DİNÎ VE FELSEFÎ METİNLER

DİNÎ VE FELSEFÎ METİNLER YİRMİBİRİNCİ YÜZYILDA YENİDEN OKUMA, ANLAMA VE ALGILAMA

RELIGIOUS AND PHILOSOPHICAL TEXTS: RE-READING, UNDERSTANDING AND COM

Author Esin Cerci

43 downloads 148 Views 2MB Size
DİNÎ VE FELSEFÎ METİNLER YİRMİBİRİNCİ YÜZYILDA YENİDEN OKUMA, ANLAMA VE ALGILAMA

RELIGIOUS AND PHILOSOPHICAL TEXTS: RE-READING, UNDERSTANDING AND COMPREHENDING THEM IN THE 21st CENTURY

CİLT - 2

DİNÎ VE FELSEFÎ METİNLER YİRMİBİRİNCİ YÜZYILDA YENİDEN OKUMA, ANLAMA VE ALGILAMA SEMPOZYUMU Bildiri Kitabı, Cilt: 2 Sultanbeyli Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü Kültür Yayın No: 8 ADRES: Abdurrahmangazi Mahallesi Belediye Caddesi No:4 Tel: 0 216 564 13 00 Fax: 0 216 564 13 71 Mail: [email protected] www.sultanbeyli.bel.tr GENEL YAYIN YÖNETMENİ MEHMET MAZAK EDİTÖR: PROF. DR. BAYRAM ALİ ÇETİNKAYA BÖLÜM EDİTÖRLERİ: YRD. DOÇ. DR. AHMET HAMDİ FURAT YRD. DOÇ. DR. İSMAİL DEMİREZEN YRD. DOÇ. DR. AHMET ERHAN ŞEKERCİ YRD. DOÇ. DR. ÜMİT HOROZCU ARŞ. GÖR. MEHMET FATİH ARSLAN ARŞ. GÖR. BİRSEN BANU OKUTAN ARŞ. GÖR. ADEM İRMAK ARŞ. GÖR. EMİNE GÖREN ARŞ. GÖR. MUHAMMED VEYSEL BİLİCİ SAYFA DÜZENİ İBRAHİM AKDAĞ ISBN: 978-605-89744-5-6 BASKI Ege Basım Esatpaşa Mh. Ziyapaşa Cd. No:4 Ege Plaza Ataşehir/İSTANBUL Tel: 0216 472 84 01 www.egebasim.com.tr Nisan 2012 Copyright Sultanbeyli Belediyesi

Osmanl¸’n¸n K¸r¸lma Cumhuriyet’in Kurulma Noktas¸nda bir Müslüman-Türk Münevveri General Abdurrahman Aygün (1878-1943)’ün Barnaba İncili’ni Değerlendirmesi At the Breaking Point of The Ottoman Empire and the Founding of Republic an Enlightened Muslim-Turkish Abdurrahman Aygun’s (1878-1943) Assessment of Bible of Barnabas Yusuf ALEMDAR* Abstract Mr. Abdurrahman who was a soldier, scholar and author was originally from Mudania (b. 29.12.1878) and is known as Abu’l-Burhan General Pilgrim Quranic Reciter Abdurrahman from Bursa. He knew French and pursued the French Astronomy Association and its periodical reviews and at the same time he was one of the members of this association. Therefore, he was one of the rare examples who knew the old and new astronomy. He got ‘Aygun’ as a last name and he was a military consul in Sophia, and lieutenant colonel, Military College teacher, Istanbul Map director, General Map vice director. Besides these are he was an oĜcer in the Bursa Ulu Cami (=The Biggest Mosque) Library. He retired from military as a brigadier general and got many awards including the Independence Medal. He died in Istanbul in 09.05.1943 and was buried at Zincirlikuyu Cemetery. Most of his writings were not published but some of his works are: al-Musâhabât al-Falakiyya ę’l-Isharat al-Qur’aniyya, Articles, History of the Turkish Cartograpy, Guide of Triangulation, Accounts Lambert for Turkey, Terms of the Heaven and the Hell, and The Gospel of the Barnabas and Heralded About Prophet Muhammad (pbuh). The Gospel of Barnabas could be summarized as below: The Gospel of Barnabas was translated into Arabic by Dr. Halil Seade in the beginning of twentieth century and it was published by the preface of Muhammad Rashid RÍda. *

Yrd. Doç. Dr., Gstanbul Üniversitesi Glâhiyat Fakültesi Tefsir Anabilim DalÍ ÖÂretim Üyesi ([email protected])

641

Dinî ve Felsefî Metinler Recently there are some works on this Gospel in our country. One of them is “The Gospel of the Barnabas and Heralded About the Prophet Muhammad (pbuh)” which belongs to Abdurrahman Aygun. It is 77 sheets, was wriĴen in 1942 and it is still a manuscript. This work is in the Catalogue of Library of Suleymaniye, M. Nurset Giresuni Books, and entry number is 3. This is wriĴen in OĴoman Turkish and it has three chapters. AĞer the retirement and by the advice of his doctor, Abdurrahman Aygün wrote two manuscripts and one of them was giĞed to his fellowship Mustafa Con. Although this work has few pages, its worth is very important. He divided it three chapters: In the ęrst chapter, he mentions to who is Barnabas and how this Gospel came to this time without corruption. AĞer that he answers to some questions about this Gospels. The second chapter includes good news about the Prophet Muhammad in the Gospels, crucięxion of Judah the Iscariot in place of Jesus, sacrięce of Ishmael not Isaac by Abraham, and photograph of the ęrst page of this Gospel and its translation. Third chapter deals with the good news of Prophet Muhammad and his coming to this world according to the Torah and Gospels even though they are corrupted. At the end of tractate, he puts the Arabic leĴer of Caesar Heraclius which is written to Prophet Muhammad and translates it. Barnabas who was born in Cyprus was one of the important people in Jewish savants and he became one of the disciples of Jesus and was cousin of Mark. His original name was Joseph and he joined some missionary works in Rome, Milan, and Alexandria. AĞer his return to Cyprus, he was martyred in 63 CE. He wrote his Gospel in Hebrew. In the Council of Nicaea which was held in 325 CE, divinity of Jesus was accepted and Luke, Mark, John and MaĴhew’s Gospels were canonized and belief to them was stipulated. The Gospel of Barnabas who knew the Torah very well was too much diěerent and more important from them. Author has based his book on Halil Seade’s translation from English to Arabic and he checked this text with the Italian and Spanish editions. Therefore, he could compare the texts. At the same time, the author has referred sometimes to Greek and Armenian translations of this Gospel. From this point, the treatise gets more importance, too. At the conclusion, he tried to bring together the texts in the Gospels which mentions about the good news of Prophet Muhammad and events that appropriate to these texts. Therefore, he aĴempts that Gospels give some account about the coming of Prophet Muhammad.

642

Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama

I. Giriç Öteden beri Gncillerin ilâhîliÂi, kutsallÍÂÍ ve sahihliÂi tartÍóma konusu olmuótur. Bu münazaralar, genelde dinler tarihçileri, özelde ise Gslâm ilahiyatçÍlarÍ arasÍnda hararetli biçimde süregelmiótir. Ancak onlar kadar olmasa bile bu problem, Yahudî ve Hristiyan teologlar tarafÍndan da irdelenmió ve araótÍrma mevzûu yapÍlmÍótÍr. M. 325 yÍlÍnda toplanan Gznik Konsili’nde HristiyanlÍÂÍn kutsal metinleri olarak resmen kabul gören MaĴa, Markos, Yuhannâ ve Luka Gncillerinin inanç düzeyinde ortak noktasÍ; Teslis Akidesi ve bunun ayrÍlmaz bir parçasÍ olarak Hz. Gsa’nÍn RablÍÂÍ hususudur. Üç unsurdan müteóekkil tanrÍ inancÍnÍ benimsemeyen metinler ise bu konsilde geçersiz sayÍlmÍótÍr. Bu baÂlamda Barnaba Gncili diye óöhret bulan dinî metnin önemi ortaya çÍkmaktadÍr. Barnaba Gncili’ni, yukarÍda adÍ geçenlerden ayÍran baó etken, onda bulunan óu iki farktÍr: Tevhid inancÍnÍ esas almasÍ ve buna baÂlÍ olarak Hz. Gsa’yÍ Allah’Ín kulu ve elçisi olarak benimsemesi. Öte yandan; Hz. Muhammed’in son peygamber olarak gönderileceÂi müjdesini vermesi ve bu doÂrultuda O’nun -tanÍnmasÍna ve hakkÍnda oluóabilecek óüphelerin giderilmesine yönelik- bazÍ vasÍĚarÍnÍ belirtmesi de Barnaba Gncili’ni ayrÍcalÍklÍ kÍlan diÂer faktörlerdir. Ne var ki, bu gibi özelliklerinden dolayÍ belli çevrelerde popülerlik kazanan ve aranÍr hâle gelen Barnaba Gncili’nin, zaman içerisinde birçok dilde pek çok nüshasÍ yazÍlmÍó ve neóredilmiótir. Bu yüzden o da -maalesef- sanki güvenilirliÂini yitirmió gibi bir duruma düómüótür. Góte hem HristiyanlÍk, hem de Gslâm Tarihi boyunca tartÍóÍlagelen; “Hz. Muhammed’in geleceÂi” haberinin, Kur’an’dan önceki semavî kitaplarda yer almasÍ meselesi, hâlâ güncelliÂini korumaktadÍr. O nedenle sorunu bir de; OsmanlÍ bakiyesi ama hayatÍnÍn azÍmsanmayacak bir bölümünü Cumhuriyet döneminde yaóamÍó, pozitif bilimlerin yanÍsÍra dinî ilimlere de vâkÍf olduÂu kanaatini taóÍdÍÂÍmÍz, birkaç yabancÍ dil bilen, telif ve tercüme eserlerine bakÍldÍÂÍnda velûd bir yazar sayÍlan, yerli kültür yanÍnda batÍ medeniyetini de özümseyen, “münevver/aydÍn” nitelemesini fazlasÍyla hak eden, asÍl mesleÂi askerlik olmasÍna raÂmen harita ve astronomi sahalarÍnda uzmanlÍk derecesinde bilgi sahibi olduÂuna inandÍÂÍmÍz emekli General HacÍ HâfÍz Abdurrahman (Aygün) Beyefendi incelemió ve ilgililerin dikkat ve istifadesine arz etmiótir. Bu tebliÂ, mahtût halde bulunan Abdurrahman Efendi’nin o çalÍómasÍnÍn, ilkönce latinize edilmesi, bilâhare bunun normal Türk okur kitlesinin yararlanabileceÂi óekilde sadeleótirilmesi sonucu meydana gelmiótir. Risale denilebilecek bir hacimde olan bu yazma eserin gerek tasarÍmÍ, gerekse içeriÂi hakkÍnda bizzat müellię tarafÍndan bilgi verildiÂinden, biz sözü daha fazla

643

Dinî ve Felsefî Metinler

uzatmamak için mukaddimeyi burada bitirmek istiyoruz. Ama sözkonusu çalÍómayÍ bizim nasÍl sunacaÂÍmÍz hakkÍnda kÍsa bir açÍklama yapmayÍ da faydalÍ görüyoruz. Kitap, OsmanlÍ dilinde/Arabî harĚerle kaleme alÍndÍÂÍndan sayfa düzeni soldan saÂa doÂru devam etmekte, yapraklar Latince kitaplarÍn tersi yönde açÍlmaktadÍr. Eser, kendisini oluóturan varaklara tek yönlü olarak yazÍlmÍó; yani yapraklarÍn sadece ön yüzleri kullanÍlmÍó, arka yüzleri ise boó bÍrakÍlmÍótÍr. DolayÍsÍyla kitabÍ meydana getiren varaklarÍn neredeyse baótan sona hepsi, tek sayfadan ibareĴir. AyrÍca yapraklarÍn dolu olan taraĚarÍnÍn üst orta yerinde müellife ait OsmanlÍca karakterli varak numaralarÍ, sol üst köóelerinde de -muhtemelen- ilgili kütüphane yetkililerinin sonradan Türkçe karakterlerle koyduklarÍ sayfa numaralarÍ bulunmaktadÍr. Buna göre varaklarÍn yazÍlÍ olan “a” yüzlerinde ikióer adet sayfa numarasÍ yer almaktadÍr. Bu iki rakamdan biri, bizzat müellięn koyduÂu ve her bir sayfanÍn üst-ortasÍna yerleótirilen Arap rakamlarÍ ile, diÂeri ise -az önce denildiÂi gibi- bilâhare latinize rakamlarla yazÍlan ve sol-üst köóede yer alan numaralardÍr. Burada sayfa numaralarÍ belirtilirken bunlarÍn ikisi de kullanÍlacaktÍr. AçÍkçasÍ; ilk önce müellięn kaydeĴiÂi sayfa numarasÍ orħinal óekliyle yazÍlÍp bölme ióaretiyle bir ayrÍm yapÍlacak, sonra da öteki numara yazÍlacaktÍr. KaldÍ ki, esas olan ve dikkate alÍnmasÍ gereken, müellięn bizzat kendisinin koyduÂu ve eserin aslÍnda var olan varak numaralarÍdÍr. kayet sözü edilen bu iki tip rakamdan biri, hangi sayfada bulunmuyorsa, doÂal olarak o da boó bÍrakÍlacaktÍr. AóaÂÍda görüleceÂi üzere bu tarz bir numaralandÍrma yoluna baóvurulmasÍ, tamamen olasÍ bir karÍóÍklÍÂÍ önleme endióesinden kaynaklanmaktadÍr. Bundan baóka, yapraklarÍn ikiyi geçmeyen çok az sayÍdaki birkaçÍnÍn “b” yüzlerinde âyet ve hadis metinleri bulunmaktadÍr ki, bunlar da yeri geldiÂinde aynen aktarÍlacaktÍr. Ülkemizde hâlen yayÍn hayatÍnÍ sürdüren ulusal çaplÍ bir dergide çÍkan 1980’li yÍllara ait bir makaleyi1 okuyunca haberdar olduÂumuz Abdurrahman Bey’in bu bilimsel çalÍómasÍnÍ ele alÍó biçimimize dair metodolojik notlar da óöyledir: Eski tabir de olsa, OsmanlÍca literatüre az-çok aóina olan kimselerin rahatlÍkla anlayabileceÂi kelime ve kavramlarÍn, yenileriyle deÂiótirilmesine gerek duyulmadÍ. Noktalama ióaretleri hususunda, yazarÍn koyduklarÍna pek itibar edilmedi. BunlarÍn yerine, vakÍf olduÂumuz kadarÍyla Türkçe imlâ kurallarÍ gözetilmeye çalÍóÍldÍ. Cümle yapÍsÍ konusunda da, bugünkü ifade tarzÍna uymayan bazÍ yerlerde, kolay anlaóÍlmayÍ ve akÍcÍlÍÂÍ saÂlamak için günümüz insanÍnÍn yaygÍn olarak kullandÍÂÍ konuóma ve yazma uslûbu benimsendi. 1

Osman CilacÍ, “Barnaba Gncili Üzerine Bir Türkçe Yazma”, Diyanet Dergisi, c. XIX, sy. 4, Ankara 1983, s. 25–35.

644

Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama

Sadeleótirme sÍrasÍnda, cümlenin akÍóÍ gereÂi birtakÍm eklemeler yapmak icap eĴiÂinde, bunlar, asÍl metinde olmadÍÂÍndan parantez içinde verildi. AyrÍca bazÍ sözcüklerin orħinal biçimleri de, önemine binaen yine parantez içinde sunuldu. Bu yola baóvurmak okuyucuyu açÍsÍndan yorucu olsa da; bazÍ terim ve deyimlerin daha iyi anlaóÍlmasÍnÍ temin etmek için, onlarÍn eó-anlamlÍlarÍ, ayraçla veya parantez-içi eóiĴir ióaretiyle tekrar betimlendi. Bizzat yazara ait dipnotlar yÍldÍz simgesiyle, tarafÍmÍzdan konulan dipnotlar ise seri numaralandÍrma sistemiyle gösterildi. Özetle söylemek lazÍm gelirse; müellięn eserine elden geldiÂince sadÍk kalÍndÍ. Ancak onu okuyucuya aktarÍrken, bunun bir sadeleótirme veya çeviri olduÂunu hisseĴirmemeye çaba harcandÍ. Bu çerçevede örneÂin; hat enstrümanlarÍndan ya da beóerî zaaĚardan kaynaklanan küçük çaplÍ bazÍ yazÍm hata ve noksanlarÍnÍ telaę etme cihetine gidildi2 ve bunlar, -sanki eserin aslÍ böyleymió gibi bir izlenim uyandÍrmak için- dipnotlarla da belirtilmedi.

II. YazarÇn HayatÇ Asker, bilim adamÍ ve yazar Abdurrahman (Aygün) Beyefendi’nin hayatÍ hakkÍnda sÍnÍrlÍ imkânlar dâhilinde óu bilgilere ulaóÍlabildi: Kendisi, 20 AralÍk 1878 tarihinde Mudanya’da doÂmuótur. BabasÍ Mehmet AÂa, annesi Asiye HanÍm’dÍr. Glk ve orta öÂrenimini Mudanya Mülkiye Rüótiyesi’nde, lise tahsilini Bursa Askerî Gdadîsi’nde tamamlayarak Harp Okulu’na girmió, üç yÍllÍk bir eÂitimden sonra 1898’de Piyade TeÂmen çÍkmÍó ve Kurmay (=Harbiye) sÍnÍfÍna ayrÍlmÍótÍr. 1902’de Kurmay YüzbaóÍ olarak Harp Akademisi’ni bitirmió ve aynÍ yÍl Selanik’in Menlik KazasÍ’ndaki yedek taburlarÍn eÂitimi ile görevlendirilmiótir. Danimarka, Demirhisar, Karasina BoÂazÍ, Porosi-Toyran, Serez Cekel, YukarÍ Poroy, Usturumca ve Cuma(y)-i Balâ’daki askerî birliklerin komutanlÍklarÍnda bulunmuó, bu vazifeleri esnasÍnda birçok karakol, garnizon ve istihkâm yaptÍrmÍótÍr. Bulgar çeteleriyle yaptÍÂÍ çarpÍómalarda sol bacaÂÍndan yaralanmÍótÍr. 1904’te KolaÂasÍ (=KÍdemli YüzbaóÍ) olmuótur. 1905 senesinde Cuma(y)-i Balâ KasabasÍ’nÍn planÍnÍ yapmÍótÍr. 1906–1912 yÍllarÍnda Genel Kurmay Harita kubesi’nde istihdam edilmiótir. Bu görevinin yanÍsÍra 1906–1909 tarihleri arasÍnda ManastÍr Harp Okulu Topografya ve Ahlâk Bilgisi öÂretmenliÂini yürütmüó, 1907’de ise BinbaóÍlÍÂa yükselmiótir. 1912’de Balkan Harbi seferberliÂinde 24. Kolordu Kurmay BaókanlÍÂÍ Birinci 2

Nitekim yazar da bu yolu benimsemiótir. Gleride gelecek olan ikinci kÍsmÍn hemen baóÍnda müellięn bildirdiÂine göre; kendisinin esas aldÍÂÍ Barnaba Gncili’nde bir eksiklik veya yanlÍólÍk varsa, metne baÂlÍ kalmak ve yazarÍna saygÍlÍ davranmak adÍna bunlarÍ aynen yerinde bÍrakmÍótÍr.

645

Dinî ve Felsefî Metinler

Harekât kubesi MüdürlüÂü’ne atanmÍótÍr ki, bu kolordu, 22–23 Temmuz 1913 tarihlerinde KÍrklareli’ni düómandan kurtarmÍótÍr. 1913’te Gstanbul’da PangaltÍ Harp Okulu Askerî Topografya öÂretmenliÂine tayin edilmiótir. O sÍradalarda devam eden manevralarda müfreze komutanlÍÂÍnÍ üstlenmiótir. Birinci Dünya Harbi’nin çÍkmasÍ üzerine 27 Mart 1915’e kadar Yedek Subay AdaylarÍ 1. Alay KomutanlÍÂÍ yapmÍótÍr. 1914’te YarbaylÍÂa yükselmió, 1915’te 2. Ordu Menzil MüfeĴióliÂi emrine verilmió, sonra da müfeĴiólik vekâletini üstlenmió; ardÍndan 1916’da Müóir (=Mareóal) Gzzet Paóa Ordusu’nun Maraó Menzil MüfeĴióliÂi’ne atanmÍó ve bu görevlerinde önemli hizmetler ifa etmiótir. 1917’de Sofya AteóemiliterliÂi (=Askerî AteóeliÂi)’ne tayin edilmió, bu vazifeyi Mütareke’ye kadar sürdürmüó ve 1920’de ikinci defa (ki, Kurtuluó SavaóÍ sÍrasÍnda) Harita Dairesi emrine verilmiótir. Ordunun harita ihtiyaçlarÍnÍ karóÍlamak için Harita Dairesi BaókanÍ kevki Paóa’nÍn emriyle Gstanbul Harita Dairesi’ndeki hizmeti yürütmüó, 1922’den itibaren de bu görevini Ankara’da sürdürmüó ve 1923’te AlbaylÍÂa terę etmiótir. 1923–1924 yÍllarÍnda Selanik Mübadele Heyeti Komisyonu BaókanlÍÂÍ’nÍ üstlenmió, 1924’te ise NiÂde-Kayseri-Aksaray illeri UluslararasÍ Talî Mübadele Komisyonu’nun Türk murahhas (=aza)lÍÂÍnda bulunmuótur. Harita Genel MüdürlüÂü’nde bulunduÂu sürede Harita Okulu Matematik, Geometri, Jeodezi ve Astronomi öÂretmenliklerini de yürütmüótür. 1925 sonlarÍnda BaóbakanlÍk’Ín emriyle takvimlerin deÂiótirilmesi için kurulan komisyonun teknik baókanlÍÂÍnÍ ve tutanak yazmanlÍÂÍnÍ deruhte etmiótir. Yine aynÍ yÍl Harita Dairesi Fotogrametri, Astronometri ve Jeodezi kube müdürlüklerini üstlenmiótir. 1928’de Nîrengi ve Projeksiyon çalÍómalarÍnÍ incelemek üzere Paris’e gitmió, 1930– 1931 yÍllarÍnda ülke haritalarÍ için uygulanmasÍ düóünülen Lambert Projeksiyonu’na ait araótÍrma ve hesaplarÍ yapmÍó ve 1932 yÍlÍnda Harita Genel Müdür YardÍmcÍlÍÂÍ’na getirilmiótir. 1933 yÍlÍ sonlarÍndan itibaren yedi sene kadar Türk Dil Kurumu’nda Gökbilimleri (Bölüm-ü-) BaókanlÍÂÍ yapmÍó, 1938’de ise Roma’da gerçekleótirilen Fotogrametri Kongresi’nde Türkiye’yi temsil etmiótir. 30 AÂustos 1939’da TuÂgenerallik rütbesini iktisab etmió ve Haziran 1941’de emekliye ayrÍlmÍótÍr. SilahlÍ Kuvvetler bünyesinde muvazzaf bulunduÂu süre içerisinde baóarÍlarÍnÍn ödülü olarak çok sayÍda nióan ve madalya alarak taltif edilmiótir. TuÂgeneral Aygün, yukarÍda anÍlan öÂrenimi dÍóÍnda HaritacÍlÍÂÍn Astronomi dalÍnda özel öÂrenim görmüó, bu bilimle ilgili çok deÂerli eserler ortaya koymuótur. Kendisi FransÍzca ve Almanca dillerini biliyordu. HayaĴa iken çoÂunluÂu HaritacÍlÍkla

646

Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama

ilgili olmak üzere özgün ve/veya çeviri 55 eser kaleme almÍótÍr ki, bunlarÍn listesi aóaÂÍda sunulacaktÍr. Yazar, 5 Ocak 1902’de Nigâr HanÍm’la evlenmió ve bu izdvaçtan dört evladÍ dünyaya gelmiótir. ÇocuklarÍndan ikisi erkek, ikisi de kÍzdÍr. Abdurrahman Efendi, tedavi görmek üzere giĴiÂi Gstanbul Haydarpaóa Askerî Hastanesi’nde 9 MayÍs 1943 günü geçirdiÂi kalp krizi sonucu hayata veda etmió ve Zincirlikuyu MezarlÍÂÍ’nÍn ünlüler bölümüne gömülmüótür.3 DiÂer bir kaynakta müellięn vefat tarihine iliókin olarak; “Abdurrahman Aygün (ölm. 1962 civarÍ)4” ve yine aynÍ kitabÍn, yazarÍn yaóamÍnÍ anlaĴÍÂÍ kÍsmÍn henüz baóÍnda ise; “Abdurrahman Aygün (1962’de saÂ)5” denilse de baóka yerlerden edinilen bilgiler bunu desteklememektedir. O nedenle doÂrusunun yukarÍda verilen tarih olduÂunu zannediyoruz Eskiden; “BursalÍ Ebü’l-Burhân HâfÍz Abdurrahmân” diye anÍlan, sonralarÍ; “MudanyalÍ General Abdurrahman Aygün” diye tanÍnan yazar, Fransa Astronomi Cemiyeti üyelerinden olup Sofya Askerî AtaóeliÂi ile Erkân-Í Harbiye kaymakam (=yarbay)lÍÂÍ yapmÍó bulunan âlim bir zaĴÍr. Resmî ióleri arasÍnda -I. Cihan Harbi’nin mütareke yÍllarÍnda iósiz geçen zamanlarÍnÍ deÂerlendirmeye yönelik olarak- Bursa Ulu Cami Kütüphanesi memurluÂu da vardÍr. FransÍzca bildiÂi için FransÍz Astronomi Cemiyeti’nin aylÍk süreli yayÍnlarÍnÍ takip eden Abdurrahman Aygün, OsmanlÍlar’Ín son devrinde yetióen, yeni gökbilimi yanÍnda eski astronomiyi de bilen son örneklerdendir.6 BirtakÍm resmî belgelere dayanarak yapÍlan incelemeler doÂrultusunda müellif ve ailesi hakkÍnda elde edilen diÂer malûmat da özetle óöyledir: YazarÍn nüfus kayÍtlarÍnda yer alan tam ismi, Abdurrahman Zihni’dir. Bilâhare “Aygün” soyadÍnÍ almÍótÍr. DoÂum yeri Bursa-Mudanya, doÂum tarihi 01.07.1879, Baba adÍ Memió, Ana adÍ Asiye, ölüm yeri Gstanbul, ölüm tarihi 09.05.1943, defnedildiÂi yer Zincirlikuyu MezarlÍÂÍ, A adasÍ 35 no’lu kabirdir. Gerek Abdurrahman Bey, gerekse ailenin öteki fertleri Gstanbul Gli, Üsküdar Glçesi, Salacak Mahallesi, Cilt no: 50, Hane no: 2490 nüfusuna kayÍtlÍdÍr. 3

4

5 6

Abdurrahman Aygün, Türk HaritacÍlÍk Tarihi, c. 1, Ankara 1980, s. VII-IX. Not: Referans olarak gösterilen bu eser, her ne kadar Abdurrahman Bey’in kaleminden çÍkmÍó olsa da baskÍsÍ kendisinden sonra yapÍldÍÂÍ için yakarÍya alÍntÍlanan hayat hikâyesi ve vafatÍna iliókin bilgi, kitabÍ hazÍrlayan yayÍn ekibi tarafÍndan verilmiótir. Ekmeleddin GhsanoÂlu ve diÂerleri, OsmanlÍ Astronomi Literatürü Tarihi, c. I, Gstanbul 1997, s. VII-VIII. GhsanoÂlu vd., age, c. II, md. 556, Gstanbul 1997, s. 725. GhsanoÂlu vd., ay.e., c. II, md. 556, s. 725–727.

