerin şerefiyle oynama… [Sam, you are also a soldier. Don't humiliate us soldiers.] SAM: (İNG) asker-dim… [I was a soldier...] Bizim askerler biraz uğraştıktan sonra kelepçelenirler… Sam binbaşıya

SAM: (İNG) binbaşı; türk askeri gururludur… dışarda yüzleri görülmesin… [Major, these men, uh, soldier's have their pride; don't let anyone see their faces.] Kapıdan içeri giren asker elindeki çuvalları bizim askerlerin başında bekleyen askerlere verirken keseriz…

16

Türkmen Depo

(İç\Dış-Gün) (31)

Biri koşarak içeri girer, türkmen liderle yardımcısının o sırada işi bitmiştir TÜRKMEN ADAM: (TUR) türk karargahı basılmış… TÜRKMEN LİDER: (TÜR) Kim basmış… TÜRKMEN ADAM: (TÜR) Amerikalılar…

17

Türk Karargah önü (K. Irak)

Sam arabasının içinde, herkes karargahın dışına bakmakta… karargahtan başına çuval geçirilmiş onbir asker çıkarılır… hizmetliler acı içinde kapının önünde kalırlar… Başına çuval geçirilmiş onbir türk askeri özel olarak getirilmiş cemseye bindirilir… Sam’in aracı hareket eder gider… Etraftaki halk, peşmergeler ve amerikan askerleri bizimkilerin hüzünlü halini seyreder… Türk askerlerini taşıyan cemse hareket

(İç-Gün) (32)

eder! Cemsenin içindeki subay’ın ellerinin arkasında parmağındaki harbiye yüzüğünü görür, flashforwarda geçeriz…

18

Subay Ev

(İç-Gün)

Flashforward (33)

Subay birkaç sayfa yazdığı mektubu, büyükçe bir zarfın içine koyar… Türk bayrağını öptükten sonra katlayıp zarfın içine koyar… Zarfın ağzını kapatır… Zarfın üstünde polat alemdar yazıyordur… Subay masadaki çekmecesinden beylik tabancasını alır… SUBAY: (TÜR) Vatan sağolsun… Silahı ateşler, görüntü kararır…

BİRİNCİ BÖLÜM

19

Genel Görüntü

(Dış-Gün) (34)

Genel Erbil görüntüsü’nün üstüne jenerik akmaya başlar…. Evler, yollar, insanlar, hayvanlar, gökyüzü… Derken yola bağlanırız…

20

Genel Görüntü 2

(Dış-Gün) (35)

Polat’ın aracı kadra girer… lüks bir cip normal bir hızda ilerlemektedir…

21

Polat Araba

(İç\Dış-Gün) (36)

Polat arkada sağda, abdülhey arabayı kullanıyor, memati önde sağda… Gayet sakinler… Memati gözünü dinlendiriyor, cama kafasını dayamış… Polat arkada kitap okuyor… abdülhey yola dikkatli bakıyor… Yolun sağında bilbordlar var, büyük türk firmalarının reklam panoları… memati gözünü bir açar bakar ki türk firmaları var yolun sağında… kendince panik halde abdülhey’e MEMATİ: (TÜR) nerdeyiz abdülhey? ABDÜLHEY: (TÜR) Elazığ’a 10 kilometre var abi… Memati doğrulur kaşlarını çatar, polat arkadan başını kaldırır, bakar tebessüm eder MEMATİ: (TÜR) Ne elazığ’ı lan? ABDÜLHEY: (TÜR) nerde olucaz abi, erbile geldik… MEMATİ: (TÜR) Ben de tabelaları görünce… Polat kitabını kapatır, müstehzi POLAT: (TÜR) Millet kürdistan’ı tanımış sen de tanı memati… MEMATİ: (TÜR) (canı sıkkın) Burası ırak abi…

22

Düğün Alanı

(Dış-Gün) (ilk 50) (37)

Düğün yeri süsleniyor… Lambalar takılmış kontrol ediyorlar… Kadınlar

bölümü, erkekler bölümü… Aşlar kazanlar kontrol ediliyor… hazırlık sahnesi. Kamera yemek yeri için yapılan hazırlıktan başlar, düğün alanına gider. Ali’nin önünde durur. Düğün alanında lambalar takılmaktadır. Ali’nin önüne ucu açık elektrik kablosu düşer. Ali tam kabloyu eline alacağı sırada biri gelir kabloyu ya da Ali’yi alır.

23

Düğün-Berber

(İç-Gün) (39)

Damad’a traş yapılıyor, birinci perdahı almış ikinci kez damadın yüzüne sabun sürülürken damadın alnındaki kurban kanı izini siler pamukla berber… Damat’ın keyfi yerinde, kirve yanı başındaki koltukta oturmuş, BERBER: (ARAP) Berberlik erkekliktir… Kadın da sakaldır… Ne kadar sert olursa olsun, fırça bütün sertlikleri alır… Önce sakalı yumuşatacaksın… Yumuşatacaksın… Yumuşatacaksın… [irricule mtllilhilake .wilmara mtllillihye.işged matkun illihye heşne ilfırçe rah tbellılhe.ewel şi lazim tbellil illihye...tbellilhe....tbellilhe] ‫ةقالحلا لثم ةلوجرلا‬, ‫ام دكشا ةيحللا لثم ةرملاو‬ ‫يش لوا اهنيلت حار ةجرفلاةنشخ ةيحللا نوكت‬ ‫ اهللبت ’ ةيحللا للبت مزال‬... ‫اهللبت‬ DAMAT: (ARAP) kasım amca,

merhamet… [ırhemni ammu Kasim ırhemni ] ‫ينمحرا مساق ومع ينمحرا‬ BERBER: (ARAP) Merhamet yok… Önce sabır var… [Maku rahme eku sabr ] ‫وكام‬ ‫ربص وكا ةمحر‬ Sağdıç’a döner, suratını asarak BERBER: (ARAP) sen buna ne öğrettin? [işelemtelhathlweled ] ‫دلولا اذه تملع شا‬ SAĞDIÇ: (ARAP) Kralını öğrettim! [Ellemte kulşi hesebelusul ] ‫بسح يش لك تملع‬ ‫لوصالا‬ BERDER: (ARAP) kralmış… onlar ne anlar! [he...hesebelusul.hethole minein ilhum hetta yıırfun kul şi] ‫لوصالا بسح – هه‬, ‫هلوذه‬ ‫يش لك نورعي ىتح مهلا نينم‬ Tekrar damada döner, köpüğü sürmeye devam eder BERBER: (ARAP) yumuşatacaksın, yumuşatacaksın, gevşeyecek, gevşeyecek… [tibellihe...tbellilhe...hetta tnem...wtnem ] ‫ اهللبت‬, ‫ اهللبت‬, ‫ىتح‬ ‫ معنت‬.. ‫معنت‬ Aynadan bir bakar ki çocuk kapıyı aralamış bunları dinliyor… BERBER: (ARAP) Gel ali gel, baban bilmiyo sen öğren… [teal ya Ali teal.tera ebuk ma çan yırif ekelşi inte tırif] ‫لاعت يلع اي لاعت‬ ‫فرعت تنا ىتح ناك ام كوبا هرت‬ Sağdıç sinirle kalkar

SAĞDIÇ: (ARAP) Senin ne işin var burda, anan yok mu senin, yürü! [hayişdetssewi ihna? Wein ummek ? welli ] ‫يوست دش ياه‬ ‫يللو ؟كما نيو ؟انه‬ ALİ: (ARAP) Baba… [Baba] ‫اباب‬ Şaplağı yer, kapı dışarı edilir!

24

Düğün-Gelin Odası önü

(İç-Gün) (ilk 37) (41)

Küçük ali (4), kapının önüne yaklaşmakta… kapınının deliğinden bakar önce… bakmaya çalışır boyu yetişmez ya da tam içeriyi göremez… Kapıyı yavaşca aralar… kapının aralığından içeride olanları görür… Leyla’nın üstünde gelinliği vardır… Elindeki kına sargıları açılmaktadır… Kadınlar yerel-mahalli bir türkü okurlar arapça… Sahneyi çocuk içeriye girene kadar müzik altı veririz… Leyla’nın yanında kayınvalidesi(50)… iki üç tane akranı kız(20-25)… Kürt nine vardır (70)…. Leyla’nın gelinliğinin içine kırmızı bir kuşak dolarlar… Kaynanası koluna bileklik (burma gibi kalın, bizim tasarlayacağımız bişey) takar… Kürt nine muska takarken boynuna çocuk içeri dalar ALİ: (ARAP) Leyla benimle evlenecek. [anilli rah etzewec Leyla] ‫ليل جوزتا حار يللا ينا‬

Leyla gülümser LEYLA: (ARAP) nişanlım gelmiş… [tera ice hatibi] ‫يبيطخ اجا ىرت‬ Kürt nine çocuğu alır, kıçına bir şaplak vurur FATIMA: (KÜRT) Sünnetsize kız mı verilir köpek, yallah babanın yanına! [???] Çocuğu kapıdan dışarı atarlar, çocuk kıçını tutar, yüzü asık… 25

Peşmerge Çevirme Noktası

(Dış-Gün) (42)

Peşmergeler araçları durduruyorlar… Önde bir araba arkasında bir otobüs sırada.

26

Yol-Polat Araba

(İç\Dış-Gün) (43)

Abdülhey ilerde çevirme olduğunu görür, arabanın hafifçe frenine dokunur ABDÜLHEY: (TÜR) Abi ilerde çevirme var… Polat camdan dışarı bakar, sakindir… memati’nin yine kaşları çatılır MEMATİ: (TÜR) bunlar asker mi polis mi? ABDÜLHEY: (TÜR) Barzani’nin peşmergeleri… Şehirde polis dağda asker, bi ayrımı yok…

27

Düğün-Oda

önü

Şeyh kendisine ayrılan özel minder ya da postun üstünde oturmaktadır, Ali kucağında oturmakta… Tam

(İç-Gün) (ilk 43) (46)

karşısında gelinle damat yanyana dizleri üstünde oturmaktadır… Onların birer adım arka çaprazlarında birer şahit oturmaktadır… Şahitlerden biri sağdıç, diğeri de berberdir… Berber çok mahçup, sanki biraz önce dükkanda konuşan o değildir… Kapının girişinde ise kürt nine durmaktadır…

ŞEYH: (ARAP) Sen ki hayırlı işler yapmayı dileyen kişiye, onları başarmış gibi cömertçe karşılıklar verensin; bu iki kardeşimize de şimdiden başarmış gibi yüksek mükâfatlar ihsan eyle Yarabbi! Onları en hayırlı evlatları yetiştiren kutlu anne babalar katında misafir eyleyip hatalarını bağışla… Yarabbi bize dünyada ve ahirette güzellikler lütfen, bizleri ateşten koru.. (Rabbena Atina fiddünya haseneti ve fil ahireti hasene.) Lillahi tealel fatiha! Herkes fatiha okurken şeyh fatihasını bitirir, ali de mırıldanır, yüzüne sürer ellerini, şeyh cebinden iki şey çıkarır, bir tanesi şeker, ali’ye verir… Ali Şeyhin elini öper, şeyh de ali’nin yanaklarını. Ali hoplaya zıplaya kalkar şekeri açarken. Damat şeyhin elini öper üç kere… Leyla şeyhin elini

üç kere öper, şeyh elindeki altın hızmayı uzatır… ŞEYH: (ARAP) Benliğimizi yenene kadar esiriz… Biz olduğumuz an hürriyetimize kavuşacağız… [rah nibka esra ile en nigder ntğelleb ele nefsne.thakilwekt rah nıhsal ela hüriyyetine] ‫ىرسا ىقبن حار‬ ‫ انسفنا ىلع بلغتن نا ىلا‬, LEYLA: (ARAP) Babacığım… [baba] ‫اباب‬ ŞEYH: (ARAP) Hür olana dek bunu çıkarma kızım… [La tinzeii ila en tısirin hurre ] ‫ال‬ ‫ةرح نيريصت نا ىلا هيعزنت‬

28

Peşmerge Çevirme Noktası

(Dış-Gün) (47)

birkaç araba daha gitmiştir… Peşmerge gelir, abdülhey camını açar, içeriye şüpheyle bir bakar PEŞMERGE: (KÜRT) Pasaport… [pasportekantan] Abdülhey uzatır pasaportu, peşmerge içeriye bakar PEŞMERGE: (KÜRT) Öbürlerinin de… [ewi tryan] Polat arkadan öne pasaportunu uzatır, memati de pasaportunu verir, abdülhey ikisini daha uzatır ABDÜL: (KÜRT) Evraklar tamam, herşey normal… [kağıdekan tawaw. hamu tawawa] Peşmerge abdülheye bakar

PEŞMERGE: (KÜRT) Kürt müsün? [e to kurdi ?] ABDÜL: (KÜRT) evet… [balei] Peşmerge türk pasaportuna bakar, PEŞMERGE: (KÜRT) İnin arama yapıcaz… [werne huvarei teftiştan dekeyn] ABDÜL: (TÜR) Abi, inmemizi söylüyo… bişeyler verelim gidelim... POLAT: (TÜR) İneriz kardeş… Kapılar açılır bizimkiler iner… Peşmerge abdülhey’e PEŞMERGE: (KÜRT) Arabanın oraya geçin… [bron lay seyareke] İşaret diliyle de anlaşılmıştır… Peşmerge adamlarından birine PEŞMERGE: (KÜRT) Arabanın içine de bakın… Bunları gözüm tutmadı… [temaşay naw seyarekeş bken.ewane aklım nay gri] ABDÜL: (KÜRT) zorluk çıkaracak bişey yok… [muşkile dermeynein , hiç niye] Polat lafını keser POLAT: (KÜRT) Bırak işini yapsın abdülhey! [leigerei işi hoy bkat ABDÜLHEY] Peşmerge polat’a ters bakar, kendi adamı bizimkilerin arabasını aramak üzere yönelmiştir jipe…

29

Peşmerge Çevirme Noktası-Peşmerge Araba

(Dış-Gün) (48)

Peşmerge diğer arabayı kontrol eden adamına PEŞMERGE: (KÜRT) Yolla gitsin işimiz var… [babron işman heye] Diğeri ağırdan alır, bu sefer bağırır PEŞMERGE: (KÜRT) Hadi, işimiz var! [yalla işman heye] Diğeri arabaya yol verirken, peşmerge diger arabalara bağırır PEŞMERGE: (KÜRT) hadi geçin, tamam, durmayın! [yalla bron tawaw .ramewestn ] Memati mırıldanır MEMATİ: (TÜR) Ne diyo abdülhey? Peşmerge sert polat’ın önünde durur PEŞMERGE: (KÜRT) Adın ne? [nawıt çiye ? ] POLAT: (KÜRT) Pasaportta yazıyor… [lepasporti nüsraye ] PEŞMEGE: (KÜRT) sana sordum? [letom prsi ] POLAT: Polat Alemdar! PEŞMERGE: (KÜRT) Erbil’e niye geldiniz? [lo deçiyehewleiri ? ] POLAT: (KÜRT) ticaret… [lo tücaret ] PEŞMERGE: (KÜRT) Ne ticareti? [tücareti çi?] POLAT: (KÜRT) İnsan ticareti… Burada ucuzmuş adam alıp satmak! [tücareti insani leire herzane insan krin u froştn ]

İyice gerilir ortalık, peşmerge boynundaki kaleşnikof’u polat’a doğrultur… PEŞMERGE: (KÜRT) Yat yere, arama yapıcaz… yatın… [dreijben leardi . dreijben teftiştan dekeyn ] Diğerleri de silah doğrultur ABDÜL: (KÜRT) Arkadaşlar, sakin olun… [heimn bn heimn ] PEŞMERGE: (KÜRT) yatın dedim… [peitan daleim dreijben ] Bi tanesi silahı doğrultur abdülhey’e ABDÜL: (KÜRT) sakin ol, sakin ol.. [ bi sakine, bi sakine! ] MEMATİ: (TÜR) ne diyo abdülhey? ABDÜL: (TÜR) Ellerini kaldır, yere yat abi… Peşmerge polat’a sert PEŞMERGE: (KÜRT) Yere yat dedim… [peitan daleim dreijben ]

POLAT: (KÜRT) İnsan gibi arayacaksanız arayın… Ben yere yatmam! [weki insani teftişman ken .mn leardi dreij nabm] PEŞMERGE: (KÜRT) Yatacaksın… [debi dreijbi] Namlusuyla dokunur polat’a, memati hamle eder MEMATİ: Şişşşşşşş! O anda memati dipçiği omzuna yer, kürtler bağırmaya başlarlar “yere

yatın” rabarbasıyla, abdülhey bağırarak yere çömelir ABDÜL: (KÜRT)tamam sakin, sakin, problem yok… [tawaw .heimnbn .heimnbn.muşkile niye ] Memati’ye bakarak ABDÜL: (TÜR) Memati abi, yat yere… Memati ters bakar, yere eğilmeye niyeti yok, abdül’e dönerken abdülün ustalıkla bıçağını çıkardığını görür yere yatarken, memati de yere çömelir… PEŞMERGE: (KÜRT) seni vururum, yat yere… [leit dedem dreijbe ] POLAT: (KÜRT) Ben yere yatmam! [mn dreij nabm ] Peşmerge parmağını tetiğe götürdüğü an, polat hızlı bir hareketle elini tetiğin gerisine sokar… O an kare donar; abdülhey’in bıçağı parlar… Polat kaleşi ters çevirdiği anda, abdülhey de peşmerge’nin ayak bileklerindeki atar damarlara sürtmüştür bile… Polat ateş ettiği anda peşmerge uçar ve abdülhey’in önündeki adam bağırarak yere düşerken paçalarından kan fışkırır, memati önündeki adamı arabaya uçarak dayar… Adamın elindeki silah ateşlenmiştir ama, kimseye gelmez, polat nişan alan peşmergeyi de

vurur…. Memati elindeki peşmergenin kafasını camdan içeri sokar, peşmerge çığlık içinde bağırmaktadır PEŞMERGE 2: (KÜRT) bırak beni… [bermde ] MEMATİ: (TÜR) ne diyo abdülhey? Abdülhey yerden kalkarken ABDÜL: (TÜR) Bırak beni diyo abi… MEMATİ: (TÜR) bırakacam tabii, yanımda mı götürücem? Memati adamın kafasını sağa sola cam kırıklıklarının üstüne sürer, adamın boğazından kanlar fışkırarak yere düşer… Polat estetik bir şekilde keleş’i yere atar POLAT: (TÜR) Gidelim… Üçlü arabaya yürürken, bu durumu gören seyir halindeki araçlar durur… Üçlü arabaya biner…

30

Yol- Polat Araba

(İç\Dış-Gün) (49)

Araba hareket eder, gözden kaybolur…

31

Düğün-Oda

(İç-Gün) (ilk 46) (50)

Damat’la gelin başbaşa… Damat kızın duvağına elini atarken DAMAT: (ARAP) Leyla ne kadar güzelsin… [Leyla inti işged hilwe ] ‫ةولح دشا تنا ىليل‬ Leyla pat eline vurur

LEYLA: (ARAP) Yalancı… daha yüzümü görmedin… [hey heyyal...inte beed ma lifit wiççi] ‫يهجو تفش ام دعب تنا لايح يه‬ Damat tebessüm eder… Damat belinden kuşağından (o ana kadar görünmez) hançeri çıkarır DAMAT: (ARAP) artık senin… [min hellahdhe hathe iliç ] ‫جلا اذه ةظحللا اه نم‬ Leyla’nın avuçlarına koyar LEYLA: (ARAP) Çok güzel… [rawaa ] ‫ةعور‬ Damat gelinin duvağını açar DAMAT: (ARAP) Ata yadirgarıdır, çok kıymetlidir… Selahaddin eyyübi’den bugüne soyumun erkekleri bu hançeri eşlerine verdiler, soyumuzu, namusumuzu korusunlar diye… [hathe thikralecdad kulliş nefis ecdadne min ahd salaheddinileyyubi tirko lilthikur min thurriyyetne.kul minhum yikedmelzewicte hetta yıhmen nes wuşerafilaile. ] ‫سيفن شلك دادجالا ىركذ اذه‬ ‫نم روكذلل وكرت نيدلا حالص دهع نم اندادجا‬ ‫انتيرذ‬.‫لسن نمحي ىتح هتجوزل مدقي مهنم لك‬ ‫ةلئاعلا فرشو‬. Leyla gözleri çakmak çakmak çakmak bakar LEYLA: (ARAP) Oğlumun emaneti bendedir… [emanet ibni wiyyaye ] ‫ةنامأ‬ ‫هيايو ينبا‬

Öper başına koyar… Damat leyla’nın yanaklarından tutar, tebessüm eder çapkınca DAMAT: (ARAP) Oğlumun emaneti bendedir… [emanet ibni wiyyaye ] ‫ةنامأ‬ ‫هيايو ينبا‬ Kızın alnını öpücüğü koyarken kapı gümbür diye açılır, ali odadan içeri düşer, leyla ile damat gülerken ali kaçmaya çalışmaktadır…

32

Sheraton önü

(Dış-Gün/gece) (52)

Polat’ın arabası otele girmek üzere kapının önünde durur. Bu sahneden geceye geçeriz…

33

Kültür Merkezi

(İç-Gece) (57)

Salonda düzen sağlanmış. Çocuklar sıralanmış… kürt lider salondan içeri girer, yardımcısı ve ekibiyle birlikte… yüzü gülmekte… Öğretmen karşılar ÖĞRETMEN: (ARAP) hoşgeldiniz… [ehlen wesehlen bikum ] ‫مكيب ًالهسو ًالها‬ KÜRT LİDER: (ARAP) Hoşbulduk… Herşey hazır mı öğretmen hanım… [Kulşi hadhır sitmuallime? ] ‫كيب هله‬. ‫تس رضاح ىش لك‬ ‫ةملعم‬ ÖĞRETMEN: (ARAP) Evet efendim… [Beli seyidi] ‫يديس يلب‬

Kürt lider tek tek öğrencilere bakıyor, yanaklarını okşar, eğik durana dik durmasını işaret eder, yakası bozulanın yakasını düzeltir… Erkek çocuğun önünde durur KÜRT LİDER: (KÜRT) İsmin ne delikanlı. [nawt çiye genc? ] KORO ÇOCUK 1: (KÜRT) Civan efendim. [CWAN gewrem ] KÜRT LİDER: (KÜRT) kaç yaşındasın? [umrut çende? ] KORO ÇOCUK 1: (KÜRT) onbir efendim… Büyüyünce asker olucam… [yazde gewrem. Ke gewrebum debme ekser ] KÜRT LİDER: (KÜRT) Hayır hayır, bunu istemiyorum… Ne konuşmuştuk çocuklar, size sorulmadan cevap vermeyeceksiniz! Cevaplarınız kısa olacak… Her cümlenizin sonunda efendim diyeceksiniz… Ve muhakkak mister marshall’a teşekkür edeceksiniz! [neheir . neheir. Mn ewem nawei . çitan guti bo mındalina leitan neprsn cewab medanewa .wlamtan bekurti bdene .paş hemu kısayek blein gewrem.wbaş bzanın mamusta marşal supasi bken .] Kızlardan birinin saçları iki örgü değil tek örgüdür. Kürt liderin kaşları çatılır KÜRT LİDER: (KÜRT) bu ne hal? [çi kawmaya ]

Öğretmen panikle gelirken, kürt lider kızın saçından örgüyü söker alır KÜRT LİDER: (KÜRT) Size kaç kere söyledim, kızların saçları iki kuyruk olacak… kızlar kız gibi erkekler erkek gibi olacak… Kızların saçlarını kurdelalı, iki kuyruk seviyor mister marshall! Çabuk saçını düzeltin! [ ???? ]

34

Düğün-Gelin odası

(İç-Gece) (ilk 60) (58)

Leyla’nın etrafında akranları, leyla hançerini çıkarmış… Ali aralarında görmeye çalışıyor… Kızlar çok beğenirler, beğenme efektleri NEDİME 1: (ARAP) Bunlar gerçek mi? [hathe hekiki? ] ? ‫؟يقيقح اذه‬ Üstündeki taşları gösterip LEYLA: (ARAP) Gerçek tabii… bin yıllık bu… [tabaan hekiki .umre elf sene ] ‫ًاعبط‬ ‫يقيقح‬. ‫ةنس فلا هرمع‬ NEDİME 1: (ARAP) Erkekler ne zamandan beri kadınlara gerçek hediyeler veriyor? [hay min işwekt ilriyacil yikedmun hedaye hekikiyye lilniswan ] ‫تكوشا نم ياه‬ ‫؟ناوسنلل ةيقيقح اياده نومدقي ليجايرلا‬ Leyla şakacı LEYLA: (ARAP) Kıskanç evde kalmışlar… hepinizin kocamda gözü var değil mi? [ğeyyarat,awanis,kulkum einkum ela

recli mu hiç? ] ‫ تارايغ‬, ‫ سناوع‬, ‫مكلك‬ ‫؟جيه وم يلجر ىلع مكنويع‬ Leyla hançeri kızların elinden alır LEYLA: (ARAP) Ben gerçek hediyemi almışım… [ani ikhethit heditil hekikiyye ] ‫ةيقيقحلا يتيده تذخا ينا‬ Ahlaksız nedimelerden biri hançeri gösterip NEDİME 2: (ARAP) bu kadar mı? [ma ikhethtiliç fed şilakh ] ‫يش دف جليتذخأ ام‬ ‫؟خالللا‬ Güler kızlar, ali kendini gösterir ALİ: (ARAP) Leyla ben de bakıcam… [Leyla. ani hem erid eşuf ] ‫مه ينا ىليل‬ ‫فوشا ديرا‬ LEYLA: (ARAP)Ben sana kızımı vericem… Ama kızların arasında gezersen hiçbişey vermem… hadi yürü erkeklerin yanına… [emma inte ferah ezewcek binti.lakin itha matcuz imnillef beininniswan, marah attik iyyaha. Yallaruh yemmiriyacil] ‫يتنب كجوزا حارف تنا ام ا‬. ‫ناوسنلا نيب فللا نم زوجت ام اذا نكل‬, ‫حار ام‬ ‫اهايا كيطا‬, ‫ليجايرلا مي حور اللاي‬.

Leyla’dan şaplağı yer ali, ali’yi kızlar mıncıklayarak dışarı atarlar…

35

Sam Karargah-Sam Oda

(İç-Gece) (ilk 62) (60)

Sam odasının kapısını açar… Sam haritanın önünde durur, harita eski osmanlı haritasıdır, haritanın üstündeki amerikan planlarını görürüz… Haritayı kaldırır, arkasında duvara isa peygamber ikonu vardır… Kenardan önüne diz çökeceği puf’u alır… Önce mum’u koyar mumluğa, mumu yakarken duasını mırıldanır… Sonra puf’un önüne diz çöker… Ellerini birleştirir mırıldanarak latince duasını eder… Başını kaldırır isa’ya bakar SAM: (İNG) Yüce efendimiz… Sen yeryüzüne dönünceye kadar, bütün gücümüzle, barışı ve güveni sağlamaya çalışıcaz… Bu çetin bir yol… Senin inancın olmasa, biz bu yolda geri kalmışlıkla, günahkarlıkla, vahşetle mücadele edemeyiz… Bize mücadele gücü ver, ışığınla bizim yolumuzu aydınlat… Babil’deki günahkar çocuklara merhamet et… Onları senin yolunda yürüyenlerden kılmam için bana yardım et… [Dear Lord, Our Christ... Until you return to us, we will try to live peaceably with all men, and to give a place to wrath, with all our power. In order to carry out our holy duties and gain the glory of your joy, it is right for all to strictly obey their Master. For nothing is dearer to our

Jesus Christ than obedience. The Master, should hold in his hand the staff and rod -- the staff with which to sustain the weaknesses and strengths of others; the rod with which to beat the vices of those who sin. Grant us the strength to illuminate our path with your light... Show mercy to the sinners of Babylon. Help me to.] Duasına tamamlar, istavroz çıkarır… İsa’ya bakar, detay planda isa’nın gözlerinin içine bakmaya çalıştığını görürüz… Ayağa kalkar, kamera mumda kalır, sam odadan çıkarken kapının açılmasıyla mum söner!

36

Düğün Alanı

(Dış-Gece) (ilk 66) (64)

Düğünün girişinde, nispeten lüks bir araba durur… Damat, damadın ve gelinin babaları, sadıç ve düğünün ileri gelenleri o noktaya hızlı adımlarla giderler… Arap lider arabadan iner… Arap lideri karşılarlar… Arap lider tek tek hepsini öper… damat’ı ön son öper ARAP LİDER: (ARAP) nasılsın damat? [işlonek iris] ‫؟سيرع كنولشا‬ DAMAT: (ARAP) şeref verdiniz efendim, hoşgeldiniz… [ehlen wesehlen şerreftune ] ‫انوتفرش الهسو الها‬

DAMAT BABA: (ARAP) Ya ebu tarık… Ben oğlumu sana oğul yapmadım mı ki şimdi ona damat diyorsun… [Abutarık mugitlek ibni mithil ibnek.badek tigul iris ] ‫وبا‬ ‫لوكت كدعب كنبا لثم ينبا كلتك وم قراط‬ ‫سيرع‬ ARAP LİDER: (ARAP) Ben bugün kız tarafıyım… Senin oğlun benim oğlumdur ama leyla benim has kızımdır… [Anilyom min tarafılaruse . ibnek huwa ibni lakin Leyla bintilmukarrabe wilhe ındi mekanethelhasse] ‫فرط نم مويلا ينا‬ ‫ةسورعلا‬. ‫ينبا وه كنبا‬, ‫يتنب ىليل نكل‬ ‫ةصاخ هناكم يدنع اهلاة ةبرقملا‬

Neşeyle içeriye girerler, arap lider ve düğünün ekabirleri onlara ayrılan özel bölgeye otururlar… Kahya, özel şerbetlerden getirir ikram eder, ali kahya’nın paçasını tutmaktadır… Kahya şerbetleri vereceği sırada ali’yi iter KAHYA: (ARAP) Git başımdan… [welli minwiççi ] ‫يهجو نم يللو‬

37

Düğün Alan-uzağı

Amerikan askerlerinin bulunduğu noktadan sam’in hummer cipini, önünde ve arkasındaki özel ekibinin olduğu ciplerle görürüz… Sam’in aracı

(Dış-Gece) (ilk 70) (68)

gelir belirnenen noktada durur… Birliğin komutanı aracından iner sam’in aracına doğru gider… SAM YARDIMCI: (İNG) Nedir durum? [What is the situation?] DÜĞÜN KOMUTAN: (İNG) Henüz ateş yok efendim… [Situation normal, no open fire yet, sir...] Sam yardımcısından dürbünü alır, dürbünle düğün alanına bakar SAM YARDIMCI: (İNG) Birazdan başlarlar… [They will start firing soon... You’ll see…]

38

Düğün Alanı

(Dış-Gece) (ilk 71) (69)

Önce dürbünün gözüyle kadınların bulunduğu bölümü görürüz… Normal görüntüye geçtiğimizde, müzik hızlanmış, sağdıç davulun davetini kabul edip onun karşısında çok güzel dans etmektedir… Herkes bu ikiliyi seyretmekte… Ali de babası gibi dansetmeye çalışmakta ama ayağı taşa takılır, yere düşer… Gençlerden birisi ali’yi yerden kaldırdığı gibi oradan uzaklaştırır!

39

Peşmerge Karakolu

Karakol komiseri, oturmuş masaya ayaklarını uzatmış bira içiyor… keyfi

(İç-Gece) (ilk 72) (70)

yerinde. Kapısı çalınınca ayaklarını indirir, birasını saklar KOMSER: (KÜRT) geeel. [were ] Yardımcısı içeri girer KOMSER Y: (KÜRT) Efendim sheraton’dan listeler geldi… Araç otelin içinde… [gewrem le ŞİRATON listekan hat.seyarakan le naw uteiline. ] Komser ayağa kalkar KOMSER: [KÜRT) Gidelim… [????]

40

Düğün Alanı

(Dış-Gece) (ilk 73) (71)

sağdıç milleti halaya kaldırır, erkekler keyifle oynamaya başlar… Sağdıç gider damadın yanına SAĞDIÇ: (ARAP) Gören seni yasta zannedecek… hadi… [illi yuşufek yigul inteb eza. yalla....yalla ] ‫كفوشي يللا‬ ‫ ازعب تنا لوكي‬. ‫ اللاي‬. ‫اللاي‬ DAMAT: (ARAP) Ayıptır, büyükler var… [ayb. madetşufilkibar beinatne] ‫هدام بيع‬ ‫انتانيب رابكلا فوشت‬ SAĞDIÇ: (ARAP) Damat oynamadan düğün olmaz… [İliris mayısir iris ithe ma yırgısılirris] ‫صكري ام اذا سرع ريصي ام سرعلا‬ ‫سيرعلا هيب‬ Damadı zorla kaldırır sağdıç… Damat’la sağdıç ağır ağır giderken kadın tarafında da hareketlenme başlar, başta leyla kızlar aşağı

bakmak için duvarın kenarına toplanırlar… Ali de kadınlar tarafından koşarak iner, tam halay ekibinin olduğu yere vardığında silahlar havaya ateş edilmeye başlanır, ali kulaklarını tutar… Ali’nin kafasına tokmak yemesi çıktı!!!

41

Amerikan Mevzisi

(Dış-Gece) (ilk 75) (72)

Sam komutana başıyla emir verir tebessüm eder SAM YARDIMCI: (İNG) Artık teröristler! [Now they are terrorists!] Arabalar hareket etmeye başlar…

42

Sheraton Lobi

(İç-Gece) (ilk 76) (73)

Peşmerge komseri kalabalık bir ekiple lobiden içeri girmiştir… Dtel müdürü çok şık bir şekilde asansörden iner, komserin yanına gider… komser kendini toparlar MÜDÜR: (İNG) Noluyo… [What is going on here?] KOMSER: (İNG) Dört adamımızı öldüren katiller otelinizde müdür bey… [I am looking for the murderers that killed my men. We know they are here.] MÜDÜR: (İNG) kim? [Who are they?] KOMSER: Polat Alemdar… [Polat Alemdar and his men.]

Resepsiyonist atılır RESEPSİYONİST: (İNG) Şu anda restoranda yemekteler efendim… [They are at the restaurant now, having their dinner, sir.] Kürt komser adamlarıyla hareket edeceği anda, müdür durdurur MÜDÜR: (İNG) ne yaptığını zannediyorsun? Müşterilerime kimsenin rahatsızlık vermeye hakkı yok! Sadece üçünüz girin, dışarıya davet edin… Otelin içinde bir tadsızlık istemiyorum! [What do you think you are doing? Nobody has the right to disturb my customers! Just the three of you will enter, and invite them outside. I don't want any trouble in my hotel!]

