İ.Ü. HUKUK FAKÜLTESİ MEDENİ HUKUK FİNAL SINAVI (ikinci öğretim öğrencileri) : 16 yaşındaki ressam Ç, satılan resimlerinden kazandığı

İ.Ü. HUKUK FAKÜLTESİ MEDENİ HUKUK FİNAL SINAVI (ikinci öğretim öğrencileri) 23.6.2015 OLAY : 16 yaşındaki ressam Ç, satılan resimlerinden kazandığı pa

Author Elmas Taner

491 downloads 429 Views 310KB Size
İ.Ü. HUKUK FAKÜLTESİ MEDENİ HUKUK FİNAL SINAVI (ikinci öğretim öğrencileri) 23.6.2015 OLAY : 16 yaşındaki ressam Ç, satılan resimlerinden kazandığı parayla S’ye ait mağazadan bir motosiklet kaskı satın alır. Bu sırada mağazada gördüğü oldukça pahalı bilgisayarı beğenen Ç, bu bilgisayarı da satın almak ister. Ç’nin ergin olduğuna inanan S, satış bedelinin bir hafta sonra ödenmesini kabul eder ve bilgisayarı teslim eder. Ç’nin babası B, yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle yaptırdığı bir tetkikte çocukluğundan itibaren üreme yeteneğinden yoksun olduğunu anlar. Şaşkına dönen B, eşi A’nın facebook şifresini gizlice elde ederek hesabına girer ve mesajlardan Ç’nin biyolojik babasının G olduğunu ve A’nın halen başka erkeklerle de birlikte olduğunu öğrenir. Bunun üzerine B, A’yı evden kovar. 5.1.1998 tarihinde evlenen A ile B, 11.6.2014 tarihinde boşanmışlardır. A ile B, B’nin 2001 yılında kendi adına satın aldığı ve boşanma davasının açıldığı tarihte 1.200.000 TL değerindeki villada yaşamaktadırlar. B, 2003 yılında babasından kalan 50.000 TL’yi X şirketine ortak olabilmesi amacıyla A’ya vermiştir. A ise bu paraya o tarihte bankada olan kendisine ait 100.000 TL’yi ekleyerek X şirketine % 50 oranında ortak olmuştur. Boşanma davasının açıldığı tarihte A’nın X şirketindeki hissesinin değeri 750.000 TL’dir. X şirketinin 2008 yılından itibaren yapmış olduğu kârdan A’nın hissesine düşen 550.000 TL boşanma davasının açılmasından kısa bir süre önce A’ya ödenmiştir. Ancak A, B’nin söz konusu para üzerinde hak ileri sürememesi amacıyla bu parayla derhal değerli bir saat alarak kullanmaya başlamıştır. Boşanma davasının açıldığı tarihte A’nın 50.000 TL kredi kartı borcu ve bankada 250.000 TL parası bulunmaktadır. B, 2010 yılında bankadan kredi çekerek 650.000 TL değerinde bir yazlık almıştır. Bu yazlığın değeri boşanma davasının açıldığı tarihte 950.000 TL’dir. B’nin ayrıca bankaya bu kredi dolayısıyla hala 150.000 TL borcu vardır. B boşanma davasının açılmasından kısa bir süre evvel 450.000 TL değerinde bir otomobil almıştır. B’nin ayrıca boşanma davasının açıldığı tarihte değeri 600.000 TL olan ofisi bulunmaktadır. Ancak B bu ofisi boşanma davası açtıktan sonra 600.000 TL’ye satmış ve bu parayı yurt dışında kumar oynayarak harcamıştır. Avukat olan B’nin müvekkili M, sevgilisi H’ye tapuda satış göstererek bağışladığı apartman dairesini ondan ayrılmak istediği için geri almak amacıyla hukuki yollar aramaktadır. Bu arada B, arızalanan gramofonunu tamir için, müzik aletleri satım ve tamiri ile uğraşan T’ye bırakmış fakat T, B’nin gramofonda takılı unuttuğu piyasa değeri yüksek bir taş plağı Ü’ye, gramofonu ise Z’ye satmıştır. Boşanmadan kısa süre sonra velâyet hakkı sahibi A, bankadan aldığı kredi borcu nedeniyle Ç’ye dedesinden miras kalan apartman dairesi üzerinde ipotek tesis etmiştir. SORULAR

