Halkı tarafından fazlası ile sevilen bir padişah vardır. Bu padişah övülmeyi o kadar çok seviyordur ki eski dostu olan vezir, onun yaptığı bu hatayı fark ettirmek için başka bir kentte yaşayan kör adamın hikâyesini ona anlatmaya başlamıştır. Hikâyeye inanmayan padişah, vezir ile birlikte kör adamın yanına giderler. Hikâyesini doğrudan kör adamdan dinlemek isterler. Ancak kör adam oradan 2 gün kadar uzak bir yerde yaşayan kuyumcunun, pazarın ortasında her pazar kurulduğu gün gelip bir altın yumurtayı satmak yerine toz haline getirdiğini ve üstüne altığını söyler. Eğer onlar kuyumcunu hikâyesini öğrenerek ona anlatırlarsa kör adam da kendi hikâyesini onlara anlatacağını söyler. İkili kuyumcunun yanına vardıkları zaman onun hikâyesini dinlemek isterler. Ancak kuyumcu da 3 gün uzaklıkta bulunan demircinin hikâyesini merak ettiğini ve o hikâyeyi öğrenerek ona anlattıkları zaman onlara kendi hikâyesini anlatacağını söyler. İkili bunu da kabul ederler ve oradan ayrılarak demircinin yanına doğru yola koyulurlar. Demirciye hikâyesini sorarlar, ancak demirci onlara hikâyesini anlatmak yerinde oradan 4 gün uzaklıkta bulunan bir müezzin olduğunu ve onun hikâyesini öğrenerek geri geldiklerinde onlara kendi hikâyesini anlatacağını söyler. İkili yine yola koyulurlar. Müezzinin yanına geldiklerinde ona da diğerlerine sordukları soruyu sorarlar. Müezzin onlara bulunduğu yerden 5 gün uzaklıkta bir şapkacının olduğunu söyler. Eğer onun hikâyesini öğrenirlerse onlara kendi hikâyesini anlatacağını söyler.
2.Sadako
Sadako 12 yaşında bir çocuktur ve kardeşleriyle birlikte mutlu bir yaşantısı vardır. Ülke 2. Dünya savaşının yıkıcı etkisini sarmaya çalışmaktadır. Radyasyondan yanmış ve yara izi olan insanlardan hep kaçan sadako bu etkinin kendisine de bulaşmış olacağını hiç düşünmez.
1954 yılının bir ağustos sabahı Sadako giyinir giyinmez dışarı koştu. Japonya'nın sabah güneşi koyu renk saçında ışıltılar saçıyordu. Gökyüzü masmaviydi, buluttan eser yoktu. Bu aslında iyi işaretti.Sadako her zaman bir şansın doğacağını umut ederdi. Evine döndüğünde kız kardeşiyle iki erkek kardeşini hala mışıl mışıl uyurken buldu. Sadako birçok iyi şans işaretleri daha bulmuştu ancak bu iyi şans işaretleri kötüye gitmişti.Sadako okulun atletizim takımındaydı yarışa çıkmıştı. Yarış sonunda bambu sınıfından öğrenciler Sadako'nun atletizm takımlarına girmelerini istemişlerdi. Sadako'da kabul etmişti. İkinci yarışta Sadoko yedekteydi. Yedekler en son yarışırlardı. Sıra Sadoko'ya gelmişti. Sadako yarışı bitirdikten sonra başı dönmeye başladı ve bayıldı. Hemen onu doktora götürdüler. Sadoka atom bombası yüzünden lösemiye yakalanmıştı. Bu acı haberi öğrenen Sodako, çok üzülmüştü. Sadako için artık hastane günleri başlamıştır. Sadako zaman zaman evini ve ailesini özlemektedir. Doktorlar onu sürekli kontrol etmeye başlamıştır.
Bir gün arkadaşı ona kağıttan turna kuşu yapmasını öğretir. Bin tane turna kuşu yaparsan tanrılar seni görür der. 'Kâğıttan Bin Turna Kuşu' efsanesi der ki: Bir insan kağıttan 1000 turna kuşu yaparsa dileği kabul olurmuş. Bunun üzerine Sadako ümidini kaybetmeyip kağıttan 1000 turna kuşu yapmaya başladı.
