Yunanca’da ‘önüne geçilemez kader’ anlamına gelen bu kavram, bu altı yüz elli küsür sayfalık başyapıtın, fitilini ateşleyen kıvılcımın ta kendisi.
Sözcük; bizzat Victor Hugo tarafından farkedilmiş, bakımsız hali insanda merhamet uyandıracak saygınlıkta bir kilisenin; belli ki Ortaçağ’da haksız yere yargılanıp katledilmiş günahsız bir kurbanın imzası olmasıyla özel bir anlam taşıyor.Kim bilir bu azap içindeki bitap ruh, hangi çığlığının karşılığı olarak kazıdı onu yorgun elleriyle?
Belki yüzyıllar önce rüzgarda dağılan kum taneleri gibi yeryüzünden yitip gitmiş, sesini duyuramasa da cılız mührünü yeryüzünde bırakmış talihsizin üzerinde oldukça düşünen Hugo, hikayesi bilinenler kadar bilinmeyenlerin de bıraktığı izi bizlere göstermek adına kolları sıvar, ve sahne tüm görkemiyle açılışı yapar.
Kalpsiz bir yüzyılın ruhu;
Quasimodo
Çağdaşı klasiklerin aksine ana karakteri saygın bir kont, yakışıklı bir subay ya da zengin bir tüccar olarak görmeyiz.O henüz bebekken hayata bir sıfır yenik başlamış, ailesi tarafından bir kilise bahçesine terk edilmiş, insanın bakarken yüzünü ekşitmekten alıkoyamadığı oldukça hazin çirkinliğe malik kambur bir zangoçtur. Kilisenin kötücül papazı tarafından, -tamamen öteki dünyadaki iyiliklerin terazide ağır basması için- evlat edinilmiş, ne yazık ki sevgiden mahrum, ve sahip olduğu çirkinliğin sonucu olarak acınası bir yalnızlıkla büyümüştür.Tek dostu kilisenin çanları, krallığı ise zaman geçtikçe onunla özdeşen Notre-Dame Kilisesi’dir.Hem çirkin, hem de sağır olması onu insanların dünyasından soyutlamış,uğradığı kin ve nefret de körpe ruhunu atıl bırakmıştır.Ne var ki en kurak toprakların bile içinde büyümeye hazır tohumların varlığı gibi; onun yüreğinde de sevginin nüvesi derinde varlığını korumaktadır.Bu nüve, toplumun günah keçisi olarak onu seçmiş olmasıyla patlak veren bir olayda; kırbaç cezasına çarptırıldıktan sonra insanlardan ümitsizce talep ettiği merhametin karşılık bulmasıyla filizlenir.Bu karşılık, ona dua eden bir azizenin ellerini Tanrı’ya açmasından da evla bir kutsallıkta su veren Esmeralda’dır.
Eril Toplumun Kadına Ödettiği Makus Bedel; Esmeralda
Sanırım hemcinsimin uğradığı hakaret ve haksızlığa şahit olmamdan kaynaklanan rahatsızlık hissiyle okurken en çok zorlandığım karakter, Esmeralda.Eserde, Quasimodo merhamet, Esmeralda öfke demek benim için.Hikayenin ortaçağda geçmesi varlığından rahatsız olunan kadının ortadan kaldırılmasını oldukça kolaylaştırıyor.Suçlayanın rahip,suçlunun kadın olması da üzerine tuz biber ekiyor.Esmeralda geçimini sokaklarda şarkı söyleyip, keçisi Djali’yle dans ederek kazanan; gücünü varlığının özündeki iyilikten alan, hayat dolu ve güzel bir kadın.Üstelik tanımadığı bir insanın idamını engelleyecek kadar da yüce gönüllü.Ne yazık ki sahip olduğu tüm bu nitelikler onun şarkısını bitirmesine yetmiyor, Hügo’nun deyimiyle ‘tırtıklı testere liri kırıyor.’ Aradan yüzyıllar geçse de kadınlar ‘kadın’ olmanın bedelini kanıyla ödüyor.