:

1. Ç ve S arasında kurulan sözleşmelerin geçerliliğini ve tarafların birbirlerine karşı ileri sürebileceği talepleri değerlendiriniz.(10 puan) YANIT : Ayırt etme gücüne sahip küçükler sınırlı ehliyetsizlerdir. Bu nedenle 16 yaşındaki Ç’nin sınırlı ehliyetsiz konumunda olduğu kabul edilmelidir. Sınırlı ehliyetsizler yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça, kendi işlemleriyle borç altına giremezler (MK m. 16/I). Sınırlı ehliyetsizin yaptığı hukuki işlemin geçerli olmasını sağlayacak rıza velayet altındaki kısıtlılar için veli tarafından verilmelidir. Olayda S, bilgisayarı teslim etmesine rağmen, Ç satış bedelini 1 hafta sonra ödeyecektir. Velinin izni alınmaksızın yapılan bu işlem askıda hükümsüzdür. Noksanlık söz konusudur. Ç’nin velisi A ve B, tamamlayıcı unsur olan “onay”ı verirse, işlem hüküm ifade edecek ve bilgisayarın mülkiyeti Ç’ye geçerken, S de bedeli talep edebilecektir. Ancak, onay verilmezse işlem baştan itibaren kesin olarak hükümsüzleşir. Bu halde taraflar almış oldukları şeyleri geri vermekle yükümlüdürler. Geri verme, duruma göre istihkak talebi veya sebepsiz zenginleşme talebi ile sağlanır. Öte yandan olayda, S’nin, Ç’nin ergin olduğuna inandığından bahsedilmiştir. Şayet somut olayda Ç kendini tam ehliyetli gibi göstermiş ise, S’nin olumsuz zararını tazmine mecburdur. Ancak Ç’nin bu sorumluluğunun doğması için, karşı tarafı yanıltmak kastıyla hareket etmiş olması gerekir. Böyle bir durum olmaksızın S, Ç’yi tam ehliyet sahibi zannetmiş ise, sözleşmenin hükümsüz olması nedeniyle zarar tazmini talebinde bulunamaz.