Sadako tanrıya iyileşmesi için dua eder ve turna kuşu yapmaya başlar. Hatta bir gün kendisine gelen hediye paketlerinden birinde altından yapılmışı bile çıkmıştır. Yaptığı yüzlerce turna kuşunu hemşirenin yardımı ile tavana asar. Ancak yüzlerce daha yapması gerekmektedir.
Günler geçtikçe sadako iyice zayıflar artık güçten düşmüştür. Dayanamayacak hale gelir. Ne yazık ki, bu küçük Japon kızının yaşamı 1000 turnayı katlamaya yetmeyecek ve 25 Ekim 1955 günü 644 turnayı katlarken hayata gözlerini yumacaktır. Yine de arkadaşları, eksik kalan 356 turnayı katlamışlar ve onun için kağıttan turna kuşu klubü düzenlemişlerdir. Ailesi ve arkadaşları çok üzülmüşlerdir. Sınıf arkadaşları Sadako’nun tamamlayamadığı yüzlerce turna kuşunu yaparak mezarına koyarlar. Artık sadakonun mezarında 1000 adet turna kuşu olmuştur.
Cenazeden sonra Sadako'nun okul arkadaşları mektuplarını ve günlüğünü derleyip "Kokeşi" adını verdikleri bir kitap olarak yayımlarlar. Kokeşi aslında okul arkadaşlarının Sadako hastanede yatarken ona hediye olarak getirdikleri bebeğin adıdır. Sadako'nun arkadaşları bir de atom bombası yüzünden hayatını kaybedenler için bir anır dikilmesini sağlarlar. Heykel 1958 yılında Hiroşima Barış Parkı'nda açılır. Bu heykelde Sadako bir dağın tepesinde durmaktadır ve ileri doğru uzattığı avucunda altın bir turna kuşu vardır.
3.Siyah İnci Özet
Anna Sewell’ın büyük ilgi gören, aynı zamanda yayımladığı ilk ve tek hikayesi olan bu kitap, Siyah İnci isimli bir atın otobiyografisini içermektedir. Siyah İnci henüz tay iken, kendisinden başka altı genç tay ve annesi Düşes ile birlikte bir otlakta yaşamaktadır. İlk sahibi Siyah İnci’ye ve diğer atlara karşı her zaman şefkatle yaklaşmış, onları adeta kendi çocukları olarak görmüştür. Böylece ileride Siyah İnci’nin karşılaşacağı olası sorunların da önüne geçmiştir. Aynı zamanda ilk sahibi Bay Gordon, atımız Siyah İnci adını kazanmadan önce kendisine Arap ismiyle hitap etmekteydi. Siyah İnci o kadar sakin, o kadar sahibine bağlı bir canlıdır ki, ilk defa terbiye edildiğinde bile sakinliğini korumuş, kimseye bir sorun çıkartmamıştır.
Siyah İnci büyür, daha olgun bir at olur. Bu vesile ile annesinin yanından alınıp başka bir yere verilir. Gideceği yeni yeri, oradaki insanları ve kendisine gösterecekleri tavrı çok merak etmektedir. Aynı zamanda endişelidir de çünkü kendisine Bay Gordon’ın davrandığı gibi şefkatli mi, yoksa kaba mı davranacaklarını bilmemektedir. Kendisini ismi Birtwick Park olan güzel bir araziye getirirler ve orada bulunan diğer atlarla tanışır. İlk zamanlar atlarla geçinmekte zorluk çekse de zaman geçtikçe Şenbacak ve Zencefil isimli iki at ile çok yakın arkadaş olur. Aynı zamanda oradaki seyisin kendisine yaklaşımı da çok nazik olur. Zencefil yüzünden ailenin çocukları ahıra girememektedir, çünkü kendisinin ne kadar asabi bir at olduğunu görmüşlerdir ve zarar görmekten korkmaktadırlar. Zencefil’in böyle olmasının sebebinin, tamamen daha önceden içinde bulunduğu yaşam şartlarından kaynaklı olduğunu öğrenirler. Ona hiçbir zaman Siyah İnci’ye olduğu gibi şefkatli yaklaşılmamış, kendisini hep ağır şartlar altında çalıştırmışlardır. Siyah İnci, seyisi John Manly’den çok hoşlanmıştır. Kendisinin bir eşi, aynı zamanda küçük bir çocuğu vardır ve ahırlara çok yakın bir seyis kulübesinde oturmaktadırlar. Seyis John Manly, Siyah İnci’den o kadar memnun kalmıştır ki sürekli kendisinin ne kadar hızlı, iyi huylu ve kolay yönlendirilebilir olduğundan bahsetmektedir. Kendisi için bir sürü isim düşünmüşledir ve en sonunda Siyah İnci isminde karar kılmışlardır.