43

Düğün Alanı-dışı

(Dış-Gece) (ilk 78) (74)

Arabalar belli noktalarda durur, askerler araçtan inerlerken düğün ahalisi durumu farkeder, düğünün müziği kesilir… Askerler etrafı sarmaya başlarlar..: sam’in arabası biraz daha uzaklarında durur… Birliğin komutanı kalabalık bir ekiple düğün alanından içeri girer… Sağdıç komutanı girişte karşılar SAĞDIÇ: (İNG) bir problem mi var? [Is there a problem?]

KOMUTAN: (İNG) Kim bu organizasyondan sorumlu? [Who is in charge of this... gathering?] SAĞDIÇ: (İNG) düğünden mi? [It’s a wedding!] KOMUTAN: (İNG) Burada teröristler var… Herkes kimliklerini çıkarsın… Arama yapılacak… [We are looking for terrorists and we know that they are here. Line up! We will need to see everyone's ID!]

44

Sheraton-Restaurant

(İç-Gece) (ilk 79) (75)

Şef garson yanında kürt komser ve iki adamıyla birlikte restorandan içeri girer… Komser ve adamları silahlıdır… polat ağzındaki lokmayı bitirir gayet sakindir, önündeki peçeteyle ağçını silmeyi bitirdiğinde şef garson kibarlıkla ŞEF: (İNG) Afedersiniz efendim, beyler karakoldan geliyorlar? Sizinle görüşmek istiyorlar… [Excuse me, sir. These gentlemen are coming from the station. They would like to talk with you.] POLAT: (İNG) Dinliyorum… [I'm listening...] KOMSER: (İNG) karakola gidicez? [We will go to the station?] POLAT: (İNG) Hangi karakol? [Which station?]

KOMSER: (İNG) Bayım zorluk çıkarmayın… [Don't cause us trouble, mister.] Polat tane tane POLAT: (İNG) Hangi ülkenin karakoluna beni davet ediyorsunuz? [Which country's station are you inviting me to?] KOMSER: (İNG) Irak kürdistan’ı… [IRAQ KURDISTAN] POLAT: (İNG) Sizi tanımıyorum… Buranın sahibi gelsin beni alsın… [I do not acknowledge you. Let the owner of this place come and get me...] Komser silahına dokunur, etraftaki insanlar da bakmaktadır KOMSER: (İNG) Binanın etrafı sarılı… Benimle geleceksin… [The building is surrounded. You'll come with me.] POLAT: (İNG) Bana otelin müdürünü çağırın… Hemen, şimdi… [Bring me the manager of the hotel. Now.] Masanın üstüne bomba mekanizmasını koyar, POLAT: (İNG) Yoksa ne siz ne biz buradan çıkabiliriz! [If not, neither we nor you can leave this building!]

45

Düğün Alanı

(Dış-Gece) (ilk 80) (76)

Meksikalı askerler tek tek herkesin kimliklerine bakmaktalar, arap lider gelinle damadın babaları ve sağdıç komutanla konuşmaya çalışmaktalar

DAMAT BABA: (İNG) Bakın efendim, bi yanlış anlaşılma var… damat benim oğlum, burada sadece düğün var… [Look, sir. There is a misunderstanding here. The groom is my son. We are just having a wedding here...] DÜĞÜN KOMUTAN: (İNG) Bütün sorumlular bizimle gelicek… [Those responsible will come with us.] ARAP LİDER: (İNG) Ben bu düğüne kefilim… Sam marshall benim dostum… Burada her ne arıyorsanız yok… Eğer ille gelmemiz geliyorsa, düğün bitince bizzat ben kendi ellerimle getireyim… [I am officiating this wedding. Sam Marshall is my friend. There is nothing you will find here. If it is necessary for someone to come, after the wedding, I'll bring them myself.] DÜĞÜN KOMUTAN: (İNG) biz sorumluları şimdi alıcaz… [They will come with us now.]

46

Sheraton-Restaurant

(İç-Gece) (ilk 86) (80)

Otel müdürü restorandan içeri girer, kürt komser, iki adam ve şef garson da masanın önünde durmaktadırlar… POLAT: (İNG) Sizi rahatsız etmek istemezdim, bayyy? [Sorry for bothering you, Mr.?] MÜDÜR: (İNG) Fender…

POLAT: (İNG) Bay fender… Oturmaz mısınız? [Mr. Fender... Have a seat, please..] MÜDÜR: (İNG) Bakın sayın alemdar… Problem nedir bilmiyorum ama bunun çözüm yeri otelim değil… [Listen, Mr. Alemdar... I do not know what the problem is but my hotel is not the place for all of this.] POLAT: (İNG) maalesef tam burası… Lütfen oturun ve buradaki arkadaşları yollayın. Müşterileriniz rahatsız oluyor… [Unfortunately, this is the exact place. Please do sit down and send these guys away... Your customers are being disturbed...] Müdür kısa tereddütten sonra diğerlerine başıyla gidin yapar, diğerleri çıkarken masaya oturmak üzere hamle eder, polat müdahale eder POLAT: (İNG) Oraya değil lütfen… [No, not there, please.] Müdür polat’ın işaret ettiği yere oturur… MÜDÜR: (İNG) sayın alemdar, burada misafirimsiniz.. dışarıda bir sıkıntı olmuşsa onu çözmeye hazırım ama otelim büyük bir zincirin halkası… Hiçbirimiz burada tadsızlık çıkmasını istemeyiz değil mi? [You are my guests here, Mr.

Alemdar. I am ready to solve any problems outside but my hotel is a part of a big chain. We do not want any trouble here, do we?] POLAT: (İNG) Tabii ki… size teknik bişey sorabilir miyim? Otelinizi ayakta tutan kaç ana taşıyıcı kolon var… [Certainly. Can I ask you a technical question? How many main supporting columns does this hotel have?] MÜDÜR: (İNG) Anlamadım? [Excuse me?] POLAT: (İNG) Anlatayım… Otelinizde altı ana taşıyıcı kolon var… [Let me explain... Your hotel has six main supporting columns] Bomba kumandasının üstünden anlatmaya çalışır POLAT: (İNG) Birincisi patlattığımda, sarsılırız… İkinciyi patlattığımda bina eğilmeye başlar… Üçüncü ve dördüncü de ise bina olduğu yere çöker… Ama ben yine de diğer iki ana taşıyıcıya da c-4 yerleştirdim… [When I blow up the first one, we get shaken. When I blow up the second one, the building starts to bend. And with the third and the fourth one, the building crumbles upon itself. But I installed C-4s on the other two main supporters. Formalities] MÜDÜR: (İNG) Benden ne istiyorsunuz? [What do you want from me?]

POLAT: (İNG) Öncelikle, kimsenin bu durumdan mağdur olmasını istemiyorum… Lütfen sükunetle oteli boşalttırın… [First of all, I don't want anyone to feel wronged. Please evacuate this hotel peacefully.]

47

Düğün Alanı

(Dış-Gece) (ilk 83) (81)

Bütün o kargaşanın içinde biz sadece ali’ye ve amerikan askerine fokuslanırız… Ali elindeki sopayı askerin tüfeğinin namlusuna sokmaya çalışmakta… güler yüzlü oyun oynuyor… Asker mimik vermez önce… Ali tekrar zorlar çubuğu… Asker tüfeği hafif kımıldatır… Ali iyice oyun oynadıklarını zanneder, tekrar çubuğu soktuğu anda asker tüfeğini çekmek üzere hamle eder, yakın planda detayda görürüz ki, askerin parmağı tetiğe değer… Bir anda ateş sesiyle herkes o tarafa döner, şarjör boşalmış… herkesin yüzünde dehşet ifadesi… Sonra görürüz ki ali’nin cansız bedeni, kanlar içinde yerde yatmakta… Ali’nin annesi kadın mahfilinde kadınları yararak duvar dibine yürür… kalabalığı yarar, oğlunu görür… şoktadır.

48

Düğün Alanı-çatı

(Dış-Gece) (ilk 85) (83)

Ali’nin kanlı cesedi yerde, babası ona doğru şaşkın adımlarla ilerlerken birden kadın mahfilinde çığlık duyulur, ali’nin annesi bağırarak ALİ ANNE: Aliiiii!!!! Kendisini damdan aşşağı atar… kadınların çığlığı üstüne başta ali’yi vuran asker, amerikalılar ateş etmeye başlarlar… Ölenler yaralanlar, kaçışanlar…

49

Düğün Alanı

(Dış-Gece) (ilk 91) (84)

Yaralananlar, vurulanlar, tutuklanmak üzere kolundan sürüklenenler, yere yatırılmış kelepçelenenler… damat sağdıçı bir noktaya çekmeye çalışırken sağdıç kolunu çeker damattan kurtulur… damdan düşen karısının yanına gider bakar kadın ölmüştür… Not: Müzik altı veririz.

50

Düğün-Leyla Nokta

(Dış-Gece) (ilk 92) (85)

Kürt nine de leylayı tutmaya çalışıyor aşşağı inmesin diye, leyla kolunu kurtarır, bakar kocasını görür, kocası koşmakta leyla bağırır kocasına kocası duymaz leylayı… Not: müzikaltı veririz…

51

Düğün Alanı

(Dış-Gece) (ilk 93) (86)

Sağdıç bütün kaousun arasında düşe kalka itile kakıla en sonunda ali’nin cesedinin başına gelir, çocuğu usulca yerden kaldırır göğsüne bastırır, gözünden yaşlar süzülerek başını göğe kaldırır, SAĞDIÇ: (ARAP) Ya müntekim nerdesin? [idrikne ya muntekim] ‫مقتنم اي انكردا‬

52

Düğün Alanı

(Dış-Gece) (ilk 94) (87)

Leyla dışarı fırlar bir an bakar ki kocası ona doğru koşmaya çalışırken bir bakar ki bir amerikan askeri kocasını tutukluyor… Leyla bağırır LEYLA: (İNG) Bırakın onu… Saiiiiit… [Let him go! Sait!!!] Damat sesini duyar leyla’nın döner bakarken leyla koşmaya başlar, bir amerikan askere leyla’ya dipçiğiyle vurur leyla yere düşerken damat çıldırır DAMAT: Leylaaaaaa… Amerikan askerlerinin kollarından sıyrılır… Yanındaki amerikan askerinin suratına bir tane çakar, Koşarak leyla’ya vuran askere saldırırken o asker damadı kurban kanının alnına sürüldüğü yerden vurur. Damat kanlar içinde yere düşer… Leyla kocasının yanına düşe kalka gider, adam

ölmüştür… Yanıbaşına çöker… Yüzüne dokunmaya çalışır, kız kocasının üstüne kapaklanır ağlamaya başlar…

53

Sheraton Önü

(Dış-Gece) (ilk 101) (88)

Sheraton dış giriş… Müşteriler boşaltılnış son birkaç kişi çıkmaktadır… Amerikan askerleri mevzilenir… Gazeteciler-televizyoncular da gelmiştir… güvenlik koridoru oluşturulur…

54

Sheraton-Restaurant

(İç-Gece) (ilk 90) (89)

Restoran da boşalmıştır… Sadece dördü kalmıştır MÜDÜR: (İNG) Otel boşaltıldı… Şimdi sizinle nasıl anlaşabiliriz? [The hotel is evacuated. Now, how can we settle things with you?] POLAT: (İNG) Uzlaşmaya mı çalışıyorsunuz pazarlık yapmaya mı? [Are you trying to compromise or are you trying to bargain?] MÜDÜR: (İNG) hangisini tercih ederseniz? [Which one do you prefer?] POLAT: (İNG) Sam william marshall… Onu burada istiyorum… [Sam William Marshall. I want him here.]

MÜDÜR: (İNG) mister marshall’ın otelimizle bir bağı yok… [Mister Marshall has nothing to do with our hotel.] POLAT: (İNG) Maaşını siz ödemiyor musunuz? Amerikan askerlerinin patronu amerikan kapitalizmi değil mi? [Isn't he on your payroll? I thought that the boss of the American soldiers is the American capitalism.] MÜDÜR: (İNG) Pardon? [Excuse me?] POLAT: (İNG) Lütfen arayın… [Please call him.]

55

Sam karargah-oda

(iç-Gece) (ilk 95) (90)

Sam kapıdan çıkarken telefonu çalar SAM: (İNG) Evet Fender… [I'm listening Fender.] Paralel sahneyle veririz konuşmayı MÜDÜR: (İNG) Sam burda problem var, otele gelmen gerekiyor… [We have a situation here, Sam. You have to come to the hotel.] SAM: (İNG) Gelemem, davete gidiyorum. [I'm sorry, I cannot. I am going to an exhibition.] MÜDÜR: (İNG) sam durum ciddi… [Sam, this is serious.]

56

Sheraton-Restaurant

(İç-Gece) (ilk 96) (91)

Polat telefonu müdürden ister, elinden alır POLAT: (İNG) Merhaba sam. [Hello, Sam.] SAM: (İNG) Sen kimsin? [Who is this?] POLAT: (İNG) ben, buraya gelmezsen sheraton’u havaya uçuracak kişiyim… [I am the one who is going to blow up The Sheraton into pieces, if you do not grace us with your presence.] Polat telefonu kapatır. POLAT: (İNG) Tatlı menüsü alabilir miyim? Amerikalıların elmalı turtası ünlü değil mi? [I would like the dessert menu, please. I hear American apple pie is infamous, am I wrong?] Memati sanki fırsat kaçacakmış gibi MEMATİ: (TÜR) Abi bana da künefe… Polat bakar nasıl anladın der gibi MEMATİ: (TÜR) Appel pie dedin ya abi, mc donalds’da var…

57

Sam karargah önü

(Dış-Gece) (ilk 97) (92)

Sam karargahtan çıkarken yanındaki adamına talimat SAM: (İNG) bomba ekibine haber verin, oteldekilerle bağlantı kurun, kimmiş bu bombacılar öğrenin… Törene gidemeyeceğimi bildirin… [Notify the bomb disposal team. Contact the hotel. Find out who these bombers are. And,

call the Kurdish leader and pass on my apologies that I will be unable to attend the ceremony this evening.] Adam telefon açarken, sam durur, engeller, SAM: (İNG) wait a second! Sam arabasına binip araba hızla hareket ederken sam’in söylediklerini duymayız!

58

Düğün Alanı Uzağı

(Dış-Gece) (ilk 98) (93)

Berber, davulcu gibi, daha sonra Ebu Garipte göreceğimiz düğün kadrosundan tutuklular araçlara bindirilir!

59

Kültür Merkezi

(İç-Gece) (ilk 99) (94)

Kürt Lider sahneye çıkar. Mikrofunu dener, tık tık vurur, homurdanan milletin dikkatini toplar KÜRT LİDER: (İNG) değerli konuklar… Üzülerek bildirmek zorundayım ki, sayın marshall çok önemli işi nedeniyle aramızda olamıyacak… bu nedenle gecemizi başka bir tarihe ertelemek durumundayız… Aksilikten ötürü hepinizden özür dilerim… [Dear guests, I am sorry to announce that Mister Marshall will not be able to attend due to an unexpected business development. Consequently, we will

have to postpone the ceremony. I apologize for the inconvenience and…] Doktor ne oldu diye bakar kürt lidere, kürt lider bilmiyorum der mimikleriyle…

60

Kültür Merkezi Çıkışı

(İç/Dış-Gece) (ilk 100) (95)

Öğretmen çocukları çıkarır, yine sıra içinde minübüse bindirir ÖĞRETMEN: (ARAP) tamam çocuklar sessizlik… [zein yazğar. ihdü ] ‫اي نيز‬ ‫راغزا‬. ‫ودها‬ Sanki dağılıyorlarmış izlenimi veririz…

61

Sheraton-Restaurant

(İç-Gece) (ilk 102) (96)

Şef Garson titreyerek tatlıları getirir, otelmüdürü alnındaki teri siler… Polat saatine bakar POLAT: (İNG) Biraz daha sabır lütfen… Sam gelmek üzeredir… [Let's be a little more patient, please…] MÜDÜR: (İNG) ben iyiyim… Sadece bu yaptığınız, çok yanlış. [I am okay. But what you are doing is so wrong.] Abdülhey de gayet sakin tatlısına bakar, memati de… Abdülhey bütün olarak tatlıyı ağzına atar… POLAT: (TÜR) Abdülhey yaptığın çok yanlış diyor, bay fender!

62

Sheraton-Restaurant

(İç-Gece) (ilk 105) (97)

Sam restorandan içeri girer, bakışlar ona doğru döner… Sam’le polat birbirlerine bakarlar… Sam masanın önünde gelir, ayakta durur SAM: (İNG) Sen kimsin? [Who are you?] POLAT: (İNG) İsmim polat alemdar… [My name is Polat Alemdar.] SAM: (İNG) Türk müsün? [Are you Turkish?] POLAT: (İNG) Türküm… [I am Turkish.] SAM: (İNG) Ne yapmaya çalışıyorsun? [What are you trying to accomplish?] POLAT: (İNG) Mister fender, sizi çok yorduk… Siz de oteli terkedebilirsiniz… Teşekkürler… [Mr. Fender, we bothered you more than enough. You can leave the hotel, too. Thank you.] Fender bakar sam’e, sam kafasıyla çık der… Fender kalkar masadan ve dışarıya yürür, sam sandalyesine otururken SAM: (İNG) başını nasıl bir belaya soktuğunun farkında mısın? [Are you aware of the trouble that you have gotten yourself into?] Çıt diye mekanizmayı tetiklemiştir sam, polat tebessüm ederek POLAT: (İNG) Sen şu anda nasıl bi belanın üstünde oturduğunun farkında mısın? [Are

you aware of the trouble that you are sitting on?] Detayda sandalyenin altındaki bomba düzeneğini görürüz…

63

Sheraton-Bodrum

(İç-Gece) (ilk 106) (98)

Bomba ekibi girer, bombaları tesbit ederler…

64

Sheraton-Restaurant

(İç-Gece) (ilk 107) (99)

Sam gayet rahat sadece polat’ın yüzüne bakarak SAM: (İNG) Amacın ne? Oteli havaya uçurmak istiyorsan uçur… Benden alabileceğin bişey yok…[ What is your aim? Blow up the hotel, if you want to. There is nothing you can take from me.] POLAT: (İNG) Senden almak istediğim bişey yok… Ama senin bana verebileceğin bişey var… [There is nothing I want from you. But there is something you can give to me…] Polat abdülhey’e işaret eder, abdülhey çantayı açar içinden çuvalları çıkarır… İki tane de silah çıkar… Abdülhey’le memati silahları bellerine takarlar! POLAT: (İNG) Bu çuvalı kafana geçiricem… Adamların da aynı şekilde bu çuvallarla birlikte senin arkandan otelin dışına çıkacak… Gazeteciler sizi çekecekler… Bu

kadarını bana verebilirsin değil mi? Ben de karşılığında sana sheraton’ı vericem… Ve buradan çekip gidicem… [I will slip this hood on your head. It will be the same with your men. And all of you will exit the hotel like this. The journalists will take pictures of you. You can give this much to me, can you not? And I will give you the Sheraton in return. And I will go away…] SAM: (İNG) Bu çuvallar senin askerlerinin başına geçirdiğim çuvallar mı? [Those hoods... are they the ones I put on your soldier's] Polat tebessüm eden sam’e bakar, sam sinirlerini bozmuştur… POLAT: (İNG) Kafan gövdenin üstündeyken bunu gövdene geçir… yoksa vücuduna göre pislik torbası da getirdim! [Put this on your head, while your hand is still attached. If not, I brought another bag that would fit you!] Sam yine tebessüm eder SAM: (İNG) bak… adın her neyse, türk! Ben 15 yıldır burdayım… Türkleri de türkiyeyi de iyi bilirim… Siz övünmeyi çok seversiniz, sizin kurallarınız vardır, kırmızı çizgileriniz vardır, değişmez ırak politikalarınız vardır, biz istemezsek burada kimse bişey yapamaz rüyalarınız vardır… Kırmızı çizginizin üstünü çizip

attık, saçma sapan ırak politikanızı s…kip attık. Bunlara alınmadınız iki çuvala mı alındınız? Niye alındığınızı söyliyeyim mi? 50 yıldır size kim para veriyor? Amerika? Sizin donunuzun lastiğinizi bile biz yolluyoruz? Neden, siz üretemiyorsunuz? Size yolladığımız paraları çalıp dolandırıyorsunuz sonra yine para dileniyorsunuz? Bizden silah istiyorsunuz veriyoruz, hadi savaşalım diyoruz para istiyorsunuz? Askerinizi yollamak için bizle pazarlık yapıyorsunuz? Ne çabuk unuttunuz sizi komünistlerin elinden kurtaralım diye yalvardığınız günleri? Tabii ki alınacaksınız, çünkü artık size ihtiyacımız yok… Look, Turk! I have been in this damn region for 15 years now and I know Turks very well. You like to boast. You have your own rules, your own red lines, and Stable Iraqi politics. You believe that "If we don't want something to happen, nobody can do anything to make it happen". But, We crossed out your red lines. We screwed your bullshit Iraqi politics. And, am I to understand that you are not offended with that; but with these damned hoods? Shall I tell you why you are offended? Because, The United States has been paying you for the last 50 years. We have been sending you the

elastic for your goddamn panties! Why can't you produce anything? You steal and cheat each other for the money we've sent and you still beg for more. You want guns; we send them to you. You say, "Let's battle," and then bargain with us about sending your troops, and, you still want more money. How can you forget the days you begged us to save you from the communists? Of course you will be offended; because, we don't need you anymore.] POLAT: (SES) (İNG)Ben siyasi parti lideri değilim, ben diplomat değilim ben asker de değilim… Aynen dediğin gibi ben türküm… Ben bi türkün başına çuval geçirecek adamın başına dünyayı yıkarım! Şimdi kes sesini, giy şunu! [I am not a leader of a political party. Nor a diplomat, neither a soldier. I am a Turk as you pointed out very well. I wreak havoc upon those who put a sack over a Turk's head! Now, shut up and put this on!] Çuvalı suratını fırlatır, sam pişkin alır çuvalı indirir SAM: (İNG) Patlat, ne duruyorsun! Sen benim kabemi patlat, ben de senin kabeni patlatayım… [Come on! Blow it up, what's stopping you! You blow up my Kaaba, and I will blow up yours...]

Polat kumandaya uzandığı anda eliyle dur der sam, daha yumuşak SAM: (İNG) Herkesin bir kutsalı var demeye çalışıyorum… Sen benim kutsalıma girdin, başardın, çuvalı önüme attın… Ama ben de senin kutsalını biliyorum… [I am trying to say... that everyone has a sensitive spot. You succeeded in finding mine by hurling the hood at my face. But, I know about yours...] Sam yaslanır arkasına, restoranın kapısına eliyle işaret eder…

65

Sheraton Lobi

(İç-Gece) (ilk 108) (100)

Sam’in yardımcısı işaret eder, çocuklar ona doğru gelirler, yardımcısı kapıyı açar, çocuklar restorandan içeri girerler.

66

Sheraton-Restaurant

(İç-Gece) (ilk 109) (101)

Çocuklar içeriye girerler, sam’in yardımcısı onları içeriye alır, çocuklar kapının önüne dikilirler, polat sinirlenir POLAT: (İNG) Aşşağılık bir adamsın… [You are a hateful man.] SAM: (İNG) Çocukları neden seviyorum biliyor musun türk? Onlar da benim gibi korkusuzlar… Ölmekten korkmuyorlar… Ama maalesef büyüyünce, bütün

günahkarlar gibi korkak oluyorlar… O yüzden bazen acaba bütün çocukları öldürsek, dünya daha iyi bir dünya mı olur diye düşünüyorum… Sen ne dersin? [No..., I love children. Do you know why, Turk? Because they are fearless, like me. They are not afraid to die. Unfortunately, when they grow up, they become cowards like all sinners. Sometimes, I ask myself, would the world be a better place, if we kill all the children before they can grow up? What do you think?] POLAT: (İNG) Sen zaten çocuk katilisin! Buradaki 30 çocuğu bombanın karşısına dikebilmek için kaç çocuk öldürdün? Şimdi bana onları öldüremeyeceğimi mi söylüyorsun? Bişey söyliyim mi sana? Ben onları öldürmem! Ben onları kullanmam, ben onları sömürmem… Yoksa seninle benim aramdaki fark ne? [You are a baby-killer already! How many kids did you kill to get these 30 babies here? Now you tell me that I cannot kill them? Let me tell you something. I won't kill them! I don't use them! I don't exploit them… Otherwise, what would be the difference between you and me?] SAM: (İNG) Seninle benim aramdaki fark şu! Sen 11 adamına kıyamazsın, ülkeni yakarsın? Ben ülkem için gerekirse 11 bin adamımı feda ederim! Sen duyguların

yüzünden 30 çocuğa kıyamazsın, ben onların duyguları için 30’unu da öldürürüm… Ben barış sağlanana dek bütün barış bozucuları öldürürüm… Benim burada olmam, senin gibi tesadüfen değil… Ben tanrı tarafından görevlendirilmiş bir barış sağlayıcıyım… Barışı sağlayan tanrı’nın çocuğudur… [The difference between you and me is, YOU, cannot sacrifice eleven men, and because of that you ruin your country's fortunes. I would sacrifice eleven thousand of my men if needed! You, cannot abandon thirty kids because of your feelings. I, would kill every one of them for their feelings… I kill all who would ruin the peace, until peace is provided. I am not here by coincidence, unlike you. I am a provider of peace assigned by God. A peacekeeper is God's child.] Polat aşşağılar gibi tebessüm eder POLAT: (İNG) Benim senin gibi bi çocuğum yok… [I would not have a child like you.] Polat eğilir sam’e doğru… POLAT: (İNG) Ben buradan çıkana kadar, bana ve arkadaşlarıma doğrultulan tek namluda burayı patlatırım… Ben buradan çıktıktan sonra karşıma çıkan ilk askeri arabada burayı patlatırım… Beni izleyecek tek kişiyi farkettiğim anda burayı

patlatırım… [If one gun turns to me and my men while I am going out of here, I will blow up this place. If one military car comes my way after I go out of here, I will blow up this place. If I notice anyone following me, I will blow up this place in an instant…] Polat ayağa kalkar, abdülhey, memati de kalkar ayağa. POLAT: (İNG) nasılsa yine karşılaşıcaz… [We shall meet again.] Polat kapıya doğru ekibiyle yürürken çocuklar korkar. Polat bir an duraklar gayri ihtiyari… POLAT: (ARAP) Tanımadığınızdan değil, yanlış tanıdığınızdan korkun… [latkhafun minilli mat irfu . lakin khafu minilli tirifu elağayr hakikte] ‫ام يللا نم نوفاخت ال‬ ‫وفرعت‬,‫ريغ ىلع وفرعت يللا نم وفاخ نكل‬ ‫هتقيقح‬ Memati döner arkasına bakar, sam önündeki bardaklardan birini alır, kadeh kaldırır ve suyunu içer! Adamına bırakın işaretidir bu aynı zamanda… Çocuklar açılır, yol verirler… 67

Sheraton Lobi

(İç-Gece) (ilk 110) (102)

Polat ve iki adamı lobiden çıkar, memati fısıldayarak MEMATİ: (TÜR) Abi ne dedi?

POLAT: (TÜR) tanrı’nın çocuğuymuş memati! MEMATİ: (TÜR) Orospu çocuğu… Polat elindeki kumandayı gösterir… Gerginlik vardır ama kimse bişey yapamaz… polat oradaki herkese herkes öfke içinde bakıyor, keskin nişancılar vuralım mı vurmayalım mı derdinde, memati sorar, abi ne dedi, tanrı’nın çocuğuymuş der polat, orospu çocuğu der memati…

68

Sheraton-Restaurant

(İç-Gece) (ilk 111) (103)

Sam çocuklara tebessüm eder SAM: (İNG) Nasılsınız çocuklar… [Are you okay, children?] ÇOCUKLAR: (İNG) teşekkür ederiz efendim… [Thank you, sir…] Bomba ekibi girer içeri, bir tanesi koltuğun altına eğilir bakar, çocuklar da eğilir bakarlar BOMBA UZ: (İNG) Efendim çocukları çıkaralım isterseniz, işimiz biraz sürecek… [We should get the kids out, sir. It seems like this will take a while.] SAM: (İNG) Çıkmak istiyor musunuz çocuklar? [Would you like to go home, children?] ÇOCUKLAR: (İNG) Teşekkür ederiz efendim… [Thank you, sir…] Sam tebessüm eder

SAM: (İNG) çocuklar kalmak istiyor… [The kids want to stay…] Piyanoya bakar SAM: (İNG) Bu masayı önümden çekin… [Move this table, now]

69

Sheraton Önü

(Dış-Gece) (ilk 112) (104)

Polat’ın arabası kapının önündedir, bizimkiler aynı anda arabaya binerler, abdülhey yine arabayı kullanmakta… Gazeteciler uzaktan fotoğraf çekmeye çalışır kapıdaki görevliler onları uzaklaştırır… Polat’ın arabasına herkes yol açar, otelin çıkışındaki amerikan askerleri de telsizlerinden gelen talimat doğrultusunda yol açarlar arabaya…

70

Polat Araba

(İç-Gece) (ilk 113) (105)

Memati gayet sinirli. Abdül hızla arabayı kullanır. Polat’ın yüzü allak bullak. Detay planla Polat’ın yüzünü veririz…

71

Sheraton-Bodrum

(İç-Gece) (ilk 114) (106)

Bomba tertibatı, bir metreye bir metrelik devasa kolonlara bağlanmış. Ekip bombayı çözmeye çalışıyor…

72

Sheraton-Restaurant

Sam’in sandalyesi altındaki bombacı da bomba düzeneğini çözmeye

(İç-Gece) (ilk 115) (107)

çalışıyor. Sam’in önüne piyano çekmişler, sam piyano çalıyor… Çocuklar yine koro vaziyetindeler Adam bombayı çözmeye çalışırken Sam’in bir notaya sert vurmasıyla gerginlik veririz. ÇOCUKLAR 1: (KÜRT) kardeş olun ey insanlar bunu ister tanrımız… [weku brabn ey insaneken huwa eway dewei ] Sam diğerlerine işaret verir ÇOCUKLAR 2: (ARAP) Bu dünyada herşey geçer, en son sana dost kalır… [kulşi bilheyat yizul . welakin bilekhir ma yıbka ğayrilsadik ] ‫ةايحلاب لوزي يش لك‬. ‫قيدصلا ريغ ىقبي ام ريخالاب نكلو‬ Sam üçüncü gruba işaret eder ÇOCUKLAR: 3: (TÜRKMEN) İnsanlığa doğruluğa göğsünü aç korkmadan… Sam tebessüm ederek SAM: (İNG) Hep birlikte.. [All together now...] Sam çocuklarla birlikte söylemeye başlar SAM-ÇOCUKLAR: (İNG) hür doğmuştur insanoğlu hür yaşamak hakkıdır! [Do you fall in worship, you millions? World, do you know your creator? Seek him in the heavens!Above the stars he must dwell..]

73

Dergah Köy Girişi

(Dış-Gece) (ilk 116) (108)

Karanlığın içinde yaralılar, ışıl ışıl aydınlık köyü görürler…

74

Dergah Köy-Dergah Oda

(Dış-Gece) (ilk 117) (109)

Şeyh, küçük ali ile baş başa. şeyh çok hüzünlü… Ali’nin üstünde sadece kilodu var… ali’nin cesedini ıslak bezle siler pırıl pırıl yapar, çocuğu beyaz kefene sarar ŞEYH: (ARAP) Yarabbi çocuklardan ne istiyorlar? [ya ilahi ...thole şiyridun minhelcihal] ‫ ىهلا اي‬. ‫نم نوديريش ةلوذ‬ ‫لاهجالاه‬

75

Dergah Köy-sokaklar-avlu

Düğündeki yaralılar, acılı insanlar Şeyh, dışarı çıkar… insanlarla ilgilenmeye başlar… Bazılarına su veriyor, bazılarının yaralarını tek tek sarıyor… Başı gözü sargılar içinde, ayağı kolu kırık bir yaralı ise ‘Allaaaah’ diye feryat etmektedir. Gelip yanına ilişir, sargısız tek yeri olan sağ elini sağ eliyle tutar. Yaralı gözlerini aralar ve Şeyh’e bakar, heyecanla toparlanmak ister canı fena yanar; buna rağmen şeklini epeyce değiştirmiş olur. Şeyh tek

(Dış-Gece) (ilk 118) (110)

kelime söylemeden, mimik ve jestlerle ona istifini bozmamasını belirtir, bununla da kalmaz kendi elleriyle yaralıyı ilk haline, olabildiğince rahat şekline sokar. Yaralının yüzü acıdan kasılıp durmakta, dayanmakta zorlandığı belli olmaktadır. Şeyh ona doğru eğilir… ŞEYH: (ARAP) Yarabbi bizlere, takatimizi aşan yükler yükleme. Bizleri affeyle, bizleri bağışla, bizlere merhamet eyle, sen bizim Mevlâmızsın, kâfir toplumlara karşı bizlere yardımlarını esirgeme yarabbi! (Rabbena vela tuhammilna ma la takate lena bih. Va’fu anna, vağfir lena, verhamna, ente Mevlâna fensurna alel kavmil kafirin…) Yaralı acısına rağmen ruhen rahatlamış gibi belli belirsiz gülümseyerek Şeyh’in gözlerini içine bakmaktadır. YARALI: (ARAP) Efendim, yaşamak ve savaşmak istiyorum. [seyyidi erid eiiş wekatil] ‫لتاقاو شيعا ديرا يديس‬ Şeyh buruk bir tebessümle bakar, ŞEYH: (ARAP) Sen öyle istiyorsun ama önemli olan Allah’ın ne istediği… İnananlar ölmekle hiçbir şey kaybetmez ama yaşadıkça ne olacağı meçhul… Senin

şu an yapabileceğin en iyi iş, başkaları için dua etmek… Her durumda o dualar sana iyilik ve güzellik olarak dönecektir. [inte trid hathe ,lakinilmuhim ma eradehullah. İlmumin ithe mate ela imanihi ma y yıkhser şi .lakin ithe aaşe femasirehu mechul. ehsen şitsewwi hesse huwe en tidii ilğeyrek li en duaak hathe rah yukun ibkul hal heyr we nuraleyk ibnihaytil emr. ] ‫نكل اذه ديرت تنا‬ ‫ هللا هدارا ام مهملا‬. ‫ام هناميا ىلع تام اذا نمؤملا‬ ‫ يش رسخي‬. ‫نكل‬ ‫ لوهجم هريصمف شاع اذا‬. ‫نا وه هسه يوست يش نسحا‬ ‫اذه كئاعد نال كريغل يعدت‬ ‫كيلع رونو ريخ لاح لكبا نوكي حار‬ ‫ رمالا ةياهنب‬.