Olayda Ç’nin kaskı resimlerinden kazandığı parayla satın aldığı belirtilmiştir. Kendi kişisel kazancının yönetimi ve bunlardan yararlanma hakkı çocuğa aittir (MK m. 359). Dolayısıyla, velisinin izni veya icazetine gerek olmaksızın kaskın satımına ilişkin olarak kurulan sözleşme geçerlidir. Kaskın mülkiyeti Ç’ye geçmiştir. 2. Boşanmak isteyen B hangi boşanma sebeplerine dayanabilir? Dava sırasında ve sonrasında kim, kimden hangi taleplerde bulunabilir? Açıklayınız. (15 puan) YANIT :B, eşinin başka erkeklerle birlikte olduğu gerekçesiyle, bu husus mesajlardan anlaşılıyor veya başka bir delil de mevcutsa, zina sebebiyle boşanma davası açabilir, buna karşılık Ç’nin biyolojik babasının başkası olması tek başına zira sebebi için yeterli olmaz. Çünkü her halde zina fiilinin gerçekleşmesinden beş yıl sonra bu fiile dayanarak zina dolayısıyla boşanma istenemez. Diğer yandan A’nın başka şahıslarla sürekli şekilde bu şekilde zaman geçirmesi haysiyetsiz yaşam sürme olarak yorumlanabildiği ölçüde, bu boşanma sebebine dayanılması mümkündür. Ancak B’nin terk sebebiyle boşanma davası açması halinde başarıya ulaşması mümkün değildir. Çünkü A’yı evden ayrılmaya mecbur eden bizzat B’dir. Son olarak, gerek A’nın diğer erkeklerle ilişkisi ve bu hayatı gerekse de Ç’nin başkasının çocuğu olması vakıaları, evlilik birliğini temelinde sarsar ve evliliğin devamını B bakımından çekilmez kılar. Böylece B, evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle de boşanma davası açabilir. B, boşanma istemiyle birlikte, A’dan boşanma sebebinde daha az kusurlu olduğu için, mevcut ve beklenen menfaatlerinin zedelenmesi nedeniyle maddi tazminat, boşanma sebebi olayların kişilik haklarını ihlal etmesi nedeniyle manevi tazminat isteminde bulunabilir. Aynı şekilde boşanma sonucunda B yoksulluğa düşecek ise, A’dan daha fazla kusuru bulunmadığından yoksulluk nafakası da talep edebilir. Bu talepler boşanma davası kesinleştikten sonra bir yıl içinde de istenebilir. Aksi halde zamanaşımına uğrarlar. Boşanma davası sürecinde Ç soybağı olarak B’ye bağlı olmaya devam ediyorsa, hukuken baba sıfatını B taşımaya devam ettiği için, Ç’nin velayet durumu, katılma nafakası ve Ç ile kişisel ilişki konularında da hâkim, talep olmasa bile boşanma davasında karar vermek zorunda olacaktır. Boşanma davası esnasında da hâkim, talep edilmiş bile olsa re’sen eşlerin barınması (aile konutunun tahsisi), geçimi (tedbir nafakası), çocuk Ç’nin bakım ve koruması, mal rejimi ve malvarlığının yönetimine ilişkin tedbirlere hükmedebilir. 3. Ç’nin soybağını değerlendirerek, hangi olasılıklarda nasıl değiştirilebileceğini somut olayın verileri ışığında açıklayınız. (15 puan) YANIT :Çocuk ile anne arasında soybağının kurulması için çocuğun soybağı kurulacak kadın tarafından doğurulduğunun tespiti yeterlidir. Dolayısıyla Ç ile A arasında soybağı bu şekilde kurulmuş olacaktır. Çocuk ile baba arasında soybağı ise ana ile evlilik, tanıma ve mahkeme kararı ile kurulur. MK m. 285’e göre, evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden itibaren üçyüz gün içinde doğan çocuğun babası kocadır. Buna babalık karinesi denilmektedir. Evlilik içinde doğmuş sayılması için çocuğun evliliğin kurulmasından sonra doğması yeterlidir, kanun koyucu asgari bir sürenin geçmesi şeklinde bir şart aramamıştır. Dolayısıyla olayımızda babalık karinesi kapsamında Ç ile koca B arasında soybağı kurulmuş olacaktır. Eğer B, Ç’nin babası olmadığını iddia ediyorsa soybağının reddi davası açarak babalık karinesini çürütebilir. Bu dava ana ve çocuğa karşı açılır. Bu dava çocuk Ç tarafından da açılabilir. Bu halde dava, ana ve kocaya karşı açılacaktır. Bu davada babalık karinesinin çürütülmesi gerekecektir. Çocuk evlilik içinde ana rahmine düşmüşse davacı, kocanın baba olmadığını ispat etmek zorundadır. Bu bağlamda evlenmeden başlayarak en az yüzseksen gün geçtikten sonra ve evliliğin sona ermesinden başlayarak en fazla üçyüz gün içinde doğan çocuk evlilik içinde ana rahmine düşmüş sayılır. Çocuk, evlenmeden önce veya ayrı yaşama esnasında ana rahmine düşmüşse, davacının başka bir kanıt getirmesi gerekmez. Ancak gebe kalma döneminde kocanın karısı ile cinsel ilişkide bulunduğu konusunda inandırıcı kanıtlar varsa, kocanın babalığına ilişkin karine geçerliliğini korur. Bu bilgiler ışığında olayımızda D’nin evlilikten önce ana rahmine düştüğü sonucuna varılırsa babalık karinesi çürütülebilecektir. Soybağının reddi davasını koca, doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkekle cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten başlayarak 1 yıl içinde açmak zorundadır. Çocuk ise, ergin olduğu tarihten başlayarak en geç 1 yıl içinde davayı açmak zorundadır. Bu süreler hak düşürücü süredir. Gecikmenin haklı bir sebebe dayanması halinde 1 yıllık süre sebebin ortadan kalktığı tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır.