Siyah İnci yeni yerinde çok mutludur, fakat eksikliğini hissettiği bir şey vardır. Her ne kadar sahiplerinin işine yaramaktan, onlara yardımcı olmaktan çok büyük memnuniyet duysa da eksikliğini hissettiği şey özgürlüktür. Yine de zaman zaman özgür bırakıldığı, iş yapmak zorunda olmadığı bazı günler vardı ki bunlar genelde pazar günü oluyordu. Çünkü pazar günleri kilise fazla uzakta olmadığı, yürünebilecek mesafede olduğu için araba hiç çıkarılmazdı.
Sahiplerinin başka bir yere taşınması gerektiğinden Siyah İnci ve Zencefil başka bir yere verilir ama Zencefil ile her zaman bir araya gelme imkanı bulamazlar. John bu iki attan ayrılacağı için çok üzülüyordur, çünkü daha önce hiç bu kadar iyi bir çift at ile karşılaşmamıştır.
Siyah İnci’nin yaşayacağı bu yeni yerdeki yaşam şartları, Zencefil’in aksine alışık olduğundan çok daha farklıdır ve henüz kendisini ne tür acıların beklediğinin farkında değildir.
Açıklama:
biraz uzun olmuş olabilir özür dilerim
benim en sevdiğim 3 kitabı koydum bende 7. sınıfım aralarından en sevdiğim kitap sadako oldu.
Verified answer
Cevap:
1.Masal Masal İçinde Özeti
Halkı tarafından fazlası ile sevilen bir padişah vardır. Bu padişah övülmeyi o kadar çok seviyordur ki eski dostu olan vezir, onun yaptığı bu hatayı fark ettirmek için başka bir kentte yaşayan kör adamın hikâyesini ona anlatmaya başlamıştır. Hikâyeye inanmayan padişah, vezir ile birlikte kör adamın yanına giderler. Hikâyesini doğrudan kör adamdan dinlemek isterler. Ancak kör adam oradan 2 gün kadar uzak bir yerde yaşayan kuyumcunun, pazarın ortasında her pazar kurulduğu gün gelip bir altın yumurtayı satmak yerine toz haline getirdiğini ve üstüne altığını söyler. Eğer onlar kuyumcunu hikâyesini öğrenerek ona anlatırlarsa kör adam da kendi hikâyesini onlara anlatacağını söyler. İkili kuyumcunun yanına vardıkları zaman onun hikâyesini dinlemek isterler. Ancak kuyumcu da 3 gün uzaklıkta bulunan demircinin hikâyesini merak ettiğini ve o hikâyeyi öğrenerek ona anlattıkları zaman onlara kendi hikâyesini anlatacağını söyler. İkili bunu da kabul ederler ve oradan ayrılarak demircinin yanına doğru yola koyulurlar. Demirciye hikâyesini sorarlar, ancak demirci onlara hikâyesini anlatmak yerinde oradan 4 gün uzaklıkta bulunan bir müezzin olduğunu ve onun hikâyesini öğrenerek geri geldiklerinde onlara kendi hikâyesini anlatacağını söyler. İkili yine yola koyulurlar. Müezzinin yanına geldiklerinde ona da diğerlerine sordukları soruyu sorarlar. Müezzin onlara bulunduğu yerden 5 gün uzaklıkta bir şapkacının olduğunu söyler. Eğer onun hikâyesini öğrenirlerse onlara kendi hikâyesini anlatacağını söyler.