76

Yol

(Dış-Gece) (ilk 119) (111)

Erhan dört gözle bekliyor… Saatine bakıyor ERHAN: (TÜR) Allahım bi problem olmasın, allahım bi an evvel gelsinler, allahım abdülhey yanlış sandalyeye oturmasın, allahım beni buralarda beni bir başıma bıraktırma… Işık görünür sokağın başında, erhan elini beline atar…

77

Polat Araba

Polat’ın arabası sağda durur…

(İç-Gece) (ilk 120) (112)

ABDÜL: (TÜR) bizimki çekmiş silahı… MEMATİ: (TÜR) Helal olsun büyük iş yaptı… Erhan polat’ın kapısını açar, Polat sinirle iner POLAT: (TÜR) Hızlı, oyalanmayın!

78

Erhan Kamyonet önü

(Dış-Gece) (ilk 121) (113)

Erhan’ın tebessümü yüzünde donmuştur ERHAN: (TÜR) Abi bi patlama olmadı… Yüzün de gülmüyo… POLAT: (TÜR) naber erhan? ERHAN: (TÜR)İyi abi… POLAT: (TÜR) Araban nerde? ERHAN: (TÜR) Şurda abi? Polat yürürken, erhan abdülhey’e ERHAN: (TÜR) Abdül bi sakarlık yapmadın inşallah? Kime söylüyorum… Memati hızla hareket ederken MEMATİ: (TÜR) İyi misin erhan? ERHAN: (TÜR) Abi iyiyim de… Kapının önüne gelirler erhan kapıyı açar, bizimkiler kamyonetten içeri girerler zulayı açar polat… POLAT: (TÜR) Erhan biran önce buluşma noktasında olmamız lazım… ERHAN: (TÜR) tamam abi… Bizimkiler zulaya girerler, kapıyı kapatırlar, erhan kamyonetin kapısını kapatır. Şoför mahalline geçerken erhan

ERHAN: (TÜR) Bir aydır burdayım, bir tanesiyle konuşmamışım, lokumları al, c-4 formuna sok, otele yerleştir, hatta sandalyenin bile altına koy, dönsünler gelsinler, merhaba erhan, nasılsın erhan… Erhan şoför mahalline oturur ERHAN: (TÜR) Erhan çok iyi! Erhan kamyoneti süratle sürer!

79

Dergah Köy-Dergah

(İç-Gece) (ilk 122) (114)

Şeyh yaşlı ve yaralı bir kadının başında onu teskin etmeye çalışmakta YAŞLI KADIN: (ARAP) Efendi, daha ne zamana kadar bunlar bizim kanımızı akıtacak, bize hakaret edecek… Biz bunlara ne yaptık, bunlar kimler, bizim neyimizler, bizim komşumuz mu, hasmımız mı, bunlar kiiiim? [seyyidi ilyemte hethole rah yisifkun demne ? ilyemte rah yithillune? İşseweynalhum ?ey newi mininnas hethole? Şiyssirun ilnethole? Kabil thole ciranne lo adaıne? minuthole? ] ‫ يديس‬. ‫حار هلوذه هتميلا‬ ‫شا ؟ انوللذي حار هتميلا ؟ انمد نوكفسي‬ ‫عون يأ ؟ مهلانيوس‬ ‫لباق ؟ هلوذ انلا نوريصي يش ؟ هلوذه سانلا نم‬ ‫ هلوذ ونم ؟ انئادعا ول انناريج هلوذ‬. ŞEYH: (ARAP) Ağlama vakti değil hatice hatun… sen böyle yaparsan gençler ne yapsın? [Hathe mu wektilbeçi sit Khedice

, itha inti tsewwin hiçi ,leed thole şşebab İşheysewun?] Leyla kanlar içinde yanında kürt nine, kalabalık içinde şeyh’i aramakta… şeyh başını çevirir leyla’yı görür ŞEYH: Leyla… [Leyla…] ‫ىليل‬ Leyla ağlayarak gelir, kendini şeyhin ayaklarına atar! LEYLA: (ARAP) Allah’tan başka şahit mi gerekiyor ki ben kaldım! Neden benim canımı almadın! [kefa billahi şehiden elamayıhsal . leiş ma mtit ani leiş ma faregit helheyat ] ‫ام ىلع اديهش هللاب ىفك‬ ‫لصحي‬، ‫ تمأ مل اذامل‬..‫!ةايحلا هذه قرافأ مل اذامل‬ Şeyh otoriter bir sesle ŞEYH: (ARAP) Ayağa kalk kızım! [gumi yabneyti ] ‫يتنبا اي يموق‬

80

Sheraton-Restaurant

(İç-Gece) (ilk 123) (115)

Sam çocuklara piyano çalıyor, onlara neşeyle şov yapıyor, çocuklar çok mutlu..: Sam melodisini bitirir, çocuklar alkışlarlar, sam ayağa kalktığında bomba uzmanı kan ter içinde son hamlesini yapmıştır… Kabloyu keser… SAM: (İNG) teşekkür ederim teşekkür ederim… [Thank you.. Thank you…] Bombacı ayağa kalkar, sam elini uzatır

SAM: (İNG) sana da teşekkür ederim… [and thank you…] Adam bitmiş bişey demez… Sam kürt liderin saçlarını açtığı kızı çağırır yanına, sandalyeye tekrar otururken, kızı da kucağına oturtur SAM: (İNG) senin adın ne güzel kız? [What is your name, you little beauty?] AYŞE: (İNG) Ayşe efendim… [Ayse, sir…] SAM: (İNG) Ayşe… ne güzel bi isim… sana piyano çalmayı öğretmemi ister misin ayşe? [Ayse. What a beautiful name. Would you like me to teach you how to play the piano, Ayse?] Ayşe başını sallar AYŞE: (İNG) Teşekkür ederim efendim. [Thank you, sir.] Çocuklar hep birlikte ÇOCUKLAR: (İNG) Teşşekkür ederiz efendim! [Thank you, sir!!!]

81

Dergah Köy-Dergah

(İç-Gece) (ilk 124) (116)

Dergâh’ın bir başka köşesindeyiz; Şeyh yine ayakta, yanında yaşlı bir derviş, Leyla huzurda, elleri önünde bağlı, LEYLA: (ARAP) Onların bizi öldürmesine izin mi vereceğiz? Bizim suçumuz ne biz onlara ne yaptık? [rah nikhellihum yikitluna?şinu thenbne?

işsewweynalhum?] ‫نأ كئلوأل نذأنس له‬ ‫انبنذ وه ام ؟انولتقي‬.. ‫؟انلعف اذام‬ Leyla gözleri dolu dolu, başını kaldırır LEYLA: (ARAP) Kocam allah yolunda şehit oldu, eğer bir damla gözyaşı dökersem onun için allah beni kahretsin… [tera zewci isteşhed fi sebillillah . we es elüllahen yuakıbni ithe biçit elei dem e wehde . ] ‫ليبس يف يجوز دهشتسا دقل‬ ‫هللا‬،‫ينبقاعي نأ هللا لأسأ و‬...‫هيلع تيكب نإ‬ ‫ةدحاو ةعمد‬ Yutkunur LEYLA: (ARAP) Ama ali? Onu neden öldürdüler? Vallahi, onu öldürenleri öldürmek için üstüme bombaları bağlayıp üstlerine yürüyücem… Bir leyla’nın canı kaçının canına bedel görücem! [lakin Ali leiş ? leiş kitlo? Wallah le erbıt ıhzam kenabil dayir medayır cismi weğiren eleihum hetta ektil illi kitlo . ibsaet he eşuf ruh Leyla takhuth çem ruh ] ‫اذام نكلو‬ ‫نم امازح نطبرأل هللاو ؟هولتق اذامل ؟يلع نع‬ ‫لتقأ ىتح مهيلع نريغألو يدسج لوح لبانقلا‬ ‫هولتق نم‬... ‫!ىليل حور اهقهزتس احور مك ىرأسو‬ Şeyh öfkeli, keskin bakışlarıyla Leyla’yı yakıp yıkıyor sanki. Leyla bakışlarını kaçırıyor, bu ‘celâl’ ifadesinden ürküyor. Leyla dervişlere özgü edebi aştığının da farkında

LEYLA: (ARAP) Bana izin verin babacım, onları öldürmek için kendimi öldüreyim? [yaba khellini emut hetta ektülhum] ‫نذإإ‬ ‫يبأ اي يل‬، ‫مهلتقأ ىتح تمأ ينعد‬ Şeyh bu sefer şefkatli bir ses tonuyla ve celâlli bakışlarını yumuşatarak, ŞEYH: (ARAP) Leyla, benim böyle bir şeye izin verebileceğimi nasıl düşünürsün? Bu kapıyı bilen biri bunu nasıl ister? İslâm’ı anlayan böyle bir hırsa nasıl kapılır… [işlon tıdhınninin ani rah ekhelliç itsewwin mithl helşi ?willi yiirif helbab işlon yıtlıb helşi? willifihem ilislam işlon yifekkir ibhathe?] ‫ىليل اي‬، ‫نينظت فيك‬ ‫نم اذه بلطي فيك ؟اذه لثم ءيش لعفب نذآس ينأ‬ ‫ةقيقح مهف نم اذهب ركفي فيك ؟انباب فرع‬ ‫؟مالسإلا‬ LEYLA: (ARAP) Başka ne yapabilirim ki? [Şi esewwi ğeyr heşşi hathe? ] ‫نأ يننكمي اذام‬ ‫؟اذه ريغ لعفأ‬ ŞEYH: (ARAP) Neden yok? Sen ben aciz kaldık diye Allah da aciz mi? O’ndan neyi aşk ve sıdk ile istedik de vermedi? [Makuşi ğeyr hathe?kabıl allah aciz ithe icezit ani aw inte?şinulşi illi tılabne minalla ibsıdk wu şog wuma ecabne?] ‫؟كلذ ىوس دجوي الأ‬ ‫ءيش يأ ؟تنأ وأ انأ تزجع اذإ هللا زجعي لهو‬ ‫!!انبجي ملو قوشو قدصب هايإ هانلأس‬ Leyla hıçkırıklarını tutamıyor,

ŞEYH: (ARAP) Canlı bomba olmak, Allah’a bir fiilde iki büyük isyan demektir. Birincisi Allah’tan umudu keserek kendine canına kıyman… İkincisi de düşmanınla beraber masum kişilere de kıymayı göze alman… Canlı bomba olduğun zaman kaç masumun öleceğini bilebilir misin? Bilemezsin. Onu bilemediğin için de gerçekte şu veya bu kadar masumu değil, bütün insanlığı öldürmüş gibi olursun… [ilkenabil ilbeşeriyye maisiyyeteyn bihakillah. Elüla ; izhak ruhek yasen min rehmetillah. Ethaniye ; ilmuğamere bierwahilebriya indema testehdifil adu.inti tiirfin çem nefs Beri e rah tkitlin itha seweiti nefsiç kunbele beşeriyye? Ma mumkşn en tarifin . Welikewniç ma tarifin fe innehu ma rah tktilin ketha aw ketha minilebriya. Tera rah tkunin ktelti ilbeşeriyye kulhe.] ‫قح يف نيتيصعم ينعت ةيرشبلا لبانقلا‬ ‫هللا‬...‫ىلوألا‬: ‫ةمحر نم اسأي كحور قاهزأ‬ ‫هللا‬...‫ةيناثلا‬: ‫بناج ىلإ ءايربألا حاورأب ةرماغملا‬ ‫ودعلا فادهتسا‬... ‫ةئيرب اسفن مك نيفرعت له‬ ‫ةلبنق كسفن نم تلعج ام اذإ نيلتقتس‬ ‫يفرعت نأ كنكمي ال ؟ةيرشب‬...‫ال كنألو‬ ‫نم اذك وأ اذك يلتقت نل كنإف نيفرعت‬ ‫تلتق ول امك نينوكتس كنإ لب ءايربألا‬ ‫ءاعمج ةيرشبلا‬... Leyla başı öne eğik onay ve özür anlamında kafasını sallamaktadır.

ŞEYH: (ARAP) Müslümanlara bu fikri aşılayanlar ve onlardan ‘intihar komandosu’ devşirenler Hasan Sabbah fitnesini hortlatanlardır. Bu bir kıyamet alametidir ve şeytan işidir kızım. Acını anlıyorum ama Müslümanları dünyaya korkunç insanlar olarak gösteren canlı bombalara heves etmen beni üzdü… [tera thole illi ikhthew yibithun helfikir beinilmuslimin we yıtallıun intihariyyin ke ennema yıkhlıkun fiynet hasan sabah min cidid,tera hathe min elamatilkiyame we hiye min amelilşeytan yabneyti. ani edribloıtiç wu elemiç,we lakin ehzen min eşufiç mithemmise lilkenabililbeşeriyye illi khelet innas titsawar ilmuslimin irhabiyyin. ] ‫كئلوأ نإ‬ ‫نيملسملا نيب ركفلا اذه نوثبي اوذخأ نيذلا‬ ‫نسح ةنتف نويحي امنإ نييراحتنالا نوجرخيو‬ ‫ديدج نم حابص‬. ‫ةمايقلا تامالع نم هذه نإ‬، ‫نم يهو‬ ‫يتنبااي ناطيشلا لمع‬. ‫ةعول نم كب ام كردأ انأ‬ ‫ملأو‬، ‫لبانقلل ةسمحتم كارأ نأ يننزحأ نكلو‬ ‫ةروصب نيملسملا روصت تذخأ يتلا ةيرشبلا‬ ‫ةيباهرإ‬ Leyla hıçkıra hıçkıra yere çömelir, secde eder ağlarken ŞEYH: (ARAP) Unutma Allah aciz değildir; bizim şu anki acizliğimiz de Kur’an ve Peygamber yolundan sapmışlığımızdan, birlik olamayışımızdandır. Her intihar eylemi bu acizliği tırmandırmaktadır.

Onun için de düşman böyle eylemlerin artmasını istemekte, bizzat kendisi bu tür eylemler düzenletmektedir. Yegâne kurtuluş ümidi Allah’ın ipine sarılmaktadır… Dua edelim, gayret edelim; bir olalım, hür olalım… [latinsin tera allah mu aciz .willihne bi min iciz we dhuuf huwe ibsebeb ibtiadne en kitabillah we sünnet resüle we ibsebebiltefrike illi ihne bihe .kul emeliyyet intihar tzid min ecizne we elamud hathe edune yzeyyid bithiçilemeliyyat.hetta ibhed thate yıhawil yınadhım mithil helemeliyyat .wumaku emel binnecat ğeirilitisam bihebil-lah teale . khelli nitwecceh biddua ilellah teale wunictehid wunştwehhed hetta nitherrer. ] ‫ال‬ ‫يسنت‬... ‫زجاعب سيل هللا نإ‬... ‫نم هيف نحن ام نإو‬ ‫باتك نع انداعتبا ببسب وه امنإ فعضو زجع‬ ‫نحن يتلا ةقرفلا ببسبو هلوسر ةنسو هللا‬ ‫اهيلع‬. ‫كلذلو انزجع نم ديزت راحتنا ةيلمع لك‬ ‫دادزت نأ تايلمعلا كلتل ديري انودع نإف‬، ‫ىتح‬ ‫تايلمعلا كلت لثم مظني نأ لواحي هتاذ هنإ‬. ‫الو‬ ‫هللا لبحب ماصتعالاب ىوس ةاجنلا يف لمأ‬ ‫ىلاعت‬...‫ءاعدلاب ىلاعت هللا ىلإ هجوتنلف‬، ‫دهتجنلف‬...‫دحوتنلف‬..‫ررحتنلف‬

82

Türkmen Ev-Önü

kamyonet türkmen evin önünde durur, erhan iner hemen…

(İç\Dış-Gece) (ilk 125) (117)

kamyonetin arka kapağını açar, zulanın da kapağını açar… ERHAN: (TÜR) rahat geldiniz mi abi? POLAT: (TÜR) Çok darmış burası… Dördü de kamyonetten aşşağı iner, erhan kapıyı kapatır ERHAN: (TÜR) Hemen şurası abi? Kapının önüne yürürler… 83

Türkmen Ev

(İç-Gece) (ilk 126) (118)

Türkmen lider kapıyı açar POLAT: (TÜR) selamınaleyküm… TÜRKMEN LİDER: (TÜR) ve aleyküm selam… hoşgeldiniz, sefalar getirdiniz… POLAT: (TÜR) Hoşbulduk… ERHAN: (TÜR)Hasan abi, işte polat abim, memati abim bu da abdülhey, dava arkadaşım… TÜRMEN LİDER: (TÜR) Şad olduk… Kapıyı kapatır…

84

Sam Karargah

(İç-Gece) (ilk 127) (119)

sam karargahtan içeri giriyor, yanında yardımcısı, odasına kadar yürürken brif veriyor SAM YARD: (İNG) Türkiye’de özel kuvvetler için çalışmış, yurtdışı görevlerde de bulunmuş… En son görevi yüzü değiştirilerek mafyanın içine girerek sistemi çökertmek olmuş… [He worked for the Turkish Special Forces and has had many assignments out of the

country. On his last mission, he had to have plastic surgery to his face and infiltrate the Turkish mafia. He caused it to collapse, almost single handedly.] SAM: (İNG) Yanındakiler? [and the others?] SAM YARD: (İNG) özel ekibi… [They are his team, also Special Forces.] SAM: (İNG) Devlet adına mı buradalar? [Are they on assignment for the government?] SAM YARD: (İNG) Resmi olarak hayır. [No officially.] SAM: (İNG) Tabii ki resmi olarak hayır olacak… Size ne oldu böyle? [Of course it’s not, “officially”. What is wrong with you people?!]

85

Sam Karargah

(İç-Gece) (ilk 127) (119-A)

Son kapıyı açar odada doktor oturmaktadır sam gülümser SAM: (İNG) doktor, ne güzel seni görmek… [It is good to see you, doctor…] DOKTOR: (İNG) nasılsın? [And you, sam. How are you?] SAM: (İNG) Burası artık beni çok yoruyor… sen nasılsın? [This place is starting to exhaust me… How are you doing?] DOKTOR: (İNG) Yorgun ama iyi… [Tired but fine.] SAM: (İNG) Scotch? [Scotch?]

DOKTOR: Lütfen… [Yes, please…] Sam viski koyarken DOKTOR: (İNG) yorgunum diyorsun ama mutlu görünüyorsun… [You say you are exhausted but you look happy.] SAM: (İNG) Bugün harika birisiyle tanıştım… Görmelisin, o kadar tatlı ki? [I met a wonderful person today. You really must see her. She is very cute.] DOKTOR: (İNG) Kim? [Who is she?] SAM: (İNG) Adı ayşe… [Her name is Ayse.]

86

Türkmen Ev-Oda

(İç-Gece) (ilk 128) (120)

Erhan, memati, abdül başbaşa.. önlerinde yer sofrası… Erhan atıştırıyor, abdülhey ile memati çay içiyor ERHAN: (TÜR) Eee, ne oldu o kadar c-4 boşa mı gitti? MEMATİ: (TÜR) c-4 oldu a-4, boş kağıt… ERHAN: (TÜR) Hadi abdül kafaya sıkamıyor, sen niye bi tane sıkmadın kafasına memati abi? ABDÜL: (TÜR) Oğlum öldürmeye mi geldik, kafasız kafasız konuşma… ERHAN: (TÜR) B planı diye bişey var, ne biçim kurmaysın anlamıyorum ki… A planı olmazsa B! Sıkacaksın kafasına…

87

Türkmen Ev-Salon

(İç-Gece) (ilk 129) (121)

Polat’la türkmen lider çay içiyorlar karşılıklı POLAT: (TÜR) Öldürücez! Artık yapacak başka bişey yok… TÜRKMEN LİDER: (TÜR) Bizi çok zorluyor…Hergün kabul edemeyeceğimiz şartlar dayıyor… Görünürde ırak’ın bütünlüğünü sağlamaya çalışıyor ama hedefi ırak’ı bölmek… çoktan böldü de… Kürtler de maalesef onun tuzağına düştü… Dağı kürtlere, çölü araplara, petrolü kendilerine ayırdılar… Bizim ise gidecek yerimiz dahi yok! POLAT: (TÜR) Bu planı bugün yapmadılar… Biz de buraya amerikalılar gibi ırak’ı özgürleştirmeye gelmedik… Size tek söyleyebileceğim, özgürlük birlik olmadan bedel ödenmeden alınmaz! Türkmenler, araplar kürtler birleşemezse adam gelir istediği gibi böler… TÜRKMEN LİDER: (TÜR) Bizi bağımsız olarak yanyana bile getirmiyor… Toplantıları kendi himayesinde yapıyor… POLAT: (TÜR) Yakınlarda toplantınız var mı? TÜRKMEN LİDER: (TÜR) Var… POLAT: (TÜR) Nerde? TÜRKMEN LİDER: (TÜR) Pazar yerinde… POLAT: (TÜR) Neden karargahında değil de Pazar yerinde sizinle toplantı yapıyor?

TÜRKMEN LİDER: (TÜR) Pazar yeri dediğimiz, dokunulmaz biryer… Herkesin her türlü ticareti yaptığı, aklınıza gelebilecek herşeyi alıp sattığı bir merkez… Burada halka mesaj veriyor, bunları ancak ben yanyana getiririm diye! POLAT: (TÜR) Güzel… Polat’ın ancak yüzü güler!

İKİNCİ BÖLÜM…

88

Pazar yeri-genel

(Dış-Gün) (130)

Pazar yeri… Genel görüntü… Pazarı tasvirleriz… Alışveriş yapan insanlar… Sebze kısmı da var pazarın, silah satılan kısmı da… tarihi eser (halı, hediyelik eşya) satılan kısmı da… Elektronik eşya, ilaç, kuru gıda, temizlik malzemesi, nalburiye…

89

Pazar Yeri-Kebapçı Önü

(Dış-Gün) (131)

Liderlerin sam’le buluşacakları noktada güvenlik hazırlıkları tamamlanmak üzere… Amerikalı askerler bölgeyi temizlemişler… güvenli bölge haline gelmiş…

90

Pazar Yeri-Kebapçı

(İç-Gün) (132)

Kebapçı, şişleri ve etleri hazırlıyor… Bu sahnedeki son kare, dürbün çerçevesinin içine girer.

91

Pazar Yeri-Çatı

(Dış-Gün) (133)

Polat alemdar, keskin nişancı tüfeğinin dürbününden etrafa bakıyor. Polat kamufle bir noktada… Üstünde de kamufle bir kıyafet var.. yanıbaşında suyu…

92

Pazar Yeri-Giriş Noktası

(Dış-Gün) (134)

Memati kamufle bir halde giriş noktasında belirlenen yeri tutar, o da çaktırmadan polat’ın bulunduğu mevziyi görmeye çalışıyor… Memati de hem kaleşnikof var, hem normal silah…

93

Pazar Yeri-Çatı

(Dış-Gün) (135)

Polat alemdar pazarın içinden geçerken dürbünü bir an için leyla’yı görür ama polat algılamaz. Leyla biberciden biber satın alıyor… 94

Pazar Yeri-Çıkış Noktası

(Dış-Gün) (136)

Erhan kamyonetiyle, ekibi iş bittikten sonra kaçıracak konumunu almış. Gölgeliğini koymuş, dondurma yiyor…

95

Pazar Yeri-Meydan

(Dış-Gün) (137)

Leyla, “sanki sıradan bir kişiymiş gibi” kendi alışverişinin peşinde… Ama aslında gözü kebapçıda… O sırada arap lider Pazar yerinden içeri girer. Korumalarıyla birlikte… leyla, arap lider kendisini görmesin diye yüzünü çevirir…

96

Pazar Yeri-Çatı

(Dış-Gün) (138)

Polat’ın gözünden arap’ın kebapçıya girişini görürüz. Korumaları dışarda kalır

97

Pazar Yeri-Kebapçı

(İç-Gün) (139)

Arap lider kebapçıdan içeri girer ARAP LİDER: (ARAP) Selamınaleyküm… [esselamu aleykum] ‫مكيلع مالسلا‬ KEBAPÇI: (ARAP) Ve aleyküm selam… hoşgeldiniz, şeref verdiniz… [We eleykumusselam.ehlen we sehlen bikum . şerreftune ] ‫مالسلا مكيلعو‬..‫الهسو الهأ‬ ‫مكب‬..‫انومتفرش‬

98

Pazar Yeri-Çıkış Noktası

Türkmen lider erhan’ın olduğu noktadan Pazar yerine giriş yapar… Türkmen lider’in koruma ekibinin içinde abdülhey de kamufle vardır. Erhan, abdül’ü ve türkmen lideri görür görmez dondurmasını saklar…

(Dış-Gün) (140)

99

Pazar Yeri-Kebapçı Önü

(Dış-Gün) (141)

Türkmen lider kebapçıdan içeri girer, arap liderle selamlaşıp öpüşürken biz dışarda kalırız, korumalarından biri abdülhey’dir.

100

Pazar Yeri-Giriş Noktası

(Dış-Gün) (142)

Kürt lider, memati’nin bulunduğu noktadan pazara giriş yapar… nisbeten lüks bir arabası ve daha kalabalık bir koruma kadrosu vardır… Daha güleryüzlüdür, insanlarla selamlaşarak ilerler… Memati adamın girişini görür.

101

Pazar Yeri-Kebapçı

(İç-Gün) (143)

Kebapçıda türkmen liderle arap lider oturmaktadırlar yanyana, samimidirler TÜRKMEN LİDER: (ARAP) Acınız bizim acımız… O kadar üzüldüm ki düğünde olanlara… [elemkum huwe elemne....işged inkıharıt alli sar biliris] ‫انملأ وه مكملأ‬...‫سرعلا يف ىرج امل تنزح مك‬... ARAP LİDER: (ARAP) Bi yanlışlık oldu… Durduramadım… o kadar insan… Sheraton’ı sizinkiler mi basmış? [Hısal khata magdert ewwegfhum .wu işgedinnas illisıgtaw. illi

hacmewilşiraton riyacilkum? ] : ‫لصح دقل‬ ‫ام أطخ‬، ‫مهفقوأ نأ عطتسأ مل‬...‫نيذلا سانلا رثكأ ام‬ ‫اوطقس‬..‫؟"نوتاريشلا" اومجاه نيذلا مه مكلاجر له‬ TÜRKMEN LİDER: (ARAP) Bizimkiler? [beli riyacilne ] ‫معن‬..‫انلاجر‬ Kürt lider, korumaları dükkanın dışında kalır, kendisi içeri girer KÜRT LİDER: (ARAP) Selamınaleyküm. [esselamu aleykum] ‫مكيلع مالسلا‬ İki lider de soğuk mırıldanırlar TÜRKMEN LİDER: (ARAP) Aleyküm selam… [we aleykumusselam] ‫مالسلا مكيلعو‬ ARAP LİDER: (ARAP) aleyküm selam… [we aleykumusselam we rahmetullah] ‫مكيلعو‬ ‫هللا ةمحرو مالسلا‬ Nerdeyse kalkmaz gibi ayağa kalkarlar, el sıkarlar… Kürt lider oralı bile olmaz, Kebapçıya KÜRT LİDER: (ARAP) Eğer ciğerin yine geçen seferki gibiyse seni şişe takarım… [lo çanilmilag illitcibi mithil thiçilmerre fe ani rah eşwik elnar. ] ‫ةدبكلا تناك نإ‬ ‫ينإف ةيضاملا ةرملا يف تناك امك اهمدقت يتلا‬ ‫رانلا ىلع كيوشأس‬ KEBAPÇI: (ARAP) Ağa bu sıra size hiç bişey beğendiremiyorum… Etlerimiz birinci sınıftır! [ağa yicuz ma nigder inredhik heleyyam , besillehm idne derece ule. ] ‫اي مايألا هذه لاحب كيضرن نأ عيطتسن ال داكن‬ ‫اغأ‬... ‫لوألا فنصلا نم اندنع محللا‬

102

Pazar Yeri-Kebapçı Önü

(Dış-Gün) (144)

Abdülhey kapının önünde mevzilenmiş… korumalar arasında kaynaşma yok… Çatıdaki polat’a sanki bakar.

103

Pazar Yeri-Çatı

(Dış-Gün) (145)

Polat abdülhey’e bakar… Dürbünden gözünü çeker, uzaktan sam’in ekibinin gelişi görünmektedir arabalarla, polat tebessüm eder, geliyorlar dercesine… Yanındaki şişeden bir yudum su içer, tekrar tüfeğin dürbünün merceğine alır sam’i.

104

Pazar Yeri-Giriş Noktası

(Dış-Gün) (146)

Sam ve ekibi gelir, araçlar durur… Önce sam’in havarileri iner araçtan… Etrafa bakarlar… heryer temizdir… Sam aracından çok şık kamuflajlarıyla iner… Güleryüzlüdür.

105

Pazar Yeri-Giriş Noktası-memati nokta

Memati adamın inişini görür, Görmesiyle sam gorillerin arasında kaybolmuştur, mırıldanarak MEMATİ: (TÜR) Oha!

106

Pazar Yeri-Çatı

(Dış-Gün) (148)

(Dış-Gün) (147)

Polat sam’i vurabileceği bir açı arıyor ama, imkansız görünüyor. Biz de bu sahneyle birlikte girişte sam’in vurulamayacağını görürüz…

107

Pazar Yeri-Meydan

(Dış-Gün) (149)

Sam ve ekibi kebapçıya doğru yaklaşırken, pazardaki diğerleri gibi leyla da sam’e ve ekibine bakar… Leyla aslında biraz daha yaklaşmak ister… Bir an için hançeri elbisesinin arasından görülür…

108

Pazar Yeri-Çatı

(Dış-Gün) (150)

Polat’ın dürbününden leyla geçer, leyla aslında polat’a bakmaktadır ama polat bunu algılamaz… Sam kebapçıdan içeri girer. POLAT: (TÜR) Nasılsa çıkacaksın!

109

Pazar Yeri-Kebapçı Önü

(Dış-Gün) (151)

Sam’in korumaları gelince diğer liderlerin korumaları bayağı uzakta kalmıştır… Abdülhey kendince suikast için en uygun yeri kollamaya çalışmakta… Sam ile liderler dükkanın içinde tokalaşmakta…

110

Pazar Yeri-Kebapçı

(İç-Gün) (152)

Sam’in yardımcısı da içeri girmiştir… Sam, üç lider, garson çocuk ve sam’in yardımcısıdır kebapçıdaki kadro… SAM: (İNG) Siz yemeğe başlamadınız mı? [I bet, you haven't ordered anything yet.] KÜRT LİDER: (İNG) Olur mu efendim siz gelmeden… [How could we, You have just arrived…] SAM: (İNG) Çok naziksiniz… [You are truly very kind.] Sam kebapçıya döner SAM: (ARAP) (dalgacı) Bu sefer acılı yapabilecek misin? [helmerre tgder tikhellihe tssir harre? ] ‫نأ عيطتست له‬ ‫ةرملا هذه ةراح اهلعجت‬ KEBAPÇI: (ARAP) Senin ağzını yakacak bi acı yok sam… ama ben yine de bağdat’tan bişeyler getirttim… [Maku ihnak flfl yigder yıhrık helgek , lakin meathalik ani cibit wiyyaye min Beğdad işweyye flfl makuminne] ‫قرحي نأ هنكمي لفلف كانه سيل‬ ‫ماس اي كمف‬...‫نم ترضحأ دق تنك ينإف كلذ عم‬ ‫هلثم كانه سيل يذلا لفلفلا ضعب دادغب‬ SAM: (ARAP) Güzel, güzel… [Zein....zein] ‫ديج‬..‫ديج‬

111

Pazar Yeri-Çatı

(Dış-Gün) (153)

Polat çatıda, o anı kolluyor, dükkanı görmek istiyor ama sam’i göremiyor… Belki sadece ayakkabısını görüyor…

112

Pazar Yeri-Kebapçı

(İç-Gün) (154)

Sam ile liderler konuşmaya başlamış kebapçı kebaplarını pişirirken SAM: (İNG) Sheraton bombacılarını buldunuz mu? [Did you find the Sheraton bombers?] KÜRT LİDER: (İNG) Maalesef efendim… Hadiseyi tüm detaylarıyla araştırıyoruz ve görüyoruz ki türklerin burada derin bağlantıları sürüyor… Özellikle türkmenlerle… Hasan Kurbani bize yardımcı olmuyor… [Unfortunately, sir. We are investigating the matter to the smallest detail and we are realizing that the deep connections of Turks in here are still alive. Especially with the Turkomans. Hasan Kurbani is not very helpful to us.] TÜRKMEN LİDER: (İNG) Ne benim, ne toplumumun bahsettiğiniz sheraton bombacılarıyla, ki sheraton bildiğim kadarıyla ayakta, alakası yoktur… Türkiye’yle bağlarımızdan ötürü bizi suçlamaya kimsenin hakkı yok! [Neither i nor my society has any connection with these Sheraton bombers you speak of, and as far as I know, Sheraton is still

standing. Nobody has the right to accuse us because of our ties with Turkey!] SAM: (İNG) türkiyeyle ilişkilerinizden ötürü kimse sizi suçlamıyor… Ama türk ordusuna ait patlayıcıları otelde bulunca, acaba bu patlayıcılar o otele nasıl girdi sorusu akıllara geliyor… Araştırdım, otelde 4 türkmen çalışmakta… [Nobody is accusing you because of your ties with Turkey. But when explosives belonging to the Turkish army are found at the hotel, one must wonder how they got there... I found out that four Turkomans work at the hotel.] TÜRKMEN LİDER: (İNG)Onlarca arap, yüzlerce kürt çalışıyor otelde… Neden sadece dört türkmen işe alınıyor? Bu soru sorulacağına, hedef küçültüyorsunuz! biz azınlığız ve kolaylıkla suçlu ilan edilebiliriz… [Tens of Arabs, hundreds of Kurds work at the hotel. Why are there just four Turkomans employed there? If a question is to be asked, this is it. You are narrowing the target! We are the minority and can be declared guilty easily…] SAM: (İNG) Sizin anlamadığınız bişey var… Benim buradaki tek misyonum, ırak’ın bütünlüğünü sağlamak, burada hep birlikte yaşamanızı sağlamak… Siz türk dünyasına, araplar da arap dünyasına

buradan köprü kurmaya kalktığı sürece, kürtler ise bağımsız devlet olmak istedikleri sürece burada istikrar olmayacak ve ben misyonumun ayaklar altına alınmasına müsaade etmiyicem… [What you do not understand is that my only objective is to unify Iraq and to establish a stable government, so that you can live here together, in peace. As long as you continue to attempt to make alliances with the Turkish world, and Arabs attempt alliances with the Arab world and as long as Kurds want to establish an independent state, there will be no stability or peace here. And I will not let my objective be disgraced.] ARAP LİDER: (İNG) Sen hepimizi eşit görmüyorsun ki? Biz saddam’ı içimizden çıkardığımız için suçluyuz… hepimiz teröristiz senin gözünde… Neden düğünde silah ateş ediliyor diye oradakiler terörist ilan ediliyor… [But you don't treat us as equals? We are guilty because we created Saddam. We are all terrorists to you… Why are the people at the wedding declared as terrorists just because they open fired to the air?] SAM: (İNG) çünkü size tüm uyarılarıma rağmen aranızdan teröristler, bombacılar çıkarıyorsunuz ve onları içinizde saklıyorsunuz…. Demiyorum! [Because,

despite all your words, you continue to produce terrorists and bombers!]