Soybağının reddi kararı yenilik doğuran hüküm niteliğindedir. Hükmün kesinleşmesi ile birlikte çocuk ile koca arasındaki soybağı geçmişe etkili olarak, çocuğun doğumu tarihinden itibaren ortadan kalkar ve çocuk baba yönünden soybağına sahip olmayan çocuk halinde gelir. Bu ihtimalde gerçek baba G’nin çocuk Ç’yi tanıması söz konusu olabilir. Geçerli olarak yapılan tanıma beyanı ile geçmişe etkili olarak, doğum anından itibaren çocuk ile babası arasında soybağı kurulmuş olur. Tanımanın gerçekleşebilmesi için çocuk ile başka bir erkek arasında soybağının bulunmaması gerekir, aksi takdirde çocuğun tanınması geçerli olmaz. Tanıma kişiye sıkı surette bağlı bir hak olduğundan gerçek baba G’nin ölmüş olması ihtimalinde söz konusu olamaz. Ç’nin G tarafından tanınmaması ihtimalinde akla babalık davasının açılması gelir. Babalık davasının çocuk ile baba arasında soybağını kurabilmesi için çocuğun başka bir erkekle soybağının bulunmaması gerekir. Babalık davası açma hakkı ana ve çocuğa tanınmıştır. Ana ve çocuğun dava hakları birbirinden bağımsızdır. Babalık davası, baba olduğu iddia edilen erkeğe, onun ölümü halinde ise mirasçılarına karşı açılır. Kendisine babalık davası açılan kişinin davayı kabul etmesi esasen tanıma beyanı sayılacağından davası sona erdirse de, mirasçıların davayı kabul etmeleri davanın sona ermesi sonucunu doğurmaz, hâkim davalıların bu yöndeki beyanlarını diğer kanıtlarla birlikte serbestçe takdir edecektir. Babalık davasında davacılar için MK, babalık karinesi olarak adlandırılan düzenlemeyi getirmiştir. Bu karineye göre, davalının, çocuğun doğumundan önceki üçyüzüncü gün ile yüzsekseninci gün arasında ana ile cinsel ilişkide bulunmuş olması, babalığa karine sayılır. Kendisi aleyhine babalık karinesinden yararlanılan davalı tarafın aleyhine oluşan babalık karinesini çürütmek için iki imkânı vardır: Davalı, çocuğun babası olmasının olanaksızlığını veya bir üçüncü kişinin baba olduğunu ispatlayarak babalık karinesini çürütebilir. Babalık davası açma hakkı da 1 yıllık hak düşürücü süreye bağlanmıştır. Ananın açacağı dava için süre doğumdan itibaren başlayacaktır. Çocuğun açacağı babalık davası için ise bir yıllık süre, çocuğa doğumdan sonra kayyım atanmışsa atamanın kayyıma tebliği tarihinde, hiç kayyım atanmamışsa çocuğun ergin olduğu tarihte işlemeye başlar. 4. A, kendi facebook hesabına girilmesi gerekçesiyle hangi taleplerde bulunabilir? Bu durumun boşanma davası açısından herhangi bir etkisi olabilir mi? Açıklayınız.