647

Dinî ve Felsefî Metinler

YukarÍda belirtilen mezarlÍktaki aile kabristanÍnda bu aileden sekiz kiói yatmaktadÍr. Bunlar; General Abdurrahman, eói Nigâr, oÂlu Turgut CelaleĴin ve gelini Müjgan Aygün, damadÍ mühendis MuhiĴin ve bunun eói olan kÍzÍ Fatma Belkis Aran ile bunlarÍn kÍzlarÍ Tajyet hanÍmÍn ikinci eói Mustafa Aykut Erkaya ve diÂer kÍzÍ Fatma Ruhsar Bora’dÍr.7

III. YazarÇn Bilinen Eserleri 1. Rus-Japon Seferi (Tercüme) 2. el-Musâhabâtü’l-Felekiyye ę’l-Góârâti’l-Kur’âniyye I (Telif/Önemli) 3. el-Musâhabâtü’l-Felekiyye ę’l-Góârâti’l-Kur’âniyye II (Telif/Önemli) 4. el-Musâhabâtü’l-Felekiyye ę’l-Góârâti’l-Kur’âniyye III (Telif/Önemli) 5. Gökyüzü Hay’et RasadâtÍ (Telif/Önemli) 6. Nîrengi Rehberi (Telif/BasÍlmÍó) 7. Lambert GnkióafÍ (Telif/Önemli) 8. Türkiye Gçin Lambert HesaplarÍ I (Telif/Önemli) 9. Türkiye Gçin Lambert HesaplarÍ II (Telif/Önemli) 10. Türkiye Gçin Lambert HesaplarÍ III (Telif/Önemli) 11. 1/200.000’lik Türkiye Lambert Çizelgeleri (Telif/Önemli) 12. 1/80.000’lik FransÍz HaritalarÍnÍn KullanÍlmasÍ (Tercüme) 13. Zeiss Teodolitleri (Tercüme/BasÍlmÍó) 14. Harita-i Semâviyye (Tercüme/BasÍlmÍó) 15. Daire-i Semtiye ve Usûl-i Gsti’mâli (Telif/BasÍlmÍó/Önemli) 16. Nîrengi TalimatÍ (Telif/BasÍlmÍó) 17. 1933 Harita ÇalÍómalarÍ (Telif) 18. Türkçe’den Türkçe’ye HaritacÍlÍk Lügati (Telif) 19. Türkçe’den FransÍzca ve Almanca’ya HaritacÍlÍk Lügati (Telif) 20. Danimarka HaritacÍlÍk Tarihçesi (Tercüme/BasÍlmÍó) 21. Cennet ve Cehennem MeĢumlarÍ (Telif/Önemli) 22. Jeodezi GĴihat Komisyonunun Raporu (Tercüme/BasÍlmÍó) 23. 1928 Avrupa Tetkik Seyahati (Telif) 24. Bi’lumum Kuyruklu YÍldÍzlar (Telif) 7

Ekler bölümündeki resmî evrak kaydÍ örneklerine bkz.

648

Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama

25. Türkiye’nin HaritacÍlÍk Tarihçesi (Telif/BasÍlmÍó) 26. Türkiye’nin HaritacÍlÍk Tarihçesi’nin FransÍzcasÍ (Telif/BasÍlmÍó) 27. Rusya Klimatolojisi (Tercüme/BasÍlmÍó) 28. Hac Yolunda Gördüklerim (Telif) 29. Norveçli Hidrograę UzmanÍnÍn Raporu (Tercüme) 30. Eskióehir ve Gzmir’de Boylam Belirlemesi (Telif /ÇalÍóma/Önemli) 31. Hesabî ve Graęk Muvazeneler (Telif/BasÍlmÍó) 32. kehir HaritacÍlÍÂÍnda Teknik HâtÍrât (Tercüme) 33. Fransa’da Çinkograę (Tercüme) 34. Cuma-Bâlâ Kasaba PlânÍ (ÇalÍóma) 35. Cuma-Bâlâ Garnizon HaritasÍ (Telif/ÇalÍóma) 36. NiÂde BasîtasÍ (=Güneó Saati) (Telif/ÇalÍóma) 37. Ankara’da Cebeci BasîtasÍ (Telif/ÇalÍóma) 38. BandÍrma BasîtasÍ (Telif) (ÇalÍóma) 39. ÇiÂli Baz’Í Ölçümü (ÇalÍóma) 40. Konya’da Enlem, Boylam ve Sapma Belirlemesi (ÇalÍóma) 41. Arięye-Eskióehir Birinci Derece Nîrengisi (ÇalÍóma) 42. AdapazarÍ-Bolu Birinci Derece Nîrengisi (ÇalÍóma) 43. Cebeci BasîtasÍnda Enlem, Boylam, Sapma (ÇalÍóma) 44. Yunan Jeodezi Komisyonunun Raporu (Tercüme/BasÍlmÍó) 45. Bir Merih’li Gle Mülâkat (Tercüme/BasÍlmÍó/Önemli) 46. Yeni HaritacÍlar KÍlavuzu (Telif/Önemli) 47. Cihan HaritacÍlÍk Tarihi (Telif/Önemli) 48. Türk HaritacÍlÍk Tarihi I (Telif/BasÍlmÍó) 49. Türk HaritacÍlÍk Tarihi II (Telif/BasÍlmÍó)8 50. Makâlât (Makaleler) I (Telif/Önemli) 51. Makâlât (Makaleler) II (Telif/Önemli) 8

Burada iki cilt olduÂu ve basÍldÍÂÍ belirtilen bu kitap, elimizde bulunan son matbû óekliyle üç cilt hâlindedir. Ancak baólangÍçta iki cilt olarak tasarlandÍysa da o, bilgimiz dÍóÍndadÍr. Fakat sözkonusu kitap, hazÍrlanÍó ve basÍlÍó biçimiyle üç cilt olup, bunlarÍn ilkönce iki cildi óu künyeyle neóredilmiótir: Abdurrahman Aygün, Türk HaritacÍlÍk Tarihi, Harita Genel MüdürlüÂü, Ankara 1980, I-II c. Daha sonra aynÍ isimle basÍlan III. cilt ise; Harita Genel KomutanlÍÂÍ, Ankara 2002 yer ve tarihini taóÍmaktadÍr.

649

Dinî ve Felsefî Metinler

52. Makâlât (Makaleler) III (Telif/Önemli) 53. Makâlât (Makaleler) IV (Telif/Önemli) 54. TopkapÍ SarayÍ’ndaki Türk CoÂrafya KitaplarÍ ve HaritalarÍ 55. Türk-Gslâm Riyâziyyûn (=Matematikçileri), CoÂraęyyûn (=CoÂrafyacÍlarÍ), HaritacÍ ve Hey’etóinaslarÍ (=AstronomlarÍ) (Buna yeni baólanmÍótÍr.)9

IV. YazarÇn Barnaba Gncili AdlÇ ÇalÇçmasÇ a) Eserin tanÇtÇmÇ Abdurrahman Bey’in; emeklilik hayatÍnÍn ilk, ölümünden önceki son eseri olan bu risale, aóaÂÍdaki tanÍtÍm bilgileriyle Gstanbul-Süleymaniye Kütüphanesi katalogunda yer almaktadÍr. Gli: Gstanbul Glçesi: Eminönü KitaplÍÂÍn AdÍ: M. Nusret Giresunî KayÍt No: 3 KitabÍn AdÍ: Barnâbâ Gncili Müellię: Erkân-Í Harp Generali Abdurrahman Aygün Dil: Türkçe Adedi: 1 No.: — YazÍldÍÂÍ veya basÍldÍÂÍ yer, tarihi: 1942 HaĴÍn nev’î ve HaĴatÍn AdÍ: Rika Ölçüsü: 198 x 145, 150 x 105 mm. Yaprak: 77 Sayfa: — SatÍr: 18 Cildin nev’î: Siyah meóin kapak Nereden ve ne suretle geldiÂi ve geldiÂi tarih: Mehmed Nusret Giresûnî’nin baÂÍóÍ Mülâhazat: – Basit çizgili deĞere yazÍlmÍó, – Formalar daÂÍlmÍó 9

Abdurrahman Aygün, Türk HaritacÍlÍk Tarihi, c. 3, Ankara 202, s. 248.

650

Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama

b) Eserin içeriºi (… / 1 / DÍó kapaÂÍn ön-yüzündeki ser-levha) Barnaba Gncili ve Hazret-i Muhammed Aleyhi’s-Selâm HakkÍndaki TebóîrâtÍ. Yazan Erkân-Í Harp10 Generali Abdurrahman Aygün. 1942.11 (... / 2 / Gç kapak) Boó (Ȉ / …) Bir Gki Söz Barnaba kimdir? Bu sualin sorulmasÍ bana (göre) yerinde sayÍlÍr. Zira tüm müslümanlar arasÍnda adÍ geçen kióiyi tanÍyanlar o kadar azdÍr ki, yoktur demek belki daha doÂrudur. HaĴa bütün HristiyanlÍk aleminde bile (bunun) böyle olduÂu óüphe götürmez. Hemen itiraf edeyim ki, bu yüce insanÍ ben de bilmiyordum. Fakat oldukça tuhaf bir macera sayesinde otuz beó sene evvel bu mühim óahsiyetin varlÍÂÍndan ve havarîliÂinden ManastÍr’da haberdar oldum ve o günden beri de yazdÍÂÍ Gncil’in peóisÍra dolaótÍm; daha doÂrusu o gelip beni buldu. Evet, tetkik edilmesini ve (hakkÍnda) bir óeyler yazÍlmasÍnÍ çok arzu eĴiÂimden (dolayÍ), ismini kullanmak için izin almÍó bulunduÂum çok kÍymetli bir dostum, bu Gncil’in Arapça nüshasÍnÍ bana ödünç olarak vermióti. Fakat asÍl vazifemin nezaketine ve biraz da aykÍrÍlÍÂÍna binaen, yapÍlan tavsiyeyi, ancak emekliliÂimden sonra göze alabildim. Gstirahata muhtaç bulunmama raÂmen (onu da) baóardÍm. HaĴa iki nüsha temize çekerek12, birisini Havza’da vefa örneÂi sevgili dostum Mustafa Con Bey’e hediye eĴim. 10

11

12

SilahlÍ Kuvvetler’in Kurmay Subay SÍnÍfÍ’ndan gelen, yani Harp Okulu çÍkÍólÍ Ordu mensubu. BuranÍn sol-alt köóesinde ilgili kütüphanenin kayÍt mührü/kaóesi ve eseri tanÍtan bir-iki not bulunmaktadÍr ki, bunlarÍn detayÍ yukarÍda verilmióti. Burada, içinden çÍkÍlmasÍ oldukça güç bir problemle karóÍ karóÍyayÍz. O da, bu esere ait en az üç müellif nüshasÍnÍn varlÍÂÍ meselesidir. Bunlardan biri karalama, diÂer ikisi ise temiz olanlardÍr. KarmaóÍk olan taraf, elimizdeki bu nüshanÍn müsvedde mi, yoksa temiz mi olduÂu hususudur. Bu karanlÍk nokta, ancak öteki nüshalara ulaómakla aydÍnlanacak ve anlaóÍlacaktÍr. AyrÍca, böyle bir eserin mevcudiyetinden haberdar olmamÍzÍ saÂlayan (1 no’lu dipnoĴa açÍk künyesi verilen) makaleye konu olan bir baóka nüsha daha var ki, 113 varak/sayfadan ibaret olduÂu bildirilen (CilacÍ, agm, s. 30) bu nüshanÍn da bizzat müellięn kaleminden mi çÍkmÍó, yoksa onu sonradan birisi mi istinsah etmió; doÂrusu bu hususta da bir bilgimiz yok. Çünkü gerek yazarÍn ve gerekse merhum bilim adamÍnÍn bahseĴiÂi diÂer nüshalarÍn hiçbirine ulaóma imkânÍmÍz olmadÍ ve sadece Gstanbul-Sülaymaniye Kütüphanesi’nden elde eĴiÂimiz ve incelemesini yaptÍÂÍmÍz bu nüshayla yetinmek zorunda kaldÍk. Ancak tüm bu óüphelerimize raÂmen yine de bizzat yazarÍn yukarÍdaki beyânÍndan; a) Elimizdeki eserin orħinal müellif nüshasÍ, yani asÍl olduÂu, b) Bunun müsvedde deÂil tebyîz edilmió nüsha olduÂu, c) Bunun dÍóÍnda biri karalama, diÂeri de temiz

651

Dinî ve Felsefî Metinler

(ȉ / 3) Emeklilik hayatÍmÍn ilk yadigârÍ olan bu eserciÂin küçüklüÂüne raÂmen kÍymeti bence büyüktür. Gerçekte kesinlikle ümit ederim ki, dindaólarÍmdan ve haĴa gayr-i müslimlerden bunu ibret nazarÍyla okuyanlar, benden çok memnun kalacaklar ve óeriatÍn/dinin sahibi (Peygamber) Efendimiz Hazretleri’nin yüceliÂini anlayarak onun, kutsal mühürle damgalanmÍó/peygamberliÂi tescil edilmió ismi önünde hürmetle eÂileceklerdir. Biz, gördüÂümüz lüzum üzerine bu risalemizi üç kÍsma ayÍrdÍk. köyle ki: Birinci kÍsÍm; Barnaba’nÍn óahsiyetinden, bu Gncil’in ne suretle bozulmadan muhafaza edilebildiÂinden, nasÍl bulunduÂundan, bu Gncil hakkÍnda bazÍ dedikodulardan ve bunlara verilen cevaplardan, Gkinci kÍsÍm; bu Gncil’de mevcut olup, Peygamber Efendimiz’i müjdeleyen açÍk ve kapalÍ âyetlerden, bu arada hain Yuda’nÍn Gsa (a.s.) yerine çarmÍha gerildiÂinden, Hz. Gbrahim’in kurban etmek istediÂi oÂlanÍn Gshak deÂil Gsmail (a.s.) olduÂundan bahsedecek ve bu Gncil’in ilk sayfasÍnin fotoÂraf resmi ve tercümesini ihtiva etmió bulunacaktÍr. Üçüncü kÍsÍm; tahrif edilmió bulunmalarÍna raÂmen mevcut Tevrat ve Gncillerdeki bazÍ âyetlerden, Hz. Muhammed (a.s.)’in teóriĚeri(nin) anlaóÍldÍÂÍ kÍsaca belirtilecektir. Risalemizin en sonunda, Kayser/Kral Herakliyus’un, peygamberlik vazifesini üstlenen Efendimiz’e gönderdiÂi (ve) Arapça olarak (Ȋ / 4) kaleme alÍnan cevabî mektubu ile bunun Türkçe tercümesi bulunacaktÍr. BaóarÍ Allah’tandÍr. Erkân-Í Harp Generali Abdurrahman Aygün (Gstanbul) kióli / 15 MayÍs 1942 A- Birinci KÇsÇm Gncilini bahis mevzûu etmeye baóladÍÂÍmÍz Barnaba; KÍbrÍs’ta doÂmuó Yahudi ulemâsÍndan olup, bilhassa Tevrat müfessirliÂinde büyük bir óöhret kazanmÍó ve bu Semavî Kitab’Ín bazÍ âyetlerinden, Hz. Gsa (a.s.)’nÍn dünyaya gelmió oduÂunu anlama yönünde bir sonuca varmÍó idi. Barnaba, çaÂdaóÍ bulunduÂu Hz. Gsa’nÍn, beklenen peygamber olduÂuna kanaat getirince, (kendisine) iman etmek suretiyle onun fazlasÍyla muhabbetini kazanolmak üzere bu çalÍómanÍn en az iki nüshasÍnÍn daha var olduÂu kuvvetle muhtemeldir yargÍsÍna varabiliriz.

652

Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama

mÍótÍ. Havarîlik óereęne dahi mazhar olan bu mübarek zât, dört Gncil yazarlarÍndan Markos’la amca-zade/oÂlu idiler. AraótÍrmacÍlardan Hennecke adÍndaki bilim adamÍnÍn yazdÍÂÍ Neüe Testamentliche Apokriphen eserine atfen Alman Ansiklopedisi Barnaba’dan bahsederken, özetle (ȋ / 5) óöyle der: “…AsÍl ismi Joseph, yani Yusuf’tur. Glk HristiyanlÍk cemaatinde fedakârlÍÂÍyla ve hakkÍ (söyleyip) savunmaklÍÂÍyla kendisini tanÍtmÍótÍr. HristiyanlÍÂÍ telkin etmek/ anlatmak ve yaymak hususunda Kudüs’te ve Antakya’da Pavlus ile beraber bulunmuó13 ve onu çok samimi óekilde himaye etmiótir. Bilâhare Markos ve Yuhanna Gncilleri dolayÍsÍyla aralarÍna ihtilaf girdiÂinden, birbirinden ayrÍlmÍólardÍr. SöylendiÂine göre; Roma, Milano ve Gskenderiye’de HristiyanlÍk propagandasÍ yapmÍótÍr. Fakat yeni din icaplarÍnÍ neór etmek/yaymak ve yaygÍnlaótÍrmak için KÍbrÍs’a döndüÂü vakit, vatandaólarÍ tarafÍndan MilâdÍn 63 tarihinde óehit edilmiótir. Gncilini Gbranî lisanÍyla yazmÍótÍr.”14 Alman Ansiklopedisi’nin yukarÍdaki ifadesi münasebetiyle hatÍrlatmak gerektir ki; Gncil namÍyla tanÍtÍlan “Kitâb-Í Mukaddes/Kutsal Kitap” kavramÍnda, GslâmlÍk ve HristiyanlÍk toplumlarÍ arasÍnda çok büyük fark ve -te’vîl/yorum bakÍmÍndan- (birbirler-ine) yakÍnlaó(tÍrÍl)malarÍ mümkün olmayan bir aykÍrÍlÍk vardÍr. HakikaĴe, bütün müslümanlar istisnasÍz óöyle inanÍrlar: “Cenâb-Í Hakk tarafÍndan peygamberlere dört büyük kitap ile birçok suhuf/sayfalar gönderilmiótir. Hz. Kur’an’Ín dahi söylemió olduÂu üzere; diÂer mukaddes kitaplar gibi, Gncil-i kerîf de Hz. Gsa (a.s.) Efendimiz’e verilmiótir. Hâlbuki bu Mukaddes Kitap, bugün mevcut deÂildir ve ne olduÂu da bilinememektedir.” Hristiyanlara gelince; herkesçe malum 325 senesi Gznik Konsili’nde Hz. Gsa’nÍn (Ȍ / 6) rubûbiyyeti, yani AllahlÍÂÍ karar altÍna alÍnmasÍ cihetiyle, onlarÍn Gslâm akidesine benzer bir inanç beslemeleri tabiatÍyla pek garip olurdu. Çünkü böyle (bir) itikadÍn 13

14

BazÍ Gslâm âlimlerinin, özellikle müfessirlerin ióaret eĴiÂi gibi; Kur’an’daki tarihsel bir habere telmihte bulunmak üzere bu varakÍn boó olan arka yüzüne óu âyetler kaydedilmiótir: “Vadrib lehüm meselen ashâbe’l-karyeti iz-câehe’l-murselûne. Gz-erselnâ ileyhimü’s-neyni fe-kezzebûhumâ fe-‘azzeznâ bi-sâlisin fe-kâlû innâ ileyküm mürselûne.” (36/Yâ-Sîn, 13–14) Bu pasajlarda zikredilen “ashâb (=halk)”, “karye (=ülke/kasaba)”, “murselûn (=gönderilen elçiler)”, “isneyn (=iki kiói)” ve “sâlis (=üçüncüsü)” ifadelerinin çaÂrÍótÍrdÍÂÍ anlamlar ve bunlarÍn neler olduÂu hakkÍndaki yorumlar, burada kÍsaca deÂinilen Barnaba’nÍn yaóamÍndan bir kesiti yansÍtmakta ve onunla uyuómaktadÍr. YazÍ óeklini göz önünde bulundurarak söylemek gerekirse, bu kayÍt müellife ait deÂildir diyebiliriz. Çünkü oldukça bozuk gözüken bu hat, onun yazÍ sitiline hiç benzememektedir. DolayÍsÍyla bunun, baóka birinin notu olduÂu düóüncesindeyiz. Barnaba’nÍn yaóamÍ hk. daha genió bilgi için bkz. Osman CilacÍ, “Barnaba Gncili/Barnaba’nÍn HayatÍ”, DGA, c. 5, Gstanbul 1992, s. 76–77.

653

Dinî ve Felsefî Metinler

manasÍ; “Allah tarafÍndan Allah’a, yani kendisine bir óeriat (=din/hüküm) kitabÍ gönderilmió” gibi bir óey olacaktÍ. Góte bundan dolayÍ, zikredilen konsilin ileri gelen üye papazlarÍ, Hz. Rûhullah (=Allah’Ín ruhu/Gsa) Efendimiz’in terceme-i hâli óeklinde óu veya ęlan zat tarafÍndan yazÍlmÍó ve óüphesiz hakiki Gncil’den birçok âyetleri ve bizzat Cenâb-Í Mesih (=Yüce KurtarÍcÍ/Gsa) aÂzÍyla bildirilmió mucizevî haberleri ihtiva eden bazÍ kitaplarÍ, gerekli deÂióikliklerden sonra yine Gncil adÍ altÍnda kabulüyle ióin içinden çÍkÍlmasÍnÍ daha uygun bulmuólar ve Gznik Konsili’nde bilhassa dört tanesine mutlak imanÍ óart koymuó/ koómuólardÍr ki, (onlar da) óunlardÍr: Luka, Markos, Yuhanna ve MaĴa Gncilleri. Dikkat çekicidir ki, Kur’ân-Í Azimü’ó-kân’da Gncil kelimesinin aynen zikredilmió olmasÍ15, bize bu Semavî Kitab’Ín evvelce mevcudiyetini nasÍl isbat ediyorsa, özellikle dört tanesinin aceleye getirilerek Gncil adÍyla tanÍnma mecburiyetinin konulmasÍ da, -önceden dediÂimiz gibi- hakikisinin o sÍralarda yok edildiÂi óüphesini vermektedir. Yoksa her hayat hikâyesi kitabÍnÍn pekâlâ birer ismi olabilirdi. Góte bütün bunlar, Hz. Gsa Efendimiz’in RablÍÂÍnÍ güya saÂlamlaótÍrmak (ȍ / 7) için zoru zoruna inan(dÍr)ma yoluna gidilmió safsatalar olup, ne kadar gayret edilirse edilsin, Dinler Tarihi’nde hem gülünç ve hem de iÂrenç sayfalar teókil etmekten ileri geçemezler. Onlar sanki (óöyle) demek isterler: “Gsa Allah’tÍr; Allah ise, tabiatÍyla kendi kendisine óeriat (=din/hüküm) kitabÍ göndermez. Öteden beri devam edegeldiÂi üzere, bunu mü’min ve hâs kullarÍna ilham ve vah(i)y yollarÍyla ya da aralarÍnda bulunduÂu sÍralarda óifahen söylemek ve yazdÍrmak ile vaziyeti idare etmeye uygun olur. Nitekim (olay) böyle geliómió ve Gznik’te kabul edilen dört Gncil ióte bu óekilde meydana getirilmiótir.” Allah’Ín insanlar arasÍnda gezindiÂi inancÍ tamamen size ait kalmak óartÍyla, biz (de) buna karóÍ óunu ortaya koyarÍz: EÂer Gsa (a.s.), hakikaten Gbnullah/Allah’Ín oÂlu veya Allah ise, dedikleriniz kÍsmen doÂru olabilir ve durumun da beó aóaÂÍ-beó yukarÍ böyle cereyan etmesi lazÍm gelir. Fakat Gznik Konsili’nde bu türden ancak bir kÍsÍm kitaplarÍn gözden geçirildiÂi ve birçoklarÍnÍn sayfalarÍ bile açÍlmadÍÂÍ tarihen zapt edilmió olup, esasen birbirlerini tutmadÍklarÍ ve haĴa resmen kabul edilen dört tanesinde bile dikkat çekici derecede aykÍrÍlÍklar bulunduÂu hiç de meçhul deÂildir. (Ȏ / 8) ku halde Allah olan Gsa, demek ki kendi havarîsine ve elçilerine bile birbirine zÍt ilhamlarda bulunmuó veya söylemiótir. Böyle bir zât ise deÂil Allah, haĴa 15

Bunlara óu birkaç ayet örnek olarak gösterilebilir: 5/Mâide, 46–47, 66, 68; 9/Tevbe, 111.

654

Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama

en ufak bir peygamber bile olamaz! Nerede kaldÍ ki, esas itibariyle dört kitaba da lüzum yoktur. Çünkü (Glâhî bir) âdet olarak, Allah’Ín yalnÍz bir peygambere bir óeriat (=din/hüküm) kitabÍ gönderilmek usûlünde tecellî edegeldiÂi malumdur. (Öyleyse) Ey Gznik Meclisi’nin bedbaht azalarÍ; bu dört Gncil’deki âyetler birbirini tutmasalar ve haĴa taban tabana zÍt dahi olsalar, bunlara ayrÍ ayrÍ iman edilmenin lazÍm geldiÂini yazÍlÍ emirlerinizle umumileótiren ve Hz. Meryem el-Betûl (=bâkire/temiz) ile oÂlu Gsa’nÍn rabliklerini kararlaótÍrarak birtakÍm mazlum insanlarÍ bu (inanç) bozukluÂuna mecbur eden siz deÂil misiniz?16 Evet, baókalarÍ gibi ben de biliyorum ki; Kilise’nin kafasÍna ‘übüvvet’ ve ‘bünüvvet’; yani babalÍk ve oÂulluk namÍyla sakat bir ękir olan ‘ulûhiyyet’ (=ilâhlÍk/tanrÍlÍk) düóüncesini sokan siz deÂil misiniz? Bu oyunu ilk defa Orięnus (?) adÍnda, hem köse ve hem de hâdim/iÂdió edilmió MÍsÍrlÍ bir papaz oynamÍótÍr. Bu adam, Milâdî ikinci asÍrda yaóamÍó, gayet âlim ve çok lisan bilen bir rahip idi. Birçok yazÍlarÍ ve eserleri vardÍr. Özetle, Tevrat’Í bizzat altÍ dile çevirmiótir. Gznik Konsili’ni müteakip Papa tarafÍndan kazanÍlan “Allah’Ín VekilliÂi” ünvanÍna teóekkür etmek babÍndan azizler, yani evliyalar (=Allah’Ín/ TanrÍ’nÍn dostlarÍ) sÍrasÍna geçirilmesi çok arzu edilmió ise de erkekliÂinin giderilmió olmasÍ buna (ȏ / 9) mani olmuótur. Bununla beraber yine Kilise’nin en büyük muallimlerinden ve hürmetkâr Kilise babalarÍndan addedilir. Hz. Gsa (a.s.) Efendimiz’in konuótuÂu Gbranice’nin Arâmî lehçesini mükemmel biçimde okur ve yazardÍ. BunlarÍ sizin gibi (ben de) hep biliyorum; biliyorum ama buna raÂmen Gznik Konsili’ne kadar Hz. Rûhullah’a/Gsa’ya hiçbir kimsenin, “Allah” veya “Gbnullah/Allah’Ín oÂlu” demediÂini de biliyorum. Gó böyle iken, siz neden dolayÍ bu cinayeti, bu ahmaklÍÂÍ irtikâp eĴiniz/yaptÍnÍz? Soruyorum ve sizden ÍsrarlÍ bir óekilde cevap bekliyorum. Bu derece anlamsÍz kararlara, elleriniz titremeden imzalarÍnÍzÍ nasÍl koydunuz/aĴÍnÍz? Allah’tan ve bizzat Hz. Gsa’dan utanmadÍnÍz mÍ? Ve hiç olmazsa tarihin tenkitlerinden korkmadÍnÍz mÍ? Bunun hakiki sebebini niçin gizlediniz? Ve bilhassa rubûbiyyet/rablik meselesini tam bir cesaretle reddedip, içinizden çÍkÍp giden Arius/Aryüsçüler gibi niçin mert ve hakkÍ söyleyen/savunan olmadÍnÍz? 16

Burada tarihsel bir anekdotu hatÍrlatmakta fayda mülahaza ediyoruz: Gznik Konsili (M. 325)’nde Baba ve OÂul’un tanrÍlÍÂÍnÍn kabul edilmesiyle Hristiyan teolojisinin temelleri atÍlmÍó, Gstanbul Konsili (M. 381)’nde Kutsal Ruh’un tanrÍlÍÂÍnÍn kararlaótÍrÍlmasÍyla da Teslis doktrininin üç uknûmu tamamlanmÍótÍr. Bu öÂretiye Hz. Meryem’in rablÍÂÍ ya da TanrÍ’yÍ doÂuran/TanrÍ anasÍ (=Theotokos) olmasÍ unsurunun eklenmesi ise Efes Konsili (M. 431)’nde gerçekleómiótir. (DetaylÍ bilgi bkz. Abdurrahman Küçük, “Gregoryen Ermeni Kilisesinin OluómasÍ ve Konsil KararlarÍ KaróÍsÍndaki Tutumu”, Ankara Üniversitesi Glâhiyat Fakültesi Dergisi, sy. 37, Ankara 1996, s. 133-140.