113

Pazar Yeri-Giriş Noktası

(Dış-Gün) (155)

Memati sam’in arabasının etrafındaki amerikalı askerlere bakmakta… Amerikalı askerlerden biri diğerine sigara ikram eder, aralarında ispanyolca konuşurlar MEKSİKALI 1: (İSP) Ne zaman dönecez s…ktiğimin yerinden… MEKSİKALI 2: (İSP) miami’de bin doları beğenmiyordun, geldin burada bin dolar fazla almak için beyaz subayların k..çlarını koruyorsun… MEKSİKALI 1: (İSP) Kes sesini! Memati bakıyor, sinir olmuş

114

Pazar Yeri-Kebapçı

(İç-Gün) (158)

sam etinden bir parça alır SAM: (ARAP) hala acı değil… [mu harre bead] ‫دعب ةراح تسيل‬ KEBAPÇI: (ARAP) Yapacak bişey yok… Bu acı bütün ırak’ta yok! [Makubidi şi esewwi. İlharilli kellite maku minne bilirak. ] ‫هلعفأ ءيش يديب سيل‬... ‫يذلا راحلا‬ ‫قارعلا لك يف هلثم كانه سيل هتعضو‬ Sam tebessüm eder, türkmen lidere döner

SAM: (İNG) Şimdi bana tek tek bütün sorunlarınızı anlatabilirsiniz… bunların çözümü için elimden geleni yapmaya çalışıcam… [Now tell me all your problems and I will do my best to solve them for you.] TÜRKMEN LİDER: (İNG) Sayın marshall… toplumuma karşı soykırım var…[ Mr. Marshall. My people are being systematically killed, it's genocide…] KÜRT LİDER: (İNG) Soykırım varsa siz nasıl burada konuşuyor olabilirsiniz ki sayın kurbani? [Genocide? How can you stand before us and speak, if this so, Mr. Kurbani?] SAM: (İNG) Soykırım çok ağır bir suçlama… Bunu en iyi sizin bilmeniz gerekir… [Genocide is a serious accusation. You should know this well...] TÜRKMEN LİDER: (İNG) Ben anlatayım, bu tabloya ismi siz koyun o halde… Kerkük nüfus dairesi yakıldı… Kerkükteki bütün tarihi kayıtlar yokedildi… Yeni kayıtlara göre biz kerkük’ün asli unsuru değil, azınlığıyız. Buna mukabil seksen bin kürt bölgeye yerleştirildi… [Let me explain, then. After that, you can give a name to it. The Kerkuk Population Office and the entire historical records were destroyed... and, according to the new records, we are now but a minority of

Kerkuk. And adding to that, eighty thousand Kurds were settled in the area.] KÜRT LİDER: (İNG) O rakam seksen binin yarısı kadar bile yok… Ama o aileler gelmeseydi, kerkükte işgücü bulamayacaktık… [The actual count is less than half of that and if those families had not settled down, we would not be able to find productive power in Kerkuk.] TÜRKMEN LİDER: (İNG) Sadece bu değil ki… Köylerimiz işgücü nedeniyle boşaltılmıyor… sistemli olarak, uydurma bahanelerle aileler göç ettiriliyor… sadece biz değil, arap köyleri de boşaltılıyor. [That's not just it. Our villages are not being evacuated because of productive power… Families are methodically being forced to migrate because of made-up excuses. And not just ours, Arabian villages are being evacuated too.] SAM: (İNG) Öyle mi ebu tarık? [Is that so, Abu Tarik?] ARAP LİDER: (İNG) Maalesef öyle… bunun birtek nedeni var. Petrol! Musul ve kerkükteki petrol noktalarından tek tek uzaklaştırılıyoruz… bu topraklardan çıkan bir değer petrol bizlerin hakkı değil mi? [Unfortunately, yes… There is just one reason for that: Oil! We are being forced

out of oil points at Musul and Kerkuk one by one. Oil is a great value to come out from these lands. Don't we have a right to it?] SAM: (İNG) haklarınız şüphesiz verilecek… Ama maalesef terör yüzünden, istediğimiz verimde petrolün çıkmasına imkan sağlayamıyoruz… Burada önce güvenliği sağlamamız gerekiyor, ondan sonra ekonomik kaygılar üstüne tartışmamız gerekiyor. İstikrar olmadan, size adil bir biçimde refahı nasıl paylaştırmamı bekliyorsunuz? [Your rights are not in question. But, we cannot safely and efficiently provide you all the possibilities of getting to the oil because of all the terror threats. First, we must establish security, and then we can talk about economic concerns. How can you expect me to justify prosperity without stability?]

115

Pazar Yeri-Kebapçı Önü

(Dış-Gün) (159)

Abdülhey’e birileri sigara ikram eder,

KÜRT KOMSER YARD: (KÜRT) Sigara? [cigara?] Sigara ikram eden, kürt komserin yardımcısıdır, sanki tanıyacakmış gibi bakar, abdül içmez… reddeder…

116

Pazar Yeri-Kebapçı

(İç-Gün) (160)

Sam arap lidere döner ağzındaki lokmayı çiğnerken SAM: (İNG) İsterseniz somut taleplere geçelim? [We can move on to solid requests, if you prefer?] ARAP LİDER: (İNG) Terör örgütü bağlantısı iddiasıyla gözaltına alınan- tutuklanan çok sayıda masum arap var… Bu gözaltılar yaşanırken çok sayıda yakınını kaybeden aile var… [There are a lot of innocent Arabs who were arrested or taken under police custody under allegations of terrorrist organization connection… There a lot of families who lost their close relatives during these custodies…] SAM: (İNG) Bununla şahsen ilgilenicem. [I will take care of this matter personally.] Sam türk lidere döner TÜRKMEN LİDER: (İNG) Bizim talebimiz açık ve net..: Göç ettirilen ailelerin geri dönmesini talep ediyoruz… kürtler bize azınlık muamelesi yapmaktan artık vazgeçmemiler. Biz ırak’ın asli unsurlarındanız… tıpkı kürtler ve araplar gibi… Ve bunu ben değil tarih söylüyor, kerkük bir türk şehridir… nasıl erbil bir kürt şehriyse, tıkrit nasıl bir arap şehriyse.. [Our request is clear. We demand the families who have been are forced out of their villages, safe to

return. The Kurds must give up treating us like minorities… We are a major element of Iraq. Like Kurds and Arabs… And history is telling us this, not me. Kerkuk is a Turkish city. As Erbil is a Kurdish city. As Tikrit is an Arab city…] SAM: (İNG) O kadar çok aile göç ettirildi mi? [How many families migrated?] KÜRT LİDER: (İNG) Sadece birkaç aile… yalnız düzeltmek isterim, kerkük hiçbir zaman bir türk şehri olmamıştır! Bu türkiye’nin politikasıdır, tarih dediğiniz de türkiye’nin resmi tarihidir… Bi geçerliliği yoktur… [Just a couple of families… But I would like to correct you, Kerkuk has never been a Turkish city! This is politics of Turkey. And the history is Turkey's official history… There is no validation of that.] TÜRKMEN LİDER: (İNG) tarihi değiştirebilirsiniz, resmi politikalarla… peki ya mezar taşlarını? Kerkük o kadar türk şehridir ki, büyük kürt şairi şeyh rıza talabani’nin divanı türkçedir… Kerkük’ün eski topluluğu denilen kale gavurları denilen hristiyanların ilahileri türkçedir… Kerkük’te arap ya da kürt camisi yoktur, camilerin tamamı türk camisidir… [You can alter the history with official politics… But what about the gravestones? Kerkuk is really a Turkish

city, so that the collected poems of the great Kurdish poet Sheikh Riza Talabani is Turkish. And the hymns of Christians who were called Castle Giaours are Turkish. They were known as an ancient community of Kerkuk. There are no Arabic or Kurdish mosques in Kerkuk. All of the mosques are Turkish mosques…] SAM: (İNG) Göç eden ailelerle ilgilenicem… Eğer gittikleri yerden şikayetleri olanlar varsa, geri dönmeleri için elimden geleni yapıcam… [I will take care of the migrated families. If there are any complaints from them about their present location, I will do my best to ensure their safe return…] Kürt lidere bakar sam KÜRT LİDER: (İNG) Bölgenin gelişmesi için istikrar ve güvenlik için daha çok maddi desteğe ve eğitilmiş insana ihtiyacımız var! [We need more financial support and more educated men for stability and safety, for the development of the region!] Sam gülümseyerek! SAM: (İNG) CIA’de 20 yıldır bu cümlelerin kürtçesini ezberlemeyen stajyer bile yok! [There hasn't been an intern or agent who has not memorized the Kurdish translation of those sentences for over twenty years!]

117

Pazar Yeri-Çatı

(Dış-Gün) (161)

Polat çatıdan bakıyor… Dürbünle… Bi yudum daha su içer polat.

118

Pazar Yeri-Çıkış Noktası

(İç-Gün) (162)

Leyla adeta kıvranıyor… Tek tek askerleri sayıyor, nerden saldıracağını belki hesap ediyor.. Birden arkasından biri geçerken leyla’ya çarpar, sağdıçtır… Sağdıç bombalarını saklayacak kamuflajdadır LEYLA: (ARAP) Ya ebu ali, nereye? [haywein abu Ali? ] ‫يلع ابأ اي نيأ ىلإ‬ Sağdıç mırıldanarak SAĞDIÇ: (ARAP) Ali’ye… [yem Ali ] ‫يلع ىلإ‬ Leyla bir an farkeder, bombacı olduğunu LEYLA: (ARAP) Yalvarırım yapma… [alla yikhellik la tsewwi ] ‫لعفت ال كوجرأ‬ SAĞDIÇ: (ARAP) Leyla, git burdan… [Leyla ..ibtiidi minna] ‫ىليل‬.. ‫انه نم يدعتبا‬ Sağdıç hızlanır… leyla ne yapacağını bilemez… LEYLA: (ARAP) Allah aşkına dur… [ilkhatır alla ogef ] ‫لعفت ال نأ هللا قحب كلأسأ‬

119

Pazar Yeri-Çatı

Polat etrafa bakarken sağdıç görür, adam bir noktaya bakmakta… Polat

(Dış-Gün) (163)

nedense sağdıç’ın yürüyüşünü dikkatle takip eder dürbünden.

120

Pazar Yeri-Meydan

(Dış-Gün) (164)

Sağdıç gözlerini amerikan askerine (meksikalıya) kilitlemiş bakmakta… Sağdıç’ın gözlerinden amerikan askerine geçeriz

121

Pazar Yeri-Meydan (Halüsinasyon)

(Dış-Gün) (125)

Küçük ali, amerikan askerinin namlusuna davuğun küçük çubuğunu sokmaya çalışmakta. Tıpkı düğündeki gibi…

122

Pazar Yeri-Çatı

(Dış-Gün) (166)

Polat amerikan askerine bakar, çocuk filan yoktur… Polat dürbünü önce sağdıç’a çevirir, adam ilerliyor, dudaklarının arasından bişeyler mırıldanıyor… Dürbünü kebapçının önüne çevirir hareketlenme vardır, sam çıkacaktır mekandan.

123

Pazar Yeri-Kebapçı

(İç-Gün) (167)

Sam liderlerle vedalaşır, el sıkışır SAM: (İNG) Güzel bir yemekti… hepinize geldiğiniz için teşekkür ederim… [That was an excellent meal. Thank you all for coming…]

KÜRT LİDER: (İNG) Biz teşekkür ederiz. [Thanks to you…]

124

Pazar Yeri-Önü

(Dış-Gün) (168)

Bütün korumalar hareketlenir, abdül de hareketlenir… 125

Pazar Yeri-Meydan

(Dış-Gün) (169)

Sam çıkacak diye askerlerden biri (meksikalılardan biri) bombacının önünü keser. Sağdıç bir an adama bakar..

126

Pazar Yeri-Çatı

(Dış-Gün) (170)

Polat tam sam’i hedefine alacaktır ki… Bomba patlar… Adeta kare donar… polat, savrulur…

127

Pazar Yeri-Meydan

(Dış-Gün) (171)

Meydan toz duman, parçalanmış iki ceset… her tarafta kan, parçalanmış etler, kırılmış camlar… Zaman o anda durur! Bombanın patlanma anını bütün aktörlerin yaşadığı an olarak veririz…

128

Pazar Yeri-Meydan-Kebapçı (Flashback)

(İç\Dış-Gün)

(172) Sam tam türkmen liderin elini sıkar TÜRKMEN LİDER: (İNG) Sizinle özel olarak iki dakika görüşebilir miyim? [Can I speak

with you for a moment, please? Privately?] SAM: (İNG) benim de seninle konuşacaklarım var… [I have things to talk with you about, too...] Bomba patlar, camlar parçalanırken, liderler yere düşerler… Sam’in yardımcısı sam’in üstüne atlar!

129

Pazar Yeri-Meydan-Kebapçı Önü (Flashback)

(Dış-Gün)

(173) Abdül oradaki korumalarla birlikte savrulur, korumalardan bazıları, özellikle amerikalılar yaralanır, düşerken abdül’ün yüzü açılır… 130

Pazar Yeri-Çıkış Noktası (Flashback)

(Dış-Gün) (174)

Erhan tam su içerken ERHAN: (TÜR) Bismillah.. Bomba patlar ve üstüne başına döker suyu… Dehşet içinde…

131

Pazar Yeri-Giriş Noktası (Flashback)

Memati ağzına bir sigara koyar… İki meksikalı şakayla itişiyorlar… Cebinden çakmağını çıkarır, tam yakacağı sırada bomba patlar, meksikalılar yere yatarken memati’nin ağzındaki sigara yere düşer! Memati şoka girer…

132

Pazar Yeri-Çatı

(Dış-Gün) (176)

(Dış-Gün) (175)

Reele döneriz… Polat tekrar sam’i hedefe almaya çalışmakta…

133

Pazar Yeri-Kebapçı

(İç-Gün) (177)

liderler şok içinde… sam’in üstünde yardımcısı, sam gayet sakin SAM: (İNG) ben iyiyim, ben iyiyim… [I’m okay, I‘m okay…] Korumalardan üçü beşi içeri girer, hemen sam’i yerden kaldırırlar… Liderler umurlarında bile değil… Korumaları vücutlarıyla sam’i tamamen kapatacaklardır dışarıya çıkmadan evvel… NOT: Korumaların kendi aralarında rabarbaları olacaktır, telsiz konuşmaları…

134

Pazar Yeri-Kebapçı Önü

(Dış-Gün) (178)

Abdülhey yerden kalkmaya çalışmakta ama kalkamakta… belki üstüne birileri düşmüş… Onu iterken iyice yüzü açılır, kürt komser yardımcısı yaralı olmasına rağmen abdülü görür ama kürt lider de dışarı çıkacağı için bişey diyemez. O sırada Sam’i çıkarırlar, abdül’ün önünden kayar gider… abdülhey düşen silahına uzanmaya çalışmaktadır.

135

Pazar Yeri-Çatı

(Dış-Gün)(179)

Polat’ın hedefine girip çıkmakta sam, polat konsantre… Vurdu vuracak…

136

Pazar Yeri-Çıkış Noktası

(Dış-Gün) (180)

Erhan içeriye dalıp dalmamakta tereddütlü, insanlar Pazar yerinden çıkıyorlar ERHAN: (TÜR) Allahım, abdüle bişey olmasın… Girmek üzere koşar, sonra geri döner ERHAN: (TÜR) emir herşeyden üstündür, dur yerinde erhan!

137

Pazar Yeri-Giriş Noktası

(Dış-Gün) (181)

Memati yavaş yavaş girişe doğru kendini yürürken bulur…İnsanlar, yaralı kanlı oradan kaçıyorlar. En sonunda memati koşmaya başlar MEMATİ: (TÜR) Abdülhey!

138

Pazar Yeri-Çatı

(Dış-Gün) (182)

Sam giderek uzaklaşıyor, polat yay gibi gerilmiş POLAT: (TÜR) Allahım tek bir fırsat!

139

Pazar Yeri-Meydan

(Dış-Gün) (183)

Memati insanları yara yara içeriye giriyor, tabancasını eline alır.. Sam ve ekibini geçiren askerlerden biri memati’yi iter… MEMATİ: (TÜR) Orospu çocuğu…

Memati yere düşerken adama ateş eder sinirle… Mermi adamın miğferine denk gelir… O kargaşada memati şok olur, niye ölmedi diye bakar, amerikan askeri de şok olmuş… Döner, memati’ye ateş edecekken, amerikan askeri iki kere isabet alır! Yere yıkılır…

140

Pazar Yeri-Çatı

(Dış-Gün) (184)

Polat sinirle POLAT: (TÜR) Memati yaptığın işe! Polat o tarafa yönelen bir amerikan askerine daha ateş eder vurur, memati de ateş etmeye başlamıştır… Sam artık kaçmıştır, polat tek tek amerikan askerlerine ateş eder…

141

Pazar Yeri-Meydan

(Dış-Gün) (185)

Memati de ateş etmeye başlar amerikan askerlerine bi taraftan kaçarken… Abdül’ü görür, abdül de sıkmaya başlar, bi tane amerikan askerini de o vurur, Pazar yeri birbirine girer… Amerikan askerlerinden bir tanesi siper alıp çatıyı gösterir… ateş edilen yer olarak…

142

Pazar Yeri-Çatı

(Dış-Gün) (186)

Polat yerinin farkedildiğini farkedip daha sıkı ateş etmeye başlar… 143

Pazar Yeri-Meydan

(Dış-Gün) (187)

Ateş hattından memati ile abdülhey sıyrılır, vura vura…

144

Pazar Yeri-Çatı

(Dış-Gün) (188)

Polat bakar ki askerler kendisine doğru geliyor… son bir iki nişan aldıktan sonra çatıyı terkeder… Tüfeğini orada bırakır… Damın üstünde merdiven vardır, merdiveni öbür dama atar, oradan kaçar…

145

Pazar Yeri-Çıkış Noktası

(Dış-Gün) (189)

Erhan çıldırıyor, bir bakar ki abdül’le memati görünür… ERHAN: (TÜR) Allahım sana şükürler olsun… Kamyonetini çalıştırır… onların geleceği noktaya doğru hızla hareket eder önlerinde durur… Abdül’le memati arka kapağı açıp araca binerler… erhan gazlar! Hızla araç uzaklaşır…

146

Pazar Yeri-Çatı

(Dış-Gün) (190)

Amerikan askerleri gelirler, polat yok… Çatıda su şişesi ve tüfek vardır…

147

Pazar Yeri-Sokak arası

(Dış-Gün) (191)

Polat damlardan birinden atlar. Aralardan kaçmaya başlar, sadece elinde silahı var… Kıyafetinin çatı için kamufle olan kısmını atar, hızlı adımlarla yürürken…

148

Pazar Yeri-Sokak arası 2

(Dış-Gün) (194)

Amerikan askerleri polat’ı takip ediyor… Uzak takip görmüyorlar, koşturuyorlar oradan oraya… Polat ara sokaklardan hızla ilerler, en sonunda ana caddeye çıkar… Güvenli bi şekilde kalabalığın içine karışır… Amerikan askerlerinin artık takip edeceği bir iz yoktur…

149

Sam Karargah-Sam Oda

(Dış-Gün) (195)

Sam’in omzuna cam parçaları girmiş, doktor cam parçalarını çıkarmakla uğraşıyor… sam sinirli, acı bile hissetmiyor DOKTOR: (İNG) Canın acıyorsa biraz morfin yapabilirim… [I can give you some morphine if it hurts…] SAM: (İNG) Buna nasıl cesaret ederler… bu ne küstahlık anlamıyorum… [How dare they… This is pure insolence…] DOKTOR: (İNG) Burada yaşadıkları hayattan sonra, öbür taraftaki cennete

gitmek için can atan çok insan var… Özellikle senin etrafında… [Considering the life they live here, there are a lot of people dying to go to heaven and the life waiting for them on the other side… Especially around you…] Doktor camı çıkarır, sam’in yüzü buruşur SAM: (İNG) isa’ya inanmayanların cennete gitmeyi hayal etmesini anlamıyorum… [I do not understand those, who dream to go to heaven, yet do not have faith in our Lord Jesus Christ.] Doktor tebessümle DOKTOR: (İNG) Ben cennete gidemiyicem o halde? [So I should not be able to go there, then?] Sam bakar, dalgacı SAM: (İNG) İsa bile bu dünyayı size verip gitti… Burada sizin için çalışıyoruz, bırak cennetin de tadını biz çıkaralım… [Even Jesus departed this world and left it to you. We are the ones working for you here; let us enjoy the pleasures of heaven…] DOKTOR: (İNG) Benim için mahsuru yok ama benim bildiğim soyum, cenneti kimseye bırakmaz… Unutma, hiçbirşey vermeden tanrı’yla tek pazarlık eden kavim! [I have no objections to that, but as far as I know, my people don't leave

heaven for anyone... Remember, we are the only tribe who bargained with God without giving anything!] Sam tebessüm eder, Sam’in yardımcısı odadan içeri girer SAM YARD: (ing) polat alemdar’ın adamlarından biri olay yerindeymiş, hem de koruma olarak! [One of Polat Alemdar's men was at the scene. As a bodyguard!] SAM: (İNG) Türkmen lideri bana getirin… [Bring me the Turkoman leader…]

150

Türkmen Ev 2-Önü

(Dış-Gün) (196)

Polat alemdar buluşma noktasının önünde durur, sağa sola baktıktan sonra kapıyı çalar… Genç bir türkmen kapıyı açar polat içeri girer.

151

Türkmen Ev 2

(İç-Gün) (197)

Kapı kapanır, içeri yürürlerken POLAT: (TÜR) Gelen var mı? GENÇ TÜRKMEN: (TÜR) yok abi… POLAT: (TÜR) Ağa’dan haber var mı?... GENÇ TÜRKMEN: (TÜR) Çok şükür iyiymiş abi… Hastaneye götürmüşler, muayeneye… POLAT: (TÜR) Bomba kimmiş?

152

Sam Karargah-Sam Oda

(İç-Gün) (198)

Türkmen lider ile yardımcısını odaya alır sam’in yardımcısı… SAM YARD: (İNG) Burada bekleyin… [Wait here…] Türkmen lider ile yardımcısı öylece şaşkın dururlarken kapıyı kapatır yardımcı odada kalırlar… TÜRKMEN LİDER: (TÜR) Benim konuşmadığım hiçbişeyi konuşma… TÜRKMEN LİDER YARD: (TÜR) Tamam ağam… Kapı sert bir şekilde açılır, sam içeri girer omuzu içten sarılımış… Yanında yardımcısı… Sam kapıyı kapatır, yerine geçene kadar hiçbir şekilde bakmaz odadakilere SAM: (İNG) Benimle özel olarak konuşmak istediğin şey, sam birazdan bomba patlayacak mıydı yoksa sam bombadan sonra türkiye’den getirttiğim adamlar askerlerine ve sana ateş açacak mıydı? [The thing you wanted to talk to me about in private was, "Sam, the bomb is going to explode in a few seconds" or "Sam, the men I sent for from Turkey will open fire on you and your soldiers after the bomb"?] Sam türkmen liderin gözlerinin içine bakar!

153

Türkmen Ev 2-yakınları

(Dış-Gün) (199)

Evin yakınlarında bir yerde kamyonet durur… Erhan kamyonetten iner, Kamyonetin arka kapağını açar… memati ile abdülhey iner kamyonetten… Yürürlerken MEMATİ: (TÜR) bi daha senin arabana binersem iki olsun! Her tarafa savurdun erhan… ERHAN: (TÜR) Bomba savurdu zorunuza gitmedi, gariban erhan’ın iki manevrası mı zorunuza gitti? Gelmeyin üzerime çantam hala C-4 dolu…

154

Türkmen Ev 2

(İç-Gün) (200)

Bizimkiler evden içeri girer POLAT: (TÜR) nerde kaldınız? ERHAN: (TÜR) Abi yollar berbattı… POLAT: (TÜR) Offff… burdan çıkmamız lazım, güvenli değil… ABDÜL: (TÜR) Ağa?

155

Sam Karargah-Sam Oda

(İç-Gün) (201)

Türkmen lider gayet sakin TÜRKMEN LİDER: (İNG) yine haksızlık yapıyorsunuz… hepimiz oradaydık, hepimizin hayatı tehlikedeydi… [You are treating us unfairly again. We were all there. All of our lives were in danger…] SAM: (İNG) Bir daha sormıyıcam, polat alemdar nerede? [I will not ask again. Where is Polat Alemdar?]

TÜRKMEN LİDER: (İNG) Polat alemdar? Sam yardımcısının belinden silahı alır, türkmen liderin kafasına sıkar. Türkmen lider kanlar içersinde yere yığılır… Türkmen liderin yardımcısı dehşet içinde kalır… Sam onun gözlerine öfkeyle bakar SAM: (İNG) Polat alemdar nerede? [Where is Polat Alemdar?] Silahı kafasına dayar adamın!

156

Türkmen Ev 2-yakınları

(Dış-Gece) (202)

Sam’in özel ekibi mevzilenmeye başlar… Evin etrafını sararlar…

157

Türkmen Ev 2-Dışı

(Dış-Gece) (203)

Sam ekibi baskına hazırdır, Sam’in yardımcısının emriyle içeriye sis bombaları atılır camlar kırılıp akabinde kapıyı kırıp içeriye girerler…

158

Türkmen Ev 2

(İç-Gece) (204)

Evin içine sis bombaları atılmış; amerikalıların gözünde gece görüşler, gaz maskeleri… ellerinde otomatik silahlar… odalara girer askerler…

159

Türkmen Ev 2-duvar dibi

Polat alemdar ve dörtlüsü yüzlerini gözleri sarmışlar… Polat işaret eder,

(Dış-Gece) (205)

hepsi kendilerini muhafaza ederler, duvar el bombası marifetiyle patlar… 160

Türkmen Ev 2-salon

(İç-Gece) (206)

Patlamayla sam’in adamkları yere atarlar kendilerini ve ateş etmeye başlarlar.

161

Varoş Sokaklar 1

(Dış-Gece) (207)

Polat ve ekibi sokakta koşmaktalar…

162

Türkmen Ev 2-Dışı

(Dış-Gece) (208)

Sam’in yardımcısı dışarı çıkar… yüzündeki maskeyi çıkarır SAM YARD: (İNG) her taraftan sarın, kuzey-batı yönünde kaçıyorlar… Onları diri istiyorum! [Surround them from every direction. They are running to the north-west. I want them alive!]

163

Varoş Sokaklar 2

(Dış-Gece) (209)

Polat ve abdülhey daha önde koşuyorlar, POLAT: (TÜR) hadi, hızlı… MEMATİ: (TÜR) bi daha sigara içenin… ERHAN: (TÜR) Bi daha yemek yiyenin!

164

Varoş Sokaklar 1

(Dış-Gece) (210)

Amerikalı askerler sokaklarda ilerliyorlar…

165

Varoş Sokaklar 3

(Dış-Gece) (211)

Polat ve ekibi bir sokaktan dönerler koşmaya devam ederken…Sanki bir göz onları izliyor izlenimi veririz…

166

Varoş Sokaklar 2

(Dış-Gece) (212)

amerikalı askerler ciplerle sokak çıkışlarını kapatırlar.. 167

Varoş Sokaklar 5

(Dış-Gece) (213)

Amerikalı asker bir sokağın girişini tutarlar, siper alırlar…

168

Varoş Sokaklar 4

(Dış-Gece) (214)

Bizimkiler dördüncü sokağa doğru ilerliyorlar, artık kaçamayacaklar çatışacaklar… ABDÜL: (TÜR) Ne tarafa gidicez abi… POLAT: (TÜR) Bakıcaz abdülhey… Erhan ile memati nefes nefese POLAT: (TÜR) Erhan çantandakileri hazır tut… ERHAN: (TÜR) Abi evlerde insanlar yaşıyor… POLAT: (TÜR) Evleri patlatıcaz demedim erhan! Memati bir bakar ki ışıktan gölgeleri görünüyor… MEMATİ: (TÜR) Usta ışık… Tam lambaya baktıkları an leyla taşı atar lambanın ışığını söndürür… Polat ve ekibi silah çeker taşın geldiği yöne doğru, leyla çıkar ortaya

LEYLA: (ARAP) bu taraftan… [minna ] ‫نم‬ ‫انه‬ Hepsi birbirine bakar LEYLA: (ARAP) Geliyorlar çabuk! [ibsuree tera cewwi ] ‫نومداق مهنإ ةعرسب‬ Memati abdülhey’e MEMATİ: (TÜR) Ne diyo abdülhey! POLAT: (TÜR) Yürüyün… Polat yürüyünce bizimkiler de mecburen arkasından yürür, erhan mırıldanır ERHAN: (TÜR) Allahım sen bizi yaramaz avrat şerrinden, esvaplı şeytan şerrinden koru. Yine kadın, yine imtihan!

169

Varoş Sokaklar 4-a

(Dış-Gece) (215)

Leyla damdan merdiveni uzatır, bizimkiler çıkarlar… LEYLA: (ARAP) Eğilin… [dennicu ] ‫اونحنا‬ Amerikalılar az kalsın görecektir… O ekip geçince LEYLA: (ARAP) Geçti… haydi… [yalla mişew] ‫اولو دقل انب ايه‬ Leyla Merdiveni damın diğer tarafına aktarır, leyla önden bir avluya indirir bizimkileri…

170

Varoş Sokaklar 4

(Dış-Gece) (216)

Amerikalılar sokağa girerler, sokağın her tarafına ışık tutarlar, kimse yoktur…

171

Varoş Sokaklar 6

(Dış-Gece) (217)

Leyla avludan çıkarır bizimkileri, ara sokaklara sokar MEMATİ: (TÜR) Usta bu kız bizi tuzağa çekiyor olmasın? Polat döner bi ters bakar memati’ye, memati toparlar MEMATİ: (TÜR) tabii, tuzaksa da çatışırız… ERHAN: (TÜR) abdül bu arapça konuştu di mi? ABDÜL: (TÜR) Evet… ERHAN: (TÜR) direnişçi o zaman bu kız… Dur ben bir tansiyon ölçeyim… Erhan sempatik ERHAN: (ARAP) Yaşasın saddam… [yeiiş Saddam ] Leyla döner ters bakar LEYLA: (ARAP) zulmeden çok yaşar, merak etme! [latkhaf ,idhullam yiişun ihwaye] ‫فخت ال‬... ‫اريثك نوشيعي نوملاظلاف‬ Polat sert bir şekilde POLAT: (TÜR) Kes sesini erhan! ERHAN: (TÜR) ne dedi abdül? MEMATİ: (TÜR) Kes sesini dedi erhan… Ben bile anladım!

172

Varoş Sokaklar 4

(Dış-Gece) (218)

Sam yardımcısı lambanın patladığı yere gelir AMERİKALI ÇAVUŞ: (İNG) burada gözden kaybettik efendim.. [We lost track of them here, sir.] SAM YARD: (İNG) Her yeri arayın… [Search everywhere.]

173

Varoş Sokaklar Genel Görüntü

(Dış-Gece) (219)

Ara sokakları görürüz tepe açıdan. Labirent gibi bir yer. Burada kimsenin bulunması mümkün görünmüyor.

174

Leyla Ev-Önü

(Dış-Gece) (220)

Leyla bizimkileri avludan içeri sokar POLAT: (ARAP) Başını derde sokacaksın… [İnti detirdhin nefsiç lilkhatar] ‫كنإ‬ ‫رطخلل كسفن نيضرعت‬ LEYLA: (ARAP) İlk değil… [Hay mu ewwel merre ] ‫ىلوألا ةرملا يه هذه تسيل‬

175

Leyla Ev

(İç-Gece) (221)

Kürt nine kapıyı açar, KÜRT NİNE: (KÜRT) kimsin? [???] LEYLA: (ARAP) Nene çabuk saklamamız lazım… [cidde....lazm nikhtil ibsur e] ‫ةدج اي ةعرسب ئبتخن نأ انيلع‬ KÜRT NİNE: (KÜRT) Bunlar kim? [???]

ERHAN: (ARAP) müslim müslim… [muslimin....muslimin ] ‫نوملسم‬...‫نوملسم‬

176

Türkmen Ev 2-Dışı

(Dış-Gece) (222)

Sam’in yardımcısı ve sam’in ekipleri ciplere binerken askerler sokaklara dağılmaya başlar… Sam’in yardımcısı normal asker çavuşuna SAM: (İNG) sabaha kadar devriye gezin, onları bulun! [Patrol the area till morning. Find them!] AMERİKAN ÇAVUŞ: (İNG) Emredersiniz efendim! [Affirmative, sir!]

177

Varoş Evler

(İç\Dış-Gece) (178)

Amerikalı askerler eve girerler, her yeri ararlar.