Toplumun Çürümüş Yönü;
Claude Frollo
Quasimodo’yu evlat edinmiş sofu rahip.Yazarın karakter üzerinden işlediği insan modeli ise şaşırtıcı şekilde hala güncelliğini koruyor.Çocuk yaşından itibaren katı bir din eğitiminden geçip içindeki tüm insani istekleri baskılayarak ket vuran bir insanın iyi biri olması mümkün müdür?
İnsan vücudunda varolan bir çok enzim öldükten sonra cesedin çürümesine yarar.Çünkü doğanın devamını sağlayan sonsuz döngü için bu gereklidir.Rahip gibi insanların ruhu ise bu kötülüğün etkisiyle ölmeden çürümeye başlar.Diğer insanlara erdem katan tüm değerler onları şeytanlaştırır.Sevginin esamesi okunmayan bu ruh, sadece kendisinin değil tüm şehrin cehennemi olur.Şimdi düşünüyorum da, Quasimodo’nun kırılan parçaları bir araya yanlış getirilmiş gibi duran deforme vücudu belki de rahibin ruhudur?
Şehrin Ruhu; Notre- Dame
19.yüzyılda oldukça eskimiş olan
Notre-Dame Kilisesi altı aylık bir emekten sonra ortaya çıkan bu eser sayesinde yıkılmaktan kurtulur.Kitapta oldukça uzun olan tasvirler ve betimlemelerin bunda büyük etkisinin olduğu şüphe götürmez.Sadece şehri tasvir etmekle kalmıyor, şehrin varolan demografisini de kusursuz bir şekilde yansıtıyor yazar.Özellikle kentin içinde kendi düzenini sürdüren çingene gettoları da kitaba ayrı bir tat katıyor.Şehir içindeki her bir unsurla yeniden anlam kazanıyor, ve bütünün içindeki her karakter biraz Paris’e benziyor.Sonuna gelindiğinde mekan, kişide iz bırakan bir karaktere dönüşüyor.
İncelememi bitirirken hikayesi yeryüzünden iz bırakmadan silinen, bir talihsizlik sonucu görünüşü yaşayışının önüne geçip, yalnız bırakılan ve yalnız ölen tüm Quasimodo’ları sevgiyle anıyorum.Eğer bir anlam varsa bu o insanlara borçlu olduğumuz iyilikte gizlenmiş olabilir,
Hemşire Gudule 16 yıl önce bir kız çocuğu dünya’ya getirir. Çingneler bu çocuğu beşiğinden çalarlar ve yerine de bir başka bebek bırakırlar. Bıraktıkları bebek anlatılamayacak derecede çikin ve de kambur bir bebek olan Kuasimodo’ dur. Hemşire Gudule onu Nötre Dame Kilisesi’nin Kapısına bırakır. O günden sonra Kuasimodo’yu baş Rahip Frollo büyütür. Kuasimodo, Frollo’ya bir köpeyin sahibine sadık olduğu kadar sadıktır, insandan çok bir maymunu andıran uzun kolları; eğri, girintili çıkıntılı burnu, kambur bir sırtı vardır. Ayrıca gözlerinden biri iri bir yumrunun altında kaybolmuş gibidir. Kuasimodo bugün 20 yaşındadır.
1482 yılındaki “Aptllar Festivali” Fransa kralı II. Louis’in oğlunun düğün hazırlıklarıyla aynı zamana rastlar. Bu festivalde yılın en çirkin adamı seçilecektir. Kuasimodo en çirkin adam seçilir. Görevi kilise çanlarını çalmak olan Kuasimodo’ nun kulakları çanların gürültüsünden sağır olmuştur. Halk yılın çirkin adamını omuzlarında taşımaya başlar. Paris sokaklarında dolaşırlarken geçimini dans ederek, eğittiği keçisiyle oyunlar yaparak sağlayan Esmeralda ile karşılaşırlar. Herkes Esmeralda’nın ince, kıvrak vücuduna, güzel dansına hayran olur. Herkes büyülenmiş gibidir.