655

Dinî ve Felsefî Metinler

Çünkü kendinizi ve vicdanÍnÍzÍ, reislerinizle beraber güya dindar (olan ve görünen) KonstantÍniyye’ye satmÍótÍnÍz; deÂil mi? O seciyesiz/alçak hükümdar ki, az-çok kuvvetlenen HristiyanlÍÂÍ riyakâr bir óekilde ileri sürerek, saltanat makamÍnda korkusuz ve rakipsiz kalmak için Roma’nÍn putperest ordusuyla çarpÍómaktan çekinmemió idi. (Ȑ / 10) KaróÍ tarafa kumanda eden (BatÍ Roma imparatoru) Maxentius (278 civarÍ–312) dahi, tÍpkÍ Konstantin (Roma ve Bizans imparatorlarÍnÍn ilki I. veya Büyük Constantinus, 272–337) gibi eski dini siper edinerek, o da müstakil olarak/tek baóÍna hükümdar kalmak ve bunun için de hasmÍnÍ yok etmek ve HristiyanlÍÂÍ ortadan kaldÍrmak emel ve sevdasÍnda idi. Yani her iki imparator da tamamen post kavgasÍ yaptÍklarÍ halde ordularÍna, dinin kutsal saydÍÂÍ óeyler adÍna çarpÍótÍklarÍnÍ söylüyordu. Yalan! Muharebeyi Konstantin kazanmakla beraber bu çarpÍómadan sonra kendi mevkiinin öbür taraf kadar saÂlam ve kuvvetli olmadÍÂÍnÍ anladÍÂÍndan her ne olursa olsun, gelecek için eski ahalinin geçen asÍrdaki itikatlarÍna acele tarafÍndan yanaómayÍ, hâle ve maslahata muvafÍk bulmuó idi. Yani bu óeytan hükümdar, ilâhÍn/tanrÍnÍn birden fazla olmasÍnÍ/çoÂalmasÍnÍ dile getiren ve imparatorlarÍ tapÍ(nÍ)lan varlÍk (olarak) tanÍmaya meyilli büyük bir milleti, bir defaya mahsus olmak üzere tek Allah’lÍ bir akideye/inanca davet ederek -vaki galibiyetine raÂmen- kÍlÍç kuvvetiyle bunu devam eĴirmede, dâhilî ve siyasî mahzurlar görmüó idi. Bunun için Hz. Gsa’yÍ ve anasÍ Hz. Meryem’i Allah/Glâh’lÍÂa yükselterek yeni bir Teslis akidesiyle/Üçlü TanrÍ inancÍyla aynÍ zamanda hem HristiyanlarÍn mevkilerini yükseltmeyi ve hem de eski RomalÍlarÍn prestħlerini okóamayÍ lüzumlu ve faydalÍ buldu. Ve ióte Milâd’Ín 325. senesindeki Gznik Konsili’nin kurulmasÍnda (Ȉȇ / 11) bu maksatla toleranslÍ/hoógörülü davrandÍ. Yoksa tÍpkÍ Maxentius gibi Konstantin’in de, ne yeni ve ne de eski dinle hiçbir alâkasÍ yoktu. Yani ona óu veya bu dinden ziyade “hükmü geçen” bir saltanat gerek(li) idi ki, buna da muvaěak olmuótu. HaĴa bu baóarÍ ve gururundan dolayÍ -tÍpkÍ eski imparatorlar gibi- ahaliyi kendisine ve heykellerine secde etmeye kadar mecbur tutmuótu. Hayret uyandÍran bir óeydir ki, zamanÍn kutsal kürsüsünde oturan Papa bile bir rüóvet gibi kendisine tevcih edilen terę derecesiyle bu rezaletlere ses çÍkaramamÍótÍ. Çünkü Gznik Konsili’nde o da peygamber vekilliÂinden Allah’Ín yeryüzündeki vekilliÂine çÍkarÍldÍÂÍna memnun oluyor ve bu makamÍn ileride kazanacaÂÍ maddî ve manevî kuvvetler sayesinde (kendisinin) bir gün dünyevî saltanata da nail olacaÂÍnÍ ve böylelikle Mukaddes Kilise’nin imparator ve krallara hükmedeceÂini düóünüyordu.

656

Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama

Nitekim öyle oldu ve Hz. Gsa (a.s.)’nÍn, “Kayser’e ait olanÍ Kayser’e bÍrakÍnÍz (=Kral’Ín hakkÍnÍ Kral’a veriniz)”; yani “siyasî iktidar ióleriyle uÂraómayÍnÍz” tarzÍndaki emir ve tavsiyesi de dünya sevgisi ile tamamen tersine alÍnmÍó oldu. Aěedersiniz üye efendiler; itiraf ederim ki, bir müslüman sÍfatÍyla sizi uyarmada ileri giĴim ve Gznik Kosili’nin hakkÍnda belki de asÍl konunun dÍóÍna çÍktÍm. Fakat âdemoÂullarÍndan bir insan düóüncesiyle bunlarÍ yazmak hakkÍm deÂil midir? Ki, (ȈȈ / 12) bunu da siz itiraf ediniz! Evet, Nebî’yi/Peygamber’i “Allah” yapmak gibi çok çirkin kararÍnÍz yüzünden deÂil midir ki, milyonlarca insan dalâlete/sapÍklÍÂa düómüó, hakikat ÍóÍÂÍnÍ görememió ve bunu sezmek isteyenlerin de, akabinde derhal kelleleri uçurulmuótur. Yine bu manasÍz kararÍnÍz yüzünden deÂil midir ki, orta çaÂda Engizisyon mahkemeleri, tasavvuru bile güç hazm olunur mel’anetler ve vahóetler iólenmesini mukaddes bir vazife telakki eylemió, halkÍ soymuó-soÂana çevirmió; Írzlara, namuslara tecavüz etmió, hür vicdanlarÍ boÂmuó, karóÍ gelmek isteyenleri evleriyle beraber yok eylemiótir. Ve yine bu yanlÍó kararÍnÍz yüzünden deÂil midir ki, Avrupa’nÍn “Ehl-i Salip/HaçlÍ Zihniyeti” namÍ altÍndaki mutaassÍp gürûh Anadolu’yu yakmÍó, mukaddes makamlarÍ/kutsal yerleri bir(er) mezbahaya çevirmió, her din erbabÍnca hürmet edilmesi lazÍm gelen çeóitli mabetleri fuh(u)ó ve cinayetlerle kirletmió ve haĴa bu hayasÍzlÍktan, o vakit Hristiyanlar elinde bulunan Ayasofya Kilisesi bile kurtulamamÍótÍr. Bunlar yetmiyormuó gibi birçok âlim insan, ateólerde diri diri yakÍlmÍó ve fazla olarak da Cihan Tarihi’ne San Bartolomeo Vak’asÍ/St. Bartolomeo KatliamÍ (1600) gibi çok kanlÍ bir damga vurulmuótur. Efendiler, daha hangisini sayalÍm?! Ve meselâ; Hz. Muhammed (571-632)’in ve ikinci halifesi (Ȉȉ / 13) Ömer el-Fâruk (581–644)’un bütün hristiyanlara ve Kudüslülere, TârÍk bin Ziyâd (v. 720)’Ín Gspanyollara, Fatih Sultan Mehmed (1432–1481)’in Gstanbul patriklerine ve ahalisine yaptÍÂÍ insaniyete yakÍóan muameleye karóÍ Gspanya KralÍ Katolik Ferdinand (1452–1516)’Ín, Endülüslü müslümanlara ve yahudilere; meóhur zalimlerden Hernán Cortés/Fernan Kortez (1485–1547)’in, yoktan yere uydurma birtakÍm bahanelerle hem de papazlarÍn gözleri önünde yaktÍrdÍÂÍ büyük ateóte Meksika’nÍn çok dindar yerli Astec/Azteklere ve bunlarÍn son imparatoru Cuautémoc/ Guatimozin (1495–1525)’e yaptÍklarÍnÍ ve (Gskenderiyeli) Patrik Cyril/Sirl (376–444)’in, Gskenderiye’de (devrin) en bilgin kadÍn(Í) olan Hypatia/Hipati (370–415)’yi sÍrf aóÍrÍ tutuculuÂu ve cehâleti yüzünden insan topluluÂu önünde öldürterek cesedini çÍrÍlçÍplak sokak ortasÍnda bÍraktÍÂÍnÍ da mÍ anlatalÍm?! HaĴa meóhur Gskenderiye Kütüphanesi’ni hiç vicdan azabÍ duymadan yaktÍrdÍÂÍnÍ da mÍ söyleyelim?!

657

Dinî ve Felsefî Metinler

Evet, -yukarÍlarda da ióaret eĴiÂimiz gibi- maksadÍmÍz, bunlarÍn tafsilatÍna girmek deÂildir. Gsteyenler tarih kitaplarÍndan bu feci hadiseleri ve benzerlerini kana kana okuyabilirler! Biz, yalnÍz Hz. Fahr-i Kâinat (Peygamber) Efendimiz’in tüm hristiyanlara karóÍ verdiÂi meóhur sözleóme metnini aynen yazacaÂÍz ki, hakiki medeniyetin hangi taraĞa bulunduÂu, insanlÍk dünyasÍnca bir kere daha anlaóÍlmÍó olsun. *** Hz. Peygamber’in Ahidnâmesi (ȈȊ / 14) “Bu mektup, Abdullah(’Ín) oÂlu Muhammed (a.s.s.)’in bütün hristiyanlara verdiÂi yazÍlÍ sözleóme örneÂidir ki; Hakk Teâlâ onu rahmetiyle müjdeleyip, azap ile halkÍ korkutmaya göndermiótir. Ve Allah Teâlâ onu, halkÍn üzerinde olan emanetle emin eylemiótir/güvenilir kÍlmÍótÍr. O Muhammed, bu mektubu, hristiyanlÍk dinine/toplumuna mensup olan herkese an(t)laóma için verdi. Her kim o ahdi bozarsa, Hakk Teâlâ’nÍn ahdini bozmuó olur, dinini alaya almÍó olur ve Allah Teâlâ’nÍn lanetine layÍk olur. Bu ahde muhalefet eden kimse, gerek emir/yönetici ve gerek(se) baókasÍ olsun (fark etmez). Bir rahip veya bir seyyah/gezgin bir daÂda veya bir derede veya çölde veya mamur bir yerde veya alçak yerlerde veya kum içinde olsun, onlardan her tehlikeyi savdÍm; nefsim/kendimle, yardÍmcÍ ve destekçilerimle ve milletim/dindaólarÍm ve halkÍmla ve bana tabi olanlar ile. Zira onlar benim bakÍp-gözeĴiÂim (=reâyâ) ve himâyem altÍnda (=ehl-i zimme) olan kimselerdir. Ben onlarÍ öteki topluluklardan gelen meóakkatlerin eziyetlerinden uzaklaótÍrÍp kurtardÍm. (Buna karóÍn onlar) haraç versinler. Onlara zor kullanÍlmasÍn ve kötü muamele yapÍlmasÍn. Ve bir papaz, papazlÍÂÍndan alÍkonulmasÍn. Ve (inzivaya çekilmek için) hücre yapÍp, içinde itikâfa girenler, ibadet yerlerinden çÍkarÍlmasÍn. Ve seyahat üzere olanlar, (yolculuktan) men olunmasÍn. Ve keóiólik ve kiliselerinden hiçbir óey yÍkÍlmasÍn. Ve kiliseleri mallarÍndan mal alÍnÍp, müslümanÍn mescidleri binasÍ/yapÍmÍna sarf olunmasÍn/harcanmasÍn! Her kim, buna aykÍrÍ ió iólerse, Allah’Ín ve Resûlü’nün ahidlerini bozmuó olur ve (çalÍóarak) kazanmayÍp ibadetle (Ȉȋ / 15) meógul olan rahiplerine cizye borcu yüklenmesin. Her nerede olsalar; gerek karada ve gerek denizde, batÍda ve doÂuda, kuzey ve güneyde onlarÍn güvenliÂini ben garanti ederim. Onlar benim emniyetimle beraber korumam altÍnda ve an(t)laóma teminatÍmdadÍr. DaÂlarda olup ibadetle baóbaóa kalanlarÍn, ziraî faaliyetlerinden haraç ve öó(ü)r alÍnmaz. Zira onlarÍn (bir óeyler) ekip-biçmeleri, (sÍrf kendi) boÂazlarÍ/geçim(lik)leri içindir; ticaret/kazanç için deÂildir. Ve dahi harp için insan çÍkarmak/askere alÍnmak lazÍm gelse, onlara (bu) bile teklif olunmaz. Ve cizye alÍnmak lazÍm gelse, ne kadar mal ve gelir getiren yapÍ (=akar) sahibi olursa olsun, yÍlda on iki dirhemden fazla bir óey alÍnmaz. Ve zahmet ve meóakkat yüklenmez. Ve

658

Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama

mücadele olunsa (gayet) yumuóaklÍkla, en güzel tarz ile mücadele olunur. Ve merhamet ve óeĤat kanadÍ altÍnda korunurlar. Her nerede olursa ve her nereye varÍrlarsa, müslümanÍn nikâhÍ altÍnda bulunan hristiyan kadÍna zorlama ve baskÍ olmaz. Ve kiliselerinde, gidip ibadet etme(k)den alÍkonulmaz. Her kim ki, Allah’Ín bu ahdine karóÍ çÍkmÍó olsa ve zÍddÍ ile amel etmeye kast eylese, Hakk Teâlâ ve Resûlü’nün an(t) laómasÍna isyan etmió olur. Ve kiliseleri(nin) tamir edilmesinde (karóÍlÍklÍ) yardÍmlaóÍrlar. Bu sözleóme metni, kÍyamete kadar baki olup dünya (yÍkÍlÍp) enkaz hâline gelinceye dek kalÍcÍ olsun!” Allah’Ín Rasûlü Muhammed *** Góbu ahidnâme(nin) Türkçe’sinin ifadelerinden anlaóÍlmÍótÍr ki, tercüme óekli tamamen (ȈȌ / 16) eski tarz üzeredir. Feridun Bey Münóeât-i Resmiye’sinden alÍnmÍótÍr. ArapçasÍ çok fasihtir17. (Ahmed) Feridun Bey (v. 1581/3), zamanÍmÍzÍn deÂil OsmanlÍ GmparatorluÂu’nun en parlak ve kuvvetli zamanlarÍnÍn yazarlarÍndan bulunmasÍna raÂmen hak ve hakikaĴen zerre kadar sapmayarak Hz. Peygamber’in sözleóme mektubunu harę haręne tercüme etmiótir. Biz de bu çeviriye tamamen sadÍk kaldÍk. Hz. Ömer el-Faruk Efendimiz’in Kudüs Patriki’ne verdiÂi eman-nâme/güven mektubu dahi hemen hemen bu meâlde olup, haĴa buna Musevî/Yahudiler de dâhil edilmiótir. BunlarÍ hatÍrlaĴÍktan sonra asÍl konuya dönerek yine Gznik Konsili’ne gelirsek, söylemeye mecburuz ki, mecliste bütün terceme-i hâl/biyograę kitaplarÍ, yani hristiyanlarca (kabul gören) bütün Gnciller bile bulundurulmamÍótÍr. ÖrneÂin, sözkonusu olan Barnaba Gncili dahi bu kapsamdadÍr. Hâlbuki bu óahsÍn da bir Gncil yazdÍÂÍ, çok kuvvetli bir ihtimalle Kilisece malum idi. Nitekim Milâdî 492 tarihinde papalÍk makamÍna geçen meóhur (I.) Gelasius/Gelesyoz (ö. 496)’un birtakÍm emirler içeren yazÍlÍ genelgesinde hristiyanlarca okunmasÍ men edilmió kitaplar arasÍnda Barnaba Gncili de zikrolunmuótur. Bu yasaklamaya sebep ne olabilir? Demek ki, adÍ geçen Gncil(’in) konularÍ, Gznik Konsili tarafÍndan alÍnan kararlara muhaliĞir. Evet, aóaÂÍda açÍklayacaÂÍmÍz óekilde bu Gncil’de ne Hz. Gsa’nÍn Allah’lÍÂÍ ve ne de çarmÍha gerildiÂi vs. bahis mevzûu deÂildir. Tersine, bunlarÍn (Ȉȍ / 17) aksi ve fazla olarak da Hz. Muhammed (a.s.) Efendimiz’in peygamberliÂini müjdeleme (haberi), hem de ismen yazÍlÍdÍr. 17

Bu mektubun orħinal Arapça metni için bkz. Feridun Haómet Bey, Mecmûatü Münóeâti’sSelâtîn-i Feridun Bey, yer ve tarih yok, s. 30–31.

659

Dinî ve Felsefî Metinler

Barnaba, Tevrat’Ín hakikatlerine vâkÍf çok âlim bir zât olmasÍ itibariyle, bunun Gncil’i hiç óüphe edilmemek gerektir ki, diÂerlerininkine nazaran elbeĴe daha kÍymetlidir. Bununla birlikte bu Gncil’in Gznik Konsili’nde bulun(durul)mamasÍnÍ, kasÍtlÍ olarak telâkki edemem/düóünemem; buna hakkÍm yoktur. Fakat her ne óekilde olursa olsun, bilâhare meydana çÍktÍktan ve bilhassa içindekileri de bildikten sonra akÍl ve mantÍk icap eĴirirdi ki, Gznik Konsili’nin eski kararlarÍ derhal fesh olunmalÍ, hakikat ortaya konulmalÍ ve hiç olmazsa Hz. Mesih’in (=KurtarÍcÍ/Gsa’nÍn) ÍsrarlÍ biçimde ve defalarca haber verdiÂi Muhammed (a.s.)’in yeryüzüne geleceÂi beklenmeliydi; deÂil mi? Evet, öyle olmalÍydÍ ama üzüntüyle ifade etmek gerekir ki, bunlarÍn hiç birisi yapÍlmadÍ. YapÍlmadÍ ama itiraf edilmeli ki, daha ileriye de gidilmedi; yani istikbalde gelecek bir Gslâmiyet aleyhine o zamanlar, óimdiki tarzda taarruzlara lüzum görülmedi. Öyle zannedilir ki, ilgili óahsiyetler, haber verilen peygamberin belki de Gznik Konsili kararlarÍnÍ ve icraatlarÍnÍ alkÍólayacaÂÍna inanÍ(yo)rlar ve bu hususta Hz. Gsa’nÍn babasÍzlÍÂÍna güveniyorlardÍ. Fakat Miladî yedinci yüzyÍlda Hz. Muhammed (a.s.) Efendimiz’in, Barnaba (ȈȎ / 18) Gncili’ndeki haberlere uygun olarak gönderilmesi ve Kur’ân-Í Kerîm’in de HristiyanlÍk(taki) Teslis akidesine óiddetli biçimde hücum etmesi ve hele daha sonraki asÍrda ve asÍrlarda Gslâm ordularÍnÍn, hristiyanlarÍn kutsal merkezlerinden birkaçÍnÍ zabt ve diÂerlerini de aÂÍr/yoÂun óekilde tehdit eylemesi üzerine meselenin rengi deÂiómióti. Evet, üç Allah’lÍ HristiyanlÍk alemi, yalnÍz müdafaa ile bir óey yapÍlamayacaÂÍnÍ anladÍÂÍndan, mecburen “iĞira-yalan” silahlarÍyla taarruza geçti. HaĴa bununla da kalmayarak, büyük ölçüde “Mukaddes Kitaplar”Í bozma (=tahrif) iólerine dahi girióti ki; hep Gznik Konsili kararlarÍnÍn rezaletlerini kapatmaya yönelik olan bu sahtekârlÍk, óimdi bile devam edegelmektedir. Yani rablÍÂÍ kabul edilmió bir Gsa’nÍn, kendi has kullarÍna meydana getirĴiÂi Gnciller, pervasÍzca ve hayasÍzca tahrif olunuyor/deÂiótiriliyor da, herhalde bir(er) insan olan papalarÍn masumiyetliklerine zerre kadarcÍk bir óey denmiyor. Bu óu demek oluyor ki, -hâóâ- Allah olan Gsa, yanlÍó vah(i)y ve ilhamlarda bulunmuó; (bu yüzden) onun resulleri (de) yanlÍó ve eksik Gnciller yazmÍólardÍr. Ama vakit ve zamanÍ iyi takdir eden Kilise, imdada yetióerek, meydana gelen hatalarÍ ve noksanlarÍ tamamlamÍólardÍr. Ve icap eĴikçe de bu gayretleri(ni), gelecekte dahi esirgemeyeceklerdir! (Ȉȏ / 19) AçÍkçasÍ vekil olan Papa, müvekkilin kudretine üstün durumda bulunmaktadÍr. Ulu TanrÍ’ya çok óükür ki, hak ve hakikatin ve yine o demek olan iki büyük dinin getiricileri durumundaki “Muhammed” ve “Gsa” (a.s.) gibi

660

Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama

iki peygamberin müóterek mucizeleriyle, her nasÍlsa Vatikan duvarlarÍ arasÍnda unutulup giden Barnaba Gncili, ióte bu sayede bozulmadan aynen muhafaza olabilmiótir. Biz bütün bu gerçekleri, Miladî XVI. yüzyÍlÍn sonlarÍna doÂru Papa V. Sixtus/ Sikstus (1520–1590)’un Vatikan’daki özel kütüphanesinden hayret verici/uyandÍracak biçimde ele geçirilip ancak 1738 (’de) ortaya çÍkan Gtalyanca hakiki tercümesinin mütalaasÍndan/etüdünden öÂreniyoruz. Bugün bu çeviri Viyana Millî Kütüphanesi’nde saklanmaktadÍr. ku kadar ki, bu tercümeyi kim yapmÍótÍr? NasÍl ve ne suretle çalÍómÍótÍr ve kimin emriyle aslÍ ile karóÍlaótÍrÍlmÍótÍr? BuralarÍ tamamen meçhul bulunmaktadÍr. Bu hususta söylenen “óöyle veya böyle” iddialar, delil göstermeye elverióli deÂildirler. Fakat hiç óüphe edilememelidir ki, bir gün bu kapalÍ sayfalar da açÍlacaktÍr. Gerçekte Barnaba’nÍn Gncili, pek garip bir tarzda ve adetâ manevî bir tesadüf ile ele geçmiótir. köyle ki; Gtalyan rahiplerinden Fra Marino (?) adÍnda (ȈȐ/ 20) hakikat tutkunu âlim bir zât Papa Beóinci Sixtus’un hususî ve pek samimi dostu bulunmasÍndan istifade ederek sÍk sÍk Barnaba Gncili’nden bahisler açmaya baólamÍó ve bir gün olsun neden dolayÍ okunmasÍ yasak kitaplar arasÍnda sayÍldÍÂÍnÍ sormamÍótÍr. Papa’nÍn verdiÂi kaçamaklÍ fakat manidar cevap üzerine büsbütün meraka ve óüpheye düóen Fra Marino, bir gün adÍ geçen (óahÍs) ile birlikte özel kütüphaneye girmióti. Onun fazlaca meóguliyete dalmasÍndan dolayÍ, sÍrf vakit geçirmek üzere (öylesine) sÍradan/gelióigüzel bir kitap okumak istedi. Bizzat rivayete göre eline geçen ilk kitap Barnaba Gncili’nin Gtalyanca tercümesi olmuótur. Pek garip sayÍlmasÍ lazÍm gelen (bu) bulunuó ve ele geçióte, eÂer herhangi bir hokkabaz/sahtekârlÍk yoksa; yani olay, Fra Marino’nun dediÂi gibi cereyan etmió/ geliómió ise; “artÍk Cenâb-Í Hakk dahi bu Gncil’in meydana çÍkmasÍnÍ takdir buyurmuó” demekten baóka sözümüz ve bir diyeceÂimiz kalmaz. Çünkü daha ilk hamlede/etapta, asÍrlardan beri saklanan yasak bir kitabÍn ele geçivermesi, akÍl ve hayalin kolaylÍkla kabul edemeyeceÂi bir hadisedir. Ve belki de Papa Sixtus Hazretleri’nin temiz yürekliliÂine dayanan gizli bir kolaylaótÍrma ióidir. Yani adÍ geçen kiói de Fra Marino gibi hakikat aóÍÂÍ/baÂlÍsÍ olsa gerektir. Ve kim bilir belki de! (ȉȇ / 21) Her nasÍl olursa olsun, Fra Marino bu güzel ve inanÍlmaz raslantÍya çok ama pek çok sevindi. Adetâ óuurunu kaybeden bir hÍrsÍz gibi, sözü edilen kitabÍ koltuÂunun altÍna saklayarak Papa’nÍn müsaadesiyle ikametgâhÍna döndü. YalnÍz kalÍnca heyecanlÍ bir óevk/arzu ile onu okudu ve bitirince hristiyanlÍÂÍ terk ederek müslüman oldu. Bu geliómeden tabiatÍyla o sÍralarda hiçbir kimse haberdar olamamÍótÍ. HaĴa Papa bile ióin farkÍnda deÂildi. Veya óartlar gereÂi öyle görünmüó idi.