178

Varoş Evler 2

(İç\Dış-Gece) (224)

Amerikalı askerler Evi arıyorlar. İnsanlar korku içinde uykudan uyanmışlar… Yatakların döşeklerin arkasına bakıyorlar

179

Varoş Evler 3

(İç\Dış-Gece) (225)

Evin kilerine girer askerler…

180

Leyla Ev-Önü

(Dış-Gece) (226)

Amerikalı askerler evin kapısını dipçiklerler, açarlar… Avluya girdiklerinde kürt nine avluya çıkar… KÜRT NİNE: (KÜRT) Ne istiyorsunuz bi kızım bi ben varız… kafirler, zındıklar, gecenin bu saatinde dul kadının evine mi girilir, namussuzlar… [çitan dewei bes mnu kçim kafri zendikine .kes hatine mali bewejni Benamusine ?] Askerlerin umurunda değil bu sam’in adamlarından birisi diğerine SAM ASKER 1: (İNG) Ne diyo bu moruk? [What the fuck is this old fart saying?] SAM ASKER 2: (İNG) Arama iznini göstermezseniz, avukatımı çağırıcam diyo! [She says she will call her lawyer if we don't show her our search warrant!] Nine’yi iter eve girerler

181

Leyla Ev

(İç-Gece) (227)

Amerikalı askerler odaları arıyorlar… Leyla çıkar karşılarına LEYLA: (İNG) yardımcı olabilir miyim? [Can I help you?] ASKER 2: (İNG) Evinde birini saklıyorsan evet… [If you are hiding someone in your house, yes.] LEYLA: (İNG) Yaşlı büyükannem ve benden başka kimse yok… [There is no one here except my grandma and me.]

KÜRT NİNE: (KÜRT) Allah sizin belanızı verecek… sizin ananız yok mu babanız yok mu? Ne arıyorsunuz burada siz… [huwa koltan beikatewa .engo dayktan niye babtan niye . leçi Deigeirein leire engo?] ASKER 1: (İNG) yardımcı olmak mı istiyorsun? Sustur şunu! [Wanna be helpful? Shut her up!] LEYLA: (ARAP) Nene, sus… [ihdi yacidde] ‫ةدج اي يئدها‬ KÜRT NİNE: (KÜRT) söyle domuzlara evimden çıksınlar… burada namaz kılıyoruz! Ayklarında postallarla ahırlarına gitsinler! [peiyan blei ba derçn lemalım berazine.leire nüejdekeyn behu be Postalawa babçine ahuri. ] Askerler tekrar avluya çıkarlar… NOT: konuşmalar olurken, askerler evi iyice ararlar

182

Leyla Ev-avlu

(Dış-Gece) (228)

Avluda leyla gerilerinde, samanlığa girmek üzereler ASKER 1: (İNG) Ev temiz… [The house is clear.] ASKER 2: (İNG) Kocan nerede? [Where's your husband?] Leyla yutkunur LEYLA: (İNG) Cennette… [In heaven…]

ASKER 2: (İNG) Arap erkeklerini ne öldürüyor biliyor musun? [Do you know what kills the Arabian men?] LEYLA: (İNG) Ne? [No, what?] ASKER 2: (İNG) Kadınları… [Their women.] Ahıra girerler, leyla yumruğunu sıkar…

183

Leyla Ev-ahır

(iç-Gece) (229)

Amerikalı askerler dikkatle etrafı aydınlatırlar… Bir tanesi tüfekle samanlığı tarar… Ses yoktur, leyla kapıdadır… ahırdan çıkarlar asker 2 tebessüm ederek ASKER 2: (İNG) Cennete gitmek istersem gelirim, adresini biliyorum tatlım… [If I wanna go to heaven, I'll come here. I know where you live, sweetheart…]

184

Leyla Ev-avlu

(Dış-Gece) (230)

Diğer askerler de avluya dolar ASKER 2: (İNG) Bişey yok, gidelim… [There's nothing to find here. Let's go.] Askerler çıkar, leyla öfkeyle mırıldanır LEYLA: (ARAP) Cehenneme gidin! [biccir wiccehennem] ‫ميحجلا ىلإ اوبهذإ‬

185

Leyla Ev-Zula

(İç-Gece) (231)

Nine mutfaktadır, leyla da mutfaktan içeri girer, nine mutfağın zeminindeki halıyı çeker… Leyla gizli mahzenin kapağını kaldırır LEYLA: (ARAP) Gittiler… [rahu ..wellew] ‫دقل اولو‬ Polat çıkar dışarı POLAT: (İNG) İsmin ne? [What's your name?] LEYLA: (İNG) Ne önemi var? [What does it matter?] POLAT: (İNG) Borçlu olduğum kişinin ismini bilmek isterim… [I would like to know the name of the person I'm indebted to.] LEYLA: (İNG) Borcunu öderken öğrenirsin… [You'll learn it when you are paying your dept.] Herkes çıkmıştır KÜRT NİNE: (KÜRT) leyla bunlar nereli? [LEYLA ewane halki keine? ] Polat tebessüm eder ABDÜL: (KÜRT) nene türküz… [daya eme turkin ] KÜRT NİNE: (KÜRT) Aç mısınız? [brsitan niye ] Abdül polat’a bakar, polat tebessüm eder.. memati şaşkın MEMATİ: (TÜR) ne dedi abdülhey? ABDÜL: (TÜR) Aç mısınız?

Erhan kadının eline eğilir, kadın şaşkın erhan elini öper, başına koyar… minnetle bakarlar…

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

186

Leyla mahalle

(Dış-Gün) (232)

Mahallenin tasviri… varoş… çamaşır asan kadınlar, kapısının önünü süpürenler… Damlarda biber kurutanlar, top oynayan çocuklar…

187

Leyla Ev-Avlu

(İç-Gün)(233)

Memati avluda oturmuş… Esner güneşe bakıp… Elindeki sigarasını söndürür… Ayağa kalkar, vücudunu hareket ettirir… Leyla dışarı çıkar LEYLA: (ARAP) günaydın… [sabahilkheyr] ‫ريخلا حابص‬ Memati bakar, kafasını sallar… LEYLA: (ARAP) Nasıl geçti nöbet? [işlon çanet khafartek?] ‫كتبوانم تناك فيك ؟‬ Memati anlamıyor, MEMATİ: (TÜR) Ne? Leyla tebessüm eder LEYLA: (İNG) Okey, okey, good… MEMATİ: (İNG) Good… Leyla ahırdan içeri girer…

188

Leyla Ev-ahır

(İç-Gün) (234)

Ahırda iki inek vardır… leyla inekleri sever LEYLA: (ARAP) Napıyorsunuz güzel kızlar? [işdetssewwun yehleiwatı?] ‫اي نلعفت اذام‬ ‫يتاريغص‬ Hemen çeker altına küçük tabure gibi bişeyi… Süt sağmaya başlar, büyük ustalıkla sağmaktadır…

189

Leyla Ev-salon

(İç-Gün) (235)

Abdülhey uyumakta salonda, üstünde çarşaf gibi bir örtü var… memati girer içeri sinir olur, gider abdül’ü dürtükler, abdül gözünü açar MEMATİ: (TÜR) nasıl bu kadar yatıyorsun anlamıyorum ki? ABDÜL: (TÜR) ne var abi napıcam? MEMATİ: (TÜR) Bu ne rahatlık, nasıl yatabiliyorsun bu ortamda… Sabaha kadar yine gözüme uyku girmedi… ABDÜL: (TÜR) Abi dağ havası iyi geliyo… Memati banyoya doğru yürürken MEMATİ: (TÜR) Ne dağı? Dil bilmiyoruz diye, dağ da mı görmedik?

190

Leyla Ev-banyo

Banyonun kapısını açar, polat bir aynanın karşısında, yüzünde üç-beş günlük sakal, traş oluyor…

(İç-Gün) (236)

MEMATİ: (TÜR) Pardon usta… POLAT: (TÜR) Fransızca konuşuyorsun, kapı çalmıyorsun memati… MEMATİ: (TÜR) Ne fransızcası? POLAT: (TÜR) pardon memati pardon… MEMATİ: (TÜR) sakalları mı kesiyorsun usta? POLAT: (TÜR) darlandım memati… kaşınıyo kaç gündür, sinirlerimi bozuyor… Memati kapıyı çeker çıkar

191

Leyla Ev-ara

(İç-Gün) (237)

Polat seslenir POLAT: (SES) (TÜR) yüzünü yıkayacaksan gel yıka… MEMATİ: (TÜR) Yok abi mutfakta yıkarım…

192

Leyla Ev-mutfak

(İç-Gün) (238)

kürt nine’yle erhan iş yapıyorlar, kürt nine kahvaltı için kızgın yağın içine kızartmak için kabak-patlıcan-biber atar… Erhan ise tezgahın üstünde, el usulü büyük bıçakla kıyma yapıyor eti keserek, büyük maharetle (NOT: Erhan arap erkek entarisi giymiş, belki de damadın kıyafetini, yerel bi insan) ERHAN: (TÜR) Ana, bi bak nasıl oluyo… Kürt nine gayri ihtiyari bakar, sonra etlere bakar

KÜRT NİNE: (KÜRT) Hoş, hoş… [hoşa.. hoşa] Kürt nine gülümseyerek KÜRT NİNE: (KÜRT) Ahh, yaradan bana senin gibi bir kız evlat vermedi ki! [ah huwa .ewladeki kçi weki to neda mn ] Erhan hemen gülümser ERHAN: (TÜR) Allah razı olsun, senin dualarınla ayakta duruyoruz… Böyle bize bol dua et ki işimiz rast gitsin… KÜRT NİNE: (KÜRT) hüdey razi… [huda razibi ] Bıyıklarını sever erhan’ın KÜRT NİNE: (KÜRT) O senin bıyıklarına kurban olurum… herif benim oğlum herif… [kurbani ew smeilet bem .ewe kurimne ewe.] ERHAN: (TÜR) Nene bu işler bitsin ben seni istanbul’a götüreyim… İstanbul, islam bol, bi sürü müslüman… KÜRT NİNE: (KÜRT) İstanbul, payitaht! [İSTAMBUL paytahta ] Memati girer içeri MEMATİ: (TÜR) ne yapıyorsunuz? ERHAN: (TÜR) Anamla konuşuyoruz memati abi… MEMATİ: (TÜR) lan bi tarafını keseceksin? ERHAN: (TÜR) Ben? Memati abi, her türlü kesici ve delici aleti maharetle kullanırım… Sen daha tanımadın kardeşini…

Memati neneyle bakışırlar, memati yüzünü yıkamak üzere lavaboya uzanır… ERHAN: (TÜR) Abi orda yüz yıkanmaz… Nine küt diye memati’nin eline vurur NİNE: (KÜRT) de hadi yürü dışarda yıka yüzünü gözünü… [de yalla bro le derii destuçawt bişo ] Memati ters bakar erhan’a, erhan işine asılır

193

Leyla Ev-salon

(İç-Gün) (239)

Abdülhey ortalığı toparlıyor… Leyla elinde süt bakracıyla girer içeri, ABDÜL: (KÜRT) Alayım abla… [ba wergrem huşki gewrem ] LEYLA: (KÜRT) Ben götürürm, kardeş sağolasın… [emndebem .brakem sağ bi ] Memati ile karşılaşırlar, leyla sütü mutfağa bırakmak üzere girer içeri, memati oturur koltuğa MEMATİ: (TÜR) Ölecem, burada durup oturmak beni öldürecek… ABDÜL: (TÜR) Oturmayıp napacaz abi? Polat banyodan çıkar, traş olmuş POLAT: (TÜR) Bi çıkış bulmamız lazım… Abdül’le memati toparlanır… Leyla girer içeri, polat tebessümle POLAT: (İNG) Günaydın… [Good morning] LEYLA: (İNG) Günaydın… Traşın güzel olmuş… [Good morning. I see you've

done a fine job of shaving yourself. Very good.] POLAT: (İNG) teşekkür ederim… leyla otur lütfen… [Thank you. Please sit down, Leila…] Leyla oturur, polat da oturur POLAT: (İNG) Bizim hayatımızı kurtardın… Burayı bizim evimiz yaptınız, harika bir şekilde ağırlıyorsunuz… Ama bizim buradan çıkmamız lazım… [You have saved our lives. You've welcomed us into your home and showed us great hospitality. But we must leave here…] LEYLA: (İNG) Amerikalılar her herye, biraz daha beklemek lazım. [Americans are everywhere. We must wait a little more.] POLAT: (İNG) Amerikalıların gitmesini beklersek, burada yaşlanırız leyla… Bizim dışardan bilgi almamız lazım, ona göre de harekete geçmemiz gerekiyor… [If we wait for Americans to leave, we get old here, Leila. We must get information from outside and move according to it.] LEYLA: (İNG) nasıl bilgi, ben bulayım? [What kind of information do you need? Let me get it?] POLAT: (İNG) Sen yapamazsın… belki abdülhey… Ama onu tanırlar… [You can't do it. Maybe Abdulhey can but they will recognize him…]

Elinde yer sofrası beziyle girer içeri erhan ERHAN: (TÜR) Ayaklarınızı toplayın… Abdül’le memati ayağını kaldırırken, erhan bezi maharet ve keyifle yere serer POLAT: (İNG) Erhan’la sen dışarı çıksanız, rahatça gezebilir misiniz? [If you and Erhan go out, will you be able to wander around freely?] Erhan bakar polat’a ERHAN: (TÜR) Sıhhatler olsun abi… NOT: Erhan’ın sakalları yoktur, günlük traşlıdır… memati ile abdülhey birkaç günlük sakallıdır… Polat ise birkaç günlük sakallarını sahnede keser!

194

Sam Karargah-Sam özel

(İç-Gün) (240)

Sam mum yakmış isa peygamberin önünde, diz çökmüş… Dua ediyor… Bu sefer tamamen isa’ya bakıyor SAM: (İNG) Bazen isyan ediyorum, neden beni yanında istemiyorsun diye… Ama her hayatımı kurtardığında anlıyorum ki, sana karşı vazifelerim bitmedi… Yüce efendim… Bütün gücümle vazifelerimi yerine getirmeye çalışıyorum… [My Lord, Sometimes I want to rise up against you, for not letting me by your side. But every time you save my life, I

understand that my obligations to you are not complete. Blessed is the man that endureth temptation: for when he is tried, he shall receive the crown of life. May you bless the souls of the departed heroes and heroes to come. May you comfort our own. And may you always guide us. These are sacrifices in a high calling -- the defense of our Lord and the peace of the world. My Lord, I try to fulfill my obligations to you with all the power I have.] 195

Türkmen Mahallesi-birinci ev

(Dış-Gün) (241)

İki üç sivil görevli bir tanesinin elinde kırmızı boya kutusu, bir diğerinin elinde üç-beş safyalık liste, diğeri şoför mahalleye girmişler… onlarca evin kapısının üstüne çarpı koymuşlar (ama aralarda boşluklar da var, sadece türkmenlerin evine çarpı koyuyorlar) Onların biraz daha gerisinde ise bir zırhlı aracın içinde amerikan askerleri var, bu sivil ekibi koruyan.. Görevlilerden elinde liste olan kapının önünde durur, kapıyı işaret eder, diğeri boyaya daldırır fırçayı kapının üstüne kocaman bir çarpı koyar… kapı birden açılır, evin orta yaşlı kadının görevliye saldırır… SAM: (İNG) (SES) Bu yeryüzü sana sadakatimi ispatlayacak işler yapmam için

yaratıldı! Sen yeryüzüne dönmeden önce, kutsal kitapta vaadettiğin babil hesaplaşmasını tamamlamamı sağla… [This world was created so that I may prove my devotion to you, through my deeds! Before you return to the world, grant me the ability to resolve the conflict in Babylon that you promised in the Holy Bible…]

196

Sam Karargah-Sam özel oda

(İç-Gün) (242)

Sam duaya devam eder SAM: (İNG) Gelecek nesiller tanrı’nın krallığını inşa edecek kahramanlara minnettarlığını sunarken, dualarında beni anlamaları benim için ne büyük bir şereftir. [And, as the next generation shows their appreciation to their heroes who will build the Kingdom of God, it would be an enormous honor, should they remember me in their prayers.]

197

Türkmen Mahallesi-ikinci ev

Bir karı koca 45-50 yaşlarında denkleri hazırlamışlar, kışlık yorganları yastıkları paketliyorlar… Erkek yün yatağı katlar, yatağın altından somyayla yatak arasındaki örtünün üstünde, kadının iki bileziği

(iç-Gün) (243)

vardır… Kadın hüzünle o bilezikleri alır eline… SAM: (İNG) (SES) Aydınlanmaya karşı direnenler hakettikleri muameleyi görecekler… [The ones who resist enlightenment will be treated, as they deserve to be...]

198

Sam Karargah-Sam oda

(İç-Gün) (244)

Sam Ayşe’nin boynuna çok zarif bir kolye takar, kalp şeklinde… SAM: (İNG) (SES) Aydınlanmaya karşı çıkanlar köpekler gibidirler.. Bir an bile kendilerinin köpeklerden daha üstün olduklarına inanırlarsa onlar üzerinde kontrolüm kalmaz… [...like dogs. For, if they believe they are not dogs, for even one moment, then I have no control over them.]

199

Türkmen Mahallesi-üçüncü ev

İkinci aile… Kalabalık aile evden eşyaları kamyonete taşıyor… çoluk çocuk herkes bir parçayı kamyonete koyuyor… Eşyalar tıkış tıkış, büyük bir düzen içinde yerleştirilmiş kamyonete… Kamyonetin üstünde eşyaları yerleştiren adam, kolileri tam yerleştirirken, tarihi duvar saat vardır, duvar saati kayar kamyondan

(İç/Dış-Gün) (245)

yere düşer, yerde paramparça olur kırılır… SAM: (İNG) (SES) Bizim bu insanlardan üstünlüğümüz sahip olduğumuz zeki ve cesur askerler değil… Bizim üstünlüğümüz senin lütfettiğin değerler ve uğruna savaştığımız özgürlüğümüzdür. [Our authority over these people comes not from our cleverness or soldiers. But, from the freedoms we are fighting for and the merits you have granted us.]

200

Fakir Mahalle

(İç\Dış-Gün) (246)

Başta sam, amerikan ekibi bir kamyonun üstünden halka gıda yardımı yapılmakta… Ama bütün çirkinliğiyle. Gıda yardımı alan insanlar birbiriyle itişiyorlar SAM: (İNG) (SES) Sana karşı olanların en güçlü duygusu kin değil, bize verdiğin zenginliğe karşı kıskançlıktır! [Your opponent's most powerful emotion is not hatred; it is jealousy. For they are jealous of the wealth you have granted us!] En sonunda yardım paketini alanlardan biri köşede paketi açar… İçinden meyva suyu, paketlenmiş kek, kadın pedi, prezervatif gibi şeyler çıkar!

201

Türkmen Mahallesi-dördüncü ev

(İç/Dış-Gün) (247)

Herkes kamyonetin üstüne kurulmuş, eşyalarla tıka basa doldurulmuş… En son evden sırtında ayakları tutmayan yaşlı bir kadını taşıyan evin erkeği çıkar… Yaşlı kadın ağlamaktadır… Adam kapıyı çeker kapatır… Adam tam yürürken yaşlı kadın oğlunu durdurur, yere duvarın sıvası dökülmüştür, kadın oğluna sıvayı yerden almasını ister… Oğlu alır, anasına verir sıvayı, anası ağlayan gözlerle sıvayı öper, duvardaki kopan yere sıvayı tekrar koyar… SAM: (İNG) (SES) Nankörler, gücümüzle iyilikseverliğimizden korkuyorlar! Onların içindeki bu köpeklere ait korkuyu alma yüce efendimiz! [These ingrates are afraid of our power and compassion! Do not remove this fear from the hearts of these Dogs, oh Lord!]

202

Fakir Mahalle

Sam doktorla birlikte fakir mahalleyi ziyaret etmiş, doktor yaşlı insanları muayene ediyor. Tam bir sömürge propagandası… Gazeteciler fotoğraf çekiyor… televizyoncular kameraya kayıt alıyor… Bizim gazeteci de burada… Geniş güvenlik önlemleri var…

(İç\Dış-Gün) (248)

SAM: (İNG) (SES) Aziz peter roma’yı terkettiğinde sen yüce efendimiz ona quo vadis demiştin… “Nereye gidiyorsun” Burası babil, benim vatanım… Bana nereye gidiyorsun demeyeceksin, sana söz veriyorum… [When St. Petrus left Rome, my Lord, you asked him, "Quo vadis?". "Where are you going?" This is Babylon, my fatherland. You will not ask me where I am going to, I promise you…]

203

Türkmen Mahallesi-beşinci ev

Göç başlıyor… at arabasının üstünde çoluk çocuk, bütün aile eşyalarla birlikte doluşmuşlar… İtiş kakış var, ama hüzün var… Leyla ile erhan mahalli kıyafetlerle sokağın köşesinden dönerler… İkisi de gayri ihtiyari durur… Onların gözlerinden görür kamera… Küçük çocuklardan birinin kucağında plastik adi bir top vardır… Çocuk o arabanın üstünde topla oynuyor… Annesi öfkeyle çocuğun elinden toyu alır, fırlatır sokağa erhanlara doğru… At arabası hareket eder, çocuğun kafasına bir tane şaplak vurur annesi, kendi kucağındaki kuzuyu verir…. Kuzu çocuğun kucağına oturunca meler, çocuk da kuzuya “sus” diyerek vurur bi tane… Araba gözden kaybolur, top

(Dış-Gün) (249)

nerdeyse erhanın önüne kadar gelmiştir… Erhan’ın gözleri dolmuştur, yerdeki topa öfkeyle bir vurur top göğe havalanır, gökteki toptan geçeriz bir sonraki sahnedeki topa… SAM: (İNG) (SES) Ben bu topraklarda ölücem… Kanım bu topraklarda akacak. Kanım vaadedilmiş zamana kadar, yani sen dönene kadar yani vaadedilmiş topraklar bizim olana dek akacak… [I will die in these lands. My blood will flow in these lands. My blood will flow till the promised time comes, till you return here, till the promised lands become ours…]

204

Fakir Mahalle

(İç\Dış-Gün) (250)

Sam, çocuklara şeker ve top dağıtmakta… toplar havada uçuşmakta… SAM: (İNG) (SES) Vaadedilmiş topraklar bizim olduğunda barış gelecek… Ve barışı sağlayan tanrı’nın çocuğu olacak! [When the promised lands become ours, peace will reign… And the peacekeeper will be God's child!] Sam’in yanında kürt lider de var… Sam yanına ayşe’yi alır… Etrafta geniş güvenlik önlemi vardır… leyla ile erhan buranın törenin alanının

uzağında olan biteni görmeye çalışmakta… kürt lider törenin merkezine geçer KÜRT LİDER: (İNG) Hepinizin huzurunda, aslında söylememem gereken bir süprizi bu mutlu günde sizlerle paylaşmak istiyorum… Mr. Marshall’ın bu ülke için, bizim için yaptıkları unutulmaz… [In your presence, I would like to share with you a surprise I am not supposed to tell actually. We cannot forget what Mr. Marshall did for this country, for us.] Sam başıyla selamlar kürt lideri, KÜRT LİDER: (İNG) Biz de ıraklılar olarak sayın marshall’a duyduğumuz minnetti bağdat’a bildirdik… Sayın başkanımız, bu minnet duygumuzu cevapsız bırakmadı… [As Iraqis, we have informed Baghdad of our gratitude regarding Mr. Marshall. Our honorable president didn't leave our gratitude unanswered…] Sam’e döner KÜRT LİDER: (İNG) Mr. Marshall… SAM: (İNG) Lütfen, sadece sam… [Please, you may call me Sam.] KÜRT LİDER: (İNG) Sam; saddam sarayından sizin için özel olarak yollanılan piyanoyu ırak halkı adına kabul etmenizi istiyorum… Her ne kadar piyano, şu anda trende ve yolda olsa da… [Sam, I would like you to accept this piano, which

even now is on a train from Saddam's palace, especially for you in gratitude, in the name of the Iraqi people…] Alkışlar, sam kürt liderin yanına gider. Kürt Lider, piyanonun özel fotoğrafını verir Sam’e. Sam fotoğrafları alırken… SAM: (İNG) çok teşekkür ederim, beni duygulandırdınız… [Thank you very much. I'm extremely touched.] Kürt lider’in kulağına sanki teşekkür için fısıldıyormuş gibi SAM: (KÜRT) Türkmenlerin işi bitti, sıra araplarda! [işi turkmanekan tawaw .ewca nöbeti erebekane ] İkisi de tebessümle el sıkışırken, gazeteci fotoğraflarını çeker, kare donar… 205

Mahalle

(Dış-Gün) (251)

Gazeteci ara sokaklarda insanların fotoğraflarını çekiyor… Gazeteci uzun eşşek oynayan altı-yedi çocuğu görür, onları uzaktan izler… üç çocuğun üstünde iki çocuk vardır… çocuklardan biri duvara dayanmış… duvarın üstünde eskiden saddam resmi varmış… Saddam’ın üstüne bıyık sakal çizmişler, komik! Şişman insan azmanı gibi beyaz tenli bir çocuk koşar koşar, zıplar eşşeğin üstüne biner, eşşek çöker ve adam

kareler… Gazetecinin peşinde iki adamın takip ettiğini görürüz…

206

Leyla Ev-Avlu

(Dış-Gece) (252)

Polat damda, önündeki antep fıstığı kabuklarıyla oynamakta, bazen de fıstık yiyor… Leyla sessizce polat’ın yanına oturur LEYLA: (İNG) Burada oturman güvenli değil… Seni birileri görürse, ihbar eder. [You must not sit here in the open. It's not safe. If someone sees you, you can be caught.] POLAT: (İNG) Belki de yakalanmak istiyorum… [Maybe I want to be caught.] LEYLA: (İNG) Ölümün kimsenin işine yaramaz… [Your death won't be good for anyone.] Polat kıza bakar POLAT: (İNG) Belki de bu adama yaklaşmanın tek yolu bu leyla! Beni buraya tıktı, insanlara zulmediyor ve ben bişey yapamıyorum… [Perhaps that is the only way to reach this man, Leila! He had me stuck in here, he is oppressing people and I can't do anything…] LEYLA: (İNG) Sam yeni hiçbişey yapmıyor. Zulmün seninle alakası yok! [Sam is doing nothing new. The oppression has nothing to do with you!] Polat başını öne eğer

LEYLA: (İNG) Onun ölümünü benden daha çok istiyemezsin… Ama şu anda sabretmekten başka yol yok… [Nobody can want him dead more than me! But there is nothing to do except showing patience.] POLAT: (İNG) Bu sabrı nerden öğrendin? [Where did you learn to be that patient?] Leyla gülümser LEYLA: (İNG) Dayanamadığım kısmı hayattan, direnebildiğim kısmı şeyhimden… [I learned the part that I can endure from life, and the part that I can resist from my Sheikh.] POLAT: (İNG) Şeyh? [Sheikh?] LEYLA: (İNG) Abdurrahman Halis Kerküki… O beni büyüttü. [Abdurrahman Halis Kerkuki. He brought me up] POLAT: (İNG) Annen? Baban? [Your mother? Your father?] LEYLA: babamı hiç görmedim… Annem de öldüğünde hatırlayamayacağım kadar küçüktüm… Bütün yetimleri, öksüzleri, kimsesizleri büyüttüğü gibi beni de o büyüttü… [I never saw my father. And I was too little to remember when my mother died. The Sheikh brought me up like he did with all the orphans, the homeless…] POLAT: (İNG) hayatta mı? [Is he alive?]

LEYLA: (İNG) Allah’a şükür ki hayatta… [Thank God he is alive.] Polat kızın belindeki hançeri işaret ederek POLAT: (İNG) Bunu neden hep taşıyorsun? [Why are you always carrying that with you?] LEYLA: (İNG) Emanet… [It's a inheritance.] POLAT: (İNG) Şeyhinden mi? [From your Sheikh?] LEYLA: (İNG) Kocamdan… [From my husband.] POLAT: (İNG) Nasıl öldü? [How did he pass away?] LEYLA: (İNG) Boşver… [Never mind…] POLAT: (İNG) Seni üzmek istemem… [I don't want to upset you.] Leyla gözleri dolar, uzaklara bakar öfkelidir LEYLA: (İNG) Üzüldüğüm yok… Sadece bişey yapamamak bazen beni isyana sürüklüyor… [I'm not upset. But my despair drags me to rebellion sometimes.] POLAT: (İNG) Sabır nerde? [Where is the patience?] Leyla döner polat’a tebessüm eder LEYLA: (İNG) Dayanamadığım kısmı hayyattan öğrendiğimi söylemiştim! [I told

you I learned the part I can't endure from life!] POLAT: (İNG) Kocanı nasıl kaybettiğini anlatmayacak mısın? [Won't you tell me how you lost your husband?] Leyla polat’ın gözlerinin içine bakarak LEYLA: (İNG) düğünümü bastılar ve herkesi öldürdüler… Kocamı da… [They raided my wedding and killed everyone. Including my husband…] Polat için çok beklenmeyen ve sert bir ifade biçimidir POLAT: (İNG) Neden? [why?] LEYLA: (İNG) Polat? Bu sorunun bir cevabı var mı? [Polat? Does this question have an answer?] POLAT: (İNG) Yok… Bi bilen de yok! [No. And there is nobody who knows it!] LEYLA: (İNG) hadi bu bizim kaderimiz… senin burada ne işin var? [So, this is our destiny. But what are you doing here?] POLAT: (İNG) Sam’i öldürmek istiyorum… Hepsi bu… [I just want to kill Sam. That's all.] LEYLA: (İNG) Neden? [Why?] POLAT: (İNG) Benim insanlarıma hakaret etti… Başlarına çuval geçirdi. [He insulted my soldiers. He put hoods over their heads.] LEYLA: (İNG) Sonra? [And then?]

POLAT: (İNG) Sonra sınırdışı etti? [And he deported them.] LEYLA: (İNG) Bütün sebep bu mu? [Is this the reason?] Polat afallar POLAT: (İNG) İçlerinden biri bu yüzden intihar etti… [One of them committed suicide because of this.] LEYLA: (İNG) Türkleri anlamak çok zor! [It's hard to understand Turks!] POLAT: (İNG) Neden? [why?] LEYLA: (İNG) Siz bu toprakları dört yüz yıl yönettiniz… Neden bu toprakları kaybettiğiniz de hakarete uğramış olduğunuzu düşünüp buraya gelmediniz de, adamlarınızın başına çuval geçirdiler diye hakarete uğramış hissettiniz ve bir adamınız öldü diye buraya geldiniz? [You have ruled these lands for four hundred years. You didn't think you were insulted and you didn't come here when you lost these lands, and yet because they put hoods over the heads of your men and one of your men is dead, you came here?] POLAT: (İNG) Biz bu toprakları dört yüz yıl idare ettik… Adaletle yönettik… Dört yüz sonunda, hileyle, kandırılmayla buradan çıktık… Niye dönmedik? Biz bütün gücümüzü, türk kürt, laz çerkez özgürlük savaşı vermek için harcarken, siz burada

kürt, arap, türkmen bir olup sömürgelikten kurtulamadığınız için dönmedik… [We have ruled these lands for four hundred years… We ruled with justice. And after four hundred years, we were expelled from here with deceitfulness and fraud… Why didn't we return? Because while we were spending all of our power to battle a fight of freedom for Turks, Kurds, Laz and Cerkez people, you didn't manage to unite as Kurds, Arabs and Turkomans and get yourself out of colonization…] LEYLA: (İNG) Haklısın… [You are right…] POLAT: (İNG) Bütün arap coğrafyası, bizim yönetimimiz altındaydı… yüzyıllar boyunca… Bugün senle ben hangi dilde anlaşıyoruz? [The entire Arab lands were under our rule. For hundreds of years. In which language are you and I having a conversation today?] LEYLA: (İNG) İngilizce… [English…] POLAT: (İNG) Aslında türkçe konuşmamız gerekiyordu değil mi? [Actually we could have been speaking Turkish right now, don't you think?] Polat ayağa kalkar POLAT: (İNG) Bu hayatta en çok yapmak istediğin şey ne? [What do you most want to do in this life?]

LEYLA: (İNG) Eskiden tek bir rüyam vardı… Bu yıldızlara bakarken gözlerimi yumup bu topraklarda son nefesimi vermekti… [I used to have just one dream… It was to close my eyes and give my last breath in this land while looking at the stars…] POLAT: (İNG) Şimdi? [Now?] Leyla da ayağa kalkar, hançerini tutar LEYLA: (İNG) Bunu o aşşağılık herifin kalbine sokabilmek tek arzum… Ancak o zaman kalbi olup olmadığını anlayabilirim ve huzur içinde ölebilirim… [My only desire now is to thrust this into that vile man's heart… Only then I will be able to understand if he has a heart or not and die peacefully…] Polat kıza döner, gözlerine ve güzelliğine bakar, tebessüm eder POLAT: Senin bu arzunu gerçekleştirmeni engellersem, bana kızar mısın? [If I prevent you from fulfilling your desire, will you get mad at me?] Kız anlamaz gözlerle bakar, polat’ın oturduğu yerde bütün konuşma boyunca polat elindeki küçük çubukla toprağa raylar ve tren yolu çizmiş ve piyano tuşları! 207

Leyla Ev-salon

Memati’nin acayip uykusu var gözleri kapanıyor ama uyuyamıyor. Erhan

(iç-Gece) (253)

çok neşeli, bulgur ayıklıyor, abdülhey tercüme ediyor KÜRT NİNE: (KÜRT) memati gibi oğlum olsun isterdim… [demwisti kureki weki MEMATİM hebuwaye ] Memati bakar MEMATİ: (TÜR) Ne diyo abdülhey? KÜRT NİNE: (KÜRT) Senin gibi kocam olsun isterdim… [demwisti meirdeki weku tum hebuwaye. ] Abdül gülümserken kızarır MEMATİ: (TÜR) Ne diyo dedim lan? ABDÜL: (TÜR) Abi, benim gibi oğlu senin gibi kocası olsun istermiş? MEMATİ: (TÜR) Niye ben? ERHAN: (TÜR) Hiç uyumuyosun ya abi, ondan. Nenem işini biliiiiiiir… KÜRT NİNE: (KÜRT) Bunun gibi de kızım olmasını isterdim… Şunun güzelliğine bak, nasıl bulgur ayıklıyor. [kçeki ewhem dewist. tamaşay ew cwaniyey bke.ku saweri debjeiri.] ERHAN: (TÜR) Kurban olurum, allah razı olsun… Anamsın sen benim anam. ABDÜL: (TÜR) Erhan gibi de kızım olmasını isterdim diyo… ERHAN: (TÜR) Abdül, bu kıskançlık nereye kadar… Kürtçe konuşamıyoruz diye anlıyamıyor muyuz? Polat arkasında leyla içeri girer

KÜRT NİNE: (KÜRT) Bunun gibi de damadım olmasını isterim… [zawayeki ewhakm dewist.] LEYLA: (ARAP) fatma ana! [cidde Fatma ] ! ‫ةمطاف ةدج‬ MEMATİ: (TÜR) ne diyo abdülhey… Polat kadının dediğini anlar, leyla’ya bakar, sonra sessizliği bozar! POLAT: (TÜR) Erhan, c-4’ler yanında mı? ERHAN: (TÜR) Allaha şükür olsun, aha erkek olduk… Memati uyanır, abdül ayağa kalkar! Erhan Kalkarken heyecanla bulguru devirir!