2.Sadako
Sadako 12 yaşında bir çocuktur ve kardeşleriyle birlikte mutlu bir yaşantısı vardır. Ülke 2. Dünya savaşının yıkıcı etkisini sarmaya çalışmaktadır. Radyasyondan yanmış ve yara izi olan insanlardan hep kaçan sadako bu etkinin kendisine de bulaşmış olacağını hiç düşünmez.
1954 yılının bir ağustos sabahı Sadako giyinir giyinmez dışarı koştu. Japonya'nın sabah güneşi koyu renk saçında ışıltılar saçıyordu. Gökyüzü masmaviydi, buluttan eser yoktu. Bu aslında iyi işaretti.Sadako her zaman bir şansın doğacağını umut ederdi. Evine döndüğünde kız kardeşiyle iki erkek kardeşini hala mışıl mışıl uyurken buldu. Sadako birçok iyi şans işaretleri daha bulmuştu ancak bu iyi şans işaretleri kötüye gitmişti.Sadako okulun atletizim takımındaydı yarışa çıkmıştı. Yarış sonunda bambu sınıfından öğrenciler Sadako'nun atletizm takımlarına girmelerini istemişlerdi. Sadako'da kabul etmişti. İkinci yarışta Sadoko yedekteydi. Yedekler en son yarışırlardı. Sıra Sadoko'ya gelmişti. Sadako yarışı bitirdikten sonra başı dönmeye başladı ve bayıldı. Hemen onu doktora götürdüler. Sadoka atom bombası yüzünden lösemiye yakalanmıştı. Bu acı haberi öğrenen Sodako, çok üzülmüştü. Sadako için artık hastane günleri başlamıştır. Sadako zaman zaman evini ve ailesini özlemektedir. Doktorlar onu sürekli kontrol etmeye başlamıştır.
Bir gün arkadaşı ona kağıttan turna kuşu yapmasını öğretir. Bin tane turna kuşu yaparsan tanrılar seni görür der. 'Kâğıttan Bin Turna Kuşu' efsanesi der ki: Bir insan kağıttan 1000 turna kuşu yaparsa dileği kabul olurmuş. Bunun üzerine Sadako ümidini kaybetmeyip kağıttan 1000 turna kuşu yapmaya başladı.
Sadako tanrıya iyileşmesi için dua eder ve turna kuşu yapmaya başlar. Hatta bir gün kendisine gelen hediye paketlerinden birinde altından yapılmışı bile çıkmıştır. Yaptığı yüzlerce turna kuşunu hemşirenin yardımı ile tavana asar. Ancak yüzlerce daha yapması gerekmektedir.
Günler geçtikçe sadako iyice zayıflar artık güçten düşmüştür. Dayanamayacak hale gelir. Ne yazık ki, bu küçük Japon kızının yaşamı 1000 turnayı katlamaya yetmeyecek ve 25 Ekim 1955 günü 644 turnayı katlarken hayata gözlerini yumacaktır. Yine de arkadaşları, eksik kalan 356 turnayı katlamışlar ve onun için kağıttan turna kuşu klubü düzenlemişlerdir. Ailesi ve arkadaşları çok üzülmüşlerdir. Sınıf arkadaşları Sadako’nun tamamlayamadığı yüzlerce turna kuşunu yaparak mezarına koyarlar. Artık sadakonun mezarında 1000 adet turna kuşu olmuştur.
Cenazeden sonra Sadako'nun okul arkadaşları mektuplarını ve günlüğünü derleyip "Kokeşi" adını verdikleri bir kitap olarak yayımlarlar. Kokeşi aslında okul arkadaşlarının Sadako hastanede yatarken ona hediye olarak getirdikleri bebeğin adıdır. Sadako'nun arkadaşları bir de atom bombası yüzünden hayatını kaybedenler için bir anır dikilmesini sağlarlar. Heykel 1958 yılında Hiroşima Barış Parkı'nda açılır. Bu heykelde Sadako bir dağın tepesinde durmaktadır ve ileri doğru uzattığı avucunda altın bir turna kuşu vardır.