661

Dinî ve Felsefî Metinler

En son 1709 tarihinde idi ki, Purusya KrallÍÂÍ müsteóarlarÍndan Won Cramer/Fon Kramer (1704–1752) adÍnda bir zat Amsterdam’da bulunduÂu sÍralarda oranÍn meóhur kitapçÍlarÍndan birisi kendisine eski bir Gncil satmÍó idi. Bu, vaktiyle Fra Marino merhumun Vatikan Kütüphanesi’nden aóÍrdÍÂÍ/kaçÍrdÍÂÍ Gncil idi. Won Cramer’in bu husustaki ilgisizliÂi dolayÍsÍyla bu nadir nüsha, bir-iki el deÂiótirdikten sonra -yukarÍda da söylediÂimiz gibi- en nihayet 1738 tarihinde Viyana Millî Kütüphanesi’nin malÍ oldu ki; Fra Marino Vak’asÍ, yani Gncil’in Vatikan’dan nasÍl alÍndÍÂÍ ve okunduktan sonra Gslâmiyet’in kabulü meseleleri, ióte bu kitabÍn son sayfalarÍna bizzat Fra Marino tarafÍndan yazÍlmÍó hâóiyelerden/dip veya kenar not óeklinde düóülen açÍklamalardan anlaóÍlmÍó idi. (ȉȈ / 22) Barnaba Gncili’nin sanki aslÍ gibi algÍlanan bu nüsha, 222 fasÍl veya sureden ve 215 sayfadan ibaret olup, ince mukavva ile ciltlenmió ve üzerine bakÍr rengine yakÍn bir deri kaplanmÍótÍr. KitabÍmÍzÍn ikinci kÍsmÍ(nÍn) sonuna, bu Gncil’in fotoÂrafÍ çekilmió ilk sayfasÍ ve tercümesi kon(ul)muótur. Bu Gtalyanca nüsha, epey bir müddet sonra Gngilizce’ye aynen ve çok doÂru biçimde çevrilmió ise de, bugün o nüsha ortada bulunmamaktadÍr. Allah razÍ olsun; MÍsÍrlÍ Halil Seâde (1857–1934) adlÍ bir doktor, bunlardan bir tane tedarik ederek 1907 tarihinde Arapça’sÍnÍ neóre/yayÍnlamaya muvaěak olmuótu.18 Bununla birlikte, Gspanya’da dahi XVIII. asÍr baólarÍnda Aroganî veya Mustafa elFirendî isminde hidâyete ermió/müslüman olmuó bir Musevî/Yahudî âlimi tarafÍndan Gtalyanca nüshadan çevrildiÂi kuvvetli biçimde zannedilen bir baóka nüsha bulunmuó idi ki, bu da yine 222 sureyi ve fakat küçük olmak üzere 420 sayfayÍ ihtiva ediyordu. Bu nüshayÍ Dr. Helm adÍnda müsteórik/óarkÍyatçÍ bir kiói, Sabil adÍnda bilgin bir zâta hediye eĴi ve ondan da Oxford Üniversitesi üyelerinden Dr. Nenkihos’a geçti. Nenkihos 1784 tarihinde bunu tam bir tarafsÍzlÍkla ve tam bir bilgelikle Gngilizce’ye tercüme eĴikten sonra, aslÍyla beraber meóhur Teoloji üstadlarÍndan/Glahiyat profesörlerinden Dr. Hoyt’a verdi. (Bu) Doktor her ikisini de enine boyuna/her yönüyle inceledikten sonra (ȉȉ / 23) talebesine verdiÂi derslerin birinde -gerçekten yardÍm amacÍyla mÍ yoksa içten gelen bir dürtü ile mi olacak- bundan bahsetmió ve bu nüsha ile Viyana’daki GtalyancasÍ(nÍn) içeriklerinin diÂerininkiyle aynÍ olduÂu ve ancak bir-iki yerde önemsiz ifade farklarÍ bulunduÂunu söylemió ve örnek olarak da aóaÂÍda yer alan haberleri göstermiótir. 18

Sözkonusu Gncil’e Muhammed Reóîd RÍdâ (1865–1935) bir mukaddime (s. 27–30), Dr. Ahmed Hicâzî es-Saka da bir tanÍtÍm yazÍsÍ (s. 33–89) yazmÍótÍr. Bkz. Gncîlü Bernaba (Gngilizce’den Arapça’ya çeviren: Dr. Halil Seâde), Dâru’l-Beóîr, Kahire trz. AyrÍca Halil Seâde’nin hayatÍ ve eserleri hk. bilgi için bkz. ay.e., s. 26.

662

Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama

Gtalyanca nüshasÍnda; “Hain Yehûda, Yesû’u teslim etmek üzere geldiÂi sÍrada, Yesû’ bir bostanda ibadet ediyordu ki, içindeki odada havariler uyumuólardÍ. Yesû’ askerin geldiÂini görünce korktu ve odaya girdi. Allah onun tehlikede olmadÍÂÍnÍ görünce dört melek çÍkageldi. Melekler Gsa’yÍ aldÍlar, pencereden çÍkarÍp üçüncü kat göÂe götürdüler. Hain Yehûda odaya girince Allah onun yüzünü ve sesini deÂiótirdi; tamamÍyla Yesû’un benzeri oldu. Gsa’nÍn óâkird/öÂrencileri uyanÍp onu gördüklerinde, (onun) Yesû’ olduÂunda óüphe etmediler.” Bu rivayete kadar Gspanya nüshasÍnÍn rivayeti de tamÍ tamÍna yukarÍda yazÍldÍÂÍ gibidir. YalnÍz, “Batris” diyerek onu istisna etmió; yani havarilerin reisi olan Petrus (M.Ö. 67)’un, hâin Yehûda(’nÍn) Gsa olmadÍÂÍnÍ tanÍdÍÂÍnÍ ilave etmiótir. Ve kezâ Gspanya nüshasÍnda, kÍsmen Gtalyanca nüshasÍndan baóka türlü yazÍlÍ óu fÍkra dahi vardÍr: “…Yahudiler Gsa’ya geldiler. Âhir zamanda gönderilecek peygamberin adÍnÍ sordular. Gsa dedi ki, Allah Teâlâ âhir zaman peygamberini yaraĴÍ ve onu nurdan (ȉȊ / 24) bir kandil içine koydu. Ve ona Muhammed ismini verdi. Dedi ki; Ya Muhammed, sabret! Birçok halkÍ senin için yaraĴÍm. Ve hepsini sana verdim. Her kim senden razÍ olursa ben de ondan razÍyÍm. Her kim sana buÂz ederse ben de ondan uzaÂÍm.” Góte özetleyerek anlaĴÍÂÍmÍz tarzlarda ötekinin aynÍ demek olan bu iki Gncil nüshasÍnÍn birbiri ardÍnca ortaya çÍktÍÂÍ yayÍlÍnca, alâkadar olanlar tarafÍndan tedkiklerine girióildi. Ve neticede Barnaba Gncili’nin, mevcut dört Gncil’e ve hakikaĴe ise Gznik Konsili’nin aldÍÂÍ kararlara -çünkü her óey, sonradan Gznik’te alÍnan kararlara göre bozulup deÂiótirilmióti- dört mühim noktada tamamen muhalif bulunduÂu anlaóÍldÍ. Bu bakÍó açÍsÍndan, Kur’an ve Gslâmiyet esaslarÍna tamamen ve aynen uygun bulunan Barnaba Gncili; 1- Gsa’nÍn Allah ve Allah’Ín oÂlu olmadÍÂÍnÍ, 2- Gbrahim (a.s.)’in kurban etmeye teóebbüs eĴiÂi oÂlunun “Gshak” deÂil “Gsmail” olduÂunu, 3- Beklenen Mesîh’in/KurtarÍcÍ’nÍn Yesû’ deÂil Hz. Muhammed (a.s.) olduÂunu söyleyerek; “O Resûlüllah’tÍr. Âdem Cennet’ten çÍkarÍldÍÂÍ sÍrada kapÍsÍ üzerinde -nurdan harĚerle- ‘Lâ ilâhe illellah Muhammedün Resûlüllah’ yazÍsÍnÍ görmüótür” der ve (ȉȋ / 25) 4- Yesû’un (çarmÍha gerilerek) idam edilmediÂini, belki semaya çÍkarÍldÍÂÍnÍ; asÍlanÍn (ise) Hz. Gsa’nÍn suretine benzetilen hâin Yehûda olduÂunu ortaya koyar. Góte bunlardan ve daha baóka farklardan dolayÍ, din ve ilim çevrelerinde gizliden gizliye heyecanlÍ kaynaómalar baóladÍ. Ve hararetli münakaóalara yol açÍldÍ. Özellikle

663

Dinî ve Felsefî Metinler

Gngiltere’nin büyük ruhanî/din bilginleri arasÍnda çok dikkate deÂer sözler sarf olundu. Ve haĴa Barnaba Gncili’nin Gbranice ibareli/yazÍlmÍó asÍl nüshasÍ soruldu. Góin pek nazik saĢaya gireceÂini ve haĴa daha fazla alevleneceÂini sezen Büyük Kilise, meseleyi örtbas etmek için el altÍndan óu; “…Barnaba Gncili adÍyla, bu zat tarafÍndan yazÍlmÍó bir kitap mevcut deÂildir. Bu da’va/ iddiayÍ, Gslâmlar icat etmiólerdir/uydurmuólardÍr. Yani kendi peygamberlerinin mevkiini/konumunu saÂlamlaótÍrmak için ortaya atmÍólardÍr. GspatÍ da, bulunan Gncillerin içindeki haberlerdir. Bunlar Gznik’te resmen kabul olunan dört kitab(Ín) muhteviyatÍyla çatÍóÍrlar. HaĴa bunlarÍn ciltleri bile óark-vârî/doÂuyu andÍran ve Arap usûlündedir. Ve tezhip bile edilmióler/ süslenmiólerdir…” vd. gibi akÍl ve mantÍÂa aykÍrÍ suçlamalara baóvurmaktan çekinmemióler ve ióte ancak bu sayede genióçe bir nefes alabilmiólerdir. Gerçek óu ki, bu konuda Lonsdale ve Lo(u)ra gibi ciddî ve hakkÍ tutan iki kilise mütefekkiri, Barnaba Gncili’nin Araplar tarafÍndan yazÍldÍÂÍ hakkÍndaki iĞirayÍ tamamen red eylemiólerse de, aynÍ maksatla bizim de bir (ȉȌ / 26) kaç söz söylememize müsaade buyurulmasÍnÍ okuyucularÍmdan rica ederim. Ben de diyorum ki; 1- Gslâmiyet, bir hidâyet ve hikmet ÍóÍÂÍdÍr. Herkes bu nurdan istifade etmeli ve bunu büyük bir nimet bilmelidir. Onun için (gayet) açÍk (olan bu) din, ne propagandaya muhtaçtÍr ve ne de; “Lâ-ikrâhe ę’d-dîn (=Din’de zorlama yoktur)” (2/Bakara, 256) âyet-i kerîmesinin kesin olarak emreĴiÂi (daha doÂrusu nehyeĴiÂi) gibi, ceb(i)r ve óiddete! ku halde mensuplarÍ, onun tasdikine veya methine dair uydurma kitaplar telięne tenezzül etmezler. Ve çünkü onlarÍn müslümanlÍklarÍ, sözlü veya yazÍlÍ propagandalarla ve misyonerler(in) óeytanlÍklarÍyla deÂil, aksine büyük hakikatlerin ve akla en yatkÍn ictimaî düstûrlarÍn din akideleri içinde ve Kur’an satÍrlarÍ arasÍnda bulunmasÍyla kuvvetlenmiótir. Esasen ellerindeki kitaptan bir haręnin deÂióikliÂe ve bir ifadesinin bozulmaya uÂramadÍÂÍnÍ gurur vesilesi bilen müslümanlar, düzmece yeni bir kitap yazmayÍ gerekli görselerdi, bunu daha Gslâmiyet’in baólangÍcÍnda yaparlar ve zaman zaman da buna devam ederlerdi. Bizim, tabiatÍyla ne böyle kitap uydurma iólerinden ve ne de Kur’an’Í tahrif etmekten hiç haberimiz yoktur. Bilen ve iddia eden (bir) hristiyan var ise hemen ortaya çÍkmasÍnÍ ve vesikalarÍnÍ göstererek iddia eĴiÂi óeyi ispat eylemesini rica ederiz. Hâlbuki Gncillerin hemen her baskÍda bozulmaya uÂradÍÂÍnÍ biliriz. (ȉȍ / 27) 2- KaldÍ ki, Papa (I.) Gelasius (’un) neóreĴiÂi yasak kitaplar listesine Barnaba Gncili’nin de adÍ yazÍldÍÂÍ vakit, deÂil Hz. Muhammed (a.s.s.) Efendimiz, haĴa büyük dedeleri bile dünyaya gelmemiólerdi. Gerçek (óu ki,) Gngiliz Ansiklopedisi, yasaklanan

664

Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama

kitaplar listesinde Barnaba Gncili isminin bulunmadÍÂÍnÍ büyük bir hevesle söyler ise de, bu yalanÍnÍn büyük bir zarureĴen; yani Gtalyanca ve Gspanyolca Gncil nüshalarÍnÍn ele geçmesinden sonra, yazÍldÍÂÍ sÍrada ansiklopediye óartlarÍn zorlamasÍyla geçirildiÂi çok açÍktÍr. Aradan geçen 1400 sene kadarlÍk bir zaman zarfÍnda, her ne suretle olursa olsun böyle bir yalana acaba neden lüzum görülememió idi? Ve neden dolayÍ bu yalan, son zamanlarda zaruret hâlini aldÍ? 3- Çünkü bu Gncil ortaya çÍkÍnca, yalnÍz bir-iki âyetin deÂil, hemen baótan baóa bütün surelerinin deÂiótirilmesi icap etmió ve fakat buna imkân görülmeyince; “… Bu kitabÍ Gslâmlar uydurmuólar ve Havarî Barnaba’ya isnat eylemiólerdir…” demenin daha kolay olacaÂÍna ve böylelikle doÂal olarak yasak kitaplar arasÍnda zikredilmesine akÍl ve mantÍk bakÍmÍndan (bir) kusurun/ihmâlin varlÍÂÍndan söz edilemeyeceÂine karar vermiólerdir ki; dolayÍsÍyla, yukarÍdaki ikinci maddede yazÍlÍ ansiklopedi tekzibi de güya delil göstermeye elverióli bir yer bulsun. (ȉȎ / 28) 4- Bir de buna mukabil, AvrupalÍlardan kim bu hokkabaz/óeytanlÍk ióine vâkÍf/ tanÍk olmuó ise, kendisinden bu konuda nasÍl bir tesadüfün yardÍmÍna teóekkür borçlu olduÂunun açÍklamasÍnÍ rica ederiz. Yani hangi Gslâm buna cesaret etmió ve hangi bir hristiyan bunu ne óekilde öÂrenmiótir? AslÍnda XVIII. yüzyÍla kadar hiçbir müsteórik/doÂu bilimci böyle bir sahtekârlÍktan bahsetmemió ve hiçbir listede uydurma Arapça Barnaba Gncili adÍ görülmemiótir. Dikkat çekicidir ki, Barnaba Gncili’nden ilk söz eden ve “Izhâru’l-Hakk”19 isimli kitabÍyla Gslâm Âlemi’ne ilk defa tanÍtan óahÍs, Hindli Rahmetullah Efendi Hazretleri (v. 1888)’dir ki, aradan tam bir asÍrlÍk müddet bile henüz geçmemiótir. Yani daha evvel Gslâmlar böyle bir Gncil’den haberdâr bile deÂillerdi. 5- Haydi farz edelim ki, müslümanlardan birisi bu kötü ióe kalkÍótÍ ve istediÂi gibi yazdÍ, çizdi. Fakat bu kitabÍ, Papa’nÍn özel kütüphanesine koymayÍ, ne gibi (bir) sebepten dolayÍ aklÍna getirdi? Ve oraya nasÍl koyabildi? Ve koyarken veya koydururken ne gibi dinî faydalar düóünüyordu? Ve yine anlamak istiyorum; PapalÍk kütüphane memurlarÍ, bu fazla ve garip kitabÍn oradaki mevcûdiyetini hangi tarihte öÂrenmiólerdir? Buna ait bir yazÍlÍ kayÍt tutulmuó mudur? Ve bunun üzerine bu mesele hakkÍnda yazÍlÍ bir açÍklama yayÍnlanmÍó mÍdÍr? BunlarÍ görmek ve okumak isteriz. (ȉȏ / 29) 6- EÂer müslümanlar tarafÍndan böyle bir kitap yazÍlmÍó olsaydÍ, bunun herhalde çok önce meydana getirildiÂini bilmemesinde imkân olmayan Fra Marino gibi pek zeki ve meraklÍ bir Gtalyan din bilgini, çaldÍÂÍ ve evine götürdüÂü Barnaba Gncili’ni 19

Bkz. Rahmetullah b. Halîl er-Rahmân el-Hindî, Izhâru’l-Hakk, iki cilt/tek kitap, 1424/2002, Beyrut-Lübnan

665

Dinî ve Felsefî Metinler

okur-okumaz hemen Gslâmiyet’i kabul eder miydi? Ve esasen o kitabÍ arayÍp bulmakta adetâ cinnet derecesinde aóÍrÍ bir gayret/istek göster miydi? YalnÍz bu olay bile ispat eder ki, Gtalyanca nüshasÍnÍn ele geçtiÂi tarihe kadar Barnaba Gncili adÍ, Papa’nÍn, yasaklanan óeylerin yazÍlÍ olduÂu genelgesinden baóka bir yerde geçmemiótir. Ve buna dayanarak müslümanlarÍn böyle bir kitap yazÍp ortaya salÍvermeleri akÍl ve mantÍk dÍóÍnda kalÍr. 7- Haydi bir daha farzedelim ki, bir ArapçasÍ vardÍr. Öyle ise bunu ortaya çÍkarÍn da görelim ve (ne) diyeceÂimizi diyelim. 8- BazÍ kilise baókanlarÍ da, Fra Marino tarafÍndan bulunan Gtalyanca Gncil’in kenarlarÍndaki ufak tefek Arapça hâóiyeleri ileri sürerek iddia edilen óeyi ispatlamaya, yani; “Barnaba Gncili’nin Araplar tarafÍndan hususî maksatla yazÍldÍÂÍ (safsatasÍ)”na yeltenmiólerse de bu iddiâ, her yönden çürük ve manasÍzdÍr. Çünkü hâóiye meselesi, hiçbir zaman büyük bir anlam ifade etmeyeceÂi gibi, haĴa daha çok müslümanlar lehine bir delil teókil edecek mahiyeĴedir. Çünkü bunlar(Ín) Arap diline hakkÍyla vâkÍf olmayan yabancÍlar tarafÍndan yazÍldÍÂÍ açÍk biçimde görülmektedir. (ȉȐ / 30) (Bir an için) varsayÍlsÍn ki, o hâóiyeler, kusursuz bir Arapça olsaydÍ bile bundan yalnÍz; “Gtalyanca Gncil, bir Arap veya o mübârek lisana vâkÍf birisi tarafÍndan görülmüó” hükmü verilebileceÂi, baóka türlü manalarÍn çÍkarÍlamayacaÂÍ aóikârdÍr. AslÍnda bu Gncil, daha Papa’nÍn özel kütüphanesinde iken Fra Marino’dan evvel oraya bir müslümanÍn gizlice girmió bulunduÂunu ve bir óeyler yazdÍÂÍnÍ düóünmek ne kadar yanlÍó ise, adÍ geçen kitabÍn bulunuóundan sonra da aynÍ ękrin çok anlamsÍz düóeceÂine ióaret etmek pek yerinde olur. Çünkü onu bir kitapçÍda veya óurada burada bulan bir müslümanÍn, birkaç satÍr yazÍ karaladÍktan sonra, artÍk tekrar orada bÍrakmayacaÂÍnÍ ve belki kendi memleketine getireceÂini ve getirmese bile bu olaylara dair ufak bir eserle beóer vicdanÍna tanÍtacaÂÍnÍ düóünmek, mantÍk bakÍmÍndan daha akÍllÍca olur. Oysa ki, böyle óeylerden haberimiz yoktur. 9- Yok bütün bu manalar ve ihtimaller, bulunan kitabÍn cilt óeklinden ve onun tezhip tarzÍndan çÍkarÍlÍyor ise, buna karóÍ; “Cenâb-Í Hakk akÍllar versin ve hidâyetine eriótirsin/doÂru yoluna kavuótursun” demekten baóka sözümüz olamaz. Efendiler, siz nasÍl isterseniz öyle deyiniz; çünkü güneó hiçbir vakit balçÍkla sÍvanamaz ve tabiî olarak da asla karartÍlamaz! (Ȋȇ / 31) B- Gkinci KÇsÇm Barnaba Gncili’ne ve hakkÍndaki dedikodulara iliókin verdiÂimiz bilgiler(i) ve savunmalarÍ kâfî görerek, óimdi bazÍ mühim âyetlerini ve özellikle Fahr-i Âlem (Peygamber) (s.a.s.) Efendimiz hakkÍndaki haberleri yazalÍm.

666

Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama

Halil Bey Seâde’nin teminatÍna göre, Gngilizce’sinden Arapça’ya tercümede tam sadakat gösterildiÂinden ve esasen herhangi bir sapma hâlinde ve hele uydurma ilâvelerde; “Yâhû aslÍnda böyle óeyler yoktur, sen bunlarÍ nereden çÍkardÍn?” gibi haklÍ itirazlar yükseleceÂinden, okuyucularÍn, kitabÍmÍzÍ bir gönül rahatlÍÂÍyla okumalarÍnÍ tavsiye ederiz. Ben de kalemime ve hislerime baÂlÍ kalarak yazÍlarÍ aynen nakleĴim ve haĴa bazÍ birbirini takip edegelen hatalarÍnÍ bile ióin nezaketi gereÂi yerinde bÍraktÍm. kimdi asÍl söze baólÍyorum. [53] Barnaba Gncili’nden, FasÍl 12, Allah’Ín Gsmi Sûresi20, Âyet 7’de; “Tebâreke’smullahi’l-kuddûsi’l-lezî haleka nûra cemîi’l-mukaddesîne ve’l-enbiyâi kable külli’l-eóyâi liyursilehû li-halâsÍ’l-âlemi…” cümlesi vardÍr. Hâlbuki aynÍ âyete tekabül eden Gspanya nüshasÍnda; “nûra’l-enbiyâi (ȊȈ / 32) rasûlellâhi” diye yazÍlÍdÍr bu ayeĴe. ‘Li-yursilehû’nun zamiri ve yüce ‘Rasûlellâh’ terkibi, Hz. Muhammed (a.s.)’i hedef almaktadÍr. AynÍ zamanda ‘peygamberlerin nurlarÍ’nÍn da Muhammed (s.a.s.)’in nûrundan intikal etmió olduÂu zikredilmiótir. [54] Barnaba Gncili’nden, FasÍl 17, Ghlâs Sûresi, Âyet 22’de, Hz. Muhammed (a.s.)’i kast etmek üzere; “…Ve-lâkin seye’tî ba’dî behâü…” ve 23. Âyeti’nde de; “… Li-ennehû rasûlüllâhi…” ifadeleri vardÍr. Gspanya nüshasÍnda ise buna mukabil yine Hz. Gsa Efendimiz(’in) aÂzÍndan; “Seyecîü min ba’dî nûru’l-enbiyâi ve’l-evliyâi minhu…” buyurulmuótur ki, “Cenâb-Í Hakk’Ín en evvel yaraĴÍÂÍ benim nurumdur” manasÍna gelen; “evvelü mâ-halekallahü nûrî…” Hadis-i kerif’i21, yukarÍdaki âyeti teyit etmektedir. [55] Barnaba Gncili’nden, FasÍl 36, NamazÍ Terk Etmek Sûresi, Âyet 6’da Hz. Gsa Efendimiz(’in) dilinden; “Ve-kad câe’l-enbiyâü küllühüm illâ rasûlüllâhi’l-lezî seye’tî ba’dî li-enne’llâhe yürîdü zâlike haĴâ üheyyie tarîkahû…” buyurulmuótur ki, tercümesi; “Ve muhakkak bütün peygamberler dünyaya gelmiólerdir. Bunu ve haĴa onun óeriatÍnÍ/dinini benim hazÍrlamaklÍÂÍmÍ murad eylemiótir” olduÂuna göre, Hz. Hâtemü’l-Enbiyâ (=peygamberlerin sonuncusu olan Muhammed s.a.s.) Efendimiz hakkÍnda çok açÍk bir müjde haberidir. 20

21

YazarÍn bu çalÍómasÍna baólÍca referans olarak gösterdiÂi kitabÍn, yani Dr. Halil Seâde’nin çevirisini yaptÍÂÍ Arapça Barnaba Gncili’nin bizim elimizdeki baskÍsÍnda sure isimleri bulunmamaktadÍr. Nitekim ileride müellif de bunlarÍ belirtmeyi terk etmiótir veya bu adlar, gerçekten kaynak nüshada yoktur. Burada hadis olduÂu bildirilen ve doÂruluÂu tartÍóma konusu olan bu rivayet, gerçekte hadisin kendisi olmayÍp, ona tefsir mahiyetinde yapÍlan açÍklamadÍr. Câbir b. Abdillâh’Ín nakliyle gelen bu haberin tam metni, óerhi ve sÍhhati için bkz. Gsmail b. Muhammed elAclûnî, Keófu’l-Hafâ, c. I, Beyrut 1418/1997, s. 237-238, Hd. No: 826.

667

Dinî ve Felsefî Metinler

Bu âyete karóÍlÍk gelen Gspanya nüshasÍnda ise; “Câe enbiyâu’llâhi küllühüm” -(ibaresi), Türk selîkasÍna uygun olmak için ilâve edilmiótir- (Ȋȉ / 33) “min kablî illâ rasûlüllâhi seyecîü min ba’dî be’aseniye’llâhü en usaddikahû ve uhbira’n-nâse min câiyyetihî -minhü-…”22 yazÍlarÍ okunmaktadÍr. Bu ifadeler dahi tamamen GtalyancasÍnÍn aynÍ ise de, yazÍ sitilinde daha dikkat çekici incelikler vardÍr. Özetle Hz. Gsa (a.s.); “Allah Teâlâ’nÍn kendisini, Muhammed (a.s.)’i tasdik ve onun geleceÂini insanlara haber vermek için göndermió buyurduÂunu” söylemektedir. [56] Barnaba Gncili’nden, FasÍl 39, Âdem Sûresi, Âyet 14’te óöyle yazÍlÍdÍr: “Felemmâ intesabe Âdemü alâ kademeyhi reâ ę’l-hevâi kitâbeten tete’alleku ke’ó-óemsi nassuhâ lâ-ilâhe illellâhu ve Muhammedün rasûlüllâhi” ki, Türkçesi óöyle olur: “Âdem (a.s.), -Cennet’ten çÍkmak için- iki ayaÂÍ üzerine kalktÍÂÍnda, havada çok parlak güneó ÍóÍÂÍ gibi; ‘Lâ-ilâhe illellâh ve Muhammedün rasûlüllâh (=Allah’tan baóka ilâh yoktur ve Muhammed O’nun rasûlüdür)’ yazÍsÍnÍ gördü.” Oysa Gspanya nüshasÍnda Allah ve Muhammed(’in) óereĚi isimleri arasÍnda “ve” harę dahi yoktur. Gerçekte, anÍlan nüshadaki âyet óu tarzdadÍr: “Reâ Âdemü ale’l-cenneti haĴan min-nûrin yekûlü zâlike’l-kelâmü lâ-ilâhe illellâhu Muhammedün rasûlüllâhi.” Ki, birinci kÍsÍm yazÍlarÍmÍzÍn sonlarÍnda bir münasebetle ióaret eĴiÂimiz óekilde Türkçesi; “Âdem (a.s.), -Cennet’ten çÍkarÍldÍÂÍ sÍrada- kapÍsÍ üzerinde nurdan (ȊȊ / …23) harĚerle; ‘Lâ-ilâhe illellâh Muhammedün rasûlüllâh (=Allah’tan baóka tanrÍ yoktur, Muhammed O’nun elçisidir)’ yazÍsÍnÍ görmüótür” demek olur. Bundan baóka Gspanya nüshasÍnda óunlar da yazÍlÍdÍr: “Nurdan, yukarÍdaki yazÍyÍ gören Âdem (a.s.) için; ba’de ferâÂÍ hamdi’llâhi teâlâ [aslÍnda böyle yazÍlÍdÍr] seele Âdemü bi-hakkÍ Muhammeddin rasûlillâhi: Yâ Rabbenâ men hâzâ minhü” ifadesi bulunduÂu gibi. [57] Yine bu sûrenin 16. âyetinde; “Muhammedün rasûlüllâhi” ve 24’üncü âyetinde de; “Lâ-ilâhe illellâhu Muhammedün rasûlüllâhi” yüce cümleleri vardÍr.24 AynÍ cümleler, Gspanya nüshasÍnda dahi mevcuĴur. Fazla olarak, bütün kâinatÍn bu zât hürmetine; yani Muhammed (a.s.s.) hürmetine yaratÍldÍÂÍnÍ, Cenâb-Í Hakk tarafÍndan Hz. Âdem’e bildirildiÂi dahi yazÍlÍdÍr. Çünkü nurdan harf ile yazÍlÍ, “Muhammedün rasûlüllâh” cümlesini gören insanlÍÂÍn babasÍ (Hz. Âdem) Efendimiz; ‘bu Muhammed kimdir?’ diye sormuó idi. 22

23 24

Müellięn sayfa kenarÍna kaydeĴiÂi not: Bu metinde yer alan ‘min câiyyetihî’ ifadesindeki zamir Rasûlüllâh içindir; ‘minhü’deki zamir ise Allah’a gitmektedir. Kütüphane yetkilileri bu varaka sayfa numarasÍ koymamÍólardÍr. Kelime-i Tevhîd’in Allah’la ilgili birinci kÍsmÍ -belirtildiÂi gibi- 24, Peygamberle ilgili ikinci kÍsmÍ ise 26. âyeĴe bulunmaktadÍr.