208

Sam Karargah-Sam Oda

(İç-Gün) (254)

Sam adamlarını toplamış… Arkasında isa’nın son yemeği tablosunun imitasyonu… Aynı o yemekteki gibi bir mizansende adamlarını yerleştirmiş, sadece önlerinde yemek yok… Masada meyva me şarap kadehleri var… Kadehler resimdekiler gibi… SAM: (İNG) Düşmanlarımız iki bin yıl sonra yine medeniyetin karşısına dikildiler! Bu sefer, vahşi akıncılar yerine teröristleri ve diktatörleri kullanıyorlar. Onların özünde batı düşmanlığı ve bozgunculuk var… [Our enemies are threatening this

civilization! This time they are using terrorists and dictators instead of savage raiders, as they once did two thousand years ago. They are the true enemies and troublemakers of the west. Our responsibility is clear: to rid the world of their evil. Our unity is God, and a steadfast resolve to prevail against our enemies. We ask almighty God to watch over us. We thank Him for each life we now will mourn and the promise of a life to come. As we have been assured, neither death nor life, nor angels, nor powers, nor things present nor things to come can separate us from God's love. The liberation of Christians is the fulfillment of our founding promise. We seek peace. We strive for peace. And sometimes peace must be defended. We have faith in ourselves, but not in ourselves alone. We do not claim to know all the ways of Providence, yet we can trust in them, placing our confidence in the loving God behind all of life and all of history.] Durur, bakar SAM: (İNG) Safların netleşmesi lazım! İnsanlara şunu teklif etmelisiniz! Ya bizdensiniz. Ya da kahrolası terörist! Bazı insanlar sizi anlamaktan aciz olacak! Aydınlanmaya direnen bu insanların

saldırıları sizin özgürlüğünüzü kısıtlayamaz! Şunu hatırlamalıyız! Benjamin franklin, güvenlik için özgürlüklerinden ödün verenler her ikisini de hakedemez diyor! [The sides are clear and you must make them choose. You are either with us, or you are a fucking terrorist! Some people will not be able to understand! These people who resist enlightenment should not get in the way of your freedom! Do not forget what Benjamin Franklin said, "They, that can give up liberty to obtain a little temporary safety, deserve neither liberty nor safety!"] Bütün adamlarına seslenir, daha yüksek bir tonda SAM: (İNG) Siz özgürlüğün savaşçıları! Güvenli bir dünya için, ne lazımsa onu yapın! Yüce efendimiz daima bizimle olacak! [Warriors of freedom! Do whatever is necessary for a safe and peaceful world! Our holy Lord will always be with us!] Sam kadehini kaldırır, adamları kadehlerini kaldırırken SAM’İN ADAMLARI: (İNG) Amen! [amen!]

209

Dergah Köy-Dergah

Dergah köyün girişinde göç kafilesi görünür… ona yakın aracın içinde

(Dış-Gece) (255)

aileler vardır… Aileler dergahın önüne yaklaştıklarında şeyh, arkasında müezzin ve birkaç adamıyla birlikte dışarıya çıkar… Arabalar durur, şeyh hüzünlü gözlerle bakar ŞEYH: (ARAP) Kardeşlerimize haber verin… Misafirlerimiz var… [ikhburu ikhutne ..idne dhyuf ] ‫ انناوخإ اوربخأ‬... ‫فويض انيدل‬ Şeyh arabalarından inen insanlara doğru yürür, insanlar elini eğilirler, şeyh ilk birkaç kişiye elini öptürmez, sarılır… Şeyhin omzunda yaşlı bir adam hüngür hüngür ağlar…

210

Arap Köyü

(Dış-Gece) (256)

Arap köyü… Köyün etrafında sam’in birlikleri ve normal amerikan askerleri mevzilenir…

211

Dergah Köy-Dergah

Yatsı namazı kılınmıştır ve Şeyh olağan namaz sonrası dua için ellerini kaldırmıştır. Yani herkes namaz safındadır; dervişlerle Türkmen göçmenler karışık halde düzgün sıralara dizilidir. Uzunca süreden bir secdeden kalkış, tahiyyat ve imamet makamında şeyhin selâm verişi… Sonrasında tiz bir sesin önderliğinde klasik Kadiri ‘selam sonrası salavatı’

(İç-Gece)(257)

ŞEYH: (ARAP) Essalatü vesselamü aleyke ya rasulellah, essalatü vesselamü aleyke ya habiballah… Essalatü vesselamü aleyke ya seyyidena veline vel ahirin… [essalatü wesselamu aleyke ya resulellah essalatü wesselamu aleyke ya habibullah essalatü wesselamu aleyke ya seyyidel ewweline wel akhirin ] ‫لوسر اي كيلع مالسلاو ةالصلا‬ ‫هللا‬، ‫هللا بيبح اي كيلع مالسلاو ةالصلا‬، ‫نيرخآلاو نيلوألا ديس اي كيلع مالصلاو ةالصلا‬ Cemaat topluca salavat getirir CEMAAT: (ARAP) Essalatü vesselamü aleyke ya rasulellah, essalatü vesselamü aleyke ya habiballah… Essalatü vesselamü aleyke ya seyyidena veline vel ahirin… [essalatü wesselamu aleyke ya resulellah essalatü wesselamu aleyke ya habibullah essalatü wesselamu aleyke ya seyyidel ewweline wel akhirin ] ‫مالسلاو ةالصلا‬ ‫هللا لوسر اي كيلع‬، ‫اي كيلع مالسلاو ةالصلا‬ ‫هللا بيبح‬، ‫ديس اي كيلع مالصلاو ةالصلا‬ ‫نيرخآلاو نيلوألا‬ Şeyhin ellerini dua için kaldırır, cemaat de kaldırır ŞEYH: (ARAP) Elhamdülillah… Elhamdülillah… Sapıklık ve inançsızlık dışında her durum için Allah’a hamdolsun. (Elhamdülillahi ala külli halin sivelküfri veddalal) [elhemdulillah, elhemdulillah, alhemdulillah ela kulli hal siwalkufr

wedhalal] ‫هلل دمحلا‬..‫هلل دمحلا‬..‫ىلع هلل دمحلا‬ ‫لالضلاو رفكلا ىوس لاح لك‬

212

Arap Köyü-Ev 1

(İç-Gece) (258)

Ev ahalisi tevelizyon seyretmekte… El cezirre açık televizyonda.. İki çocuk dikkatli bakıyor, adam televizyonun karşısında uyuklarken evin annesi gebe, elinde meyva tabağıyla odadan içeri girdiği anda amerikan askerleri başlarında sam’in adamlarından biri kapıyı kırarak içeri girer, kadının elinden meyvalar dökülür… Herkes dehşet içinde… NOT: Her baskında sam’in bir adamı liderlik yapacak! ŞEYH: (ARAP) (SES) Yarabbi, işittik ve itaat ettik; Allah muhakkak işinde galiptir. (NOT: V’ellahu galibun ala emrihi; ayet.) Görünen ne olursa olsun, kim yenerse yensin, kim yenilirse yenilsin, galip olan, hakim olan, yapan ve yaptıran sensin! [ya rabb semiine we etaene wellahu ğalibun ela emrihi,mehme kan idhahır we mehme kan ilğalıb we mehme kan ilmeğlub fe innelğalib ilhakk welhakım ilhak wilmusebbıb ilhakk huwe ente. ] ‫اي‬ ‫ناك امهم "هرمأ ىلع بلاغ هللاو" انعطأو انعمس يبر‬ ‫نإف بولغملا ناك امهمو بلاغلا ناك امهمو رهاظلا‬ ‫!تنأ وه قحلا ببسملاو قحلا مكاحلاو قحلا بلاغلا‬

213

Dergah Köy-Dergah

(İç-Gece) (259)

Dervişler kolkola girip halka oluşturmaya başlıyorlar… şeyhin duası ses olarak sahnenin üstüne ses olarak düşmekte… ŞEYH: (ARAP) (SES) Sen ki, Muhammed Mustafa’ya dahi yenilgi sınavını yaşatansın… Sen zulmetmezsin yarabbi yarabbi; inandık ve tasdik ettik. Zulmeden biziz Yarabbi… Senin yolunda kenetlenmeyip benlik hevesiyle ayrı düştüğümüz ve bölündüğümüz için kendimize zulmettik. [lekhed ibteleyte bilhezime hetta habibukelmustafa .inneke latudhlimunnas şey en ya rebb.welakinnennas enfusehum yadhlimun amenne wessaddekhna lekhed dhalamne enfusene haythu lem netewwehhed fi sebilek we innema ferrekhetne el ehwae webaedet beyneneşehewat ] ‫ةميزهلاب تيلتبا دقل‬ ‫ىفطصملا كبيبح ىتح‬...‫سانلا ملظت ال كنإ‬ ‫بر اي ائيش‬..‫نوملظي مهسفنأ سانلا نكلو‬...‫انمأ‬ ‫انقدصو‬.... ‫مل ثيح انسفنأ انملظ دقل معن‬ ‫تدعابو ءاوهألا انتقرف امنإو كليبس يف دحوتن‬ ‫تاوهشلا اننيب‬

214

Arap Köyü-Ev 2

İkinci eve yine aynı şekilde girmişler… İki amerikan askeri evin erkeğini yere

(iç-Gece) (260)

yatırmışlar bağırıyorlar… Çocuklar korku içinde babalarının hallerini seyrediyorlar, ağlıyorlar. Askerlere müdahale etmeye çalışan kadına asker dipçikle vurur! ŞEYH: (ARAP) (SES) Biz bize zulmettiğimiz için düşman da şimdi bize zulmediyor… Bütün zalimlerden ve senden sana sığındık Yarabbi… Bizler gafil olduk, günahkâr olduk, mahkum olduk, mağlup olduk… [yadhlumneladu liecil dhulmne lienfusne .yarabb neuthu bike min dhulmiladu we neuthu bike min üadhebike.lekhed asbahne minelğafilin ilmuthnibin feğedewne minelmehkumin ilmeğlubin. ] ‫انسفنأل انملظ لجأل ودعلا انملظي‬... ‫ذوعن يبراي‬ ‫كبضغ نم كب ذوعنو ودعلا ملظ نم كب‬..‫انودغ دقل‬ ‫نيموكحملا نم انتبف نيبنذملا نيلفاغلا نم‬ ‫نيبولغملا‬...

215

Dergahköy-Dergah

(iç-Gece) (261)

Dervişler zikir ediyor. ŞEYH: (ARAP) (SES) Kur’an ve sünnetin hikmetleriyle uyanmadık; sen bizleri düşmanın saldırılarıyla uyandırdın; şimdi de lütfet Yarabbi, bize bu saldırıları defedecek güç ve enerji ver; bilinçli sabır ve sebat ihsan eyle… [lem nesteykhıdh lisawtılkuran wessunne ...fe eykadhane ğezwu adaine. Feltufbina yarabbane.wemnehne kuwweten

wetakke nedfe bihima thelikelğezuu...eniim aleyne bithebat wessabrilcemil.] ‫نآرقلا توصل ظقيتسن مل‬ ‫ةنسلاو‬...‫انئادعأ وزغ انظقيأف‬..‫اي انب فطلاف‬ ‫انبر‬..‫كلذ امهب عفدن ةقاطو ةوق انحنماو‬ ‫وزغلا‬...‫ليمجلا ربصلاو تابثلاب انيلع معنأ‬...

216

Arap Köyü-Ev 3

(İç-Gece) (262)

Üçüncü evi de basmışlar, evin erkeğini ve genç delikanlıyı elleri kelepçeli sürükleyerek dışarı çıkarmaktalar… Evin küçük erkek çocuğu dayanamaz, mutfaktan bıçak alır, askerlere doğru bıçakla koşarken sam’in adamlarından biri çocuğa ateş eder, çocuk kanlar içinde yere düşer!

ŞEYH: (ARAP) (SES) Yarabbi bize barış dini İslâm’ı getiren kutlu Peygamber’in hürmetine, onun mecbur kalıp savaştığı (harb) zaman titizlikle sadık kaldığı vuruşma (kıtal) hukuk ve ahlâkından ayırma Yarabbi… [allahumme bicahi nebiyyikelkerim ellethi beathtehu bilislami dinisselam.eiine ela elaen la netruke ekhlakehu felharb we tehrizuhu ilmuherremat felkital.] ‫كيبن هاجب مهللا‬ ‫ مالسلا نيد مالسإلاب هتثعب يذلا ميركلا‬... ‫انعأ‬ ‫هزرحتو برحلا يف هقالخأ كرتن ال نأ ىلع‬ ‫لاتقلا يف تامرحملا‬...

217

Dergah Köy-Dergah

(İç-Gece) (263)

Devran en coşkulu haliyle sürmekte… ŞEYH: (ARAP) (SES) Bizleri, (NOT: Fetih suresinin son ayetinin başı okunarak; yani ‘Muhammedun Rasulüllahi vellezine meau eşiddau alel küffar, ruhemau beynehum’ denerek) … sırrına mazhar eyleyip düşmana karşı şiddetli, dosta karşı yumuşak eyle yarabbi. Saldırganlar önünde bizleri kaya gibi sert; acizler önünde çiçek gibi nahif tut… [allahumme bisirri kawlike ( muhammedun resulillah wellethine meahu eşiddaun el elalkuffar ruhemaun beynehum) icelne eşiddea elalkuffar we ruhama elalmuminin. We ic elne eşidda kessakhra fi wechileduu weğezwihi. Welutafa kezzuhur fi wechiLdhuafaawel acizin. ] ‫" كلوق رسب مهللا‬ ‫رافكلا ىلع ءادشأ هعم نيذلاو هللا لوسر دمحم‬ ‫ىلع ءامحر رافكلا ىلع ءادشأ انلعجا "مهنيب امحر‬ ‫نينمؤملا‬... ‫هجو يف ةرخصلاك ءادشأ انلعجاو‬ ‫هوزغو ودعلا‬، ‫ءافعضلا هجو يف روهزلاك ءافطلو‬ ‫نيزجاعلاو‬...

218

Arap Köyü-Sokaklar

Amerikalılar, ateş ediyorlar, çocuk kadın erkek demeden ateş ediyorlar, yaralananlar ölenler var… Bir taraftan da askerler 30-40 kişilik erkek grubunu kamyonlara bindiriyorlar köyden çıkarmak için…

(Dış-Gece) (264)

ŞEYH: (ARAP) (SES) Yarabbi, ‘Allah yolunda ölenlere ölü demeyin, onlar diridirler ama sizin aklınız ermez…’ (NOT: Ayet, Bakara suresi) buyurdun; bizlere en büyük müjdeyi duyurdun. Senin cömertliğin sayesindedir ki ölsek de hayattayız, kalsak da… Senin yüceliğin sayesindedir ki ölsek de kazanacağız, kalsak da… [allahumme lekhed kulte fi kitabikelkerım ( wela takulu limen yuktelu fe sebilillahi emwat.bel ehyaun welekin la teşuruun) weleked beşşertene bi adham buşra . febifadhli keremike ya seyyidi saretilheyatu lena fi kulli halin sewaen kadhayna şühedaa ew bekeyne fi hathihiddünya..webi adhametike fe ennene nehnulfeizun sewe en huyyiyne ew mutne.] ‫دقل مهللا‬ ‫ميركلا كباتك يف تلق‬:" ‫لتقي نمل اولوقت الو‬ ‫تاومأ هللا ليبس يف‬، ‫ال نكلو ءايحأ لب‬ ‫ىرشب مظعأب انترشب دقلو "نورعشت‬. ‫يف انل ةايحلا تراص يديس اي كمرك لضفبف‬ ‫هذه يف انيقب وا ءادهش انيضق ءاوس لاح لك‬ ‫ايندلا‬...‫ءاوس نوزئافلا نحن اننإف كتمظعبو‬ ‫انتم وأ انييح‬

219

Dergah Köy-Dergah-

(İç-Gece) (265)

Dervişler artık uçuyor… Şeyhin duası sahnenin üstüne düşüyor… ŞEYH: (ARAP) (SES) Lütfet, kalbimize mukayyet ol Yarabbi; yenilip esir

düştüğümüz zaman bize dayanma gücü ver… Her yerde ve her durumda sana sığınmayı unutturma Yarabbi. Bize öyle bir karakter, öyle bir bilinç bahşeyle ki, kazanınca senden bilelim, kaybedince kendimizden bilelim… [lutfek ya rabbi..allahumma tewwelle kulubine biriayetike.wemnehnelsabre wel thebat itha ma wekaene esra fi yediaduune.wethekkirne allahumma bil lucuiileyk fi kullidhuruf welehwal.we eniim eleyne bi maerifet innene itha mantasarne fennasru min indek .we ithe mahuzimne felhezimetu min indi enfusine.] ‫يبر اي كفطل‬... ‫انبولق لوت مهللا‬ ‫كتياعرب‬... ‫انعقو ام اذإ تابثلاو ربصلا انحنماو‬ ‫انودع دي يف ىرسأ‬... ‫كيلإ ءوجللاب مهللا انركذو‬ ‫لاوحألاو فورظلا لك يف‬... ‫ةفرعمب انيلع معنأو‬ ‫كدنع نم رصنلاف انرصتنا ام اذإ اننأ‬، ‫ام اذإو‬ ‫انسفنأ دنع نم ةميزهلاف انمزه‬

220

Arap Köy-Dışı

Tenha bir arazi… Etraf amerikan askerlerince güvenli hale getirilmiş… yine askerlerle çevrili kapalı kasalı bir kamyonun önünde tutsaklar, elleri arkadan bağlı… ayakları da bağlanmaktalar… Boyunları ve ayakları ise zincirle birbirine bağlanır. Tutsaklar tavuk gibi istif edilerek tıra bindirilir.

(Dış-Gece) (266)

Askerler sürekli tutsaklara bağırıyorlar, öfke dolular!

221

Tır- Konteynır

(İç-Gece) (267)

Tutsakların üstüste tavuk gibi dizilirler… Askerler daha çok tutsak sokmak için içerde dipçikle tutsaklara vururlar.

222

Arap Köy-Dışı

(Dış-Gece) (268)

Son birkaç tutsak daha bindirilir tıra. Tırın içindeki askerler inmiştir. ve tırın kapısı kapanır…

223

Dergah Köy-Dergah-

(İç-Gece) (269)

Zikir bitmiş, dervişler kan ter içinde, ağlayanlar var… Başta şeyhin herkesin elleri dua için açılmış ŞEYH: (ARAP) Yarabbi, bizleri hidayete kavuşturduktan sonra kalblerimize darlık verme, katından bizlere rahmet ihsan eyle, muhakkak ki sen karşılık verensin! (Rabbena lâ tuziğ kulubena, ba’de iz hedeytena ve heb lena min ledünke rahmeh. İnneke entettevvabürranim.) Yarabbi, yaralılara şifa, şehit ailelerine reha, gazilere cesaret ve şecaat, esirlere sebat ve metanet; cümle müminlere hürriyet ihsan eyle… Lillahitealel Fatiha!

224

Arap Köy-Dışı

(Dış-Gece) (270)

Tır hareket eder, Sam’in yardımcısı gururla konteynıra bakar, yanındaki normal teğmene SAM YARD: (İNG) İyi iş çıkardık teğmen… [We did a hell of a good job, lieutenant…] TEĞMEN: (İNG) Dört saat boyunca yolda olacaklar… hepsi havasızlıktan ölür… [They will be traveling for hours. They will die of suffocation in there…] Sam’in yardımcısı iğrenerek bakar teğmene SAM YARD: (İNG) Haklısın! [You are right!] Ağzındaki sigarayı atar, üstündeki kaleşnikofla hareket halindeki tıra doğru birkaç adım atar, tırı taramaya başlar!

225

Tır Konteynır

(İç-Gece) (271)

Tırın içindeki insanlar vuruluyor, kanlar, bağıranlar, arkadaşının omuzuna düşüp ölenler… çığlık atanlar!

226

Arap Köy-Dışı

(Dış-Gece) (272)

tırın şoförü, normal amerikalı asker korku içinde frene basar… Titremektedir… dışarıya küfürler savurur. Teğmen sam’in yardımcısının yanına koşar TEĞMEN: (İNG) Ne yaptığını zannediyorsun sen? [What the hell do you think you're doing?] SAM YARD: (İNG) Hava almalarını sağlıyorum. Artık havasızlıktan ölmezler! [I am making sure that they can breathe. Now, they will not suffocate to death!] TEĞMEN: (İNG) Sen bu yetkiyi kimden alıyorsun? Sen kendini nazi subayı mı zannediyorsun. Bu yaptığın insanlık suçu! [Who gave you the authority? Who do you think you are, a Nazi Officer? This is a crime against humanity] SAM YARD: (İNG) bunlar insan değil ki? [These people are not human!] TEĞMEN: (İNG) O kadar değil… sınırı aşıyorsun… Biz buraya insanları zulümden kurtarmaya geldik! İnsanlara zulmetmeye değil! [You are way out of line... we came here to save these people from oppression, not to oppress them!] SAM YARD: (İNG) Fikirlerini kendine sakla! Bunlar terörist! Sen teröristlerden yana mısın? [You are out of line, Lieutenant! And, mind your own business! They are

the terrorists! Whose side are you on anyway? Theirs?] TEĞMEN: (İNG) Onlar terörist olabilir, biz askeriz! [They might be terrorists, but we are soldiers!] SAM YARD: (İNG) Kapa çeneni! [Shut the fuck up!] TEĞMEN: (İNG) Bu durumu rapor edicem… Sen bir milletin onuruyla oynuyorsun! Hem ıraklıların hem amerikalıların! [I am reporting this… You are a disgrace!] SAM YARD: (İNG) İstediğin yere istediğini yaz! Ama şimdi defol git! [I don't give a damn, who you report to or what you report! Now, get the fuck out of my face!] Sam yardımcı iter önündeki teğmeni, teğmen elini silahına atar TEĞMEN: (İNG) Hiçbir yere gidemezsin! Seni tutukluyorum! [You aren't going anywhere, you are under arrest!] Sam yardımcı döner bakar adama, tebessüm eder adice, elindeki kaleşnikofla adama ateş eder teğmen kanlar içinde yere serilir, etraftaki amerikalı askerler şoka girer, Bu sihalını onlara da doğrultur, bağırarak SAM YARD: (İNG) Bu tırı teröristler taradı, bu teğmeni teröristler öldürdü! Aksini iddia eden, ölür! [This truck was

attacked and the LIEUTANENT was killed by terrorists! Is this understood? Anyone who says otherwise, dies!] Sam yardımcı yürür gider! 227

Dergah Köy-Dergah

(İç-Gece) (273)

Şeyh ellerini yüzüne sürer… Dua bitmiştir ŞEYH: (ARAP) Çayımız hazır mıdır? [iççay hadhır?] ‫زهاج ياشلا له‬ Kapı tarafına yakın bir yerden; DERVİŞ: (ARAP) Hazır efendim… [hadhır seyidi] ‫يديس اي زهاج‬ Ve görüyoruz ki iki kişinin taşıdığı dev bir sini üzerinde bir milyon çay bardağı. Belki arkasında aynı şekilde iki kişinin taşıdığı bir başka dev sini, hatta belki üçüncüsü, dördüncüsü… ŞEYH: (ARAP) Biraz daha hazırlık yapmak lazım… Misafirlerimiz olacaktır! [lazim inhadhır nefsne ekther. Li ennehu rah yicune dhuyuf] ‫رثكأ انسفنأ زهجن نأ بجي‬... ‫فويضلا انيتأي فوس‬

228

Dergah Köy-Dergah Önü

(Dış-Gece) (274)

Yine kapının önünde yaralılar, yaşlılar kadınlar ve çocuklar var… Herkes korku ve üzüntü içinde! Dergahın kapısını çalar bir yaşlı kadın!

229

Tren Yolu-Tepe

(Dış-Gece) (275)

Polat ve ekibi dörtlü oturmakta… polat saatine bakıyor MEMATİ: (TÜR) Usta hareket halindeki trene nasıl binicez? POLAT: (TÜR) Yavaşlayınca binicez… MEMATİ: (TÜR) Piyanonun başında kimse yok mudur? POLAT: (TÜR) Varsa vurucaz? ERHAN: (TÜR) E ses çıkar? POLAT: (TÜR) O zaman vurmayız, trenden atarız… MEMATİ: (TÜR) Yok atamayız, o zaman anlarlar. İnşallah kimse yoktur. POLAT: (TÜR) (Gülümseyerek) inşallah… ERHAN: (TÜR) Offff, offffffff… Birden üçü de erhan’a bakar ERHAN: (TÜR) Ya masumlara bişey olursa. ABDÜL: (TÜR) Masum insanın onun yanında ne işi var? POLAT: (TÜR) Geliyo… Polat trenin sesini duyar POLAT: (TÜR) Dört dakika sonra hızı yarıya inecek, hazırlanın… Bizimkiler kalkarken erhan yerden taş alır MEMATİ: (TÜR) O ne lan? ERHAN: (TÜR) Memati abi sanki çocukluğunda hiç trene taş atmamış gibi sorma! Erhan yediği çikolatanın kabuğunu atar

230

Tren-Yol

(İç-Gece) (276)

Tren ağır ağır gelmekte… makinist, belli bir noktaya geldiğinde hızı düşürmeye başlar

231

Tren Yolu-Tepe

(Dış-Gece) (277)

Polat ve ekibinin durduğu yerde kimse yoktur… Sadece erhan’ın yediği çikolatanın kağıdı vardır

232

Tren

(Dış-Gece) (278)

Makinist iyice yavaşlatır, birden cama çtonk diye taş iner, cam kırılmaz ama makinist korkar MAKİNİST: (ARAP) Piç! Başka eğlence bulamadın mı? [lek nağğıl...malgeit ğeir hathe titlehhe bi?] ‫ريغ وهلل تدجو امأ !نونجم‬ ‫؟اذه‬

233

Ebu Garip-Önü

(Dış-Gece) (279)

cezaevi dışı… Yüksek korumalı bir yer… Işıklar geliş yolunu ve her yeri aydınlatıyor… Kamyonun önünde ve arkasında zırhlı araçlar vardır, kamyon gelir kapının önünde durur, kapıdaki nöbetçiyle kısa bir konuşmadan sonra kamyon içeri girer…

234

Ebu Garip-Önü-Avlu

(İç\Dış-Gece) (280)

Kamyonun kapıları açılır… içerde vahşet tablosu tutsaklar indirilirken, bir meksikalı amerikan askeri tablo karşısında kusar… Yaralalılar ayrı tarafa, ölüler ayrı tarafa sağlamlar ayrı tarafa ayrılıyor, zincirleri çözülürken…

235

Ebu Garip-Ameliyat odası

(İç-Gece) (281)

Doktor ameliyat odasında… ameliyatını bitirmiştir, masadaki ıraklının böbreği alınmıştır… Doktor yüzündeki maskeyi açar DOKTOR: (İNG) Mahkumun birkaç gün ağrısı olacak… Sık aralıklarla morfin verin… [The prisoner will be in pain for a few days… Give him morphine as needed…] Kapı açılır, hemşirelerden biri girer ameliyathaneye doktor çıkarken HEMŞİRE: (İNG) Yeni tutuklular geldi, yaralılar var… [New prisoners have arrived. Some are wounded…] Doktor çıkışa yönelir…

236

Ebu Garip-iç avlu

(İç-Gece) (282)

Konteynırdan sağ inen mahkumlar bir boşluğa alınır AMERİKALI GARDİYAN ASKER: (İNG) Herkes üstündekileri çıkarsın… Çırılçıplak olacak

herkes… [Everybody, strip, now!... I want you all naked in one minute.] IRAKLI TERCÜMAN: (ARAP) Herkes üstündekileri çıkarsın… Çırılçıplak olacak herkes… [kulwahid yinzeı melabse . kul wahid lazim yukun mıssallakh temamen] ‫سبالملا نم هيلع ام مكنم لك علخيلف‬، ‫مكنم لك‬ ‫امامت ايراع نوكيس‬ Millet soyunmaya başlar AMERİKALI GARDİYAN ASKER: (İNG) Cehenneme hoşgeldiniz… Buradan kurtuluşunuz yok! Sonsuza kadar yanacaksınız orospu çocukları! Burada sizin için sadece acı var! Acınızı hafifletmek mi istiyorsunuz! Üzgünüm teröristler, bunu terörist olmadan önce düşünecektiniz! [Welcome to hell… You can't survive here! You will burn here for eternity, you sons of bitches! You will just find pain here! You wanna ease your pain?! Sorry terrorists, you should have thought about that before becoming terrorists!] Millet iyice çıplak olur IRAKLI TERCÜMAN: (ARAP) Cehenneme hoşgeldiniz… Buradan kurtuluşunuz yok! Sonsuza kadar yanacaksınız orospu çocukları! Burada sizin için sadece acı var! Acınızı hafifletmek mi istiyorsunuz! Üzgünüm teröristler, bunu terörist olmadan önce düşünecektiniz!

[helebikum ibcehennem . malkum maffar ihnane .rah tihtirigun yawuldilgahpe lil ebed.ihnane ma idkum şi ğeiril elem. Tridun alamkum itkhif? Mealesef ya irhabiyyin. Çan fekkertubhathe geblmatkunu irhabiyyin.] ‫منهج يف مكب الهأ‬...‫رفم مكل سيل‬ ‫انه نم‬... ‫دالوأ اي دبألا ىلإ نوقرتحت فوس‬ ‫نأ نوديرت له !ملألا ىوس مكل سيل انه !ةلعافلا‬ ‫نويباهرإلا اهيأ فسألا عم !مكمالآ ففخت‬...‫ناك‬ ‫اوسرامت نأ لبق كلذب اوركفت نأ مكيلع‬ ‫!مكباهرإ‬

Herkes çıplak kalmıştır, avret mahallerini kapatırlar ve tam o sırada tazyikli suyla yıkanmaya başlarlar… Herkes bir tarafa savrulmakta!

237

Ebu Garip-Konteynır Önü

(Dış-Gece) (283)

Doktor yanındaki hemşirelerle konteynırın önüne gelmiş… DOKTOR: (İNG) Allah kahretsin! [GOD DAMN IT!...] tek tek yerdekilerin nabzına bakmaya çalışıyor… Amerikalı çavuşa bağırır DOKTOR: (İNG) Bunu hangi hayvan yaptı? [What kind of an animal did this?] ÇAVUŞ: (İNG) Efendim, direnişçiler… [Sir,...um... the insurgents..] DOKTOR: (İNG) Kes sesini… bana doğruyu söyle…[ Cut the crap… tell me the truth.]

Çavuş sam’in yardımcısına bakar, doktor sam’in yardımcısının üstüne yürür DOKTOR: (İNG) Sana kaç kere söyliyicem bunlar insan hayvan değil diye… [How many times must I tell you, these are Human being, not animals…] SAM YARD: (İNG) Benim için hayvan bile değiller! [I hold animals in higher regard...] DOKTOR: (İNG) Bi daha benim mahkumlarından birine dokunursan seni öldürürüm! [If you ever harm any of my prisoners again, I will kill you!] Sam’in yardımcısı aşşağılar gibi bakar, doktor bağırarak döner DOKTOR: (İNG) Yaralıları revire kaldırın… [Take the injured to the infirmary....] Sam’in yardımcısı söylenerek SAM YARD: (İNG) Aşşağılık herif! [Asshole!]

238

Ebu Garip Sorgu Odası

(İç-Gece) (284)

Düğündeki Davulcu sorguda… Adamın her yeri işkence görmüş… konuşacak hali yok… Genç bir sorgucu adamın etrafında dönüyor, yine genç bir ıraklı tercüman tercüme ediyor AMERİKALI SORGUCU: (İNG) Bana bin ladin’le nasıl temasa geçtiğini anlatacaksın? Buradaki direnişçilerin lideri

kim? Kim ladin’den emir alıyor? [You will tell me how you contacted Bin Laden. Who is the leader of the resisters here? Who is taking orders from Bin Laden?] Iraklı hızlı hızlı tercüme eder IRAKLI TERCÜMAN 2: (ARAP) Bana bin ladin’le nasıl temasa geçtiğini anlatacaksın? Buradaki direnişçilerin lideri kim? Kim ladin’den emir alıyor? [rah tigulluli hesse ...işlon çintu titasılun ibibinladin? Mnu minkum kaidilmıkaweme ihnane? Mnu minkum yakhuth il ewamır min ibin ladin?] ‫فوس‬ ‫نم ؟ندال نبب نولصتت فيك نآلا يننوربخت‬ ‫ىقلتي يذلا مكنم نم ؟انه ةمواقملا دئاق وه مكنم‬ ‫؟ندال نب نم رماوألا‬ Davulcu hayret içinde DAVULCU: (ARAP) Ladin’in allah belasını versin? Ben kim ladin kim? Ben sadece davulcuyum! [alla yakhuth bin ladin. Ani mnu bin ladin mnu. Ani tabbal . mucerred tabbal] ‫انأ !ندال نب هللا ذخأ‬... ‫نم‬ ‫!لابط طقف لابط انأ ؟نم ندال نب‬

Iraklı tercüman ingilizceye tercüme eder IRAKLI TERCÜMAN 2: (İNG) Sadece davulcu olduğunu, tanımadığını söylüyor… [He says he is just a drummer and he doesn't know him…]

Sorgucu öfkeyle adamın ellerini tutar AMERİKALI SORGUCU: (İNG) Sen bu parmaklarınla davul tokmağı değil silah tutuyorsun bizi öldürmek için! Kesin bunun parmaklarını, kesin! [You aren't holding a drumstick with those fingers of yours. You are holding a gun to kill us! Cut his fingers, cut them!]

239

Ebu Garip-Meydan

(Dış-Gece) (285)

Doktor yaralılardan bazılarını muayene ediyor, yaşayacak gibi olanlara bakıyor… Ama aradan böbreklerine de dokunuyor, gözlerine bakıyor DOKTOR: (İNG) Revire götürün.. [Take her to the O.R., stat…] Doktorun işaret ettiğini sedyeye koyarlar!

240

Ebu Garip-Hücre

(İç-Gece) (286)

Düğündeki berber namaz kılıyor beton üstünde. Her tarafı titriyor… Ağır işkence görmüş… Başını secdeye götürdüğü anda ağlamaya başlar, Hücrenin kapısı açılır, işkenceci kadın asker bağırır İŞKENCECİ KADIN: (İNG) Aşşağılık yamyam… Yerleri mi öpüyorsun! [You ragged piece of scum… what are you doing...? kissing the ground?!]