Cevap:
Yunanca’da ‘önüne geçilemez kader’ anlamına gelen bu kavram, bu altı yüz elli küsür sayfalık başyapıtın, fitilini ateşleyen kıvılcımın ta kendisi.
Sözcük; bizzat Victor Hugo tarafından farkedilmiş, bakımsız hali insanda merhamet uyandıracak saygınlıkta bir kilisenin; belli ki Ortaçağ’da haksız yere yargılanıp katledilmiş günahsız bir kurbanın imzası olmasıyla özel bir anlam taşıyor.Kim bilir bu azap içindeki bitap ruh, hangi çığlığının karşılığı olarak kazıdı onu yorgun elleriyle?
Belki yüzyıllar önce rüzgarda dağılan kum taneleri gibi yeryüzünden yitip gitmiş, sesini duyuramasa da cılız mührünü yeryüzünde bırakmış talihsizin üzerinde oldukça düşünen Hugo, hikayesi bilinenler kadar bilinmeyenlerin de bıraktığı izi bizlere göstermek adına kolları sıvar, ve sahne tüm görkemiyle açılışı yapar.
Kalpsiz bir yüzyılın ruhu;
Quasimodo
Çağdaşı klasiklerin aksine ana karakteri saygın bir kont, yakışıklı bir subay ya da zengin bir tüccar olarak görmeyiz.O henüz bebekken hayata bir sıfır yenik başlamış, ailesi tarafından bir kilise bahçesine terk edilmiş, insanın bakarken yüzünü ekşitmekten alıkoyamadığı oldukça hazin çirkinliğe malik kambur bir zangoçtur. Kilisenin kötücül papazı tarafından, -tamamen öteki dünyadaki iyiliklerin terazide ağır basması için- evlat edinilmiş, ne yazık ki sevgiden mahrum, ve sahip olduğu çirkinliğin sonucu olarak acınası bir yalnızlıkla büyümüştür.Tek dostu kilisenin çanları, krallığı ise zaman geçtikçe onunla özdeşen Notre-Dame Kilisesi’dir.Hem çirkin, hem de sağır olması onu insanların dünyasından soyutlamış,uğradığı kin ve nefret de körpe ruhunu atıl bırakmıştır.Ne var ki en kurak toprakların bile içinde büyümeye hazır tohumların varlığı gibi; onun yüreğinde de sevginin nüvesi derinde varlığını korumaktadır.Bu nüve, toplumun günah keçisi olarak onu seçmiş olmasıyla patlak veren bir olayda; kırbaç cezasına çarptırıldıktan sonra insanlardan ümitsizce talep ettiği merhametin karşılık bulmasıyla filizlenir.Bu karşılık, ona dua eden bir azizenin ellerini Tanrı’ya açmasından da evla bir kutsallıkta su veren Esmeralda’dır.
Eril Toplumun Kadına Ödettiği Makus Bedel; Esmeralda
Sanırım hemcinsimin uğradığı hakaret ve haksızlığa şahit olmamdan kaynaklanan rahatsızlık hissiyle okurken en çok zorlandığım karakter, Esmeralda.Eserde, Quasimodo merhamet, Esmeralda öfke demek benim için.Hikayenin ortaçağda geçmesi varlığından rahatsız olunan kadının ortadan kaldırılmasını oldukça kolaylaştırıyor.Suçlayanın rahip,suçlunun kadın olması da üzerine tuz biber ekiyor.Esmeralda geçimini sokaklarda şarkı söyleyip, keçisi Djali’yle dans ederek kazanan; gücünü varlığının özündeki iyilikten alan, hayat dolu ve güzel bir kadın.Üstelik tanımadığı bir insanın idamını engelleyecek kadar da yüce gönüllü.Ne yazık ki sahip olduğu tüm bu nitelikler onun şarkısını bitirmesine yetmiyor, Hügo’nun deyimiyle ‘tırtıklı testere liri kırıyor.’ Aradan yüzyıllar geçse de kadınlar ‘kadın’ olmanın bedelini kanıyla ödüyor.