668

Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama

[59] Barnaba Gncili’nden, FasÍl 41, Cezâ ve Âdem Sûresi, Âyet 30’da; “Felemmâ iltefete Âdemü reâ mektûben fevka’l-bâbi: Lâ ilâhe illellâhu Muhammedün rasûlüllâhi” óereĚi cümlesi vardÍr25 ki, 39’uncu faslÍn âyetlerinde gösterdiÂimiz müjde(leme)leri tekit etmektedir. HaĴa bunun üzerine Hz. Âdem (a.s.) BabamÍz, bu sûrenin 31’inci âyetinde; “Eyyühe’l-ibnü Gsa’llahu en yürîde en te’tiye serîan ve tehallisanâ min hâza’ó-óikâi” diyerek26 Hz. Muhammed’in çabuk (Ȋȋ / 3427) gelmesini isterken, onun hakkÍnda; “ey oÂul” tabirini kullanmÍótÍr. Çünkü Cenâb-Í Hakk, Hz. Muhammed’i, Hz. Âdem (a.s.)’e tanÍtÍrken; “senin evlâd-lar-Índan” buyurmuó idi. [60] Barnaba Gncili’nden, FasÍl 42, Beóóera Sûresi’nde açÍklandÍÂÍ üzere Benî Gsrail kâhinlerine verdiÂi cevapta Hz. Gsa; kendisinin beklenen Mesîh/KurtarÍcÍ olmadÍÂÍnÍ, böyle bir yüce zâtÍn daha evvel yaratÍlmÍó bulunmasÍna raÂmen kendisinden sonra dünyayÍ óereĚendireceÂini, “Muhammed” diye isimlendirileceÂini haber vermió ve ayrÍca da óeriatÍnÍn kÍyâmete dek baki kalacaÂÍna; yani o mübârek kióinin Hâtemü’lEnbiyâlÍÂÍna/peygamberlerin sonuncusu olduÂuna ióaret buyurmuótur.28 Bu hususta Âyet 15’te óöyle yazÍlÍdÍr: [61] “Li-ennî lestü ehlen en-uhÍlle ribâtâtün cürmûkün ev süyûrun hizâe rasûlillâhi’llezî tüsemmûnehû Mesiyyen.29 Ellezî hulika kablî ve seye’tî ba’dî.30 (Ve seye’tî) bi-kelâmi’l-hakkÍ velâ yekûnü li-dînihî nihâyeten.31” Gspanya nüshasÍnda ise aóaÂÍdaki ifadeler ibret alan (dikkatli) göze çarpar: “Kâle Îsâ lâ-yenbeÂî lî-en-yehdime na’ley rasûlillâhi li-ennehû hulika min-kablî ve seyecîü min-ba’dî ve dînühû bâkÍn ebeden.” Ki, yukarÍdaki âyetin aynÍ demek olmakla beraber; “lâ-yenbeÂî en-yehdime na’ley rasûlillâh” fÍkrasÍ, haddinden fazla dikkate deÂerdir. (ȊȌ / 35) HakikaĴe bunun manasÍ, …32 demek olur. 25 26 27

28

29 30 31

32

Sözü edilen âyetin numarasÍ 30 deÂil, 33’tür. Bu 31 deÂil 34. âyeĴir. Bundan önceki varak numarasÍ -her nedense- verilmeyince, buradan itibaren müellięn koyduÂu sayfa numaralarÍyla sonradan yazÍlanlar birleóti; yani aynÍ rakamda buluóarak durum eóitlenmió oldu. Mesîh, Mesiyy, Havâmîd, Bimadmad = Bimazmaz, Paraklit kelimeleri Muhammed demektir. Paraklit kavramÍnÍn anlamÍ için ayrÍca bkz. kinasi Gündüz, Din ve Gnanç SözlüÂü, AnkaraKonya 1998, s. 301. 15. âyet burada bitmektedir. DevamÍndaki pasajlar ise 16 ve 17. âyetlere aiĴir. Bu ibare 16. âyet idi. Bu son bölüm 17. âyetin metnidir. AyrÍca parantez içine alÍnan kÍsÍm, Arapça Barnaba Gncili metninde olduÂu halde ilgili eserde yoktu. Maalesef, -her ne sebeptense- müellif araya koyduÂu boóluÂu doldurmamÍó; dolayÍsÍyla kaydeĴiÂi ibarenin kendince anlamÍnÍ/yorumunu buraya yazmamÍótÍr. Bize göre bunun

669

Dinî ve Felsefî Metinler

[62] Barnaba Gncili’nden, FasÍl 43, Rasûlüllâh’Ín YaratÍlÍóÍ Sûresi, Âyet 9’da Hz. Muhammed’den kinâye olarak; “Nefse rasûlihî” ve aynÍ âyete tekâbül eden Gspanya nüshasÍnda; “Evvelü halkÍ’llâhi rûhu rasûlihî minhü” cümleleri vardÍr. Ve yine aynÍ sûrenin 15 ve 25’inci âyetlerinde de Hz. Muhammed (a.s.s.)’i murâd edici (olarak) ‘Rasûlüllâh’ yüce terkipleri mevcuĴur. Bunlardan baóka Hz. Gsa Efendimiz, Gbrahim (a.s.)’in kurban vermek istediÂi oÂlunun; ‘Gshak’ deÂil ‘Gsmail’ olduÂunu kendisinden soranlara [64] söylemió ve 30’uncu âyetinde; “Fe-izâ kâne rasûlüllahi’l-lezî tüsemmûnehû mesiyyen”, yani ‘Muhammedün Rasûlüllah’ haberini, bir vesileyle karóÍsÍnda bulunanlara tekrar etmiótir. [65] Barnaba Gncili’nden, FasÍl 44, Muhammed Sûresi’nin 19’uncu âyetinde; ‘Gnne rasûlellahi’ cümlesi zikredildikten ve Hz. Gsmail (a.s.)’in kurbanlÍÂÍ meselesi tekrarlandÍktan sonra Âyet 30’da; “Ve-lemmâ raeytühû imtele’tü ‘azzâen kâilen yâ Muhammedü li-yeküni’llâhü ve li-yec’alnî ehlen en-uhÍlle seyra hizâike” ve 31’inci âyetinde de; “Li-ennî izâ-niltü hâzâ sÍrtü nebiyyen azîmen ve kuddûsellahi” denilmiótir. Gspanya nüshasÍnda bu âyetin karóÍlÍÂÍ óöyledir: “Kâle (Ȋȍ / 36) Gsa raeytü rasûlellahi fe-nâdeytü ve kultü yâ Muhammedü en-yesürranî el-münâękûne Allahü ehdemü na’leyke fe-izen ekûnü a’zamü’lenbiyâi minhü” tarzÍndadÍr. Görülüyor ki, óereĚi Muhammed ismi bu âyetlerde dahi aynen zikrolunmuótur. [66] Yine Barnaba Gncili’nden, FasÍl 54, KÍyâme Sûresi’nin 4, 10, 18, 21, 23. âyetlerinde Hz. Muhammed (a.s.) murat edilmek üzere; “Rasûlüllâh” óereĚi terkipleri vardÍr33. Ve bilhassa 9’uncu âyetinde; “Sümme yuhyi’llahü ba’de zâlike sâiru’l-asęyâi’llezîne yesruhûne üzkürnâ yâ Muhammedü!” denilmiótir. Yani yüce Muhammed isminin ne kadar sÍk sÍk tekrar olunduÂuna, dikkatli bakÍó(lar)Í çekmek isteriz. [67] Yine Barnaba Gncili’nden, FasÍl 55, Gkinci KÍyâme Sûresi de yine Muhammed (a.s.s.)’i hedef almak üzere aóaÂÍda gelen 4, 7, 16, 37. âyetlerinde “Rasûlüh”34; 18, 23, 24, 35, 36’ÍncÍ âyetlerinde “Rasûlüllâh”35; 20’inci âyeĴe “yâ Halîlî Muhammeden”; 34, 38’inci âyetlerde “Rasûlük”36 óereĚi terkipleri vardÍr.

33

34 35 36

manasÍ óudur: “Gsa óöyle dedi: Rasûlüllah’Ín ayaklarÍna kapanÍp ona hizmet etmek gerekmez. Zira o, benden önce yaratÍldÍ ama benden sonra gelecek ve dini ebediyyen kalÍcÍ olacaktÍr.” Bunlardan 4 ve 18. âyeĴekiler nasb hâlinde, 10. âyeĴeki cer hâlinde; 21 ve 23 diye belirtilen âyetler yanlÍó kaydedilmió, bunlarÍn yerine 22 ve 25. âyetlerde söylenen ifade var ve bunlar da ref hâlindedir. BunlarÍn biri (7) “li-rasûlihî”, diÂerleri “rasûlehû” óeklindedir. BunlarÍn biri (23) “Rasûlillâhi”, diÂerleri “Rasûlüllâhi” biçimindedir. Bunlardan 34’teki “Rasûlüke”, 38’deki ise “li-Rasûlike” tarzÍndadÍr.

670

Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama

[68] Yine bu sûrenin 24’üncü âyeti olan; “Fe-yücîbü rasûlüllâhi hüm Âdemü ve Gbrâhîmü ve Gsmâîlü ve Mûsâ37 ve Yesû’u’bnu Meryeme” cümlesine tekâbül eden Gspanya nüshasÍnda ise, yine dikkat çekici (ȊȎ / 37) olarak; “Muhammedün Habîbullahi” ifadesi kullanÍlmÍótÍr. [69] Yine Barnaba Gncili’nden, FasÍl 56, Üçüncü KÍyâme Sûresi, Âyet 3–4’te Muhammed (a.s.)’i murâd etmek üzere; “Rasûlüllâh” yüce terkibi vardÍr38. [70] Yine Barnaba Gncili’nden, FasÍl 57, Allah’Ín GazabÍ Sûresi, Âyet 20’de Hz. Muhammed (a.s.)’a hitâben; “Unzur ya Halîlî!” denildiÂi gibi, 23’üncü âyeĴe de “Rasûlüllâh” yüce terkibi vardÍr. [71] Yine Barnaba Gncili’nden, FasÍl 58, Âdil Sûresi, Âyet 3 ve 20’de de “Rasûlüllâh” yüce terkibi vardÍr39. [72] Yine Barnaba Gncili’nden, FasÍl 72, Rasûlüllâh’Ín Alâmeti Sûresi, Âyet 10’da Hz. Gsa, Muhammed (a.s.)’i murâd ederek; “Li-üheyyie’t-tarîka li-rasûlillâhi’l-lezî seye’tî bi-halâsÍn li’l-âlemi (=Bu âlemin temizlenmesi için yakÍnda gelecek Allah Elçisi’nin óerîatÍnÍ/dinini hazÍrlamam için)” buyurduÂu gibi; [73] 14’üncü âyeĴe de, gelmesi beklenen bu peygamberin baóÍna beyaz imâme/ sarÍk giyeceÂini ve put(larÍn) heykellerini parçalayacaÂÍnÍ ve putlara ibadeti ortadan kaldÍracaÂÍnÍ haber vermiótir40 ki, (zaten tarihsel) durum da tamamen böyle gerçekleómiótir. [74] AynÍ sûrenin 24’üncü ayetinde ise, Muhammed (a.s.) murâd edilerek; “Gnne nebiyye’llahi hîneizin ye’tî”; yani, “Allah’Ín peygamberi pek yakÍnda muhakkak gelir” buyurulmuótur ki, bunlar hep Gsa (a.s)’nÍn; “ihbârun ani’l-Âayb (=gaybdan haber verme)” cinsi/türünden (Ȋȏ / 38) mucizeleridir. [75] Yine Barnaba Gncili’nden, FasÍl 82, Diói Fil Sûresi’nin 9, 10, 13’üncü âyetlerinde; Mesiyyâh (=Messiah)41’tan -Hz. Muhammed demektir- haber vermió ve Hz. Gsa (a.s.), bir kadÍnÍn sorgusuna cevâben 10’uncu âyeĴe yazÍldÍÂÍ üzere; “Eta’lemîne eyyetühe’lmer’etü enne Mesiyyâ lâ-büdde en ye’tiye” ifadesiyle Hz. Muhammed (a.s.)’in mutlak sûreĴe dünyaya teórif buyuracaklarÍnÍ söylediÂi gibi, yine aynÍ kadÍnÍn; “Gnnî hakkan 37 38

39

40

41

Burada bir de “ve Dâvûdu” ifadesi bulunmaktadÍr. BunlarÍn ilki mudâfun-ileyh durumunda “Rasûlillâhi”, ikincisi ise “Rasûlüllâhi” óeklindedir. Bu terkibin yer aldÍÂÍ pasajlardan biri 4, öteki de 10. âyetlerdir. Zaten bu fasÍl/sure, toplamda 12 âyeĴen ibareĴir. Burada meĢûmî tercümeyle anlamÍ verilen pasaj, yalnÍzca 14. âyet deÂil; bu ifadeler, mana itibariyle 15. âyeti de kapsamaktadÍr. FarklÍ dillerdeki kullanÍma göre çok çeóitli biçimlerde ifade edilen “el-Mesiyyâ” kavramÍnÍn sözlük ve terim anlamlarÍ ile delâlet eĴiÂi mana hk. bilgi için bkz. Gncîlü Bernaba, s. 49 vd.

671

Dinî ve Felsefî Metinler

ursiltü ilâ beyti (Benî) Gsrâîle nebiyye halâsÍn42. Ve-lâkin seye’tî ba’dî Mesiyye’l-mürselü minellahi li-külli’l-âlemi’llezî li-eclihî halekallahü’l-âleme43.” Gspanya nüshasÍnda burada, “Mesiyyen” yerine; “ey Muhammedün kemâ ye’lemü mimmâ tekaddeme” olmak üzere cevap vermiólerdir ki, bunun Türkçesi; “Ben ancak Benî Gsrail’e kurtarÍcÍ olarak gönderilmió bir peygamberim. Lâkin benden sonra Cenâb-Í Hakk tarafÍndan bütün âleme gönderilen Muhammed (a.s.) gelecektir ki, Allah Teâlâ esasen bu âlemi onun için yaratmÍótÍr” olduÂuna göre, baóka bir Mesîh’in beklenmesi lâzÍm geldiÂi de bildirilmiótir. Hz. Gsa (a.s.)’nÍn bu cevaplarÍ, birçok bakÍmdan dikkat çekicidir. köyle ki, yukarÍda 17’nci âyeĴe yüce “Muhammed” ismi(nin) “Mesiyyen” kelimesiyle ifade buyurulduÂunu (ȊȐ / 39) fÍrsat addeden/bilen bazÍ misyonerler; “gelecek Mesîh’in, (kendi) soyunun ardÍndan/nesli tükendikten sonra Hz. Gsa’nÍn tekrar diriltilerek havarilere manevî feyiz vermesidir ve baóka birisi deÂildir” iddiasÍnÍ ileri sürmüóler ise de, hiçbiri doÂru deÂildir. Çünkü o halde “gelecektir” demez, “geleceÂim” buyururlardÍ. Esasen Hz. Gsa’dan sonra baóka bir kurtarÍcÍnÍn hristiyanlÍk âleminde beklenildiÂi óu nakille de sabiĴir ki, daha Miladî ikinci asrÍn sonunda Mintó (?) adÍnda çok soę bir zât tarafÍndan böyle bir iddianÍn ileri sürüldüÂü ve gerçekte Mintó’in beklenen mesih olup olmadÍÂÍnÍn bir heyet tarafÍndan tetkik edildiÂini tarihler yazarlar. HaĴa daha garibi, OsmanlÍ tarihlerine kadar geçen ve (Sadrazam) Köprülü Mehmed Paóa (1551–1661) zamanÍnda muhâkeme edildikten/sorgulandÍktan sonra Gslâm/müslüman olan Sabetay Sevi de bunlardan birisidir. Bu kiói Gzmir kehri’nde doÂmuó (1626), 1676’da Gstanbul’da vafat etmiótir. Glmi kuvvetli bir Yahudi idi. Avrupa’da da dolaóarak kendisinin beklenen mesih olduÂunu iddiâ etmió ve birçok bilgin papazÍ kendisine iman eĴirmió/inandÍrmÍó idi. EÂer “beklenen kurtarÍcÍnÍn”, Hz. Gsa’nÍn asÍldÍktan sonra tekrar dirilmek suretiyle havarilerle buluómasÍ olsaydÍ, ne Mintó ve ne de Sabetay Sevi ortaya çÍkar ve ne de arkalarÍna takÍlacak papazlar (ȋȇ / 40) bulunurdu. Demek ki, Hz. Gsa’dan sonra birisi beklenilmekte idi. Bu yüzden Hz. Kur’an’Ín; “Ve-mübeóóiran bi-rasûlin ye’tî min ba’di’s-mühû Ahmed (=Ve kendisinden sonra adÍ Ahmed olan bir peygamberi müjdeleyici olarak gelen)…” (61/Saě, 6) âyet-i kerîmesi de, evvelki Gncil’lerde bu haberin yazÍlÍ bulunduÂunu pek haklÍ olarak haber vermekte imió. Nitekim Gngiliz teb’asÍndan hidâyete ermió/müslüman olmuó eó-keyh Muhammed Beyrem (?) isimli ciddi (bir) kiói; “Ben, Vatikan hususî kütüphanesinde, Hz. Muhammed (a.s.)’in peygamber olmasÍndan 42 43

16. âyet. 17. âyet.

672

Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama

evvel Himyerî kalemi/yazÍsÍ ile yazÍlmÍó bir Gncil gördüm ki, bunda Hz. Mesîh/Gsa; ‘Ve-mübeóóiran bi-rasûlin ye’tî min ba’di’s-mühû Ahmed’ buyurmuótur” demiótir. TÍpkÍ bunun gibi, 1907 tarihinde ManastÍr Harbiye Mektebi’nde muallim bulunduÂum sÍralarda bu óehir ulemâsÍndan Mâlik Efendi isminde muhterem bir óahsa, büyük ihtimâlle SarÍ SaltÍk ManastÍrÍ PapazÍ tarafÍndan gizli bir óekilde gösterilen çok eski ve Milad’Ín ikinci asrÍnda kopya edilmió, Gbranî dilinde (yazÍlmÍó) bir Gncil’de, tercümesi tamamen; “Ve-mübeóóiran bi-rasûlin ye’tî min ba’di’s-mühû Ahmed” manalarÍna gelen bir âyeti, diÂer birçok ilgili âyetlerle (birlikte) kaydetmió idim. Üzüntüyle (belirtmek gerekirse), birisine vermek ve bir daha ele geçirememek suretiyle bunlarÍ kaybeĴim. YalnÍz her nasÍlsa bir âyetini -ki, aóaÂÍya yazÍlmÍótÍr- ezberimde muhafaza edebilmiótim. Ama o âyeti, herhangi bir makaleme -sÍrf hatÍrÍmda kalmÍótÍr- diye kaynak gösterememiótim. Fakat bir-iki yÍl önce Havza’da eski ve nadir kitaplar mütehassÍsÍ vefa sembolü sevgili dostum (ȋȈ / 41) Mahmûd AÂa-zâde Mustafa Çon tarafÍndan hediye edilen “kerhu Rûznâme-i keyh Vefâ” adlÍ yazma bir risalenin sol boó sayfalarÍndan birisinde, sÍrf zayi/yok olmasÍn diye hatÍra kabilinden; “Âyetün mine’l-Gncîl (=Gncil’den bir âyet)” ifadesini ve bunu müteâkip hatÍrÍmda kalmÍó olan âyeti görünce fevkalâde memnun oldum. Ve bunu adetâ manevî bir mükâfat gibi telâkki eĴim. Bahis vevzûu âyet óudur: “Âbtevni Âzertûni Berfutûnûni LôÂÍslînî Benûtü AÂser ve Lât Gelsulûsîn Tûtûmendî Mevâmîdû Âbsendûsî Nâküdsî Bistesî” ki, Türkçesi; “Âzde-oÂullarÍndan Gbrahim (a.s.)’in oÂlu Gsmail (a.s.) neslinden Mekke’de doÂarak doÂruluÂu ile anÍlacak, nesep/soy itibariyle sâlih bir peygamber gelecektir ki, mübârek ismi ‘Muhammed / Mevâmîdû’ olacaktÍr. Ona uyanlar âhireĴe bahtiyarlar zümresinde bulunacaklardÍr” olduÂuna göre, Barnaba Gncili gibi (o da) tahrife uÂramamÍó demektir. KaydeĴiÂi âyetlerden bir tanesi de; “Ve-mübeóóiran bi-rasûlin” âyet-i kerîmesi manasÍna geleni idi. Fakat bu âyetin ArapçasÍ hafÍzamda kalmadÍÂÍ gibi, Mustafa Çon’un kitabÍnda tamamen silik bulunduÂu için buraya geçirilememiótir. Özetle söylemek gerekirse, Hz. Kur’an bu meseleyi kurcalamak suretiyle hristiyanlÍk âlemine demek istiyor ki, “Hani sizin Gncil’inizde (ȋȉ / 42) óöyle bir âyet var idi; onu niçin kaldÍrdÍnÍz?!” Ki, çok dikkat çekicidir. [76] Yine Barnaba Gncili’nden, FasÍl 83, Berâe(h) Sûresi, Âyet 23’te; “Li-ennehû kuddûsü’llâhi hakkan ve nebiyyün mürselün li-halâsÍ’llezîne yü’minûne bihî” diye yazÍlÍdÍr ki, Hz. Muhammed (a.s.)’i murat etmek üzere Türkçesi; “Ne Berâ (ne hoó, ne güzel); o, Cenâb-Í Allah’Ín hâs ve pâk kullarÍndan olup kendisine iman edenler için kurtarÍcÍ (olarak) gönderilmió bir nebî/peygamberdir” demek olur ve yine bu sûrenin 25’inci

673

Dinî ve Felsefî Metinler

âyetinde; “Mesiyyâ Rasûlillâhi” ifadesi vardÍr ki, görüldüÂü üzere; “Allah’Ín Elçisi Muhammed” demektir. [77] Yine Barnaba Gncili’nden, FasÍl 90, Gslâm Sûresi, Âyet 3’te; “(li-) Rasûlihi’l-lezî” ve Âyet 4’te; “Rasûlehû” terkipleri de Hz. Muhammed (a.s.)’i hedef almaktadÍr. [78] Yine Barnaba Gncili’nden, FasÍl 96, Mübeóóer/Müjdelenen (kiói) Sûresi’nin hemen her âyetinde muhtemel sorulara, beklenen mesihin kendileri olmadÍÂÍna ve Cenâb-Í Hakk tarafÍndan va’d edildiÂi üzere, bu peygamberin Gbrahim (a.s.) sülalesinin Gsmail kolundan geleceÂine ve herhalde gelmesiyle dünyayÍ óereĚendirecek olan bu mübârek insanÍn hak ve hakikatin ta kendisi olan sözlerine, inananlarÍn kurtuluó bulacaklarÍna dair Hz. Gsa (a.s.)’nÍn mühim haberler vermesi oldukça dikkat çekicidir. Bu cümleden olarak, bu sûrenin 3 ve 4’üncü âyetlerinde (ȋȊ / 43) Hz. Muhammed hakkÍnda oluóan suale cevaben Yahudi baó-kâhini Hz. Gsa (a.s.)’ya óöyle (demektedir): “Gnnehû mektûbün fî-kitâbi Mûsâ enne ilâhenâ seyursilü lenâ Mesiyye’llezî seye’tî li-yuhbiranâ bi-mâ yürîdüllahü ve seye’tî li’l-âlemi bi-rahmeti’llâhi44 li-zâlike ercûke en tekûle lena’l-hakka hel ente Mesiyye’llahi’llezî nentezÍruhû.” Yani özetle; “Hz. Musa(’nÍn) Tevrat’Índa yazÍlÍ bulunduÂu üzere, Cenâb-Í Hakk’Ín âlemlere rahmet olarak göndereceÂi haber verilen, beklediÂimiz kurtarÍcÍ, bizzat sen isen, bize söylemenizi rica ederim” demió ve Hz. Gsa (a.s.) da aynÍ sûrenin 5’inci âyetiyle óöyle; “Hakkan innellâhe ve’ade hâkezâ ve-lâkinnî lestü hüve li-ennehû hulika kablî ve seye’tî min45 ba’dî” (diye) cevap vermiótir ki; görüldüÂü üzere aynÍ óey, Cenâb-Í Hakk’Ín va’d eylediÂi ve kendisinin beklenen kurtarÍcÍ olmadÍÂÍ ve bu mübârek zâtÍn, (yani) Muhammed (a.s.)’in kendisinden evvel yaratÍldÍÂÍ ve sonra geleceÂi merkezinde/yönündedir. [79] Ve kezâ, yine aynÍ sûrenin 6’ÍncÍ âyetinde yüce “Mesiyyâ” ismi bulunduÂu46 gibi, 8’inci âyetinde de, te’kiden Hz. Gsa; “Ben bütün yeryüzü kabilelerinin beklediÂi mesih deÂilim” buyurmuólardÍr. [80] Ve yine aynÍ sûrenin 11’inci âyetinde, sözü edilen Nebî/Peygamber Hazretleri; “Hîneizin yerhamüllâhü’l-âleme ve yursilü rasûlehû’llezî haleka külle’l-eóyâi li-eclihî.” (Yani;) “ArtÍk Cenâb-Í Hakk, bu âleme merhamet eylesin ve bütün varlÍklarÍ, hürmetine (ȋȋ / 44) yaraĴÍÂÍ elçisini göndersin!” dedikten sonra; 12’nci âyetinde bu mübârek óahsÍn, Kudüs’ün güneyine düóen bir mÍntÍkadan zuhur edeceÂini, putlarÍ ve putlara tapanlarÍ tamamen tepeleyeceÂini/ortadan kaldÍrmaya yöneleceÂini de haber vermiótir. Ve nitekim olaylarÍn böyle cereyân eĴiÂini bütün dünya bilir. 44 45 46

Kaynak gösterilen Gncil’de bu ifade; “rahmetün mine’llâhi” tarzÍnda yer almaktadÍr. Kaynak Gncil’deki âyeĴe “min” edâtÍ bulunmamaktadÍr. Bu kavramÍn geçtiÂi âyet, 6 deÂil 7’dir.