(5 puan) YANIT :B tarafından A’nın facebook hesabına girilmesi kişilik hakkı kapsamına giren özel hayatın gizliliğine saldırı teşkil eder. A kişilik hakkına saldırı nedeniyle doğan dava haklarını kullanabilir. Maddi veya manevi zarara uğradığını ispatlaması halinde tazminat davaları açabileceği gibi zarar olmasa bile kişilik hakkı ihlali olduğuna dair tespit davası da açabilir. Boşanma davasında boşanma sebeplerinin gerçekleştiği ispat edilmelidir. Zinaya dayanan boşanma davasında zinanın ispat edilme yolunun kişilik hakkı ihlali olması halinde bu ispat yolunun kullanılıp kullanılamayacağı tartışmalı olmakla beraber Yargıtay tarafından bu delillerin değerlendirildiği ve eşlerin ortak hayatlarında gizlilik olmayacağı yönünde kararlar verildiği görülmektedir. Kişilik hakkını ihlal eden bir delilin boşanma davasında kullanılamayacağı savunması, bu savunma hakkın kötüye kullanılması teşkil etmedikçe ileri sürülebilir. 5. Boşanma davası sonucunda A ve B’nin malvarlıkları ne şekilde tasfiye edilecektir? Bu tasfiye sonucunda taraflar birbirlerinden hangi miktarlarda ne tür alacak taleplerinde bulunabileceklerdir? Açıklayınız. (25 puan) YANIT :Olayda evvela evliliğin 5.1.1998 yılında yapıldığı, bu tarihte yeni MK’nın yürürlüğe girmemiş olup, söz konusu tarihte yürürlükte olan 743 sayılı MK tarafından öngörülen sistemde yasal mal rejimi sisteminin mal ayrılığı olduğu ifade edilecektir. Türk Medeni Kanunun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun m. 10/I uyarınca: “Türk Medeni Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önce evlenmiş olan eşler arasında bu tarihe kadar tabi oldukları mal rejimi devam eder. Eşler Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıl içinde başka bir mal rejimi seçmedikleri takdirde, bu tarihten geçerli olmak üzere yasal mal rejimini seçmiş sayılırlar”. Ayrıca hükmün üçüncü fıkrası uyarınca: “Şu kadar ki eşler, yukarıdaki fıkralarda öngörülen bir yıllık süre içinde mal rejimi sözleşmesiyle yasal mal rejiminin evlenme tarihinden geçerli olacağını kabul edebilirler”. Olayda eşlerin bu hususta seçim yaptıklarına dair bilgi olmadığından onların 4721 sayılı MK’nın yürürlüğe girdiği 1.1.1002 tarihine kadar mal ayrılığı rejimine, bu tarihten sonra ise, yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimine tabi oldukları kabul edileceklerdir. Bundan sonra ise, edinilmiş mallara katılma rejiminin boşanma dolayısıyla sona ermesi halinde, sona erme tarihinin davanın açıldığı tarih olduğu (MK. m. 225/II), tasfiyeye sona erme tarihinde tarafların malvarlıklarında yer alan değerlerin gireceği (MK. m. 228), söz konusu değerlerin parasal karşılıklarının tespit