Berber’in kıçına postalla tekme atar, adamın yüzü yere çarpar, kanlar içinde yere düşer…İki erkek asker içeri girip adamı kollarından sürüklerken, işkenceci kadın asker İŞKENCECİ KADIN: (İNG) Ben şimdi sana namaz kıldırıcam! [I will show you how to kiss the ground properly!]

241

Ebu Garip-Koridor

(İç-Gece) (287)

Mahkumlar koridorda soyulmuş… Birbirlerinin üstüne yatırılmışlar… Berberin üstünü başını yırtar asker, berber avret mahalini kapatır BERBER: (ARAP) Allah’tan korkun? [khafu min alla ] ‫?هللا نم اوفاخ‬ Kadın apış arasına adamın diziyle vurur İŞKENCECİ KADIN: (İNG) O iğrenç dilini kıçına sokarım senin… [I'll stick your disgusting tongue in your ass…] Kıvranan berberi yere yatırır, bir genç mahkumu üstüne çıkarır, yanındaki erkek arkadaşına İŞKENCECİ KADIN: (İNG) Bunlar neden saddamı seviyorlar biliyor musun? [Do you know why they love Saddam?] İŞKENCECİ ERKEK: (İNG) Neden? [Why?] İŞKENCECİ KADIN: (İNG) Çünkü saddam bunlarla grup seks yapıyormuş… Belki artık

bizi de severler! [Because Saddam used to have orgies with them… Maybe they will love us too!] Gülerler, postallarını adamların üstlerine koyarlar, bir amerikalı asker bunların fotoğrafını çeker, kare donar. NOT: Gazetelere yansıyan fotoğrafın aynısı!

242

Ebu Garip-Revir

(İç-Gece) (288)

revirin içi yaralı dolu… doktor yorgunluktan ölecek her taraf kan… Yaralılardan birisi ölür HEMŞİRE: (İNG) Doktor, mahkumu kaybediyoruz… Yaralı ex! [Doctor, we are losing him… He's gone!] Doktor çaresiz sesle DOKTOR: (İNG) Böbreklerini, korneasını alın… dondurucuya koyun… [Remove his kidneys and cornea. Put them in the ice house…] Doktor telefona sarılır DOKTOR: (İNG) Arabamı hazırlayın, kerkük’e gidicem! [Bring my car around, now. I am going to Kerkuk!] Sinirle telefonu kapatır!

243

Tren İstasyonu

Trenin kapıları açılır, vagonda sıkı bağlarla tutturulmuş piyano vardır…

(Dış-Gün) (289)

244

Sam Karargah-Sam Oda

(İç-Gün) (290)

Sam piyanosunun başında, kucağında ayşe, ayşe basit bir melodiyi çalmaya çalışıyor, sam de kızın parmaklarına dokunarak ona öğretmeye çalışıyor, hem notaları mırıldanıyor hem de SAM: (İNG) Afferim ayşe… harika harikasın… [Well done, Ayse… You are marvelous…] Ayşe çok mutlu, güzel giydirilmiş… Ayşe bitirir melodiyi SAM: (İNG) Bravo ayşe… [Congratulations, Ayse…] Sam ayşe’yi alkışlar, ayşe adamın kucağından kalkar, reverans yapar SAM: (İNG) Sen çok yetenekli, çok akıllı, çok güzel bir kızsın ayşe… [You are very talented, very bright and a very beautiful girl, Ayse…] AYŞE: (İNG) Teşekkür ederim efendim… [Thank you, sir…] SAM: (İNG) Ne konuşmuştuk seninle… Başbaşayken efendim yok… sam! [Remember… There is no "sir" when we are alone. Just Sam!] AYŞE: (İNG) Özür dilerim sam… [I am sorry, Sam…] SAM: (İNG) Söyle bakalım sam’i seviyor musun? [Tell me now, do you love Sam?]

AYŞE: (İNG) Sam’i seviyorum… [I love Sam…] SAM: (İNG) sam de seni çok seviyor.. [And Sam loves you too…] Kıza sarılır, kapı açılır hışımla doktor içeri girer DOKTOR: (İNG) Senin katil adamların yüzünden daha kaç böbrek kaç göz kaybedicem Sam? [How many kidneys and eyes must I lose because of your murderers, Sam?] Sam öfkeyle bakar, ayşe’ye döner SAM: (İNG) Yarın devam edelim olur mu ayşe? [Let's continue tomorrow, Ayse. Is that alright?] AYŞE: (İNG) Olur sam… Efendim… [Okay, Sam.. Sir…] Sam ayşe’yi kapıya kadar elini tutarak geçirir, kapıyı kapatır DOKTOR: (İNG) Sen çıldırdın mı? [Are you out of your mind?] SAM: (İNG) Bir daha bana kadınların yanında bağırırsan seni öldürür, böbreğini ve gözünü çıkarır buraya gömerim! Tel aviv’deki, new york’taki, londra’daki zengin akrabaların da böbrek yetmezliğinden ölür! [If you ever shout at me in front of a women again, I will kill you and bury you, kidneys, eyes and all right here! And your rich relatives in Tel

Aviv, New York and London will finally die when their kidneys fail!]

245

Tren İstasyonu

(Dış-Gün) (291)

Piyano trenden kamyona en özenli şekilde kalabalık bir ekipce taşınır… mümkün olduğunca müzikle gerginliği besleriz!

246

Sam Karargah-Sam Oda

(İç-Gün) (292)

Doktor tane tane ama sert konuşur DOKTOR: (İNG) Ben insanların hayatını kurtarmaya çalışıyorum… [I am trying to save people's lives…] SAM: (İNG) Zenginlerin hayatını kurtarmaya çalışıyorsun! [You are trying to save the rich!] DOKTOR: (İNG) Sam, beni seni şikayet etmek zorunda bırakma… Tamam, sen benim arkadaşımsın ama unutma burada ne görevi yaptığını ve neden bulunduğunu? [Sam, don't make me report you to the authorities… Okay. You are my friend, but let's not forget why we are here. Your Objective] SAM: (İNG) Senin akrabaların İsrail’de rahat uyusunlar diye ben burada gece gündüz çalışıyorum… Sizin güvenliğiniz

için burada türkü, arabı, kürdü, acem’i birbirine düşürdüm! Sen şimdi bana 10 böbrek için laf mı söylüyorsun? [I am working my ass off here, so your relatives in Israel can sleep well. For your safety, I have set Turks, Kurds and Arabs against each other; And, you are complaining because of ten kidneys?] DOKTOR: (İNG) Kabalaşıyorsun sam! [Don't be rude, Sam!] SAM: (İNG) Beni mecbur bırakıyorsun… Ağır stres altındayım ve beni inan çok zorluyorsun! [Well, stop pushing me. I'm way over taxed here and you keep pestering me with trivial matters!] DOKTOR: (İNG) Senden tek istediğim, bana getirdiğin mahkumların sağlam olması… Onlara ihtiyacım var… kimi nerede ne kadar öldürdüğün umurumda değil! Ama eğer bana birilerini getirtiyorsan, lütfen adamların yolda onlara ateş etmesin! [All I want are for the prisoners to be treated well... I need them. I don't care who you kill, where you kill them or how many of them you kill! But if you are bringing me bodies, please stop your men from shooting them on the road!] SAM: (İNG) Okey, okey… Sakin olalım… [Okay, okay… Let's calm down…] Sam sakinleşir

SAM: (İNG) senin için, çocuklarla tekrar konuşurum… daha nazik olmalarını sağlamaya çalışırım! [I'll speak to them again,... for you.]

247

Ebu Garip-Özel Buzhane

(İç-Gün) (293)

Buzhanenin kapısı açılır, dumanlar çıkar… Depolanmış organlar özel paketlere konur… paketlerin üstünde Tel Aviv-israil, new york-usa ve londra-ingiltere yazmakta!

248

Sam Karargah-Önü

(Dış-Gün) (294)

Kamyon karargahın önünde durur, kapıları açılır piyano indirilirken sam doktor’la birlikte kapının önüne çıkar… Sam çok mutludur SAM: (İNG) kalsaydın, sana yeni piyanomla konser verirdim… [If you stay, I will give you a private concert on my new piano…] DOKTOR: (İNG) Vaktim yok, belki daha sonra sam… [I don't have much time, maybe later, Sam…] SAM: (İNG) haftasonu barbekü yapıcam, ayşe’nin doğumgünü… Seni de bekliyorum… [I'm having a barbecue this weekend. It's Ayse's birthday… I'm expecting you to come…]

DOKTOR: (İNG) Gelmeye çalışırım. Kendine iyi bak… [I'll do my best. Take care…] El sıkışır sam’le doktor, doktor kapıya doğru yürürken piyano bir an taşıyıcıların elinden kayacak gibi olur, sam bağırır SAM: (İNG) dikkatli, daha dikkatli! [Be careful; be more careful!]

249

Dergah Köy-Dergah

(dış-Gün) (295)

Şeyhin atı hazırlanmış dergahın çıkışında… birkaç derviş atın başında… Şeyh çok güzel kıyafetiyle, kaşları çatık dergahtan çıkar yanında müezzin vardır… ŞEYH: (ARAP) Gelene gidene göz kulak ol; istek ve şikâyetlerin çokluğundan bunalıp usanç gösterme, burası senin benim değil, evsizlerin evidir… [dir balek arrayıh wilcay . la tithemmer miniltalabat wişşekawi illi twachek.hathe ilmekan la beiti wela beitek. Hathe beitilli ma inde beit] ‫بهذيو يتأي نم لكل هبتنا‬، ‫نم نرمذتت ال‬ ‫ىواكشلاو تابلطلا نم كهجاوي دق ام ةرثك‬... ‫اذه‬ ‫كتيب الو يتيب سيل ناكملا‬...‫ال نم تيب اذه‬ ‫هل تيب‬ MÜEZZİN: (ARAP) Tamam efendim… [Emrek seyidi ] ‫يديس كرمأ‬ Şeyh atın üstüne biner, müezzine bakar

ŞEYH: (ARAP) ya yusuf… Unutma… Sabretmek, boyun eğmek değildir, mücadele etmektir! [latinse yusif ] ‫ال‬ ‫فسوي اي سنت‬... ‫لذلا ينعي ال ربصلا‬.. ‫هنكل‬ ‫حافكلا ينعي‬ Şeyh atını mahmuzlarken müezzin arkasından şaşkın bakar!

250

Sam Karargah-Piyano Odası

(İç-Gün) (296)

Piyano odaya yerleştirilir, etrafındaki korumalar sökülür, piyano harika bir şekilde odada durmaktadır…

251

Sam Karargah-Toplantı Odası

(İç-Gün) (297)

Sam, yardımcısına ve kürt liderle toplantıda SAM: (İNG) Artık bu şeyhten çok sıkıldım… Türkmenler onun yanına koşuyor, araplar onun yanına konuşuyor. En yakın adamları kim, kürtler? Kim bu adam allah aşkına? [I'm sick of this Sheikh, the Turkomans are always running to. Arabs run to him. Who are his closest men? Kurds. For God's sake, who is this man?] KÜRT LİDER: (İNG) Efendim peygamber soyundandır… Herkes ona saygı gösterir. His lineage goes to the prophet, sir… [Everyone respects him.] SAM: (İNG) Sizin gösterdiğiniz saygı umurumda değil! Benim burada yaptığım

herşeyi bozmaya kalkıyorsa, benim için o teröristlerin başıdır! [I don't give a damn about his lineage! If he attempts to ruin everything I have done here, then he is a leader of the terrorists!] KÜRT LİDER: (İNG) Öyle demeyin lütfen efendim… Abdurrahman halis kerküki hazretleri burada olmasa, yetim çocuklara kim bakacak, dul kadınlara, işsizlere, çaresizlere kim bakacak. Herkes terörist olur? [Please do not talk like this, sir… If it weren't for His Grace Abdurrahman Halis Kerkuki, who would look after the orphans, widows, the unemployed, the helpless? Then everyone would be terrorists?] SAM: (İNG) Eğer bütün bunları o yapıyorsa, ırak’ın devlet başkanı o olsun! Yıllardır sana bu adam tehlikeli diyorum, yıllardır bana onu savunuyorsun? Şimdi cevap ver, onunla ortak mısın? Menfaatin ne? [If he is truly doing all these things, then let him be the president of Iraq! I have been telling you for years that this man is dangerous, and you have been defending him for years! Now where do you stand? With me or with him? What does he pay you?] KÜRT LİDER: (İNG) Benim kimseyle menfaatim yok… [I don't receive have payments benefits from anybody...]

Sam yardımcısına SAM: (İNG) Hazırlık yapın, şeyhi tutuklayacaksınız… [Get your men ready. You will arrest the Sheikh…] KÜRT LİDER: (İNG) ben bu işte yokum! [I will not take part in this!] SAM: (İNG) Seni duyamıyorum, tane tane konuş! [I can't hear you. Speak slowly!] KÜRT LİDER: (İNG) Benim dedem, onun dedesi, babam hep o köyün ekmeğiyle büyüdü… bizi saddamın zulmünden o kurtardı… Ben ona silah doğrultamam. Bizi çarpar! [My grandfather, my grandfather's grandfather, my dad grew up with that village's bread. He saved us from the tyranny of Saddam. I can't aim a gun at him. He will paralyze us!] SAM: (İNG) Çarpar mı? [Paralyze?] Sam alaycı gülümser SAM: (İNG) Büyücü mü bu adam? [Is this man a wizard?] KÜRT LİDER: hayır, sen bilmiyorsun sam? [No, you don't know about him, Sam?] SAM: (İNG) İsa’dan büyük mü bu şeyh? O bile işkence gördü de bu adam nasıl görmeyecek… Sinirlerimi bozuyorsunuz… çıkın odadan… Defolun evimden… [Is this Sheikh greater than Jesus Christ? I don't think so... You are getting on my nerves... Get out of here. Get out of my house!]

İkisini de kovar!

252

Kapalı mekan

(İç-Gün) (298)

Gazeteciye işkence edilmiş… Başında daha önce peşinde gördüğümüz adam… Kılıç’ı kaldırmış… diğeri fotoğrafını çekiyon… odada birkaç kişi daha var… Bir tanesi kameraya alıyor… DİRENİŞÇİ: (ARAP) Herkes ırak’a gelen amerikalıların sonunu görsün… Amerikalılar, ingilizler, yahudiler ırak’tan defolup gitmedikçe, hepinizin kafasını kesicez… [khelli yişuf il alem kulle masirel emrikan illi şcew lilirakk ilemrikan,ilingiliz,ilyehud ....rah nığğerrıghum ibdemhum itha ma yitrikun ilirakk] ‫ةبقاع هلك ملاعلا ريلف‬ ‫اوؤاج نيذلا ناكيرمألا‬ ‫قارعلا‬..‫ناكيرمألا‬...‫زيلجنإلا‬..‫كفسنس دوهيلا‬ ‫قارعلا نع اوبرغي مل نإ اعيمج مهءامد‬ Şeyh heybetle içeri dalar… Kılıçı kaldıran adam öylece kalakalır… Fotoğraf çekenin eli titrer, kamerayı tutan adam, kamerayı elinden düşürür… Diğerleri başlarını öne eğerler. Gazeteci dehşet içinde ne olduğunu anlamaya çalışmakta. Şeyh bağırarak

ŞEYH: (ARAP) Ne yaptığınızı zannediyorsunuz siz? [lekhay işdetsewwun? ] ‫نونعصت مكنأ نونظت اذام‬ Şeyh kılıç tutan adama yürürken adamın eli titrer ŞEYH: (ARAP) Kime özeniyorsunuz? [ilmen detkellidun ] ‫نودلقت نم‬ Fotoğraf çeken adamın parmağı korkudan deklanşörün üstüne kayıyor ŞEYH: (ARAP) Zalimler için çalışan kuklaları mı taklit edecekseniz?.. [şinu detkellidunilduma ilmutharrike illi tiştiğil ilsalıh ildhalımin? ] ‫ىمدلا نودلقت له‬ ‫نيملاظلا حلاصل لمعت يتلا‬ Başlar önde.. ŞEYH: (ARAP) Peygamberimizin yapmadığını siz kimden öğrendiniz? [il efaal illi ma imer bi resulne minin it ellemtuha?] ‫هلعفي مل يذلا اذه متملعت نمم‬ ‫انلوسر‬ Şeyh adamın elini tutar sıkar, adam acıyla DİRENİŞÇİ: (ARAP) Bu adam katillerin uşağı, gazeteci. Masum değil! [hathelrecul mu berii . hathe suhufi yikhdimlkketele] ‫مدخي يفحص لجرلا اذه‬ ‫ةلتقلا‬....‫!ائيرب سيل‬ Adam acı içinde yere çöker ŞEYH: (ARAP) Sen allah mısın kimin masum olup kimin olmadığını bileceksin! [şinu inte indek ilmilğayb .hetta tirif

ilberii imnilmuberii] ‫ىتح بيغلا ملعت له‬ ‫ءيربلا ريغ نم ءيربلا فرعت‬ Adamın elinden kılıç’ı alır, kılıç havadayken fotoğrafçı gayri ihtiyari basar deklanşöre… Sonra makinayı bırakır yere… Şeyh dizleri üstündeki gazetecinin ipini keserken ŞEYH: (ARAP) O zalim olabilir… yalancı olabilir! Hatta biri sizin kellenizi uçuracak olsa büyük bir keyifle fotoğrafını çekerek ‘Müslümanlar birbirlerini kesiyor’ diyebilir… Peki siz kendinize bir zalimin yaptığı işi yakıştırabiliyor musunuz? [yicuz yukun dhalım wiycuz yikun çeththab .hetta itha wahid tayyer ras wahid minkum hathe rah yikeyyif wiyakhuthle sura wuyimkin yiguul ilmuslimin wahid yithbehilakher. Şilon trehhimun aemal idhalimin ela nefskum. ] ‫دق !املاظ نوكي دق‬ ‫عطقي نأ دارأ دق ناك اذإ مهدحأ نإ ىتح ابذاك نوكي‬ ‫كلذل طقتلي دق يفحصلا اذه نإف مكنم دحأ سأر‬ ‫مهضعب لتقي نيملسملا نإ لوقيو ةروص‬ ‫اضعب‬...‫ام مكسفنأل نوضرت مكارأ يب فيك‬ ‫نوملاظلا هلعفي‬ Şeyh gazeteciye kılıç’ı uzatır ŞEYH: (ARAP) kalk! [guum] ‫مق‬ Gazeteci korkarak ayağa kalkar… ŞEYH: (ARAP) Al bunu… [ukhuth hathe] ‫ذخ‬ ‫اذه‬

Gazeteci şaşkın, kılıçı alır ama bişey anlamaz. Yerdeki direniçciyi gösterir ŞEYH: (ARAP) kes kafasını! O bunu hakketti… [igta rase . hathe yistehik helşi] ‫كلذ قحتسا دقف هسأر عطقا‬ Şeyh bağırır ŞEYH: (ARAP) Uçur kafasını, içinden geçeni yap! [tayyır rase bilhewa.wisewwi ilşi illi yiicbek] ‫ءاوهلا ىلإ هسأرب مرا‬..‫ام لعفأ‬ ‫كل ولحي‬ Adam korkuyla elindeki kılıçı yere atar… GAZETECİ: (İNG) Lütfen yardım edin, ben sadece gazeteciyim… [I...I... I'm just a journalist...] Yere çöker, ağlayarak. Şeyh acıyarak adama bakar ŞEYH: (ARAP) Sen barbarlığı kahramanlık olarak satan yalancı katip, çocuklara zevk için kurşun sıkan sapık askerlerinizden bile aşağılık birisin… [intelkatibil kathib. İlli tibiilberneriyye ale enneha şucaa.inte ewta min cunudkum işşathin illi yitllethethun ibremiletfal birrısas.] ‫تنأ‬ ‫اهنأ ىلع ةيربربلا قوسي يذلا بذاكلا بتاكلا‬ ‫ةعاجش‬..‫داغوألا مكركاسع نم ىتح لفسأ تنأ‬ ‫لافطألا ىلع صاصرلا نوقلطي نيذلا‬ Şeyh etrafındakilere döner; ŞEYH: (ARAP) Müslüman kanını mürekkep olarak kullanan bu zavallıyı bırakın gitsin!

[tirku helhakir illi yistekhdim demilmuslimin kehıbr likitabet ekathibe. Tirku khelli wiwelli.] ‫يذلا ريقحلا اذه اوكرتا‬ ‫هبيذاكأل اربح نيملسملا مد نم لعجي‬..‫هوكرتا‬ ‫!بهذيلف‬ Şeyh yerdeki direnişçiye bakar ŞEYH: (ARAP) Bize söveni biz affederiz. Bize sövdüreni biz affetmeyiz… Defol git! [ihne niifi enlli yiştimne.lakin ma niifi enlli yisebbib ilşitime ilne.welli min wıççi ] ‫انبسي نمع وفعن نحن‬..‫وفعن ال نكلو‬ ‫انل ةبسملا ببسي نمع‬..‫يهجو نع برغا‬...‫بهذا‬

253

Sam Karargah-Piyano Odası

(İç-Gün) (299)

Sam odanın kapısını açar… piyanosunu görür SAM: (İNG) İşte benim sevgilim… [Here is my darling…] Piyanosunun yanına gelir… Piyanoya dokunur…

254

Sam Karargah-Bahçe

(Dış-Gün) (300)

Dış bahçe duvarlarına tel örgü çekilmesi için duvarların bazı kısımları kırılması icab ediyor… Amele eldivenleri giyer balyozu eline alır…

255

Sam Karargah-Piyano Odası

(İç-Gün) (301)

Sam piyanonun kapağını açar… Tuşlarına değil ama diğer her tarafına dokunur piyanonun…

256

Sam Karargah-Bahçe

(Dış-Gün) (302)

Amele ilk balyozu indirir…

257

Sam Karargah-Piyano Odası

(İç-Gün) (303)

Sam, balyoz sesini duyar yüzü buruşur ama bişey yapmaz… Özel nota defterini alır, piyanonun nota yerine koyar, kapağını açar, beethoven’in dokuzuncu senfonisinin notalarını görürüz… Ama balyoz darbesinin şiddetinden, piyano sallanmaktadır… Sahne gerilir, derin nefes alır, sonra Sinirle yerinden kalkar SAM: (İNG) Aşşağılık herifler! [Those bastards!]

258

Sam Karargah-Koridor

(İç-Gün) (304)

Sam hışımla kapıyı açar, koridorda yürür…

259

Sam Karargah-Piyano Odası

(İç-Gün) (305)

Nota defteri darbenin şiddetiyle ilerlemekte…

260

Sam Karargah-Bahçe

Adam balyoza vurmakta.

(Dış-Gün) (306)

261

Sam Karargah-Koridor

(İç-Gün) (307)

Sam sinirle yürüyor…

262

Sam Karargah-Piyano Odası

(İç-Gün) (308)

Notalar ilerliyor…

263

Sam Karargah-Bahçe

(Dış-Gün) (309)

Sam kapıyı açar, SAM: (İNG) Şunu yapmayı kesecek misiniz! [Will you stop doing that?!] Kapı arkasından gümbürtüyle kapanmıştır…

264

Sam Karargah-Piyano Odası

(İç-Gün) (310)

Notalar yerinden kayar, slow motionla tuşların üstüne düşer…

265

Sam Karargah-Piyano Odası-Detay

(İç-Gün) (311)

Bomba mekanizmasını görürüz, tuşa düştüğü an bomba sistemi devreye girer… 266

Sam Karargah-Bahçe

(Dış-Gün) (312)

Sam tam yüzünü kapıya döndüğü an tekrar girmek için içeri, bina havaya uçar… sam’i bombanın gücü bahçeye fırlatır… Her yer ateş ve duman içinde!

267

Leyla Ev-sokağı

leyla önde hızlı adımlarla yürüyor, yüzünde mutlu ifade… Güldü gülecek!

(Dış-Gün) (313)

Erhan daha gerisinde, elinde bir torba şeker ya da çikolata var… leyla evden içeri girer, erhan top oynayan çocukların topuna vurur ERHAN: (TÜR) Bırakın top oynamayı, bugün en mutlu gün… Bayram bayram… Çocuklar tam kızacak gibi olurlar, erhan elindeki malzemeleri çocuklara verir ERHAN: (TÜR) Bağırın lan, türkiye sizinle gurur duyuyor diye…

268

Leyla Ev-salon

(İç-Gün) (314)

leyla evden içeri girmiş; mutlu yüzü gülüyor LEYLA: (İNG) Görmeniz lazımdı, öyle bir patladı ki, evi başına yıkıldı katilin! [You really must see it. That murderer's house has been blown to pieces!] KÜRT NİNE: (KÜRT) Allahım sana şükürler olsun… [huwaye zor supas boto ] POLAT: (İNG) Buradan gitmeniz lazım… [You gotta get out of here…] LEYLA: (İNG) Artık hiçbiryere gitmem! Öldü gitti, ne yapacak pis ruhu beni rahatsız mı edecek… [I won't go anywhere! He is dead now. What's he gonna do? Will his filthy ghost disturb me?] POLAT: (İNG) Asıl bundan sonrası zor leyla… Yerine gelen sizin bizimle temasa

geçtiğimizi bulur? [The hard part has just begun, Leila… The newcomer who will replace him may find that you've contacted us?] LEYLA: (İNG) Nasıl bulacakmış? [How will he do that?] POLAT: (İNG) Leyla, erhan’la seni gören olmuştur… [Leila, somebody must have seen you and Erhan together…] Erhan girer içeri ERHAN: (TÜR) çocuklar kapıda bağırıyor türkiye sizinle gurur duyuyor diye, siz burada oturuyor musunuz… MEMATİ: (TÜR) Dur oğlum, bişey konuşuluyo. ERHAN: (TÜR) sanki anlıyorsun… POLAT: (İNG) Şeyhin yanında güvende olur musunuz? [Will you be safe with the Sheikh?] LEYLA: (İNG) Neden? [why?] Kürt nine şeyhi duyunca KÜRT NİNE: (KÜRT) Ben insanlara haber vereyim, erzak yollayacaklardı… [ba haberi bdem bahalki erzaki deneirin… ] ABDÜL: (KÜRT) anne dur! [daye rawaste ] POLAT: (TÜR) Abdülhey… öldüğünden emin olmamız lazım… Kamufle ol, şehre in, gelirken bi araç bul!

269

Sam başka Karargah-Oda

(Dış-Gün) (315)

Sam’in sol elinin orta parmağı kırılmıştır… Yüzünde de yaralar var. Orta parmağı sarılmış… Bir başka doktor sarma işini bitirir DOKTOR 2: (İNG) Bunu kim yaptı efendim? [Who did this to you, sir?] Sam küfreder gibi fısıldar SAM: (İNG) Türk… [The Turk…] Sam’in yardımcısı içeri girer SAM YARD: (İNG) Galiba bir iz bulduk… Türkleri görenler var… [I think we found a trail. These people saw the Turks…] Sam ayağa kalkar, sam’in yardımcısı bir kadın ile erhan’ın sokakta çikolata dağıttığı çocuklardan birini içeri sokar… çocuğun yüzünde çikolata izleri, elinde boş çikolata kağıdı… Ağlamış, annesi dövmüş belli… sam gülümser…

270

Amerikan Noktası

(Dış-Gün) (316)

Amerikan bayrağı yarıya indirilir…

271

Leyla Ev-Avlu

(Dış-Gün) (317)

Leyla’nın evinin önünde bir kamyonet, kürt nine biber kavanozlarını bulgurları, yiyecek nevaleleri yerleştiriyor… ERHAN: (TÜR) Ana, sen burada ne yapacaksın bi başına…

ABDÜL: (KÜRT) İnad etme ana, gel bizimle… [meke inadi daye . legel man were ] KÜRT NİNE: (KÜRT) Ben ineklerimi bırakamam… Hadi yolunuz açık olsun… [emn çeilekanm beçiye naheilm .engo huwa legeltan. ] MEMATİ: (TÜR) Ne diyo abdülhey… ABDÜL: (TÜR) İneklerimi bırakamam diyor… Tuttu kürd inadı… ERHAN: (TÜR) Aşk olsun sana anne… İki ineğe, bu oğlunu sattın… Leyla evden çıkar, valiz gibi bişey almış yanına, polat bakar POLAT: (TÜR) hadi binin arabaya, geciktik… Polat ninenin yanına gider, POLAT: (KÜRT) Hakkını helal et fatma ana. [gerden man azadbke daye FATMA. ] KÜRT NİNE: (KÜRT) Ne hakkı? Helal olsun… [gerdeni çi .azadbi ] Erhan elini öper, memati abdül de elini öper… Nineyle leyla sarılırlar LEYLA: (ARAP) Aklım sende kalacak? [rah yıbka bali yemek ] ‫كيدل ىقبي فوس يلقع‬ KÜRT NİNE: (ARAP) 100 yaşında bu kadının ne derdindesin… Aklını da yanında götür sana lazım olur! [İnti yahu maltiç ibmare umurha mit sene.khelli aklıç ibrasiç tera

yifidiç.] ‫اهرمع نم ةئاملا تغلب ةأرما لامو كلام‬.. ‫!كمزليس هنإف كعم كلقع يذخ‬ Polat’ı işaret eder, Leyla utanır, polat başını öne eğer KÜRT NİNE: (ARAP) Efendi’nin ellerinden öperim… [ebus idelefendi ] ‫ديسلا دي لبقأ‬ Polat leyla’ya sorar POLAT: (İNG) Yolumuz ne kadar? [How long will it take to go there?] LEYLA: (İNG) Sabah namazına varırız… [We'll be there by the morning namaz??.] Herkes biner arabaya erhan iner elinde cep telefonuyla ERHAN: (TÜR) Nene, bak yese basacaksın ben çıkacam karşına, alo de, ben atlar gelirim! Polat bağırır POLAT: (TÜR) Erhan!

FİNAL

318

Dergah Köy-Köy Giriş

(Dış-Gece)

Karanlıkta kamyonet köye girer… Issızdır yollar… Arabanın ışığı yolları aydınlatır… Birkaç evin ışığı açıktır…

319

Dergah Köy-Camii Önü

(Dış-Gece)

Araç durur caminin önünde… Caminin ışıkları açıktır… LEYLA: (İNG) Geldik… burası… [Here we are…] Kapılar açılır… Memati uykusuz erhan’ın ayakları uyuşmuş… POLAT: (TÜR) Erhan malzemeleri indirin… ERHAN: (TÜR) tamam abi… Polat leyla’ya POLAT: (İNG) Şeyhin gelir mi sabah namazına? [Does your Sheikh come to the morning namaz?] LEYLA: (İNG) Muhakkak gelir… [Certainly.] POLAT: (İNG) Okey… Ben şurada yüzümü gözümü yıkayayım… [Okay, then. I'll wash my face up there.] LEYLA: (İNG) Okey… [Alright…] Erhan malzemeleri kucaklamıştır, leyla da birkaç bişey alır MEMATİ: (TÜR) Usta ben biraz arabada gözümü dinlendirsem, ayıp olmaz di mi? POLAT: (TÜR) Dinlenin siz… MEMATİ: (TÜR) tamam usta. ABDÜL: (TÜR) ben iyiyim abi… POLAT: (TÜR) başında dur arabanın abdülhey… Polat avludan içeri girer…

320

Dergah Köy-Camii Avlu

Polat avludan içeri girer… caminin ışıkları yanıyor… birazdan ezan

(Dış-Gece)

okunacak… polat vücudunu esnetir, şadırvana oturmadan evvel camiye bakar…

321

Dergah Köy-Dergah-Kiler yolu

(Dış-Gece)

Erhan eşyaları taşıyor, her tarafı dolu… Leyla erhan’a bakar, erhan kız bakınca gülümser… LEYLA: (ARAP) Sen hep böyle güleryüzlü müsün? [inte aletul wichek beşuş?] ‫امئاد له‬ ‫؟اذكه اشوشب كهجو نوكي‬ ERHAN: (ARAP) Ne? [Şinu?] ‫؟اذام‬ LEYLA: (İNG) Çok güzel gülüyorsun… [You are laughing so beautifully…] ERHAN: (İNG) Thank you… Erhan kıza bakıp ERHAN: (TÜR) Sen de çok beautiful… Hoş hoş… Leyla gülümser… ERHAN: (TÜR) Anamla sen… Mother-you… İstanbul, türkiye? Gidelim, go? İşaretlerle anlatır LEYLA: İnşallah… ERHAN: (TÜR) maşallah… Türkçeyi söktün hemen.. Leyla kilerin önüne gelir, elindeki nevaleleri bırakır, kilerin kapısının üstünde anahtarı vardır… Leyla uzanır alır, kapıyı açar.

322

Dergah Köy-Camii Önü

(Dış-Gece)

Memati uyuyacak, yerleşiyor… abdülhey sigara yakar, avucunun içinde içmeye başlar… Memati arabanın içinde sürekli dönüyor uygun pozisyonu bulmak için… Abdülhey sigarasından nefes alır, yaşlı bir amcayı görür, sigarasını saklar KÜRT AMCA: Selamınaleyküm… ABDÜL: Ve aleyküm selam… Memati gözünü açar, adamı görür adam camiden içeri girer MEMATİ: (TÜR) ne diyo abdülhey? Abdülhey anlamaz bakar ABDÜL: (TÜR) Ne diyecek abi, selam verdi. MEMATİ: (TÜR) Onu demiyorum lan, kimmiş yani? ABDÜL: (TÜR) ne bileyim abi?