674

Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama

YazdÍÂÍmÍz bu kadar tebóirata/müjdeli haberlere öbür tarafÍn aóÍrÍ derecede inatçÍlÍk göstererek gözlerini yummasÍ, ne kadar da gariptir?! Evet, o kadar tuhaĞÍr ki, bir insanÍ Allah’lÍÂa yükseltirler de, bu yeni Allah’Ín sözlerine inanmazlar. Yani Hz. Muhammed’in risâletini/elçiliÂini kabul etmezler. Özellikle peygamber olarak gönderileceÂi, binlerce seneden beri haber verilen ve bir yanlÍólÍÂa meydan verilmemesi için de yüce vasÍĚarÍ bir bir sayÍlan bir zât hakkÍnda… Biz buna karóÍ uzun uzadÍya görüó açÍklamaktansa, Hz. Kur’an’Ín mucizevî/óaóÍrtÍcÍ bir óekilde söylediÂi; “Gnnâ hedeynâhü’s-sebîle immâ óâkiran ve immâ kefûran (=Biz onu/ insanÍ bir yola koyduk; buna karóÍn o ya óükreden, ya da nankörlük eden -bir kiói- olur)” (76/ Gnsan, 3) âyet-i kerîmesini tekrarlamakla yetiniriz. [81] Yine Barnaba Gncili’nden, FasÍl 97, Muhammedün Rasûlüllah/Allah’Ín Elçisi Muhammed Sûresi, Âyet 4’te, Hz. Gsa (a.s.) Efendimiz, kendisinden sonra bir peygamberin mutlak sureĴe geleceÂine ve onun ebedî kalacak dininin Allah tarafÍndan muhafaza edileceÂine dair mühim müjdeler ve haberler verdikten sonra47, muhatabÍ (olan) Kâhin’in, 7’nci âyeĴe; “Eye’tî rasûlün âheru48 ba’de mecî-i Rasûlillâhi?” tarzÍnda (ȋȌ / 45) ve Gspanya nüshasÍnda fazla olarak, “Hâtemü’l-Enbiyâi” terkîbiyledir ki; “Peygamberlerin sonuncusu (olan) Allah Rasûlü’nün teórîęnden sonra, artÍk baókalarÍ gelmeyecek midir?” meâlindeki sualine karóÍ da; “Lâ-ye’tî ba’dehû enbiyâü sâdikûne mürselûne mine’llahi ve lâkin ye’tî adedün Âafîrun mine’l-enbiyâi’l-kezibeti”49 buyurmuólardÍr. GörüldüÂü üzere; “Muhammed (a.s.)’den sonra Allah tarafÍndan gönderilmió sadÍk nebî/elçiler gelmeyecektir ve lâkin çok sayÍda yalancÍ peygamberler ortaya çÍkacaktÍr” demek olur.50 47 48 49 50

AnahatlarÍyla çevirisi sunulan bu pasajlar, 4. âyetin deÂil, 5 ve 6. âyetlerin karóÍlÍÂÍdÍr. Kaynak Gncil’de burasÍ çoÂul, yani; “rusulün âherûne”olarak kayÍtlÍdÍr. Bu ibâreler, 8 ve 9. âyetlere aiĴir. Bu sayfanÍn arkasÍna, yani boó olan tarafÍna óöyle bir rivayet kaydedilmiótir: ‘An Ebî Mûsa’l-Eó’arî (r.a.) “Gnne beyne yedeyi’s-sâ’ati selâsîne deccâlen [ey; ‘ef’âlühüm ef’âlü’d-deccâli fî-darari hâzihi’l-ümmeti ve Ízhâri’d-dalâli ve’l-fesâdi ve’l-ętneti ve’l-bide’i’] kezzâben.” Türkçe karólÍÂÍ, Ebû Mûsâ el-Eó’arî (r.a.)’den nakledildiÂine göre; “KÍyamet öncesinde 30 yalancÍ deccal [yani ‘bu ümmete zarar verme, onlara dalâlet/sapÍklÍk, fesat/bozgunculuk ve bid’at/uydurma söz ve davranÍó yollarÍnÍ açÍkça gösterme hususunda ióleri Deccâl’Ín ęil/eylemleri gibi olan insanlar’] ortaya çÍkacaktÍr” olan bu metnin tam olarak kaynaÂÍnÍ ne yazÍk ki bulamadÍk. Ancak bunun, baóka bir ravinin nakliyle ve óerhsiz salt hadis metni olarak diÂer bir versiyonunu görmek için bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. II, Gstanbul 1982, s. 117–118. (HaĴÍn görünümünü dikkate alarak söylemek gerekirse, bu not yazara ait deÂildir diyebiliriz. Çünkü oldukça bozuk olan bu hat, onun yazÍ sitiline hiç benzemiyor. DolayÍsÍyla bunun, baóka birinin kaydÍ olduÂu kanaatine sahibiz.)

675

Dinî ve Felsefî Metinler

[82] Yine aynÍ Kâhin’in, gelecek peygamber(in) isminin ve tanÍnmasÍ için ne gibi alâmetleri bulunacaÂÍnÍn, 13 numaralÍ âyetiyle51 olasÍ sorusuna karóÍ da Hz. Gsa (a.s.), bu sûrenin 14, 15, 16, 17’nci âyetleriyle; “Gnne isme Mesiyyâ acîbün li-ennellâhe nefsehû semmâhü lemmâ-haleka nefsehû ve-veda’ahâ fî-behâin semâviyyin. Kâlellahü Ísbir yâ Muhammedü! Li-ennî li-eclike ürîdü en-ehluka’l-cennete ve’l-âleme ve cemmen Âafîran mine’l-halâikÍ’lletî ehebühâ leke haĴâ enne-men yübâriküke yekûnü mübâraken ve-men yel’anüke yekûnü mel’ûnen. Ve-metâ erseltüke ile’l-âlemi ec’alüke rasûlî li’l-halâsÍ ve-tekûnü kelimetüke sâdikaten haĴâ inne’s-semâe ve’l-arda tehinâni ve-lâkinne îmâneke lâ-yehinu ebeden. Gnne ismehü’l-mübâreke Muhammedün”52 buyurmuólar(dÍr). DiÂer taraĞan Gspanya nüshasÍnda mana itibariyle hemen aynÍ (ȋȍ / 46) mâhiyeĴe olmak üzere óu satÍrlar vardÍr: “Câet tâifetün mine’l-yehûdi bi-‘Îsâ yes’elûne an-ismi’n-nebiyyi’llezî yüb’asü fî-âhiri’zzemâni ve-vesafehû fî-kandîlin min-nûrin ve-semmâhü Muhammeden. Kâle yâ Muhammedü! Isbir li-eclike halektü kesîran ve-hebtü leke küllehû fe-men radÍye minke fe-ene râdÍn minhü ve-men yebÂaduke fe-ene berîün minhü fe-izâ ürsiltü yefûku kelâmüke ‘alâ külli’l-kelâmi ve óerî’atüke bâkÍn ilâ-ebedi’l-âbidîne” ki, bu âyetlerin kÍsaca anlamlarÍ, birinci kÍsmÍn sonunda da gösterildiÂi üzere óöyledir: “Yahudilerden bir taife/topluluk Hz. Gsa’ya geldiler; âhir zamanda gönderilecek peygamberin adÍnÍ sordular. Hz. Gsa dedi ki; Allah Teâlâ âhir zaman peygamberini yaraĴÍ ve onu nurdan bir kandil içine koydu ve ona Muhammed ismini verdi. Dedi ki; ey Muhammed, sabret! Birçok halkÍ/varlÍÂÍ senin için yaraĴÍm ve hepsini sana verdim. Her kim senden memnun olursa, ben de ondan memnun kalÍrÍm; her kim sana kÍzarsa, ben de ondan uzaklaóÍrÍm. GönderildiÂin vakit, senin kelâmÍn, her çeóit sözün fevkinde/üstünde bulunacak ve dinin sonsuza dek kalÍcÍ olacak(tÍr).” Hz. Gsa’dan bu detaylÍ haberleri öÂrenen oradaki kióiler, hep bir aÂÍzdan olmak üzere aynÍ sûrenin 18’inci âyetinde53 yazÍlÍ olduÂu üzere; “Yâ Allahu ersil lenâ rasûleke yâ Muhammedü te’âl serî’an li-halâsÍ’l-‘âlemi.” Türkçesi; “Ey Rabbim(iz), elçini bize gönder! Ey Muhammed, bu âlemin kurtuluóu için çabuk (ȋȎ / 47) gel!” diye baÂrÍótÍlar. Fakat garip deÂil midir ki, Hâtemü’l-Enbiyâ Efendimiz Hazretleri, peygamber olarak dünyayÍ óereĚendirdiklerinde; Gslâmiyet gibi bir din, Kur’an gibi bir rehber getirdikleri halde óimdi (hâlâ) onu bekleyenler vardÍr. Ve hele Musevî/Yahudilerlerden bekleyenler daha çoktur. 51 52

53

Bu soru 13’te deÂil, 14. âyeĴe geçiyor. Bu pasajlar 15, 16, 17 ve 18. âyetler olup, biten her âyetin sonuna nokta konularak birbirinden ayrÍlmÍótÍr. Bu 18 deÂil, sûrenin 19. ve son âyetidir.

676

Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama

[83] Yine Barnaba Gncili’nden, FasÍl 112, Elif Lâm Mîm ‘Îsâ Sûresi, Âyet 17’de/ye óöyle bir ifade konulmuótur: “Ve-lâkin metâ câe Muhammedün Rasûlüllâhi’l-mukaddesü tezâlü ‘annî hâzihi’l-vasmetü.” Yani; “Ve ancak pâk ve temiz olan Allah(’Ín) Elçisi Muhammed (a.s.) dünyaya geldiÂinde bu ar/utanma ve üzüntü benden gider, yok olur.” Ve yine bu sûrenin 118’nci âyetinde “Muhammed” manasÍna gelen yüce “Mesiyyâ” ismi vardÍr. [84] Yine Barnaba Gncili’nden, FasÍl 122, Sûre…(?), Âyet 16’da; “(ve) Dîne rasûlike’lhakîkÍyyi”54 denildiÂi gibi, 26’ncÍ âyeĴe de; “Kemâ necceyte Mustafâke ikrâmen li-nefsike ve-ikrâmen li-rasûlike’llezî li-eclihî halektenâ ve-ikrâmen li-külli kuddîsîke ve enbiyâike” ifadesi55 kullanÍlmÍótÍr. [85] Yine Barnaba Gncili’nden, FasÍl 136, Ale’l-Kâęrîne Azâben Ebeden/KalÍcÍ Azap GnkarcÍlar Üzerine Olsun Sûresi’in 9, 12’nci âyetlerinde56 Hz. Muhammed (a.s.)’i hedef alan “Rasûlü/illâh” ifadelerine rastlandÍÂÍ gibi, 15’inci âyetinde de; (ȋȏ / 48) “keytanlarÍn birbirlerine, ‘kaçÍnÍz kaçÍnÍz!’ DüómanÍnÍz Muhammed Aleyhi’s-Selâm intikam almaya geliyor” tarzÍnda velvele/vesveselerini gösteren; “Uhrubû uhrubû fe-inne adüvvenâ Muhammeden kad etâ” cümlesiyle Hz. Muhammed (a.s.) Efendimiz’in óereĚi isimleri óeytanlar tarafÍndan bile tekrarlanmÍótÍr. [86] 136’ÍncÍ veya Ale’l-Kâęrîne Azâben Ebeden Sûresi demek olan sûrenin en fazla dikkat çeken âyeti (ki,) 18 numaralÍ âyeti aóaÂÍdaki gibidir: Cebrâîl (a.s.)’in Cehennem’i ziyaretinde, orada azap görmekte olan günahkâr mü’minlerin; “Yâ Muhammedü eyne va’düke lenâ57 enne-men kâne ‘alâ dînike lâ-yemküsü ę’lcehîmi ile’l-ebedi.” Yani; “Ey Muhammed (a.s.s.), senin dininde bulunan mü’minlerin ebediyyen cehennemde kalmayacaklarÍna dair (bize) olan va’din/sözün nerede?” diye baÂrÍótÍklarÍnÍ, yanarken (de) yüce “Muhammed” ismini ayyuka/yÍldÍz gibi açÍÂa çÍkarÍrlar. Gspanya nüshasÍnda bu konudaki ifâdeler aóaÂÍda yer aldÍÂÍ gibidir: “Kâle ‘Îsâ ba’de en-yedhule ‘asâtü’l-mü’minîne el-cehenneme yecîü Cebrâîlü ilâ-cehenneme ve yüvâcihü’l-mü’minîne ve-hüm yekûlûne yâ Muhammedü eyne va’düke men yakbelü dîneke lâ-yebkâ muhalleden ę’n-nâri fe-izen Cebrâîlü ahbera Muhammeden bi-mâ semi’a min ‘asâti’lmü’minîne fe-nâdâ Muhammedün Rabbehû fe-kâle yâ Rabbi inne va’deke’l-hakku ve ente ehkamü’l-hâkimîne fe-ersele’llâhü Te’âlâ Cebrâîle ve Mîkâîle ve Gsrâfîle (ȋȐ / 49) ve ‘Azrâîle fe-ehracûhüm mine’n-nâri ve-edhalûhümü’l-cennete.” 54 55 56

57

Bu ifade 16’da deÂil, 17. âyeĴe geçmektedir. Bu ibare 26’da deÂil, 27. âyeĴe bulunmaktadÍr. Bu terkip 10 ve 12. âyetlerde olup, bunlardan birincisi ref’, ikincisi ise cer hâlinde bulunmaktadÍr. “Bize” ya da “bizim için” anlamÍna gelen bu zamir kaynak Gncil’de yoktur.

677

Dinî ve Felsefî Metinler

GörüldüÂü üzere burada dahi yüce Muhammed ismi üç defa tekrarlanmÍótÍr. Bu uzun ibarenin Türkçesi de yukarÍdakinin (hemen hemen) aynÍ olmak üzere óöyle deriz: “Gsa (a.s.) dedi ki, mü’minlerin günahkârlarÍ cehenneme atÍldÍktan sonra Hz. Cebrail (a.s.) oraya uÂradÍÂÍnda bunlarÍn; ‘ey Muhammed, senin dinini kabul edenler cehennem ateóinde sonsuza deÂin kalÍcÍ olarak asla bÍrakÍlmayacaÂÍna dair verdiÂin söz nerede?’ diye baÂÍrÍómakta olduklarÍnÍ Hz. Muhammed’e haber vermesi üzerine adÍ geçen kiói/Gsa; ‘Ey Rabbim, senin va’din haktÍr. Ve sen, hâkim/hükmedenlerin en hâkimi/güzel hükmedenisin’ duasÍyla Cenâb-Í Hakk’a boyun bükerek yakarÍóta bulundu. Bunun üzerine Allah Te’âlâ Hazretleri de Cebrail, Mikail, Gsraęl ve Azrail (a.s.)’i gönderdi. Mü’minlerden günahkâr olanlarÍ Cehennem’den çÍkararak hepsini Cennet’e koydu.” Bunlardan baóka yine bu sûrenin 19’uncu âyetinde Hz. Muhammed (a.s.)’i murâd eden “Rasûlillâh” yüce terkîbi vardÍr. Ve yine bu sûrenin 20’nci âyetinde; “günahkâr mü’minlerin Cehennem’den çÍkarÍlmasÍ” meselesi hakkÍnda óöyle ifadeler vardÍr: “Fe-hîneizin yükellimü’r-rasûlü Allâhe ve-yekûlü Rabbî ve Glâhî üzkür va’deke lî58 bi-en lâ-yemküse’llezîne kabilû dînî ę’l-cehîmi ile’l-ebedi.” Yani; “Ey Benim Rabbim ve AllahÍm! Benim dinimi kabul edenlerin sonsuza dek cehennemde kalacaklarÍna (Ȍȇ / 50) yönelik sözünü istiyorum” yalvarÍóÍna karóÍ, 21’nci âyet ile; “Utlüb mâ-türîdü yâ Halîlî li-ennî ehebüke külle mâ-tatlubü!” buyurulmuótur ki; “Arzu eĴiÂini iste ki, ben sana bütün talebini hibe edeceÂim, yani vereceÂim” demek olur. Burada Hz. Peygamber Efendimiz Cenâb-Í Hakk tarafÍndan, ‘Ey Sevgilim’ hitâbÍyla iltifâta mahzar olmuólardÍr. [87] Yine Barnaba Gncili’nden, FasÍl 137, kefâ’at-i Muhammed Aleyhi’s-Selâm Ba’de’l-KÍyâme(h)/KÍyâmet’ten Sonra Hz. Muhammed (a.s.)’in kefaati Sûresi’nin 1, 4, 6’ncÍ âyetlerinde de ‘Rasûlüllâh’ terkipleri59 vardÍr. Esasen bu sûrenin ismi de Hâtemü’l-Enbiyâ Efendimiz’in yüce adlarÍna (atÍĞa bulunmakta)dÍr. Bilhassa bu ve bundan evvelki sûrelerin isimlerini ibret nazarÍyla hatÍrda tutmak pek yerinde olur. [88] Yine Barnaba Gncili’nden, FasÍl 140, Mevt/Ölüm Sûresi, Âyet 1’de ‘Rasûlillâh’ terkibi vardÍr ki, bunlarÍn Hz. Muhammed (s.a.s.)’i hedef aldÍklarÍnÍ söylemek zâid/ gereksizdir. 58 59

Kaynak kitabÍn burasÍnda; “ben senin kulunum” manasÍna gelen “ene ‘abdüke” ilâvesi vardÍr. 1. âyeĴeki “Rasûlüllah”, 4. âyeĴeki “Rasûlihî”, 6. âyeĴeki ise “Rasûlillâh” óeklindedir.

678

Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama

[89] Yine Barnaba Gncili’nden, FasÍl 141, Hâin Sûresi, Âyet 16’da; “Gnne Mesiyyâ 60

lâ -ye’tî min-nesli Dâvûde kemâ-kâle lenâ ehadü telâmîzihi’l-ehÍssâi bel yekûlü innehû ye’tî min-nesli Gsmâîle”61 denilmiótir ki, Hz. Muhammed (a.s.)’in, Davut’un neslinden deÂil belki Gsmail’in soyundan geleceÂi, bir defa daha tekit edilmió olur. (ȌȈ / 51) Yine Barnaba Gncili’nden, FasÍl 142, Gkinci Hâin Sûresi, Âyet 17’de beklenen Mesîh’in Davut’un neslinden deÂil, Gsmail (a.s.)’in sülalesinden geleceÂi62 bir kere daha açÍklÍÂa kavuómÍótur. [90] Ve benzer biçimde FasÍl 158, Dünyâ Sûresi, 24’üncü âyetinde Hz. Muhammed (a.s.)’den dolayÍ óereĚi “Rasûlellâhi” terkibi vardÍr. [91] Yine Barnaba Gncili’nden, FasÍl 163, Ümmetü Muhammedin Rasûlillâhi/ Allah(’Ín) Elçisi Hz. Muhammed’in Ümmeti Sûresi’nin 7’nci âyetinde öÂrencilerinin; “Yâ muallimü men ‘asâ en-yekûne zâlike’r-racülü’l-lezî tetekellemü63 ellezî seye’tî ile’l‘âlemi.” Türkçesi: “Ey Muallim/Hoca, yakÍnda dünyaya geleceÂinden bahseĴiÂiniz -mübarek- adam/zât kimdir?” suâline karóÍ Hz. Gsa (a.s.), az bulunur cinsten/nadirattan olmak üzere yine aynÍ sûrenin 8’inci âyetinde; “Gnnehû Muhammedün Rasûlüllahi” demekle, acele tarafÍndan/tez elden okuyanlarÍmÍza çok fazla dikkat çeken bir cevap olarak gösterebiliriz. YalnÍz óu cevabÍ bile, vicdan taóÍyan hak ve hakikate düókün diÂer dinler mensuplarÍ için bile neler yapmaya muktedir deÂildir ki? Biz bu mühim noktayÍ burada óerh etmekten/açÍklamaktan ise, herkesin telakkî/anlayÍó-kavrayÍó kabiliyetine bÍrakmayÍ daha doÂru buluruz. [92] Yine Barnaba Gncili’nden, FasÍl 167, Takdir Sûresi, 9’uncu âyetinde; “‘An Rasûlillâhi”, [93] FasÍl 176, Cennet Sûresi’nde64; “Rasûlüllâhi”, [94] FasÍl 189, GĴekû’llâhe/Allah’a KaróÍ Gelmekten SakÍnÍnÍz Sûresi’nde “Mesiyyâ” ifadeleri65 (Ȍȉ / 52) vardÍr ki, hepsi de Peygamberimiz Muhammed (a.s.)’e ióarettirler. [95] Yine Barnaba Gncili’nden, FasÍl 190, Sûre…(?), Âyet 5’te; “Enne-Gsmâîle hüve ebün li-Mesiyyâ (=Gsmail (a.s.), (Hz.) Muhammed (a.s.)’in sülâle(sinden gelme) baba60

61 62 63 64 65

Bu olumsuzluk edatÍ, kaynak nüshada “len” olarak yer almaktadÍr. O takdirde bundan sonra gelen ęilin i’rabÍ “ye’tiye” olmasÍ lazÍm gelir. Bu âyet, 141. sûrenin deÂil 142. surenin 17 numaralÍ âyetidir. Bu bilgiler aynÍ sûrenin 18. âyetinde yer almaktadÍr. Kaynak kitapta burada “anhü” zamiri vardÍr. Belirtilmeyen âyet numarasÍ, 7’dir. Bu ifade 189 no’lu sûrede deÂil, 190. sûrenin ilk âyetinde ve sadece bir defa geçmektedir.

679

Dinî ve Felsefî Metinler

sÍdÍr)” ifadesi bulunduÂu gibi, 7’nci âyetinde de Peygamberimize ait, “Rasûlehû’ kelimesi vardÍr66. Yine bu sûrenin 8’nci âyetinde ise, Mûsâ (a.s.)’ya atfen; “Glâ-Rasûlillâhi kâilen hâzâ hüve’llâhü67 li-eclihî haleka’llâhü külle óey’in” denilmiótir ki, bu tarz ifade Barnaba Gncili’nde birkaç sûre(de) tekrarlanmÍó ve bütün varlÍklarÍn Hz. Muhammed (a.s.) için yaratÍldÍÂÍ zikrolunmuótur. [96] Yine Barnaba Gncili’nden, FasÍl 191’de; “Gsmail oÂlu Mesiyyâ”68 ve bu sûrenin 8’inci âyetinde, “(ilâ-)Rasûlillâhi” [97] ve 192’nci FasÍl, Sûre…(?), 6’ncÍ âyetinde, “(bi-)Mesiyyâ” ifadeleri bulunduÂu gibi, Gspanya nüshasÍnda yukarÍda zikrolunan 6’ncÍ âyete tekabül etmek üzere; “Allah69 es-selâmetü li-külli’l-mü’minîne in-lem-yekün dîne Muhammedin lem-yeküni’sselâmetü minhü.” Türkçesi; “EÂer Gslâm Dini olmasaydÍ, selâmet/kurtuluó olmazdÍ” yazÍlarÍ okunmaktadÍr. Burada yeri gelmióken yine hatÍrlatmak gerektir ki; “Mesiyyâ” kelimesi, “Muhammed” demektir. [98] Yine Barnaba Gncili’nden, FasÍl 198, Sûre…(?), Âyet 15’te Hz. Gsa (ȌȊ / 53) muhtemel suâle cevâben; “Ennî lestü Mesiyyâ.” Yani; “Ben Mesîh deÂilim” buyurmuótur70. ‘Mesîh’ kelimesinin de ‘Muhammed’ manasÍna geldiÂi, okuyanlarca meçhul deÂildir. [99] Yine Barnaba Gncili’nden, FasÍl 206, Sûre…(?)’de71 kâhinler reisinin; Hz. Gsa, Allah’lÍk, Gbnu’llah’lÍk veya Mesîh-i Muntazar’lÍk hakkÍnda(ki) olasÍ sorusuna Hz. Gsa 5’inci âyeĴe; “Tevrat(’Ín) sahih/doÂru olarak yazÍlmÍó bulunduÂunu hatÍrlaĴÍktan sonra kendisinin Allah/TanrÍ, Allah’Ín oÂlu ve haĴa beklenen kurtarÍcÍ olmadÍÂÍnÍ söylemióler ve bu babda; “Fe-inne’llâhe hâlikunâ ehadün ve-ene Abdullahi ve-erÂabü fîhÍdmeti Rasûlillâhi’l-lezî tüsemmûnehû Mesiyyâ” buyurmuólardÍr ki, bunun da Türkçesi; “YaratÍcÍmÍz olan Allah Teâlâ hakikaten birdir, ben de onun kuluyum ve Muhammed adÍnÍ taóÍyacak olan Elçisi’nin hizmetin(d)e (bulunmaya) fazlasÍyla raÂbet ederim/ can atarÍm” demek olur. Ey Konsil Ehli; (bari) mezarlarÍnÍzda olsun, kulaklarÍnÍz çÍnlasÍn! Bu kulaklar çÍnlarken, yine bu sûrenin 11 ve 13’üncü âyetlerinde dahi ‘Mesiyyâ’ kelimesinin bulunduÂunu ilaveten söyleriz. 66 67 68

69

70 71

Bu iki âyet ile bunlarÍ takip eden aóaÂÍdaki âyet, 190 deÂil 191. sûreye aiĴir. BurasÍ kaynak metinde, “hüve’l-lezî” óeklindedir. Burada sehven bir tekrar sözkonusudur. DoÂrusu, 95. paragraf/fÍkra ve buna ait 56. dipnotta yazÍldÍÂÍ gibidir. Bu sayfanÍn kenarÍna óöyle bir not düóülmüó: “Mâ-fehimtü óey’en min-hâzihi’l-ibâreti” (=Bu ibâre/metinden hiçbir óey anlamadÍm.) Bu ifade, 15’te deÂil 17. âyeĴedir. 2. âyeĴe.