edilmesinin gerektiği, bu hususta da tasfiye anındaki sürüm değerinin esas alınacağı (MK. m. 232, 235) tespit edilmiş olmalıdır. Bu genel esasların belirlenmesinin ardından her bir eşin malvarlığı tasfiye edilerek, diğer eşin bu malvarlığındaki edinilmiş mallar üzerindeki katılma alacağı hesaplanır (MK m. 236). Bunun için artık değerin hesaplanması gerekir. Artık değer ise, MK m. 231 uyarınca edinilmiş malların toplamına eklenecek değerlerin ve denkleştirmeden elde edilen bedellerin dahil edilmesi ve bu mallara ilişkin borçların çıkarılmasıyla bulunacaktır. Katılma alacağı ise kural olarak, MK m. 236 gereği bu şekilde tespit edilen artık değerin yarısıdır. Buna göre evvela B’nin katılma alacağının tespit edilebilmesi amacıyla A’nın malvarlığı tasfiye edilecektir. A’nın kişisel malları: 550.000 TL (Bu saat kişisel malın gelirinden alınmış. Kişisel malın geliri ise, edinilmiş mal. Edinilmiş malın yerine geçen değer de edinilmiş mal. Ancak bu saat kişisel kullanıma yaradığı için esasen kişisel eşya niteliğine bürünüyor. Ancak A bu saati B’nin katılma alacağını azaltmak amacıyla aldığı için MK m. 229/b. 2 uyarınca eklenecek değerdir). A’nın edinilmiş malları: 750.000 TL şirket hissesi (şirket hissesi; B bu malın alınmasına kişisel malından katkı yapmıştır. A’nın bu hisseleri söz konusu katkı dışında bankada olan parasından karşıladığı ifade edilmiştir. Bu paranın ne şekilde kazanıldığı açıklanmamış olduğu için MK m. 222/son gereği edinilmiş mal sayılır). 250.000 TL bankada para (Paranın ne şekilde kazanıldığı aktarılmamış. MK. m. 222/son gereği edinilmiş mal). Eklenecek değer: 550.000 TL değerinde saat her ne kadar kişisel mal da olsa, bedeli edinilmiş maldan karşılanmış olup, A bu saati B’nin katılma alacağını azaltmak kastıyla aldığından MK. m. 229/B. 2 gereği eklenecek değer olarak kabul edilecektir. A’nın ayrıca 50.000 TL kredi kartı borcu bulunmaktadır. Edinilmiş mallara katılma rejiminde her borç ilişkin bulunduğu mal kesimini yükümlülük altına sokar. Ayrıca hangi mal kesimine ilişkin olduğu anlaşılamayan borç, yasanın öngördüğü karine gereği edinilmiş mallara ilişkin sayılmaktadır (MK m. 230/II). O nedenle buradaki 50.000 TL borcu edinilmiş mallara sayıyoruz. A şirket hissesi alırken B’den 50.000 TL almıştır. Bu durumda mal rejiminin sona ermesi halinde B, A’dan değer artış payı talep edebilecektir. Şirket hissesi toplam 150.000 TL karşılığında alınmış olup, 50.000 TL B’den alınmıştır. Bu durumda B’nin bu mala yapmış olduğu katkı oranı 50.000 TL/150.000 TL=1/3 dür. Şirket hisselerinin tasfiye anındaki değeri 750.000 TL’dir. Bu durumda bu değerden katkı oranı uyarınca 1/3 lük miktarın A’nın edinilmiş malından çıkarak B’nin kişisel malına gitmesi gerekir. Söz konusu miktar 250.000 TL’dir. 250.000 TL katkı A’nın edinilmiş malına yapıldığından edinilmiş mala ilişkin borç olarak işlem görecektir. B’nin KA= 750.000 TL (EM)+250.000 TL (EM)+ 550.000 TL (ED)-(50.000 TL-250.000TL)=1.250.000=625.000 TL 2