323

Dergah Köy-Camii Avlu

(Dış-Gece)

Polat şadırvana oturmuş, amcayı görür, toparlanır KÜRT AMCA: Selamınaleyküm… POLAT: Aleykümselam… KÜRT AMCA: (KÜRT) nerden? [çein derine ] POLAT: (KÜRT) Şehirden… [şehristanine ] KÜRT AMCA: Maşallah…

Kürt amca suyu açar abdest almaya başlar, hem dularanı okuyor hem konuşuyor KÜRT AMCA: (KÜRT) Kimlerdensin? [mali keine ] POLAT: (KÜRT) Türkiye’den… [halki turkiyne ] KÜRT AMCA: (KÜRT) Türkiye… Maşallah… Benim çok akrabam var türkiyede… Diyarbakır’da, istanbul’da, antep’de… gençken giderdim… [turkiye .maşallah.emn zor hızmım heye le turkiye.le diyar bekir le İstambul le antebi ke cahil bum zu zu deçum.] POLAT: (KÜRT) Yine gidersin, yine gençsin… [disan dey disan cahili ] KÜRT AMCA: (KÜRT) Avrat öldü, yaşlandık… [heizanm mrd pir bum] Müezzin minareye çıkar, Polat amca’ya gülümser POLAT: (KÜRT) sana bi türk kızı alalım amca? [lo to kçeki turk binin mama ] KÜRT AMCA: (KÜRT) Şıh bırakmıyo ki? [şeih kabul nakat ] POLAT: (kürt) Adın ne amca? [nawt çiye mama] KÜRT AMCA: (KÜRT) Peko hüseyin… [beko huseyn ] Müezzin ezan okumaya başlar MÜEZZİN: Allahüekber allahüekber… KÜRT AMCA: Aziz allah…

324

Dergah Köy-Dergah-Kiler

(İç-Gece)

Ezan bu sahnenin de üstüne düşer, erhan’la leyla nevaleleri yerleştiriyorlar ERHAN: şefaat ya resullallah? Leyla bakar erhan’a tebessüm eder

325

Dergah Köy-Camii Önü

(Dış-Gece)

Memati tam uyuyacak, ezan devam ediyor, memati ayaklarını toplar. Abdül sigarasını atar, söndürür ABDÜL: (TÜR) (gülümseyerek) Abi ne diyo? MEMATİ: (TÜR) Allah büyük diyo abdülhey, buranın bi de istanbul’a dönüşü var diyo!

326

Dergah Köy-Camii-Minare

(Dış-Gece)

Polat müezzine bakıyor… Müezzin biraz tedirgin… Yaşlı amca ayaklarını yıkamış bitirmiş KÜRT AMCA: (KÜRT) Abdest aldıysan buyur… [eger deznweijit heye fermu ] POLAT: (KÜRT) daha almadım amca… [carei deznweijim halnegrtiye] Polat musluğu açar… KÜRT AMCA: (KÜRT) E hadi al gel… [deyalla deznweiji bgre were.] Kürt amca camiye doğru yürürken, müezzin polat’a bakar…

MÜEZZİN: (ARAP) Hayyal es salah… Hayyal es salah… [hayyi alessala..hayyi alessala ] ‫ةالصلا ىلع يح‬...‫ةالصلا ىلع يح‬

327

Dergah Köy-Camii Avlu

(Dış-Gece)

Polat abdest almaya başlamış, kollarına kadar gelmiş, kürt amca camiye girerken MÜEZZİN: (ARAP) Hayyal el felah… [hayyi alelfelahh] ‫حالفلا ىلع يح‬

328

Dergah Köy-Camii

(İç-Gece)

Kürt amca içeri girer girmez bir amerikan askeri ağzını kapatıp amcayı yere yatırırken MÜEZZİN: (SES) (ARAP) Hayyal el felah! [hayyi alelfelahh] ‫حالفلا ىلع يح‬ İçerde amerikan askerleri, başlarında sam’in adamı… Üç beş yaşlı adam daha yere yatırılmış, askerler postallarla üstlerine basıyorlar..

329

Dergah Köy-Camii Avlu

(Dış-Gece)

Polat kollarını yıkamış, tam ayakkabısını çözeceği sırada MÜEZZİN: (ARAP) Namaz uykudan hayırlıdır… Uyan! [essalatu hayrun mineneum... gum.. ishha] ...‫مق‬.. ‫ظقيتسا‬ ‫مونلا نم ريخ ةالصلا‬ Polat kafasını kaldırır

330

Dergah Köy-Camii-Minare

(Dış-Gece)

Müezzin direkt polat’a bakarak MÜEZZİN: (ARAP) namaz uykudan hayırlıdır, uyan! [essalatu hayrun mineneum.. gum.. ishha] ...‫مق‬.. ‫ظقيتسا‬ ‫مونلا نم ريخ ةالصلا‬

331

Dergah Köy-Camii Avlu

(Dış-Gece)

Polat mırıldanarak POLAT: (TÜR) Tuzak..

332

Dergah Köy-Dergah-Kiler

(İç-Gece)

Leyla kulaklarını dikmiş, erhan anlamamış ERHAN: (TÜR) ne oldu?

333

Dergah Köy-Camii Önü

(Dış-Gece)

Memati gözünü kapadığı anda ABDÜL: (TÜR) Abi uyan!

334

Dergah Köy-Sam Nokta

(Dış-Gece)

Sam aracının içinden yüzünü buruşturur SAM: (İNG)Allah kahretsin! [Goddammit!] Telsizi alır eline SAM: (İNG) Minaredeki türk’e işaret verdi! [That's him, the one from the minaret that informed the Turk!]

335

Dergah Köy-Camii

(İç-Gece)

Sam’in yardımcısının kulağında telsiz var, fısıldayarak SAM YARD: (İNG) Anlaşıldı… Şu an türk normal davranıyor… [Affirmative… The Turk is acting normally for now…]

336

Dergah Köy-Camii Avlu

(Dış-Gece)

Polat ayağa kalkar, suyu kapatır MÜEZZİN: La ilahe illallah! Polat tam camiye doğru gidiyormuş gibi adımlarını atıp, bir anda caminin dışına koşmaya başlar…

337

Dergah Köy-Camii

(İç-Gece)

Sam’in yardımcısı telsize SAM YARD: (İNG) Kaçıyor… [He's escaping…] Amerikan askerleri dışarıya fırlarlar

338

Dergah Köy-Camii Önü

(Dış-Gece)

Polat bağırırken abdülhey’le mematiye POLAT: (TÜR) Arabadan çıkın, koşun… Ateş edilmeye başlanır… Memati arabadan fırlar, polat bizimkilerin yanına varır, abdül silah verir polat’a koşarken… Üçlü mermilerden sıyrılırlar…

339

Dergah Köy-Dergah-Kiler

leyla kapıya yönelirken

(İç-Gece)

LEYLA: (ARAP) Burdalar… [hethole ihnane ] ‫انه مهنإ‬ ERHAN: (TÜR) dur… Erhan durdurur kızı, belinden silahını çıkarır ERHAN: (TÜR) Sen, burada okey… Sabit sabit! Kız gayri ihtiyari durur, erhan net söylemiştir… Erhan dışarıya fırlar…

340

Dergah Köy-Sam Nokta

(Dış-Gece)

Sam gayet sakin talimatını verir telsizle…. SAM: (İNG) Bu köyden çıkmayacaklar! Gerekirse her yeri yakın! [They will not escape! Burn the whole village if you have to!]

341

Dergah Köy-Amerikan Nokta

(Dış-Gece)

Amerikan birlikleri saklandıkları yerlerden çıkarlar, dev bir kuvvet… İki de tank var…

342

Dergah Köy-Sokaklar

(Dış-Gece)

Polat ve ekibi çatışmakta, Polat bizimkileri bir noktaya saklar POLAT: (TÜR) Durun şurda… Memati ile abdül durur soluklanır… Polat onları takip eden iki askeri vurur… Polat koşmaya başlar,

abdül’le memati de koşmaya başlar… memati’nin bulunduğu noktayı kesen sokaktan çıkan tek amerikalıya, memati bi el ateş eder, adamın kaskı düşer, ikinci el de adamı kafasından vurur… MEMATİ: (TÜR) Şimdi uyandım!

343

Dergah Köy-Camii-Minare

(Dış-Gece)

Müezzin acı içinde seyrediyor koşuşturmayı… Birden şeyh’in sözleri aklına gelir bağırmaya başlar… Müezzin mırıldanır MÜEZZİN: (ARAP) Sabretmek, boyun eğmek değildir, mücadele etmektir! [issabr mu manate ilthil welakin manate ilkifehh] ‫ينعي هنكلو لذلا ينعي ال ربصلا‬ ‫حافكلا‬

344

Dergah Köy-Sokaklar 2

(Dış-Gece)

Erhan sokaklardan çıkar, karşısına bir Amerikan askeri çıkar. Adamla çatışmaya başlarlar. Bir o sıkar bir Erhan. Adamı öldürür. Ama silahının 13 mermisini de adama boşaltmıştır. Başka bir sokağa doğru koşmaya başlar. Evlerde uyananlar vardır, silah sesine dışarı çıkanlar vardır, erhan eliyle girin içire yapar ERHAN: (TÜR) Girin içeri, cenk var!

345

Dergah Köy-Camii-Minare

(Dış-Gece)

Müezzin bakıyor ki amerikan birlikleri geliyor… MÜEZZİN: (ARAP) Ey ölüler dirilin! Ey uyuyanlar uyanın! Geldiler, mahremimizin içine kadar girdiler! [inhadhu ya emwat inhadhu ya nayimin .tera cewwi wuslaw ilmeherimne] ‫اوظقيتسا !تاومألا اهيأ اوضهنإ‬ ‫اوؤاج دقل !نومئانلا اهيأ‬..‫مراحملا ىلإ اولصو دقل‬ 346

Dergah Köy-Dergah-Kiler

(İç-Gece)

Leyla kilerde müezzinin sesini duyar MÜEZZİN: (ARAP) (SES) Sabretmek boyun eğmek değildir.. Mücadele etmektir… Ne duruyorsunuz? [issebr mu manate iilthil welakin manate ilkifahh....leiş wagifin?] ‫حافكلا ينعي هنكلو لذلا ينعي ال ربصلا‬ ..‫؟نوفقت اذامل‬ Leyla kapıdan dışarı öfkeyle çıkar!

347

Dergah Köy-Sokaklar 3

(Dış-Gece)

Polat abdülhey memati, vuruşarak bir noktaya sığınırlar… Şarjörlerine bakarlar, birer ya da ikişer mermileri kalmıştır MÜEZZİN: (ARAP) (SES) Camimizi çiğnediler, kutsalımızı yerle bir ettiler… Kendinizi, kutsalınızı, namusunuzu savunun! [hethole dinsew mescidne liibew ibmukeddesatne.dafuu

annefskum dafuuan mukeddesatkum anşarefkum.] ‫اندجسم اوسند دقل‬، ‫اوثبع‬ ‫انتاسدقمب‬...‫مكتاسدقم نع مكسفنأ نع اوعفاد‬ ‫!مكفرش نع‬ MEMATİ: (TÜR) Ne diyo abi? POLAT: (TÜR) İyi bişey söylüyo memati… Cephane bulmamız lazım…

348

Dergah Köy-Evler

(Dış-Gece)

İnsanlar evlerinden çıkarlar, müezzinin sesini dinlemeye başlarlar MÜEZZİN: (ARAP) (SES) Vallahi kerbela günü de bugündür, imtihan günü de bugündür! Mahşer günü de bugündür! Dirilin ve ayağa kalkın! ‫موي وه مويلا نإ هللاو‬ ‫ءالبرك‬..‫ناحتمالا موي وه‬...‫موي وه‬ ‫رشحملا‬...‫اوضهنا‬..‫!اوموق‬

349

Dergah Köy-Sam Nokta

(Dış-Gece)

Sam dürbünüyle adama bakar, telsizine SAM: (İNG) Susturun şunu… [Shut him up…]

350

Dergah Köy-tank

(İç-Gece)

Tank telsizden talimatı alır TANKCI: (İNG) Emredersiniz efendim. [Affirmative, sir…] Tank yönünü değiştirir, başka bir sokağa girer…

351

Dergah Köy-Sokaklar 4

(Dış-Gece)

Polat endişeli bir yüzle POLAT: (TÜR) tankları var… MEMATİ: (TÜR) Kurşunumuz yok abi… ABDÜL: (TÜR) keklikler geliyor.. Üç amerikan askeri ilerliyor, müezzin tekrar eder MÜEZZİN: (ARAP) (SES) Vallahi kerbela günü de bugündür, imtihan günü de bugündür! Mahşer günü de bugündür! Dirilin ve ayağa kalkın! ‫موي وه مويلا نإ هللاو‬ ‫ءالبرك‬..‫ناحتمالا موي وه‬...‫موي وه‬ ‫رشحملا‬...‫اوضهنا‬..‫!اوموق‬ Polat ve ekibi, üçü üç amerikan askerini öldürürler… hızlı ve korunaklı bir şekilde tüfeklerini ve bombalarını alırlarken POLAT: (TÜR) Erhan nerde? ABDÜL: (TÜR) Abi o saklanıcak bi delik bulmuştur

352

Dergah Köy-Sokaklar 5

(Dış-Gece)

Erhan müezzinden gaz almış, ağladı ağlayacak MÜEZZİN: (ARAP) (SES) Vallahi kerbela günü de bugündür, imtihan günü de bugündür! Mahşer günü de bugündür! Dirilin ve ayağa kalkın! [wallahi innelyaum huwe yaum kerbela. Hathe

yaum ilimtihan hathe yaumil mahşer .inhadhu gumu] ‫موي وه مويلا نإ هللاو‬ ‫ءالبرك‬..‫ناحتمالا موي وه‬...‫موي وه‬ ‫رشحملا‬...‫اوضهنا‬..‫!اوموق‬ ERHAN: Allahüekber… Erhan tam hedefini belirledi, ateş edecek, çıkar dışarı, silahı doğrultur çıt… silah boş. Amerikan askeri tam vuracak, evden çıkan kadınlar amerikan askerine saldırır, askerin elinden silah düşer, askeri taş yağmuruna tutarlar, erhan koşarak onun silahını alır… ERHAN: (TÜR) Yankiii, go… Siktirol git! Özür dilerim bacım, şiştim, ne yanık sesi varmış müezzinin!

353

Dergah Köy-Sokaklar 6

(Dış-Gece)

Müezzinin gözünden yaşlar gelir MÜEZZİN: (SES) (ARAP) Büyüdüğünüz ocağın hakkını verin! Aldığınız duaların hakkını verin! [ıttu hakkelmekan illi kıbertu bi. ıttu hakkedeawat illi ikhethtuha. ] ‫هيف متأشن يذلا ناكملا اوطعأ‬ ‫هقح مكلجأ نم ناك يذلا ءاعدلا اوطعأ !هقح‬

354

Dergah Köy-Sokaklar 7

(Dış-Gece)

Leyla, kapılara bağırıyor LEYLA: (ARAP) Duymuyor musunuz feryadı, çıkın savunun kendinizi,

evlerinize girecekler, sizi öldürecekler! [madetsimuun iltiğathe.tıluu barre dafuu ennefskum. Rah yidikhlun ibbiyutkum rah yikitlukum. ] ‫نوعمست الأ‬ ‫ةثاغتسالا‬..‫مكسفنأ نع اوعفاد اوجرخا‬...‫فوس‬ ‫مكتويب مكيلع نولخدي‬...‫!مكنولتقي فوس‬ Evlerin kapılarına vurur

355

Dergah Köy-Tank

(Dış-Gece)

Tank namlusunu minareye doğru çevirir… Müezzini görür, müezzin dik…

356

Dergah Köy-Camii-Minare

(Dış-Gece)

Top mermisi minareyi ve camiyi yıkar indirir…

357

Dergah Köy-Camii

(İç-Gün)

Yaşlı insanlar caminin yıkıntıları arasında kalmış son nefeslerini veriyorlar… Müezzin ölmüş, parçalanmış!

358

Dergah Köy-Polat Nokta

(Dış-Gün)

Polat caminin yıkıldığını görür, dişlerini sıkar, öfkeden çıldırıcak POLAT: (TÜR) Allah belasını versin! Her yeri yıkacak! 359

Dergah Köy-Tank

(Dış-gün)

Tank namlusunu çevirir, evin birini hedef alır, evi havaya uçurur!

360

Dergah Köy-Polat Nokta

(Dış-Gün)

polat amerikan askerinden aldığı telsizi avucuna alır… POLAT: (TÜR) Artık yapacak tek şey var… MEMATİ: (TÜR) Abi ayrılmayalım… POLAT: (TÜR) Siz şu çapulcuları çekin üstünüze… Elleri ayakları titriyo onların zaten…. Ben sam’i üstüme çekicem! Eğer onu buraya sokamazsak, burası da biter, biz de biteriz! ABDÜL: (TÜR) Abi… Polat saklandıkları yerden çıkar, elinde telsizle… Gün ağardı artık

361

Dergah Köy-Sam Nokta

(Dış-Gün)

Sam arabasında keyifle oturup seyrediyor katliamı… Telsizinde polat’ın sesi belirir POLAT: (SES) (İNG) Ben senin bütün adamlarını öldürürken sen orada oturacak mısın? Hani ölümden korkmuyordun? [Are you going to just sit there while I kill all of your men? I thought you were not afraid of death? Sam smiles.] Sam tebessüm eder SAM: (İNG) Türk! [Turk!] Gün ağarır…

362

Dergah Köy-Sokaklar 7

(Dış-Gün)

Zırhlı araç ilerliyor… sokaklardan çıkan insanlara ateş ediyor… Sokaklardaki insanlar, taş atıyorlar araca…

363

Dergah Köy-Dam

(Dış-Gün)

Erhan damın üstünde lov taşını sürer hızla

364

Dergah Köy-Zırhlı Araç

(Dış-Gün)

Lov taşı uçar, Zırhlı aracın üstündeki adam uçar… ölür.

365

Dergah Köy-Dam

(Dış-Gün)

Erhan araçtan çıkanı vururken ERHAN: (TÜR) Var mı öyle şovalyelik, demirden kahramanlık… Nasıl ya fossolar! Zırhlı araç yokedildi diye, millet sevinç çığlıkları atmakta. Tekbir getirerek, erhan bi öpücük yollar millete, mermi sıyırır geçer erhan’ı… hedefi sıfırlar!

366

Dergah Köy-Sokaklar 8

(Dış-Gün)

Polat önüne geleni öldürüyor…

367

Dergah Köy-Sokaklar 9

Leyla yerde yatan amerikan askerinin silahını alır, sokağın başında görünen

(Dış-Gün)

askerlere ateş eder, köşede duran amcaya silahı verir, tetiği gösterir LEYLA: (ARAP) Buna bas… [dus alehathe] ‫اذه ىلع سد‬ Adam başını sallar tüfeği alır, leyla kendini sakınarak ara sokaklara dalar!

368

Dergah Köy-Tank

(Dış-Gün)

Tank ateş ediyor, insanlar ölür bina yıkılır…

369

Dergah Köy-Sokaklar 10

(Dış-Gün)

memati ile abdülhey binanın yıkıntıları arasından zor kurtulurlar MEMATİ: (TÜR) bunu susturmazsak, şansımız sıfır abdülhey… ABDÜL: (TÜR) Abi tankı susturmanın bi yolu var… El bombasını çıkarır…

370

Dergah Köy-Sam Nokta

(Dış-Gün)

Sam dürbünle bakıyor, askerlerin durumu kötü… Yerli halk direniyor, askerleri ölüyor ya da bir noktaya sığınmışlar gitmiyorlar… SAM: (İNG) Gerizekalı korkaklar! [You cowardly idiots!]

371

Dergah Köy-Sokaklar 11

(Dış-Gün)

Amerikan askeri yerini değiştirmek için koşarken ayağı taşa takılır… düşer silahı uçar… bir bakar ki silahı uzakta… çocuk çıkar aradan, amerikalı asker hamle edene kadar çocuk alır silahı doğrultur askere AMERİKALI ASKER: (İNG) yapma dur… [No, don't, stop!] Çocuk ağzıyla silah sesi çıkarır ÇOCUK: Bum! Amerikalı asker kendini sakınır, kurşun almış gibi… Çocuk kendinden büyük silahı sürükleyerek koşar kaybolur!

372

Dergah Köy-Sokaklar 12

(Dış-Gün)

Amerikan üç askeri damın altına sığınır mermilerden korunmak için… Hepsi korku içindeler… Bi tanesi telsizle yalvarıyor AMERİKALI ASKER: (İNG) Destek istiyoruz, burada sıkıştık kaldık… Her sokaktan ateş açılıyor… [Tango, come in... We need backup. We're caught in the cross Fire. They're coming from everywhere...come in, Tango...] Kadınlardan biri çatıdan amerikan askerlerinin üstüne acı biber leğenini dökerler… Adamlar feryat içinde bağırırlar… Taş yağar ara sokaklardan askerlerin üstüne…

373

Dergah Köy-Tank

(İç-Gün)

Tank ilerliyor… Bi yeri daha uçurur, mermi değişitirir içindeki askerler…

374

Dergah Köy-Tank dışı (Dış-Gün)

Abdülhey ile memati aralardan, kendilerini kollayarak tankı takip ediyorlar!

375

Dergah Köy-Sokaklar 13

(Dış-Gün)

Erkekler, ellerindeki derme çatma silahlarla amerikalıları zor durumda bırakıyorlar…

376

Dergah Köy-Sokaklar 14

(Dış-Gün)

Polat sam’in o bölgedeki adamlarını öldürüyor.

377

Dergah Köy-Tank

(Dış-Gün)

Tank ateş eder…

378

Dergah Köy-Bina

(Dış-Gün)

Bina yıkılır.

379

Dergah Köy-Tank Önü

(Dış-Gün)

Tank namlusunu önüne doğru çevirirken, abdülhey ABDÜL: (TÜR) Abi şimdi! tankın önündeki makinalının bulunduğu yere seri atışa başlar,

ilgiyi kendi üstüne çeker, memati koşarak ortaya çıkar, el bombasını namludan içeriye atar! 380

Dergah Köy-Tank İçi

(İç-Gün)

Tanktan içeri el bombası düşer…

381

Dergah Köy-Tank Önü

(Dış-Gün)

Tankın içi patlar… memati ile abdülhey birbirlerine bakar… Gülümserler, MEMATİ: (TÜR) Şu erhanı bulalım içim rahat etsin! Tankın üstüne çocuklar çıkarlar, sevinç çığlıkları atıyorlar…

382

Dergah Köy-sokaklar

(Dış-Gün)

Polat iki üç kişiyi daha öldürüp, şarjör değiştirir… Polat telsizle yeniden konuşmaya başlar POLAT: (İNG) Adamın kalmadı sam? Sana bişey söyliyim mi? İstersen fare deliğine gir, seni orada da bulurum seni orada da öldürürüm… Gel bana, savaşma zevkini taddır… [All your men are dead, Sam. Where are you hiding? You could go into a rat hole, if you wish, but I will find you. And kill you. Come, be a man and fight. Let me the taste the sweetness of victory…]

383

Dergah Köy-Sam Nokta

(Dış-Gün)

Sam telsizle kısa ve net SAM: (İNG) Cehenneme git türk! [Go to hell, Turk!] POLAT: (İNG) (SES) neyi merak ediyorum biliyor musun? Piyanonu havaya uçurduğumda ağladın mı küçük kızlar gibi? [Do you know what I'm curious of? Did you cry like a baby girl when I blew up your piano?] SAM: (İNG) Bunu senin kulağına söyliyicem… [I will tell face to face…] Sam telsize anons yapar SAM: (İNG) Tankları geri çekin! Ben geliyorum! [Pull the tanks back! I'm going in!]

384

Dergah Köy-Sokaklar

(Dış-Gün)

Polat telsizi atar POLAT: (TÜR) Gel şerefsiz gel…

385

Dergah Köy-Sam Nokta

(Dış-Gün)

Sam cipinden iner, kendi timi de arabalarından inerler… Sam özel silahlarını yanına alır! Tim hazırdır!

386

Dergah Köy-Sokaklar 15

(Dış-Gün)

Erhan peşinde ekip takmış milislerden, komutan olmuş… beş on kişi… ERHAN: (TÜR) Sakin sakin…

Erhan ve ekibi siper alarak ilerliyor.. Bi noktadan ateş geliyor… oraya doğru yaklaşırlar… ERHAN: (TÜR) Ben ateş etmeden kimse etmesin… Ene, nar, güm! Erhan yerde sürünerek hedefi görür, tam ateş edeceği sırada farkeder ki ateş edenler memati ile abdülhey ERHAN: (TÜR) Abi siz canınıza mı susadınız? Memati ile abdülhey döner MEMATİ: (TÜR) Nerdesin sen erhan? ERHAN: (TÜR) Çatışıyorum abi! Memati ile abdül bir çıkarlar ki erhan’ın arkasında ordu MEMATİ: (TÜR) Ne çatışıyorsun lan, ordu kurmuşsun!

387

Dergah Köy-Sokaklar 16

(Dış-Gün)

Polat gizlenerek ilerler, sam ve ekibinin dağıldığı anı görür…

388

Dergah Köy-Sokaklar 17

(Dış-Gün)

Sam yanına iki adam alır, diğerlerine sadece emir verir SAM: (İNG) Dört türk bizi burada rezil edeceğine, ölün! [Die like men! Don't allow four Turks to disgrace you!] Sokağa girer sam!

389

Dergah Köy-Leyla Nokta

(Dış-Gün)

Leyla sam’i görür… bir an gözleri parlar öfkeyle, fısıldayarak LEYLA: (ARAP) Allahım bana bu fırsatı ver… [ya ilahii ...inttini helfursa] ‫مهللا‬ ‫يبيصن نم ةصرفلا هذه لعجا‬ Leyla hançeri çıkarır belinden… 390

Dergah Köy-Sokaklar 18

(Dış-Gün)

Sam’in adamı elindeki ağır silahla, etrafı tarıyor, masumları öldürüyor… Leyla’nın eline tüfek verdiği yaşlı adamı tarar öldürür… Polat sam’in adamını silahla öldürür! NOT: Mekana göre, ölüm şekli bulunacak!

391

Dergah Köy-Sokaklar 19

(Dış-Gün)

Sam sokaklarda koşan insanlara ateş açar… Kadınları vururlar damdaki…

392

Dergah Köy-Sokaklar 20

Erhan memati abdülhey amerikalı askerleri öldürüyorlar. Erhan yerdeki bir amerkan askerinin miğferini alır kafasına takar. Bir köşeyi dönecekleri sırada kafasını hafifçe sokağa doğru sarkıtır… Etrafı kolaçan eder… Biraz daha ileri çıkar bu sefer bıyığı açığa çıkar… Tııın diye bir ses gelir, bir mermi miğferden sekip gider…

(Dış-Gün)

ERHAN: (TÜR) İyi ki miferi takmışım… MEMATİ: (TÜR) Abiyi bulmamız lazım… İbnenin adamları çatışmaya girdi… Ateş gelen yere bizimkiler ateş ederler, oradaki askerleri öldürürler.

393

Dergah Köy-Leyla Nokta

(Dış-Gün)

Leyla uzaktan sam’i takip ediyor. Sam ilerliyor…

394

Dergah Köy-Sokaklar 21

(Dış-Gün)

Polat sam’in bir adamını öldürür diğerinin kafasına silahını dayamış… Polat adamın elinden telsizini alır POLAT: (İNG) Çok uzağımdasın… Üç adamın gitti… kaç kişi kaldınız? Sen mi bana gelirsin, ben mi sana geleyim? [You are too far away… Your three men are gone… How many left? Shall you come to me, or shall I come to you?] Polat adamın ağzına doğru telsizi uzatırken POLAT: (İNG) Adın ne? [What's your name?] SAM ADAM: (İNG) Fuck you! Polat adamın kafasına sıkar!

395

Dergah Köy-Sokaklar 22

Sam yanındaki adamın telsizinden polat’ın söylediklerini duyar, telsizi alır

(Dış-Gün)

SAM: (İNG) Artık telsiz konuşması istemiyorum… Kapatın telsizlerinizi! [I want radio silence. No more transmissions! Turn off your radios!] Adamı telsizi kapatır, sam ateşin geldiği yönü işaret eder SAM: (İNG) Bu taraftan… [This way…]

396

Dergah Köy-Sokaklar 23

(Dış-Gün)

Erhan memati abdülhey ilerlerken sam’in iki adamıyla çatışmaya girerler… Bizimkilerden üçü de yaralanır, hafif şekilde ama iki adamı da öldürürler! Bi noktada nefes nefese, memati kolundaki kana bastırır elini MEMATİ: (TÜR) Herkes iyi mi? ERHAN: Abi yaralandım, çok canım yanıyo ama iyiyim… Erhan bacağını tutuyor… Abdülhey’in yarasını görür, omzunu tutuyor abdülhey ERHAN: (TÜR) Ama abdül çok kötü durumda… ABDÜL: (TÜR) sus lan, bişeyim yok… Memati sürünerek gelir… MEMATİ: (TÜR) Hadi sıkın dişinizi… Allahım burada katliam var, insanlar ne yapıyor? İbnelerin yüzünden saddam bile sevimli geliyor bana!

ABDÜL: (TÜR) Bunlar elin çocuğu abi, işlerine öyle gelirse zulmederler! Saddamın burada yaptığı zulmü kimse yapmadı… O da müslümandı güya… ERHAN: (TÜR) Aha yazıyorum. Vietnamda battılar, burada çökecekler… Amerika’nın sonu. End of a dream!

397

Dergah Köy-Leyla Nokta Yakını

(Dış-Gün)

Sam bir sokağa girer… leyla onu öldürmek üzere saklanmıştır, yanında sam’in iki adamı vardır…

398

Dergah Köy-Leyla Zula

(Dış-Gün)

Leyla gölgelerden adamların gelişini farkediyor.

399

Dergah Köy-Leyla Zula Önü

(Dış-Gün)

Sam ve adamları ilerlerken bir çocuk çıkar sokağa…

400

Dergah Köy-Leyla Zula

(Dış-Gün)

Leyla çocuğu görür, çocuk da leyla’yı görür.. leyla eliyle gir içeri gibi işaret eder…

401

Dergah Köy-Leyla Zula Önü

Sam çocuğun gözünden leyla’yı görür, adamı tam çocuğa ateş edecekken, sam eliyle dur der… Sam yerini değiştirir, çocuğa doğru yürür

(Dış-Gün)

402

Dergah Köy-Leyla Zula

(Dış-Gün)

Leyla hançerini çıkarır…

403

Dergah Köy-Dam

(Dış-Gün)

Polat durumu görür, POLAT: Leylaaaaaa!

404

Dergah Köy-Leyla Zula

(Dış-Gün)

Leyla hançeri savurur, sam’in adamının boğazını keser, sam kıza iki el ateş eder… Polat’ın ateşi gelince saklanır…

405

Dergah Köy-Dam

(Dış-Gün)

Polat sam’in adamını vurur… sam’i yaralar… Sam böbreğinden yaralanmıştır SAM: (İNG) Allah kahretsin… [God damn it…] Leyla can çekişiyor… Sam el bombasını çeker belinden çıkarır, silahı uzağına düşmüştür….

406

Dergah Köy-Leyla Zula Önü

polat ilerliyor oraya doğru hızla, bir an el bombasının geldiğini görür, uçar, polat yere kapaklanırken el bombası patlar! Polat yerden yara almış olarak kalkar… Leyla’nın

(Dış-Gün)

hançerini görür, kızın önüne düşmüş halde… Hançeri alır…

407

Dergah Köy-Leyla Nokta Yakını

(Dış-Gün)

Erhan, memati, abdülhey sokaktan içeri girerler… Polat’ın hançerle sam’e doğru gittiğini görürler, erhan hamle edecek olur, memati tutar erhan’ı…

408

Dergah Köy-sam yer

(Dış-Gün)

Sam yan tarafındaki bıçağı çıkarır, polat’ın yaklaşmasını bekler durumdadır SAM: (İNG) Asla kazanamayacaksın! [You will never win!] POLAT: (İNG) Sonunu düşünen kahraman olamaz! [The one who thinks of his demise can't be a hero!] Polat adama yaklaştığın anda sam bıçağı savurur, polat bileğini tutar adamın, kıvırır, kolunu kırar, elindeki hançeri batırır kalbine, sam’in bir an nefesi kesilir, ardından polat kalbinin sonuna kadar sokar hançeri!

409

Dergah Köy-Leyla Zula Önü

leyla zorlukla nefes alıp veriyor… polat başında belirir, kızın fısıldayarak

(Dış-Gün)

LEYLA: (İNG) Öldürdün mü? [Did you kill him?] Polat gözlerini açıp kapatır evet anlamında… Leyla tebessüm eder… polat pantolonunun cebinden mektubu çıkarmıştır, içinden bayrağı çıkarır… elleri titreyerek LEYLA: (İNG) Seni tanımak güzeldi… [It was good to know you…] POLAT: (İNG) Seni de… [You too…] LEYLA: (TUR) Polat… Polat bayrağı kızın yarasına bastırmış LEYLA: (TÜR) Sağol… Polat’ın o an boğazında düğümlenir, kız son nefesini verir… Polat başını öne eğer, kızın başını göğsüne yaslar, gözlerini kapatır… Kanlı elleriyle burnundaki hızmayı çıkarır… Erhan ağlar, memati yüzünü çevirir, abdülhey başını öne eğer… Yerde uçuşan mektubun detayına geçeriz… mektubun son satırlarında şöyle yazmaktadır “Sevgili kardeşim… Irak’ta olduğumuz her gün şunu düşündük: Bizim burada ne işimiz var? Ama zaman içinde gördük ki, bu topraklara her hükmeden bu toprakların insanlarına zulmediyor… Ve bunu bir tek atalarımız yapmadı… Ve biz maalesef o gün atalarımıza layık olmadık… Adalet için, zulmü

önlemek için, şerefimiz için ölemedik! Şimdi ben bunu senden istiyorum… ne acı değil mi?”

410

Mekan-ödül töreni

(İç-Gün)

Müzikaltı sahne… Gazeteciye ödül veriliyor, gazeteciler resim çekiyorlar, kameraya alıyorlar. adam teşekkür ediyor… Masanın üstünde bütün amerikan ulusal basınından gazeteler var… Bir tanesinin detayına geçtiğimizde Sayfanın ortasında Şeyhin kılıç’ı tuttuğu kare var sanki gazeteciyi öldürecekmiş gibi. Haber başlığı; “Kahraman Amerikan ordusu gazeteci George Baltimore’u katil-terörist Şeyh’in elinden kurtardı”…

411

Dergah Köy-Dergah-Oda

(İç-Gün)

Şeyh’in karşısında yeni gelin ile yeni damat var… yine iki erkek şahit… Kız şeyh’in elini öper, şeyh gelinin burnuna hızmayı takar ŞEYH: (ARAP) Benliğimizi yenene kadar esiriz… Biz olduğumuz an hürriyetimize kavuşacağız… [rah nibka esra hetta nitğelleb ela nefsne.thakilwekt rah nihassıl ela hurriyyetne ] ‫ىرسأ ىقبنس‬

‫اهدنع ‪...‬انسفنأ ىلع بلغتلا عيطتسن ىتح‬ ‫انتيرح ىلع لصحنس طقف‬

‫…‪Jenerik akmaya başlar‬‬

‫‪SON‬‬

Smile Life

Show life that you have a thousand reasons to smile

Get in touch

© Copyright 2024 DOKU.TIPS - All rights reserved.