Toplumun Çürümüş Yönü;
Claude Frollo
Quasimodo’yu evlat edinmiş sofu rahip.Yazarın karakter üzerinden işlediği insan modeli ise şaşırtıcı şekilde hala güncelliğini koruyor.Çocuk yaşından itibaren katı bir din eğitiminden geçip içindeki tüm insani istekleri baskılayarak ket vuran bir insanın iyi biri olması mümkün müdür?
İnsan vücudunda varolan bir çok enzim öldükten sonra cesedin çürümesine yarar.Çünkü doğanın devamını sağlayan sonsuz döngü için bu gereklidir.Rahip gibi insanların ruhu ise bu kötülüğün etkisiyle ölmeden çürümeye başlar.Diğer insanlara erdem katan tüm değerler onları şeytanlaştırır.Sevginin esamesi okunmayan bu ruh, sadece kendisinin değil tüm şehrin cehennemi olur.Şimdi düşünüyorum da, Quasimodo’nun kırılan parçaları bir araya yanlış getirilmiş gibi duran deforme vücudu belki de rahibin ruhudur?
Şehrin Ruhu; Notre- Dame
19.yüzyılda oldukça eskimiş olan
Notre-Dame Kilisesi altı aylık bir emekten sonra ortaya çıkan bu eser sayesinde yıkılmaktan kurtulur.Kitapta oldukça uzun olan tasvirler ve betimlemelerin bunda büyük etkisinin olduğu şüphe götürmez.Sadece şehri tasvir etmekle kalmıyor, şehrin varolan demografisini de kusursuz bir şekilde yansıtıyor yazar.Özellikle kentin içinde kendi düzenini sürdüren çingene gettoları da kitaba ayrı bir tat katıyor.Şehir içindeki her bir unsurla yeniden anlam kazanıyor, ve bütünün içindeki her karakter biraz Paris’e benziyor.Sonuna gelindiğinde mekan, kişide iz bırakan bir karaktere dönüşüyor.
İncelememi bitirirken hikayesi yeryüzünden iz bırakmadan silinen, bir talihsizlik sonucu görünüşü yaşayışının önüne geçip, yalnız bırakılan ve yalnız ölen tüm Quasimodo’ları sevgiyle anıyorum.Eğer bir anlam varsa bu o insanlara borçlu olduğumuz iyilikte gizlenmiş olabilir,
Açıklama:
Verified answer
Cevap:
Hemşire Gudule 16 yıl önce bir kız çocuğu dünya’ya getirir. Çingneler bu çocuğu beşiğinden çalarlar ve yerine de bir başka bebek bırakırlar. Bıraktıkları bebek anlatılamayacak derecede çikin ve de kambur bir bebek olan Kuasimodo’ dur. Hemşire Gudule onu Nötre Dame Kilisesi’nin Kapısına bırakır. O günden sonra Kuasimodo’yu baş Rahip Frollo büyütür. Kuasimodo, Frollo’ya bir köpeyin sahibine sadık olduğu kadar sadıktır, insandan çok bir maymunu andıran uzun kolları; eğri, girintili çıkıntılı burnu, kambur bir sırtı vardır. Ayrıca gözlerinden biri iri bir yumrunun altında kaybolmuş gibidir. Kuasimodo bugün 20 yaşındadır.
1482 yılındaki “Aptllar Festivali” Fransa kralı II. Louis’in oğlunun düğün hazırlıklarıyla aynı zamana rastlar. Bu festivalde yılın en çirkin adamı seçilecektir. Kuasimodo en çirkin adam seçilir. Görevi kilise çanlarını çalmak olan Kuasimodo’ nun kulakları çanların gürültüsünden sağır olmuştur. Halk yılın çirkin adamını omuzlarında taşımaya başlar. Paris sokaklarında dolaşırlarken geçimini dans ederek, eğittiği keçisiyle oyunlar yaparak sağlayan Esmeralda ile karşılaşırlar. Herkes Esmeralda’nın ince, kıvrak vücuduna, güzel dansına hayran olur. Herkes büyülenmiş gibidir.