2

A’nın katılma alacağının hesaplanması için B’nin malvarlığının tasfiyesi: B’nin kişisel malları: 1.200.000 TL villa (Villa 2001 yılında, yani edinilmiş mallara katılma rejiminin yürürlükte olmadığı sırada alındığından kişisel maldır). B’nin edinilmiş malları: 800.000 TL yazlık (Yazlık mal rejimi yürürlükteyken karşılığı verilerek alınmıştır. Edinilmiş maldır. Ancak bu yazlık dolayısıyla bankaya olan 150.000 TL miktarındaki borç yazlığın tasfiye anındaki sürüm değerinden düşülür. Yazlık 800.000 TL değer ile tasfiyeye girer).

450.000 TL otomobil (Otomobil mal rejiminin devamı esnasında karşılığı verilerek elde edilmiştir. Paranın nereden edinildiği belirtilmiyor. Ancak burada MK m. 222/son gereği edinilmiş mal kabul edilir). 600.000 TL ofis (Burada ofisin hangi tarihte alındığı ve nasıl alındığı belirtilmiyor. MK m. 222/son gereği edinilmiş mal kabul edilir. Boşanma davası açıldıktan sonra satılsa da dikkate alınır. Zira eşlerin malvarlıkları mal rejiminin sona erdiği boşanma davası tarihinde malvarlıklarında yer alan değerler ile tasfiyeye giriyor MK m. 228/I). A’nın KA= 800.000 TL (EM)+450.000 TL (EM)+ 600.000 TL (EM)=1.850.000=925.000 TL 2

2

A ve B’nin katılma alacakları MK. m. 236 uyarınca kanun gereği takas edilir. Bu durumda daha yüksek olan katılma alacağı ödeme borcu daha az olan borç oranında sona erer. Dolayısıyla somut olayda C’nin A’ya (925.000 TL-625.000 TL=) 300.000 TL katılma alacağı ödemesi gerekir. B ayrıca A’dan 250.000 TL değer artış payı talep edebilecektir. Ancak B’nin değer artış payını talep etmesi gerekmektedir. Hakim böyle bir talep olmadan kendiliğinden değer artış payı alacağına hükmetmez. Ayrıca bu para B’nin kişisel malına ait olduğu için tasfiyede dikkate alınmamıştır. 6. B olsa idiniz, M’ye hangi hukuki sebepleri ileri sürmesini önerirdiniz? Buna karşı H’nin savunmaları neler olabilir? Açıklayınız. (10 puan) YANIT : Olayda nisbi (nitelikli) muvazaa söz konusudur. Nisbi muvazaa, tarafların dışa açıkladıkları iradeleri çerçevesinde hukuken ortaya çıkmış bulunan işlemi yapmış gözükmek, fakat gerçekte işlemin aslında doğurması gerekenden farklı biçimde sonuç doğurması hususunda anlaşmalarıdır. Bir diğer ifadeyle muvazaalı sözleşme arkasına başka bir sözleşme gizlenmekte ve taraflar bu gizli sözleşmenin sonuçlarının meydana gelmesinde anlaşmaktadırlar. Olayda da M, tapuda satış olarak gösterilmesine rağmen, gerçekte apartman dairesini H’ye bağışlamıştır. Burada görünüşteki sözleşme olan satış sözleşmesi muvazaa nedeniyle kesin hükümsüzdür. Gizlenen sözleşme olan bağışlama sözleşmesi ise, resmi şekle uyulmamış olması nedeniyle kesin hükümsüzdür. Bu gerekçelere dayanarak M, H adına yapılan tescilin yolsuz olduğunu ileri sürebilecektir. Buna karşılık H, M’nin muvazaa ve şekle aykırılığa dayanmasının dürüstlük kuralına aykırı olduğu ve bu kapsamda hakkın kötüye kullanılması teşkil ettiği yönünde bir savunmada bulunabilir. 7.Banka lehine tesis edilen ipoteğin geçerliliğini değerlendiriniz. (10 puan) YANIT : Olayda MK m. 345 hükmü dikkate alınacak idi. Çocuk ile velisi durumundaki anne veya babanın kendi menfaati / menfaatleri, örnek olarak babanın bir bankadan aldığı kredi için, çocuğun KENDİ MALVARLIĞINA İPOTEK gibi, çocuğun malvarlığını yapılacak bir hukuki işlemle, çocuğun bizzat kendisinin borç altına girebilmesi için , çocuğu temsilen velisinin işlem yapması çocuğun menfaatini velisi dikkate almayacağından, kanun koyucu, çocuğa kayyım atanması, ayrıca buna ek olarak hakimin bu işlemi onaylaması gerekir. Çocuğun malvarlığının korunması amacıyla konulan emredici bir hükümdür. Olayda çocuğu temsilen bir kayyım atanmamış ise ve hâkimden de izin alınmamış ise, veli A’nın Ç’ye miras yoluyla geçen ve Ç’nin şahsi malvarlığı üzerindeki ipotek tesisi GEÇERSİZDİR. KESİN HÜKÜMSÜZLÜK SÖZ KONUSUDUR. 8. B’nin, Ü ve Z’den gramofonu ve taş plağı geri alması mümkün müdür? Değerlendiriniz. (10 puan) YANIT :Olayda B, arızalanan gramofonunu tamir için müzik aletleri satım ve tamiri ile uğraşan T’ye bırakmış fakat T, B’nin gramofonda takılı unuttuğu piyasa değeri yüksek bir taş plağı Ü’ye gramofonu ise Z’ye satmıştır. Medeni Kanunumuz, bir kimsenin kendi hareketleri ile yarattığı durumun sonuçlarına da katlanması gerektiği fikrinden hareketle, iyiniyetli üçüncü kişilerin iyiniyetini korumuş ve buna hukuki sonuç bağlamıştır. Somut olayda B, taşınır mal niteliğindeki gramofonu tamir etmesi amacıyla (eser sözleşmesi) tamirci T’ye kendi rızası ile teslim etmiştir. Bu durumda T, gramofon bakımından emin sıfatı ile zilyettir. Medeni Kanunumuzun