680

Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama

[100] Yine Barnaba Gncili’nden, FasÍl 208, Sûre…(?), Âyet 7’de Hz. Gsa’dan sonra gelecek peygamberin Gbrahim (a.s.)’in oÂlu Hz. Gsmail neslinden çÍkacaÂÍ ve “Muhammed” diye isimlendirileceÂi haber verilmió ve haĴa Gspanya nüshasÍnda aynen óu; “Rasûlüllah bin Gsmail minhü” (Ȍȋ / 54) denilmiótir. Burada yazÍlÍ Gsmail kelimesi, aynen alÍnmÍó olup, (bunun) bir hata eseri olmadÍÂÍnÍ söylemeye lüzum hissedilmiótir. [101] Yine Barnaba Gncili’nden, FasÍl 11272, Sûre…(?)’nin birkaç âyetinde de; “Levlâke levlâke lemâ halektü’l-eĚâk73” sÍrrÍ tekrarlanarak74 yine Hz. Muhammed (a.s.) murat edilmek üzere 18’inci âyetinde Hz. Gsa (a.s.), Cenâb-Í Hakk’a hitâben; “Grhami’lâleme ve accil bi-irsâli rasûlike.” Yani; “Yâ Rabbî, sen bu (insanlÍk) âlem(in)e acÍ ve -âhir zaman peygamberi olacak- elçini çabuk gönder!” demiótir. Bu sûrenin 14 ve 17. âyetlerinde; “Rasûlike” terkibi vardÍr ki, maksat Hz. Muhammed (a.s.)’dir. [102] Yine Barnaba Gncili’nden, FasÍl 215, Sûre…(?), Âyet 1, 2, 3, 4, 5, 6’ncÍlarda75, Yûdâ’nÍn ihanetine ve Hz. Gsa (a.s.)’nÍn göÂe/gökyüzüne çÍkarÍldÍÂÍna dair óöyle yazÍlÍdÍr: “Ve-lemmâ deneti’l-cünûdü me’a Yehûdâ mine’l-mahalli’llezî kâne fîhi Yesû’u semi’a Yesû’u zû76 cemmin Âafîrin. Fe-li-zâlike insehabe ile’l-beyti hâifen. Ve-kâne’l-ehade aóera niyâmen. Ve/Fe-lemmâ reâ’llâhü el-hatara ‘alâ ‘abdihî emera Cibrîle ve Mîhâîle ve Refâîle ve Ûrîle süferâe(hû) en-ye’huzû Yesû’a mine’l-‘âlemi. Fe-câe’l-melâiketü’l-ethâru ve-ehazû Yesû’a mine’n-nâęzeti’l-müórifeti ‘ale (ȌȌ / 55)’l-cenûbi. Fe-hamelûhü ve-veda’ûhü ę’ssemâi’s-sâliseti fî-sohbeti’l-melâiketi77 tüsebbihu’llâhe ile’l-ebedi.” Bu uzun ibarenin Türkçesi -önceden bir vesileyle yazdÍÂÍmÍz gibi- óöyledir: “Hâin Yehûda, Yesû’u teslim etmek üzere askerlerle geldiÂi sÍrada Yesû’, bir bostanda ibadet ediyordu ki, içindeki odada havariler uyumuólardÍ. Yesû’, askerin geldiÂini farkedince korktu; odaya girdi. Allah (da) onun tehlikede olduÂunu görünce, dört büyük meleÂi; Cebrail, Mikail, Gsraęl, Azrail’i gönderdi. Bunlar Gsa’yÍ alarak pencereden çÍkardÍlar. Üçüncü kat göÂe götürdüler. Hâin Yehûda odaya girince, Allah onun yüzünü ve sesini deÂiótirdi. TamamÍyla Yesû’un benzeri oldu. Havariler uyanÍp onu görünce, (kendisinin) Yesû’ 72 73

74

75

76 77

BurasÍ 212 olacak. “(Rasûlüm) Sen olmasaydÍn elbeĴe gökleri yaratmazdÍm” meâlindeki mevzû hadis için bkz. AbdülfeĴah Ebû Gudde, el-Masnû’u fî-Ma’rifeti’l-Hadîsi’l-Mevdû’î, Beyrut 1414/1994, s. 150, Hd. No: 255. Bu sûre, neredeyse baótan sona duâ cümlelerinden oluómaktadÍr ve bu ifadelerde -söylendiÂi gibi- Allah Rasûlü’ne telmihler vardÍr. Ki, zaten sûrenin tamamÍ bu kadar sayÍda âyeĴen ibaret olup, bu pasajlarÍn baólangÍç ve bitió yerlerini belirlemek için sonlarÍna nokta konulmuótÍr. BurasÍ kaynak nüshada, “dünüvve” biçimindedir. Kaynak nüshada burada, “elletî” ism-i mevsûlü vardÍr.

681

Dinî ve Felsefî Metinler

olduÂun(d)a óüphe etmediler. Gsa óimdi melekler(in) sohbetleriyle Cenâb-Í Hakk’a tesbih, yani ibadet etmektedir. Barnaba Gncili’nin bilhassa ióbu sûresinin âyetlerinden de tamamen anlaóÍldÍÂÍna göre, Hz. Gsa (a.s.) asÍlmamÍó ve öldürülmemiótir; belki de, yani mutlak sureĴe semaya yükseltilmiótir/kaldÍrÍlmÍótÍr. ku halde hristiyanlarÍn; “Amma/ille de Gznik Konsili hristiyanlarÍnÍn ve o kararlarÍ kabul edenlerin” hiçbir óeye istinat etmeyen/dayanmayan aksi iddialarÍ da kendiliÂinden sükut etmió/susmuó olur. Bu hususta Kur’ân-Í Kerîm’in; “Ve-mâ katelûhu ve-mâ salebûhü ve-lâkin óübbihe lehum… bel rafe’ahullâhü (=O ne öldürüldü ve ne de asÍldÍ; ne var ki onlar, onun hakkÍnda óüphe içindedirler… Nitekim Allah onu yükseltmiótir)” (4/Nisâ, 157–158) âyet-i kerîmelerini hatÍrlatmayÍ uygun buluruz. (… / 56) Müellięn Telif ve Tercümeleri78 (ȌȎ / 57) Kendisinin, Allah Teâlâ’nÍn bir kulu ve Peygamberi olduÂunu daima tekrarlamÍótÍr. KitabÍmÍzÍn ikinci kÍsmÍ (burada) biĴi. Orada görüldüÂü üzere, biz bütün âyetleri tercüme etmedik; tercüme etseydik, belki daha iyi olurdu. Fakat maksadÍmÍz tercüme deÂil, belki Hâtemü’l-Enbiyâ Hz. Muhammed (a.s.)’in açÍkça isimlerini taóÍyan veya ima eden âyetlerini göstermek idi. Góte biz de bunu yaptÍk. Baótanbaóa tercümeye kalkÍósaydÍk, gücümüzün yetersizliÂinden büyük zorluklara maruz kalacaÂÍmÍzÍ tabiî görüyorduk. Nerede kaldÍ ki, buna gerçekten lüzum da yoktu. Zira hem kitabÍmÍz büyüyecek ve hem de okuyanlarÍmÍz okumak için fazla zaman sarfedeceklerdi. Onun için tuĴuÂumuz yolda yürüyerek, birinci ve ikinci kÍsÍm yazÍlarÍmÍzla Barnaba Gncili’ni herkese tanÍtmÍó olduk.79 YalnÍz verdiÂimiz söz üzerine, sözkonusu Gncil’in papalÍk makamÍndan kaçÍrÍlan nüshasÍnÍn ilk sayfasÍ(nÍn) fotoÂrafÍnÍ ve bunun tercümesini, müteâkip sayfalara koymayÍ da unutmadÍk.80 78

79

80

Müellif, bu sayfadan sonra kendisi numara vermediÂi halde hesaba kaĴÍÂÍ (zira bundan sonraki rakam, atlanmadan müteselsilen devam etmektedir), kütüphane yetkililerinin de sÍralamaya riâyet ederek 56 rakamÍnÍ koyduÂu müteâkip sayfada yazarÍn yine kendi el yazÍsÍyla eserlerinin bir listesi; “Müellięn Te’lîf ve Tercümeleri” diye kaydedilmiótir. Biz bunlarÍ burada göstermek yerine, “Müellięn Bilinen Eserleri” baólÍÂÍ altÍnda baóka kaynaklarda tesbit eĴiklerimizle birleótirerek çalÍómamÍzÍn baólarÍnda sunmuó idik. Burada 26 adet eser zikredilmió, bizim derlediklerimizin sayÍsÍ ise 55’tir. KaldÍ ki, onlarÍn tümü bu listenin içinde yer almaktadÍr. DolayÍsÍyla bu risaledekilere ayrÍca ve tekrar yer vermek istemediÂimizden bu bahsi geçiyoruz. Barnaba Gncili metninin oluóum süreci, muhtevâsÍ ve tahlîli hk. bilgi için bkz. Osman CilacÍ, “Barnaba Gncili”, DGA, c. 5, Gstanbul 1992, s. 77–81. Böyle denilse de, bu söz -aóaÂÍda yazarÍn bizzat kendisinin de itiraf eĴiÂi gibi- yerine getirilememiótir.

682

Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama

Bu tercüme, kelime kelime denecek derecede dikkatli yapÍlmÍó olup, ona göre düóünülüp deÂerlendirilmesini ve çeviriye güven duyulmasÍnÍ ve bununla beraber gayret ve sadakatime raÂmen (yine de) hata var oldu ise, (onun da) düzeltilmesini rica ederim. (Ȍȏ / 58) Barnaba Gncili’nin Glk Sayfa(sÍnÍn) Tercümesi Allah tarafÍndan bu âleme gönderilip Mesîh diye isimlendirilen Nebiyy-i Cedîd/ Yeni Peygamber Yesû’ için havarisi Barnaba’nÍn yazdÍÂÍ SAHÎH GNCGL; 1. Mesîh diye anÍlan NasÍralÍ Gsa’nÍn elçisi/temsilcisi Barnaba, bütün yeryüzü sakinlerine selâmet (=barÍó/esenlik) ve iyilik/güzellik temenni eder. 2. Ey Azizler; muhakkak büyük ve hayret uyandÍrÍcÍ olan Allah, âyetleri öÂretmek için büyük rahmeti ile gönderdiÂi peygamberi Mesîh Yesû’dan bizleri mahrum eĴiÂi óu son günlerde, (sanki bizleri) takvaya davet emeliyle; [3. kiddetli küfürlerin öÂrenilmesini teóvik eden, 4. Mesîh’i/Gsa’yÍ Allah’Ín oÂlu diye çaÂÍran, 5. Cenâb-Í Hakk’Ín -neslin devamÍ için- emreĴiÂi sünneĴen vaz geçen, 6. Her türlü necis/pis etleri (yemeye) cevaz veren] birçok kimseleri dalâlete düóürmek/saptÍrmak için keytan, o âyetleri âlet/vesile edinmiótir.81 7. Böylece dalâlete dûçâr olanlar/sapÍklÍÂa düóenler arasÍnda Pavlus da vardÍr ki, ben kendisinden ancak üzüntüyle bahsedebilirim.82 (ȌȐ / 59) Son (ȍȇ / 60) Üçüncü KÍsÍm 81

82

Adetâ bir rüóvet gibi Gsa’nÍn Allah/TanrÍlÍÂÍnÍ veya GbnullahlÍÂÍnÍ/TanrÍ’nÍn oÂulluÂunu ortaya koyan keytanÍn iÂvâ/bozmasÍ âyetiyle, 3’üncü, 5’inci ve 6’ncÍ maddelerdeki bid’atler/ sonradan uydurulmuó óeyler, Yahudilerin HristiyanlÍÂa karóÍ aldÍklarÍ hoó olmayan ve menfî/olumsuz durumlarÍna karóÍ Musevîlik keriatÍ’na ve alemine yöneltilmió birer intikam oku gibidir ki; (ȌȐ / 59) bunlarÍ yeni dinin mensuplarÍ dindarlÍk alâmeti sanmÍólardÍr. Gerçekte en aÂÍr küfürler, Yahudilere karóÍ caiz/hoó görülmüótür. Hitan/Sünnet, Yahudilere aiĴir diye terk edilmiótir. HahamÍn kesmediÂi etleri, Yahudiler necis/pis add/kabul ederler ise de, Hristiyan takvacÍlarÍ, yine Musevîlere inat olarak bunlarÍn yenmesine cevaz vermiólerdir. Barnaba bunlarÍ ve bunun benzeri óeyleri anlatmak istemió(tir). Góbu 7’nci maddeye yazdÍÂÍmÍz tercümenin bütünü, Gtalyanca nüshasÍnÍn ilk sayfasÍnda yoktur. Sözkonusu sayfanÍn fotoÂrafÍndan da anlaóÍlacaÂÍ üzere, ancak birkaç kelimesi mevcut olup, biz tercümeyi diÂer sayfadan tamamladÍk. (Böyle denilse de, bahsi geçen sayfanÍn suret örneÂi burada mevcut deÂildir. Nitekim müellięn bizzat kendisi óu itiraĞa bulunmaktadÍr:) Barnaba Gncili’nin ilk sayfasÍnÍ(n) fotoÂrafÍ(nÍ), levhÍyesinden/yazÍldÍÂÍ veya resmedildiÂi yerden istinsah/kopya edemedim (dolayÍsÍyla buraya koyamadÍm).

683

Dinî ve Felsefî Metinler

Biraz evvel risalemize son demekle beraber, Barnaba Gncili, HristiyanlÍk alemince resmen kabul edilmió mahiyeĴe bulunmadÍÂÍndan, hristiyanlarca muteber dört kitabÍn ve haĴa daha ileri giderek Benî Gsrail/GsrailoÂullarÍ(’nÍn) TevratÍ’nÍn Hz. Muhammed (a.s.) hakkÍndaki bazÍ âyetlerini de üçüncü kÍsÍm adÍyla buraya zeyl/ ilâve olarak yazmayÍ çok faydalÍ ve daha doÂrusu lüzumlu gördüm. Muhtemelen yazacaÂÍmÍz bu âyetler, Barnaba Gncili’ndekiler kadar açÍk ve hele bilhassa Teslis Akidesi’ni/üçlü inanç sistemini óiddetle tenkit eden, Gslâmiyet’in zuhûrundan sonra hakikati örtmek amacÍyla Tevratlar ve Gnciller, erbabÍ tarafÍndan her kopya (esnasÍn)da ve bilâhare her tab’/baskÍ (sÍrasÍn)da o kadar insafsÍzca tahrif edilmiólerdir ki, bunun ardÍ/sonu óimdi (bile) gelmemiótir; ve ne zaman geleceÂi de belli deÂildir. Bununla beraber, olasÍ bu gayr-i meórû budama/çÍkarmalara ve bazen de eklemelere raÂmen, Hz. Muhammed (a.s.)’in peygamber olarak gönderilmeleri, adetâ mucize nevinden yine bu âyetlerde okunabilmektedir. kunu da söyleyelim ki, bu âyetler, Barnaba’dakiler gibi ilk defa ortaya çÍkarÍlan müjde(leme)ler olmayÍp; aksine her asÍrda Gslâm ulemâsÍ tarafÍndan daima görülmüó ve icap eĴiÂinde münazaraya konulmuó/tartÍómaya açÍlmÍó bulunduÂu cihetle mahiyetleri (ȍȈ / 61) az-çok malum ise de, her nasÍlsa bu gibi mühim meselelerin incelemesine giriómemió kardeólere bir armaÂan olmak üzere, onlarÍ da bu risaleciÂimize bir zeyl/not hâlinde eklemeyi düóündük ve bugünün Tevrat’Índan ióe baóladÍk. TEVRAT ÂYETLERG 1886 tarihinde basÍlan “Kitâb-Í Mukaddes”, yani “Ahd-i Atîk” ve “Ahd-i Cedîd”den Tevrâtü’l-Müsennâ’nÍn 186’ncÍ sayfasÍnda; Bâb 18’in, 18 ve 19’uncu âyetlerinde Hz. Musa (a.s.’nÍn) dilinden; “Ve Rab bana dedi ki, söyledikleri ma’kûldür: Benî Gsrâîl’e kendi karÍndaólarÍ/kardeóleri arasÍndan senin gibi bir peygamber görevlendirip göndereyim ve sözlerimi onun aÂzÍna koyayÍm/onun aracÍlÍÂÍyla konuóayÍm. O da, kendine emredeceÂim óeylerin cümlesini/tamamÍnÍ onlara söyleyecektir. Ve benim ismimde/adÍmÍ kullanarak söyleyeceÂi kelâmÍ/sözü dinlemeyen kimseyi ben mes’ûl/sorumlu tutacaÂÍm”83 denilmiótir. Buradaki “kendi karÍndaólarÍ” ifadesi, Hz. Gbrahim (a.s.)’in, Gsmail ve Gshak Peygamber gibi iki oÂlunun sülalelerini kasdeĴiÂine ve bundan dolayÍ GsrailoÂullarÍ ile Gsmailiyye AraplarÍnÍn bu vesileyle kardeó bulunduklarÍna ve kaderin bir tecellisi olarak Fir’avn SarayÍ’nda Hz. Âsiye nezdinde melce’/sÍÂÍnacak (bir) yer bulan “Musa” (ve) “Muhammed”in anasÍz-babasÍz büyüdüklerine ve peygamberlikten 83

Günümüzde Türkçe baskÍsÍ yapÍlan bir Kitâb-Í Mukaddes nüshasÍnda bu iki pasajÍn bulunduÂu yer óöyledir: KitabÍ Mukaddes Eski ve Yeni Ahit (Tevrat ve Gncil), Gstanbul 1985, s. 195 (Tevrat/Tesniye/MusanÍn Beóinci KitabÍ), Bap: 18/17–19.

684

Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama

sonra her ikisinin de kÍlÍç ile görevlendirilip ordular(a) kumanda eĴiklerine; yani her yönüyle birbirine benzediklerine göre, haber verilen peygamberin Hâtemü’lEnbiyâ Efendimiz Hazretleri olduÂu óüpheden uzaktÍr. (ȍȉ / 62) Özellikle; “sözlerimi onun aÂzÍna koyayÍm” ifadesi, gelecek peygamberin ümmî olacaÂÍna ve kendisine vahyolunan hükümleri, óifâhen tebli etmek suretiyle ifa edeceÂine ióareĴir ki, (geçmióteki) olayÍn da böyle cereyan eĴiÂini; yani Rasûlüllah Efendimiz’in okur-yazarlÍÂÍ bulunmadÍÂÍnÍ herkes bilir ve tarihler de óehâdet eyler. Hz. Musa (a.s.)’ya bildirilmió olan bu peygamber için, Gsa’dÍr diyenler bulunmuó ve Kilisece de destek verilmió ise de, bu iddiâ her bakÍmdan çürüktür. Çünkü; A- Hz. Gsa ümmî deÂil, okuma-yazma bilen bir yazar idi. B- DiÂer taraĞan GsrailoÂullarÍyla kardeó deÂil, doÂrudan doÂruya onlardan (biri) idi. C- Kendileri müstakil óeriat sahibi bulunmakla beraber, Hz. Musa gibi büsbütün yeni bir din getirmió deÂildi; belki Musa’nÍn dininden bazÍ hükümlerin ta’dîl edilerek/ortadan kaldÍrÍlarak deÂiótirilmesine memur/yetkili idi. D- Nerede kaldÍ ki, hristiyanlarca Gsa, Aynullah’tÍr/Allah’Ín bizzat kendisidir. Hâlbuki Hz. Musa (a.s.)’ya, gelecek zâtÍn kendisi gibi bir peygamber olacaÂÍ haber verildiÂine göre, gelecek kióinin Allah deÂil, bir insan olmasÍ icap eder ki, yalnÍz bu bakÍó açÍsÍ bile Kilise iddiasÍnÍn doÂru bulunmadÍÂÍnÍ ispata kâfî gelir. Yine Tevrâtü’l-Müsennâ’nÍn 181’inci sayfasÍnda, Bâb 32, Âyet 21’de; “Onlar ilâh olmayanlarla beni gayrete ve batÍllar ile gazaba getirdiler. Ben de onlarÍ, (yani) Benî Gsrâîl’i, kavmin gayrisiyle kÍskandÍracaÂÍm. -câhil ve anlayÍósÍz diye nitelenen- bir (ȍȊ / 63) kav(i)m ile gazaba gireceÂim/öĤelendireceÂim”84 denilmiótir. GsrailoÂullarÍ’nÍn, bunca Glâhî nimetleri ve lutûĚarÍ unutarak ikide birde yanlÍó yollara saptÍÂÍ bilinmekte olup, nitekim Kur’ân-Í Kerîm’de; “Fe-ahrace lehüm ‘Íclen ceseden lehû huvârun fe-kâlû hâzâ ilâhukum ve ilâhu Mûsâ fenesiye (=Samirî onlar için böÂüren bir buzaÂÍ yapÍp çÍkardÍ ve onlara dedi ki; ‘Bu hem sizin hem de Musa’nÍn tanrÍsÍdÍr. Ama o bunu unutup giĴi’)” (20/Tâ-Hâ, 88) âyet-i celîlesi ile bildirilen buzaÂÍ heykeli bu nevi sahte ilâhlardandÍr. Góte bu sebepledir ki, kültürlü bir millet olan Benî Gsraîl, bilgisiz bir toplum olan Gsmâiliyye AraplarÍndan getirilmió; hem de ümmî bir peygamber aracÍlÍÂÍyla cezalandÍrÍlmÍótÍr. Gerçek durum da böyle olup, Yahudilerin Hz. Muhammed (a.s.)’e kaç 84

Bu pasajÍn da bugün elimizde bulunan Kitâb-Í Mukaddes’teki yeri óurasÍdÍr: ay.e., s. 211 (Tevrat/Tensiye), Bap: 32/21.

685

Dinî ve Felsefî Metinler

defa suikasĴa bulunduklarÍ ve kÍskançlÍklarÍnÍ açÍÂa çÍkardÍklarÍ herkesçe malumdur. Bundan dolayÍ Tevrat’Ín bu âyeti de istikbâle dair haberlerden Hz. Peygamber’in gönderiliói hakkÍnda çok mühim bir vesikadÍr. Hiç óüphe edilmemelidir ki, eski Tevratlar, bu hususta daha açÍk ifadede bulunmuótur. Ve yine Tavrâtü’l-Müsennâ’nÍn 182 sayfasÍnda, Bâb 33’ün 2’nci âyetinde (óöyle denilmiótir): “Allah Sînâ’dan geldi ve onlar(Ín karóÍsÍn)a Sa’îr’de çÍktÍ ve Fârân DaÂÍ’nda tecellî eyledi/göründü.”85 AçÍÂa kavuóturmak için söyleyebiliriz ki; “Allah”tan murat, Glâhî óeriat olduÂuna göre, bu dinin Tûr-i Sînâ’da göründüÂü, yani Hz. Musa (a.s.) vasÍtasÍyla ortaya konduÂu (ȍȋ / 64) ve “Sa’îr” kelimesi, Suriye havalisiini bildirdiÂine göre, aynÍ óeriatÍn Hz. Gsa (a.s.) aracÍlÍÂÍyla oralarda doÂacaÂÍ ve “Fârân” ise, Hicaz çevresinin ve özellikle Mekke-i Mükerreme ve civarÍnÍn eski ismi olduÂuna göre, bahis mevzûu dinin tabiatÍyla yine buralarda ortaya çÍkacak bir peygamber vasÍtasÍyla tecellî eyleyeceÂi bildirilmió demek olur. Daha eski Tevratlarda ióbu âyetin son fÍkrasÍ óöyle idi: “…Ve Fârân DaÂlarÍ’nda karar kÍldÍ” ki, buna göre âyetin manasÍ da; “Mekke’de zuhûr edecek peygamber, Hâtemü’l-Enbiyâ olacaktÍr” hükmü kendi kendine çÍkar.86 AraótÍrmalarÍma, Hindli Rahmetullah Efendi Hazretleri’nin “Izhâru’l-Hak” adlÍ eserinde teyit buyurulduÂuna göre, daha evvelki Tevratlarda Hâtemü’l-Enbiyâ olacak peygamberin adÍ bile “Behadmad” tarzÍnda yazÍlÍ idi. Gerçekte Gbranice “Behadmad” kelimesi, tamamen “Muhammed” demektir ki, bunlarÍn birbirine yakÍnlÍÂÍ açÍk olup, tÍpkÍ “Gbrahim – Ebrahim” kelimeleri hükmündedir. Yine Tevrat’ta, Habakkûk KitabÍ’ndan; 766’ncÍ sayfada, Bâb 3, 3’üncü âyeĴe (óöyle denilmiótir): “Allah, Tîmen’den ve Kuddûs, Fârân DaÂÍ’ndan geldi. O’nun izzeti/yüceliÂi semâlarÍ kapladÍ; methi dahi yerleri doldurmuótur.”87 Bir daha tekrar edelim ki; Allah’tan kasÍt, Glâhî óeriat olduÂuna ve óeriatlar da (ȍȌ / 65) peygamberler vasÍtasÍyla tebli olunduÂuna göre, ióbu Habakkûk Âyeti’nin bildirmek istediÂi müjdenin, beóâretin; Hz. Musa (a.s.) gibi, yeni (bir) din sahibi Hz. Muhammed (a.s.)’e ait olmasÍ lazÍm gelir. Ve bu da óüphe götürmez bir hakikaĴir. Bilinmektedir ki, Hz. Muhammed (a.s.)’in izzeti ve methi, gökleri ve yerleri doldurmuótur. Nitekim yüce Ahmed ismi bile bu manaya gelmektedir. Dan(i)yal (a.s.)’Ín muasÍrÍ/çaÂdaóÍ bulunan Habakkûk Peygamber’in bu âyeti, eski Tevrat’larda óöyle 85 86

87

Bu pasaj için bkz. ay.e., s. 213 (Tevrat/Tensiye), Bap: 33/2. Burada geçen Sînâ, Sa’îr ve Fârân’Ín nereler/hangi coÂrafî bölgeler olduÂu hk. bilgi için bkz. Ömer Faruk Harman, “Fârân”, DGA, c. 12, Gstanbul 1995, s. 166. Bu pasajÍn bulunduÂu yer için bkz. age, s. 884, (Tevrat/Habakkuk), Bap: 3/3.

686

Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama

yazÍlÍdÍr: “Câe Allahü mine’t-tîmeni ve’t-takdîsü min-cibâl-i Fârâne ve’mtelee’l-ardu mintahmîdi Ahmede ve takdîsihî melekü’l-ardÍ ve rikâbü’l-ardÍ.”88 Ki, burada her óey, aóikâr (olarak) görülmektedir. Yine Tevrat’Ín Tekvînü’l-Mahlûkât’Ín/VarlÍklarÍn YaratÍlÍóÍ’nÍn 14’üncü sayfasÍnda, Bâb 17’nin 16’ncÍ âyetinde, Cenâb-Í Hakk(’Ín) dilinden Hz. Gsmail için; “Ve Ben onu bereketleyip, olabildiÂince büyüteyim. köyle ki, milletlerin babasÍ olarak onu büyük ümmetin sahibi edeyim”89 denilmiótir ki, (burada da) çok açÍk olarak Hz. Muhammed (a.s.) görülmektedir. Çünkü Gsmail (a.s.) ve torunu sayÍlabilen Fahr-i Kâinât Efendilerimiz, hakikaten büyük ümmete sahip olmuólardÍr. Özellikle bugünkü Gslâmiyet’in dalbudak sarmÍó yeryüzü(nün çeóitli) bölgelerine bakÍvermek yeterlidir (ȍȍ / 66) Góte bu tarzlarda az-çok kapalÍ olarak daha bir miktar Tevrat âyetleri var ise de, biz bu kadarÍyla yetindik. Çünkü zamanÍn geçmesi ve (türlü) deÂióim/deÂióiklikler dolayÍsÍyla Tevrat, Gncillerden (daha) fazla bozulmaya uÂramÍótÍr. Bu doÂrultuda, büyük harpler ve Kudüs muhasara/kuóatmalarÍ dolayÍsÍyla bu kitabÍn kaybolmasÍ ve hafÍzlarÍnÍn da azalmÍó bulunmasÍ ve sonra ezberden yazÍlmasÍ ve Rumca’ya tercümede hatalar yapÍlmasÍ gibi olaylar, zararlÍ birer etken olmuótur. Âyetler de -yazdÍÂÍmÍz óekillerde- anlaóÍlmaz hâle gelmiólerdir. Hiç óüphe edilemez ki, eskiler ve hele Gslâmiyet’ten öncekiler, daha açÍk ve daha kolay anlaóÍlÍr. Nitekim Habakkûk (a.s.)’un, ArapçasÍnÍ yazdÍÂÍmÍz budanmÍó/eksiltimió âyeti bile, bu hakikati pek güzel ispat etmektedir. Tevrat âyetlerine son verirken söylemek gerektir ki; A- Nesebi/soyu Hz. Yûsuf (a.s.)’a dayanan Medine’nin o vakiĴeki Yahudi bilginlerinden Abdullah bin Sellâm’Ín, B- “Benî Nadir Kabilesi” ulularÍndan ve yine Yahudi âlimlerinden gayet zengin bir insan olan Sel(l)âm bin Mütkim’in, C- Ve yine hem zengin ve hem de kabilesi nezdinde pek muteber bulunan -sonradan Hz. Muhammed (a.s.)’in övgülerine mahzar olan- MuhayrÍk’Ín, D- Ve yine Yahudi reislerinden Ka’b bin Esed’in, (ȍȎ / 67) E- Ve Hatmî Yahudi kabilesinden Umeyr bin Adiyy (r.a.)’in, kendiliklerinden gelip, hem de saÂlam ve metin sureĴe Gslâm/müslüman olmalarÍ ve haĴa bun88

89

Bu pasajÍn Arapça metninin günümüzde mevcut matbû bir Kitâb-Í Mukaddes nüshasÍndaki diÂer versiyonunu görmek için bkz. el-Kitâbü’l-Mukaddes, Kahire 2004, s. 987–988 (Tevrat/ Habakkûk), 3 (Salâtü Habakkûk)/3. Bu pasaj için bkz. Türkçe KitabÍ Mukaddes, s. 14 (Tevrat/Tekvin), Bap: 17/16. YalnÍz buradaki “vâlidi/babasÍ” ifadesi, gösterilen yerde “anasÍ” olarak geçmektedir.