3.Siyah İnci Özet
Anna Sewell’ın büyük ilgi gören, aynı zamanda yayımladığı ilk ve tek hikayesi olan bu kitap, Siyah İnci isimli bir atın otobiyografisini içermektedir. Siyah İnci henüz tay iken, kendisinden başka altı genç tay ve annesi Düşes ile birlikte bir otlakta yaşamaktadır. İlk sahibi Siyah İnci’ye ve diğer atlara karşı her zaman şefkatle yaklaşmış, onları adeta kendi çocukları olarak görmüştür. Böylece ileride Siyah İnci’nin karşılaşacağı olası sorunların da önüne geçmiştir. Aynı zamanda ilk sahibi Bay Gordon, atımız Siyah İnci adını kazanmadan önce kendisine Arap ismiyle hitap etmekteydi. Siyah İnci o kadar sakin, o kadar sahibine bağlı bir canlıdır ki, ilk defa terbiye edildiğinde bile sakinliğini korumuş, kimseye bir sorun çıkartmamıştır.
Siyah İnci büyür, daha olgun bir at olur. Bu vesile ile annesinin yanından alınıp başka bir yere verilir. Gideceği yeni yeri, oradaki insanları ve kendisine gösterecekleri tavrı çok merak etmektedir. Aynı zamanda endişelidir de çünkü kendisine Bay Gordon’ın davrandığı gibi şefkatli mi, yoksa kaba mı davranacaklarını bilmemektedir. Kendisini ismi Birtwick Park olan güzel bir araziye getirirler ve orada bulunan diğer atlarla tanışır. İlk zamanlar atlarla geçinmekte zorluk çekse de zaman geçtikçe Şenbacak ve Zencefil isimli iki at ile çok yakın arkadaş olur. Aynı zamanda oradaki seyisin kendisine yaklaşımı da çok nazik olur. Zencefil yüzünden ailenin çocukları ahıra girememektedir, çünkü kendisinin ne kadar asabi bir at olduğunu görmüşlerdir ve zarar görmekten korkmaktadırlar. Zencefil’in böyle olmasının sebebinin, tamamen daha önceden içinde bulunduğu yaşam şartlarından kaynaklı olduğunu öğrenirler. Ona hiçbir zaman Siyah İnci’ye olduğu gibi şefkatli yaklaşılmamış, kendisini hep ağır şartlar altında çalıştırmışlardır. Siyah İnci, seyisi John Manly’den çok hoşlanmıştır. Kendisinin bir eşi, aynı zamanda küçük bir çocuğu vardır ve ahırlara çok yakın bir seyis kulübesinde oturmaktadırlar. Seyis John Manly, Siyah İnci’den o kadar memnun kalmıştır ki sürekli kendisinin ne kadar hızlı, iyi huylu ve kolay yönlendirilebilir olduğundan bahsetmektedir. Kendisi için bir sürü isim düşünmüşledir ve en sonunda Siyah İnci isminde karar kılmışlardır.
Siyah İnci yeni yerinde çok mutludur, fakat eksikliğini hissettiği bir şey vardır. Her ne kadar sahiplerinin işine yaramaktan, onlara yardımcı olmaktan çok büyük memnuniyet duysa da eksikliğini hissettiği şey özgürlüktür. Yine de zaman zaman özgür bırakıldığı, iş yapmak zorunda olmadığı bazı günler vardı ki bunlar genelde pazar günü oluyordu. Çünkü pazar günleri kilise fazla uzakta olmadığı, yürünebilecek mesafede olduğu için araba hiç çıkarılmazdı.
Sahiplerinin başka bir yere taşınması gerektiğinden Siyah İnci ve Zencefil başka bir yere verilir ama Zencefil ile her zaman bir araya gelme imkanı bulamazlar. John bu iki attan ayrılacağı için çok üzülüyordur, çünkü daha önce hiç bu kadar iyi bir çift at ile karşılaşmamıştır.
Siyah İnci’nin yaşayacağı bu yeni yerdeki yaşam şartları, Zencefil’in aksine alışık olduğundan çok daha farklıdır ve henüz kendisini ne tür acıların beklediğinin farkında değildir.
Açıklama:
biraz uzun olmuş olabilir özür dilerim
benim en sevdiğim 3 kitabı koydum bende 7. sınıfım aralarından en sevdiğim kitap sadako oldu.