ilgili maddesine (m. 988) göre, bir taşınırın emin sıfatı ile zilyedinden o şey üzerinde iyiniyetle mülkiyet veya sınırlı ayni hak kazanan kimsenin kazanımı, zilyedin bu konuda tasarrufta bulunma yetkisi olmasa bile korunacaktır. Bu durumda gramofonu satın alan Z, gramofonun T’ye ait olmadığını ve satma yetkisinin de bulunmadığını bilmiyorsa, bilmesi de gerekmiyor ise (yani iyiniyetli ise), gramofonu teslim aldığı anda mülkiyeti kazanır. Mülkiyet hakkını kaybeden B, artık Z’ye karşı bir hak ileri süremez. O ancak, kendi aralarındaki sözleşmeye (eser sözleşmesi) aykırı davrandığı için, uğradığı zararların tazmini için tazminat davası açabilir. Tabiidir ki B, Z’nin kötüniyetli olduğunu ispat ederek (ki ispat yükü B’dedir, çünkü asıl olan iyiniyettir) MK m. 988’in şartlarının oluşmadığı gerekçesi ile istihkak davası ile gramofonun kendisine verilmesini isteyebilir. Taş plak bakımından ise varılacak sonuç farklıdır. Çünkü taş plak maliki B, plağı T’ye kendi rızası ile vermemiştir. Bu nedenle plak bakımından T, emin sıfatı ile zilyet değildir. Bu nedenle T, plağı satıp da zilyetliğini Ü’ye teslim ettiği anda, iyiniyetli dahi olsa Ü, mülkiyeti kazanamaz. Dolayısı ile B taş plağın kendisine verilmesini Ü’den talep edebilir. Ancak Ü, söz konusu plağı MK m. 989/ f. II’de sayılan yerlerden biri olan benzeri eşya satılan yerlerden birinden aldığını ispatlarsa bu durumda satıcı T’ye ödediği bedeli B’den talep edebilir. İyiniyetli değilse edemez. Kanun böyle bir durumda iyiniyeti kısmen korumuştur. Ayrıca Ü, MK m. 777 uyarınca taş plağı davasız, aralıksız ve iyiniyetli olarak malik sıfatı ile elinde bulundurursa taş plağın mülkiyetini kazandırıcı zamanaşımı yolu ile kazanır. Bu aşamadan sonra B, taş plağı Ü’den talep edemeyecektir. Açıklamalar: Sınav süresi iki saattir. Ek kâğıt verilmez. Soruların sırası değiştirilmeden cevaplandırılması gerekmektedir. Başarılar dileriz.

Smile Life

Show life that you have a thousand reasons to smile

Get in touch

© Copyright 2024 DOKU.TIPS - All rights reserved.