Nutella23
Belirli bir zorunluluktan kaynaklanmayan, isteğe bağlı ve belirli bir noktayı hedeflemeden belki daha doğru bir deyişle; “ayrıldığı yere bir daha ne zaman geri döneceğini planlamadan” yapılan göç hareketini gerçekleştiren topluluklarla/bireylerle; yaylak-kışlak arasında göç eden topluluklar/bireyler arasında hayli belirgin farklar mevcuttur. Türkler, bu ikinci grupta yer almaktadırlar. Türklerin yerleşiklik öncesi hayat tarzlarının göçerlik veya konar göçerlik kavramı içinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle, mevsime bağlı olarak gerçekleştirilen ve belli iki bölge (yaylak-kışlak) arasında gidip gelen toplulukların bağlı bulundukları kültür, göçebe kültür değil, “göçer kültür”dür ve insanları da göçebe değil “göçer” veya “konar göçer”dir. Göçerlik, coğrafi şartlar ve ekonomik zorunluluklarla yakından ilgilidir.Arşiv belgelerinde aşiret, cemaat, oymak şeklinde tanımlanan konar göçerler, etnik kökenden ziyade bulundukları coğrafyaya ve yaşayış biçimine göre “Türk/Etrak”, “Yörük” veya “Türkmen”, “Kürt/Ekrad” gibi isimlerle anılmışlardır. Kızılırmak’tan itibaren Anadolu’nun batı taraflarından Marmara ve Ege Denizlerine kadar uzanan saha ile Rumeli’de yaşayan konar göçerlere “Yörük”, Kızılırmak’tan itibaren Anadolu’nun doğu ve güneyinde kalan bölgeler ile Suriye ve Irak’ta yaşayan konar göçerlere ise “Türkmen” adı verilmiştir1. Bununla birlikte kullanıldığı coğrafi saha itibarıyla hem Türkmen hem de Yörük adlarını birbirinden kesin çizgilerle ayırmak oldukça güçtür. Bu tabirler, aynı bölgede, aynı konar göçer grubunu ifade etmek için zaman zaman birbirinin yerine de kullanılmıştır.Konar göçerler, devlet tarafından kendilerine tahsis edilen yaylak ve kışlakları arasında yarı göçebe hayat yaşayan gruplardır. Nitekim kanunnâmelerde “Yörük, konar göçer tâifedir, karada ikâmetleri yoktur.” ve “Yörük, lâ-mekândır; ta’yîn-i toprak olmaz, her kande dilerse gezerler.” hükümleriyle, Osmanlı toplumunun belli bir toprağa bağlanmamış bir kesimi şeklinde hukuken tarif edilmiştir (Akgündüz, C. II., 1990, s. 159). Osmanlı Devleti’nin kabul edip benimsediği merkeziyetçi idare tarzına aykırı olan bu hükmün çok da geçerli olmadığı ve konar göçer grupların o kadar da başıboş bırakılmadıkları, onlara belli birer yaylak ve kışlak mahalli gösterildiği görülmektedir