687

Dinî ve Felsefî Metinler

lardan MuhayrÍk’Ín aynÍ gün içinde óehîd oluncaya kadar müóriklerle harp etmesi, bize anlatÍr ki; eski Tevratlarda (Hz.) Muhammed’in peygamberliÂi/ gönderiliói hakkÍnda bildiklerimizden, okuduklarÍmÍzdan ve zanlarÍmÍzdan çok (daha) fazla hakikatler varmÍó. TEVRAT ÂYETLERG Önceden bir vesileyle söylediÂimiz gibi, elde bulunan dört Gncil, her ne kadar óu veya bu havari tarafÍndan yazÍlmÍó bir yaóam öyküsü kitabÍ mahiyetinde iseler de, óüphesiz yine Hz. Gsa (a.s.)’dan alÍnmÍó gerçekleri ve büyük ihtimalle bazÍ sahih Gncil âyetlerini ihtiva ediyor olduklarÍndan, gelióigüzel/rastgele redleri yoluna gidilemez. Esasen (buna) hakkÍmÍz da yoktur. Nerede kaldÍ ki, Gncil âyetleri, her halde Tevrat âyetlerinden daha açÍktÍrlar. Hele aradan onca zaman geçmió bulunmasÍna raÂmen bozulma óanssÍzlÍÂÍna uÂramamÍó nüshalarda Hz. Muhammed (a.s.) hakkÍndaki haberler ve müjdeler o kadar açÍktÍr ki; insan kendisini, Gncil deÂil, belki Siyer-i Nebî’den/ Hz. Peygamber’in hayatÍnÍ anlatan tarih kitabÍndan bir sayfa okuyor sanÍr. Nitekim Barnaba ve SarÍ SaltÍk Gncilleri, buna âdil birer tanÍktÍrlar. kimdi de bunlarÍn belli baólÍlarÍnÍ yazalÍm: Gncil’in 89’uncu sayfasÍnda, Resullerin Góleri’nin 7’nci BâbÍ’nÍn 37’nci âyetinde (ȍȏ / 68) Benî Gsrâîl’e hitâben; “AllahÍnÍz Rab, birader/erkek kardeólerinizden benim gibi bir peygamber ortaya çÍkaracaktÍr; onu dinleyesiniz diyen bu Mûsâ’dÍr”90 denilmektedir ki (bu), Tevrat’Ín haberlerinde yazdÍÂÍmÍz ilk âyetin hükmünü teyit etmektedir. Gncil’in 101’inci sayfasÍnda, Yuhannâ’nÍn Vahyi’nin 2’nci BâbÍ’nÍn 26, 27 ve 28’inci âyetlerinde (óöyle denilmiótir): “…Ve gâlib olup amellerimi nihâyete deÂin hÍfz eden kimseye, ben, Pederim tarafÍndan aldÍÂÍm gibi milletler üzerine hüküm vereceÂim. O dahi onlara demir asa ile hükümet edecek/yönetecek ve onlar çömlekçi kaplarÍ gibi paralanacaktÍr.”91 Bu âyet çok budanmÍó/kesilmió olduÂundan neredeyse mana çÍkarÍlamaz bir hâle gelmió ise de, bundan evvelki baskÍlarda; “Hz. Gsa (a.s.), kendisinden sonra ‘Paraklit – Faraklit’ adÍnda bir peygamberin geleceÂini ve bu zâtÍn ilâ-nihâye/sonsuza deÂin gâlip olup, ümmetler üzerinde hüküm ve saltanat süreceÂini, (bu) hüküm ve saltanatÍnÍ (da) demir asa/ óiddetli baskÍ ile icra eyleyeceÂini; muhalefeĴe bulunacaklarÍn (ise), çömlekçi çanaklarÍ gibi kÍrÍlacaklarÍnÍ” haber vermiótir. Burada(ki) ihbâr son derece mühim olup, tamamen Peygamberimiz Efendimiz’e aiĴir. Çünkü; “devamlÍ sureĴe galip olacaÂÍ” ifadesi, yüce dinin kÍyâmet gününe dek baki kalacaÂÍna, yani o mübarek kióinin Hâtemü’l-EnbiyâlÍÂÍna ióaret olduÂu gibi; 90 91

Bkz. KitabÍ Mukaddes, s. 126 (Gncil/Resullerin Góleri), Bap: 7/37. Bkz. KitabÍ Mukaddes, s. 250 (Gncil/YuhannanÍn Vahyi), Bap: 2/26–27.

688

Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama

“ümmetler”den murat da, bütün dünya ahalisine gönderilmió buyurulacaÂÍyla alâkalÍdÍr. AslÍnda (ȍȐ / 69) Paraklit kelimesinin, Muhammed manasÍna geldiÂi malumdur.92 Góte böyle bir zât, tarihin óehâdeti üzerine bütün milletlere galip gelmió, onlara hükmetmió ve óeriatÍnÍn kudret ve kuvveti de Çin’e, Hind’e, MÍsÍr’a, Bizans’a, Gspanya (ve) Gtalya adalarÍna, Anadolu’ya, Tunus(’a), Fas(’a), Ceza(y)ir’e, Habeóistan’a ve haĴa Afrika içlerindeki bedevîlere ve diÂer taraĞan Cavalara, Rusya içlerine kadar nüfûz ederek hüküm sahibi olmuótur. Gariptir ki, Kâhin Satîh, Hz. Muhammed (a.s.) doÂduÂu zaman, Acem/Gran kahÍ (Enûóirvân/Nûóirevân, ö. 579) tarafÍndan görülen meóhur rüyayÍ tabir ederken, Peygamberimiz hakkÍnda; “Sâhibü’l-Hirâve” terkibini kullanmÍótÍr ki, “asa sahibi (=deÂnek veya bastonla gezen/dolaóan)” demektir.93 Yine Yuhanna Gncili’nden, 884. (sayfa), Bâb 14’ün 15, 16, 17’nci âyetlerinde (óöyle denilmiótir): “EÂer beni severseniz, benim emirlerimi muhafaza ediniz. Ve ben Peder’den dilerim (ki), O da sonuna kadar sizinle bulunmak/kalmak üzere size baóka bir (yoldan) tesellî edecek, yani hakikat ruhunu verecektir.”94 Çok deÂióikliÂe uÂrayan bu âyeĴen, yalnÍz Hz. Gsa’dan sonra bir peygamberin geleceÂi anlaóÍlmaktadÍr. Hâlbuki hidâyete ermió bir hristiyan papazÍ tarafÍndan üç buçuk asÍr evvel yayÍmlanan ve duyurulan Ravzatü’l-Ahbâb adlÍ kitaba göre aynÍ âyetler; “EÂer beni seviyorsanÍz, benim vasiyetlerimi koruyunuz. Baba’dan istirham edeceÂim ve O size baóka bir Paraklit gönderecektir (ve o) sonsuza dek sizinle kâim (Ȏȇ / 70) olacak/yaóayacaktÍr” tarzÍndadÍr. Ki, görüldüÂü üzere; kelimeler o zaman bile (bir) hayli tahrife tabi tutulmuó ve hele yüce Paraklit ismi, “Tesellî Edici” óekline sokulmuótur. Paraklit’in, Faraklit demek olduÂu ve bunun da Ahmed ve Muhammed anlamlarÍna geldiÂi, araótÍrmacÍ kesimlerce bilinmektedir. DolayÍsÍyla, Faraklit Peygamber’in daimî kalacaÂÍna; yani o mübarek óahÍstan sonra bir baókasÍ gelmeyip, dininin ebediyyen süreceÂine ve tabiatÍyla kendilerinin de Hatemü’l-Enbiyâ olacaklarÍna dair -olan- bu âyeti, çok büyük (bir) önemle ders alan gözlerin önüne koyarÍz. Ve yine Yuhanna Gncili’nden, 885’inci sayfada, Bâb 16’nÍn 7, 8, 12, 13 ve geri kalan âyetlerinde (óöyle denilmiótir): “Lâkin ben size hakkÍ söylüyorum. Benim gitmem size hayÍrlÍdÍr; zira ben gitmeyince, size tesellî edici/sâkinleótirici gelmez. Ama giĴiÂim halde/ takdirde onu size gönderirim. Ve o geldiÂinde, dünyayÍ günah/kötülük ve salâh/iyilik ve hü92

93 94

AóaÂÍda tekrar zikredilecek olan Paraklit veya Faraklit kavramÍnÍn ne anlama geldiÂi hk. bilgi için bkz. Mehmet AydÍn, “Faraklit”, DGA, c. 12, Gstanbul 1995, s. 165–166. Bu olayÍn detaylÍ açÍklamasÍ için bkz. el-Hindî, age, s. 446–447. Bkz. KitabÍ Mukaddes, s. 110 (Gncil Yuhannaya Göre), Bap: 14/15–16.

689

Dinî ve Felsefî Metinler

küm hususlarÍnda ilzâm/disipline edecektir. Çünkü bu dünyanÍn reisi mahkûm olmuótur. Size söyleyecek daha çok óeyler var. Lâkin óimdi tahammül edemezsiniz. Ama o hakikat ruhu geldiÂi zaman, sizi cümle hakikate/bütün gerçeklere iróâd edecek/yönlendirektir. Zira (o), kendiliÂinden söylemeyip, (vahiy yoluyla) ióiĴiÂi óeylerin cümle/hepsini söyleyecek ve vukû bulacak/ meydana gelecek óeyleri size haber verecektir. O beni yüceltecek; çünkü benimkinden alÍp, size bildirecektir.”95 Oldukça uzun süren bu âyetlerde dahi, óereĚi “Faraklit” ismi kaldÍrÍlmÍó, (ȎȈ / 71) yerine “Tesellî Edici” terkibi konulmuótur. Tahrifat/bozmalar da fazlaca yapÍlmÍótÍr. Ama Rûh yine deÂiótirilememiótir. O yüzden, bu âyetlerin hükmü de yukarÍdakileri kesin olarak desteklemektedir. Dikkat çekicidir ki, óeriat sahibi bir peygamber gitmeyince ve uzunca bir zaman geçmeyince, (yeni bir) din vâzÍ’Í/ortaya koyan diÂer bir resûlün/elçinin gelmesi âdet olmamÍótÍr. Ve esasen maslahat dahi böyle olmak lazÍm gelir ki, ióte o gönderileceÂi bildirilen peygamber de Faraklit, yani (Hz.) Muhammed (a.s.)’dir. Hz. Gsa’nÍn daha çok sözleri bulunduÂunu ve fakat bu sözlere tahammül edilemeyeceÂini bildirmesi, zaman aóÍmÍyla deÂiómesi, tabiî bulunan (dinî) hükümlerin óimdiden tebli edilemeyeceÂine ve bunu Hz. Peygamber Muhammed (a.s.)’in yapacaÂÍna ióareĴir. Âyetlerde okunduÂu üzere, Hz. Peygamber Efendimiz kendiliÂinden hiçbir óey söylememiótir. HaĴa bu hususta; “Ve-mâ yentÍku ‘ani’l-hevâ in-hüve illâ vahyün yûhâ (=O asla kendiliÂinden bir óey konuómaz. Onun söyledikleri, ancak kendisine vahyolunan óeylerdir)” (53/Necm, 3–4) âyet-i kerîmeleri Hz. Muhammed’in ancak vahy olunanÍ tebli eĴiÂini haber vermiótir. Ve aynÍ óekilde Fahr-i Âlem Efendimiz, vukû bulacak óeyleri, hem de çokça haber verdiÂi gibi; Hz. Gsa (a.s.)’yÍ yüceltmió ve sÍrasÍ düótükçe/ geldikçe bazÍ Gncil âyetlerini hatÍrlatmak suretiyle tekrarlamÍótÍr. Kur’ân-Í Kerîm’de buna dair birçok misaller vardÍr. (Ȏȉ / 72) Bundan dolayÍ Yuhanna’nÍn yukarÍdaki âyetleri dikkat çekecek derecede bozulmuó/deÂiótirilmió bulunmalarÍna raÂmen, Hz. Peygamber Efendimiz’in teóriĚerini çok açÍk olarak bildirmiótir. YazdÍklarÍmÍz gibi, Gncillerde de talî derecede daha (baóka) bazÍ âyetler var ise de Tebóîrât’ta/Müjde(leme)ler kÍsmÍnda ortaya koyduÂumuz gibi, bunlarla meógul olmayacaÂÍz. Góbu üçüncü kÍsma son verirken yine hatÍrlatmak gerektir ki; A- Varaka bin Nevfel’in Hazret-i Hatice’ye, Âhir Zaman Peygamberi’nin zevcesi olacaÂÍnÍ müjdelemesi, 95

Bkz. KitabÍ Mukaddes, s. 112 (Gncil Yuhannaya Göre), Bap: 16/7–15.

690

Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama

B- Bizans Gmparatoru He/irakliyus’un müslüman olmakla beraber Peygamber sefîri/elçisi Hz. Dihye’ye her óeyi açÍk söylemesi ve çok dikkat çekici bir mektup göndermesi96, C- Necâóî’nin mektup (vasÍtasÍy)la gerçekleóen davet üzerine derhal Gslâm/müslüman olmasÍ ve haĴa Kur’ân-Í Kerîm’in (5/) Mâide Sûresi’nin 83, 84, 85’inci âyetler(iy)le adÍ geçen kióiyi yücelterek methetmesi, D- Rahip Buhayrâ/Bahîra’nÍn Ebû Tâlip huzurunda genç Muhammed’in ellerini ayaklarÍnÍ öpmesi, E- MÍsÍr KralÍ MukavkÍs’Ín, yine mektupla Gslâmiyet’e olan davet teóebbüsü/girióimine teóekkür etmek kabilinden Hz. Peygamber Efendimiz’e hediyeler ve Mâriye adlÍ bir câriye göndermesi97, (ȎȊ / 73) F- Rahip Nestûrâ’nÍn delikanlÍ Muhammed’i, Mekke kaęlesine Hâtemü’l-Enbiyâ olarak tanÍtmasÍ ve (kendisine) bir suikast (yapÍlabileceÂi ihtimalin)i düóünerek kam’a gitmekten men etmesi/alÍkoymasÍ, G- Gbn Sûriyâ’nÍn, H- Hubeyy bin Ahtab’Ín, I- Ebû Bâsir’in, J- Ve birçok Necrânîler’in; kendiliklerinden müslüman olmalarÍ ve inanÍlmayacak fedakârlÍklarda bulunmalarÍ, K- Roma Ordusu BaókumandanÍ General Yorgi’nin muharebe meydanÍnda ve Hz. Hâlid önünde Kelime-i kehâdet getirmesi ve óehit oluncaya kadar kÍlÍç sallamasÍ98, Ve benzeri hâdiseler, o vakit(te)ki Gncillerde dahi Hz. Muhammed (a.s.) için pekçok óey yazÍlÍ bulunduÂunu ispat eder. Nitekim Arap reislerinden Cârût, Hristiyan(lÍk) Dini’nde iken, kendiliÂinden bir gün Hz. Fahr-i Kâinât Efendimiz’e gelerek; “Yâ Rasûlellâh, ben senin vasfÍnÍ/özelliklerini Gncil’de buldum. Gbn-i Meryem (=Meryem oÂlu Gsa) seni müjdelemiótir” diyerek Gslâm/müslüman olmuó ve sahabeler sÍrasÍ/arasÍna girmiótir. 96

97

98

Góbu mektup ve tercümesi …’inci sayfaya konulmuó ve yazÍlmÍótÍr. (Mektubun kendisi deÂil ama Arapça metni ve Türkçe çevirisi -söylendiÂi gibi- aóaÂÍda yer almaktadÍr.) Peygamber Efendimiz’in gönderdiÂi mektubun bir fotoÂrafÍ … sayfaya kon(ul)muótur. (Mektubun resmi deÂil ama Arapça metni ve Türkçe tercümesi aóaÂÍda bulunmaktadÍr.) Bir gün içinde müslüman olup, baóÍnÍ Rahman’Ín huzurunda secdeye ko(y)mak nasip olmadan óehâdet óerbetini içen bu bahtiyar General’i, Hazret(-i Hâlid) (r.a.) tebcîl buyurmuólardÍr/yüceltmiólerdir.

691

Dinî ve Felsefî Metinler

Allah hepsinden râzÍ olsun! (Ȏȋ / 74) kimdi gelelim mektuplara ve cevaplara. Tarihî açÍdan kayÍtlÍ bulunduÂuna göre, Hz. Peygamber Efendimiz, kâtiplerine yazdÍrÍp hükümdarlara gönderdiÂi mektuplar arasÍnda bir tanesi de Roma Gmparatoru He/irakliyus’a ait idi. Góbu mektup Sahâbe-i Kirâm’dan Hz. Dihye (r.a.) vasÍtasÍyla gönderilmió idi. Hz. Peygamber’in yazÍsÍnÍ/mektubunu okuyan He/irakliyus, adÍ geçen sahabîye pek büyük iltifatlarda bulunmuó ve birçok defalar hususî sureĴe onunla görüómüótür. DöndüÂü zaman Gmparator, Peygamber Efendimiz’e Arapça olarak cevabî bir mektup göndermiótir ki, Feridun Bey MünóeâtÍ’na göre, aynen óöyle yazÍlÍ idi: “Li-Ahmede Rasûlillâhi min Kayseri Meliki’r-Rûm ellezî âmene bi(hî99)- Îsa’bnü Meryeme ennehû (ahmedehû100) kad câenî kitâbüke me’a rasûlike ve-ennî101 eóhedü enneke Rasûlüllâhi. Necidüke Índenâ mektûben ę’l-Gncîli beóóere bike Îsa’bnü Meryeme. Ve innî de’avtü’r-Rûme ilâ-en-yü’minû bike fe-ebev. Velev etâûnî le-kâne hayran lehüm. Ve-vüdtü en-âtiye Índeke fe-hadimtüke ve-Âasiltü kademeyke ve’s-selâmü.”102 (ȎȌ / 75) Bu Mektubun Türkçesi: “Allah’Ín Resûlü Ahmed’e, Rûm Gmparatoru olan Kayser’dendir. O (öyle bir) elçi ki, Meryem oÂlu Gsa -(onu gönderen Allah’a) çok hamd/óükür etmek üzere- ona iman getirmiótir/inanmÍótÍr. Bana elçin ile kitabÍn, (yani) mektubun geldi. Ben óehâdet ederim ki, sen Allah’Ín elçisisin! Seni Gncil’de yazÍlÍ bulmuóuzdur. Ve Meryem oÂlu Gsa seni müjdelemiótir. Rum kavmini/halkÍnÍ sana iman getirmeye davet eĴim. Kabul etmediler. EÂer bana itaat etmió olsalardÍ, onlara/onlar için hayÍrlÍ olurdu. Arzu ederim ki, senin yanÍna varÍp (sana) hizmet edeyim ve ayaklarÍnÍ yÍkayayÍm; ve’s-selâm.” Son (Ȏȍ / 76) MÍsÍr HükümdarÍ’na Hz. Peygamber’in Mektubu. Góbu mektubun aslÍ, MÍsÍr’Ín “Âhmîm” Beldesi’ndeki KÍbt ruhbanlarÍnÍn kütüphanesinde Hicrî 1285 senesinde bulunmuó ve bunun bir sureti de Malî 1324 yÍlÍnda Mekke-i Mükerreme’de elime geçmiótir. 99 100 101 102

Kaynak olarak gösterilen metinde bu zamir bulunmamaktadÍr. Bu ifade, yazarÍn ióaret eĴiÂi kaynak metinde yok. Bu mütekellim zamiri, gösterilen kaynak kitapta “ene” óeklindedir. Hem Allah Rasûlü’nün Gslâm’a davet mektubunun ve hem de buna Rum Kayseri’nin verdiÂi cevabÍn Arapça orħinal metinlerini görmek için bkz. Feridun Bey, Münóeât, s. 30. AyrÍca Nebî (s.a.s.)’in Kisrâ ve Kayser’e yazdÍÂÍ mektuplara dair rivayetler için bkz. ve kró. Muhammed b. Gsmail el-Buharî, Sahîhu’l-Buhârî, c. V/k.3 (Kitâbü’l-MeÂâzî), s. 136-146, yer ve tr. yok.

692

Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama

AsÍl mektup, Hz. Muhammed’in Hicreti’nin/Mekke’den Medine’ye göçünün yedinci senesinde Peygamberimiz Hazretleri tarafÍndan Sahabî Hatîb bin Ebî Belte’a eliyle BizanslÍlarÍn MÍsÍr HükümdarÍ MukavkÍs’a gönderilmiótir ki, bugünkü yazÍ ile örneÂi ve tercümesi aóaÂÍda olduÂu gibidir: (ȎȎ / 77) “Bismillâhirrahmânirrahîm. Min Muhammedin Abdillâhi ve Rasûlihî ile’lMukavkÍsi Azîmi’l-KÍbtÍ. Selâmün alâ meni’t-tebe’al-hüdâ. Emmâ ba’dü fe-innî ed’ûke bidi’âyeti’l-Gslâmi. Eslim telsem yü’tike’llâhu ecrake merrateyni. Fe-in-tevelleyte fe-aleyke mâ-yefce’u’l-kÍbtu. Yâ Ehle’l-Kitâbi te’âlev ilâ-kelimetin sevâin beynenâ ve beyneküm enlâ-na’büde illellâhe ve-lâ-nüórike bihî óey’en ve-lâ-yeĴehÍze ba’dunâ ba’dan erbâben mindûnillâhi; fe-in-tevellev fe-kûlû’ó-hedû bi-ennâ müslimûne.”103 Allah’Ín Rasûlü Muhammed Tercümesi: “Rahman ve Rahim (olan) Allah’Ín adÍyla. Allah’Ín kulu ve elçisi Muhammed tarafÍndan KÍbt’Ín ulusu/büyüÂü MukavkÍsa’dÍr. Rabbanî Hidâyet’e/Allah’Ín yoluna tâbi olanlara/uyanlara selâm olsun. Bundan sonra seni, Gslâm’a davet olan Kelime-i kehâdet’e/Allah’a ve Peygamberine inanmaya çaÂÍrÍyorum. Gslâm’a gel/gir (ki), selâmeĴe olursun/kurtuluóa erersin ve Allah sana iki ecir ve mükâfat/iki kat karóÍlÍk ve ödül ihsan eder/verir. EÂer sen bundan imtina edersen/kaçÍnÍrsan, KÍbt’Ín cürm/ günah ve kabahatlarÍ da senin üzerine olsun! Ey Ehl-i Kitâb, bizimle sizin aramÍzda müóterek/bir olan kelimeye geliniz ki (o da); Allah’tan gayriye/baókasÍna ibadet etmeyiz ve O’na óirk/ortak koómayÍz ve bazÍmÍz bazÍmÍzÍ rabler (edinmeyiz) ve ilâh tutmayÍz. EÂer siz bundan döner/yüz çevirirseniz, yine siz; ‘TanÍklÍk ederiz ki, biz muhakkak müslümanÍz’ diye söyleyiniz.”

V. Sonuç AnlaóÍlabilir bir Türkçe ile tam metnini aktarmaya gayret eĴiÂimiz müteveěâ Abdurrahman Aygün’ün; “Barnaba Gncili’ni ele geçirme hikâyesi ve bu kitabÍn içeriÂini, özellikle Hz. Muhammed (s.a.s.) ile ilgili âyetlerini deÂerlendirme” baÂlamÍnda kaleme aldÍÂÍ ve hâlen basÍlmamÍó vaziyeĴe bulunan bu eser hakkÍnda biz de óunlarÍ söyleyebiliriz: GörüldüÂü gibi, eserde bazÍ yerler; eÂer bu, müellif nüshasÍ ise yazarÍn yaólÍlÍÂÍ ve rahatsÍzlÍÂÍnÍn verdiÂi zihinsel meleke ve bedensel yorgunluk nedeniyle; yok eÂer müstensih nüshasÍ ise dikkatsizlik, konuya hâkim olamama durumu veya 103

Bu son cümle, Ku’ân-Í Kerîm’in 3/Âl-i Gmrân, 64. âyetinin metnidir.

693

Dinî ve Felsefî Metinler

bilemediÂimiz baóka sebepler dolayÍsÍyla eksik kalmÍótÍr. BirtakÍm imlâ ve ifade bozukluklarÍ ile kelime yanlÍólÍklarÍ da görmezden gelinmió ve bu noktalar tashih edilerek okuyucuya sunulmuótur. AyrÍca referans gösterimi hususunda da elden gelen çaba sarfedilmió ve gerek yazÍlÍ kaynaklar, gerekse insan kaynaklarÍ (risalede adÍ geçen óahÍslarÍn doÂum ve ölüm tarihleri ile isimlerinin ait olduklarÍ lisandaki orħinal yazÍlÍmlarÍ), ilgili yerlerden, özelikle internet ortamÍndan bulunarak belirtilmeye çalÍóÍlmÍótÍr. Cenâb-Í Hakk’Ín, engin rahmetini ve maÂęretini merhum yazarÍn üzerinden eksik etmemesini, kabrinde huzur ve nur içinde yatmasÍnÍ temenni ederken, -henüz el yazmasÍ hâlinde olan- bu risalesi hakkÍnda küçük bir tenkiĴe bulunmaktan kendimi alamÍyorum. O kritik de óudur: Bu eserde, baótan sona kadar duygusallÍk aÂÍr basmaktadÍr desek, herhalde müellife haksÍzlÍk yapmÍó olmayÍz. Zira yazar, bu risalesini kaleme alÍrken, dinî ve millî hislerini sÍkça ortaya koymaktan çekinmemiótir. Ancak bunlarÍ söylerken, o ruh hâlini anlamakta güçlük çekmediÂimizi belirtmekte de fayda var. Çünkü yazarÍn kióiliÂini, yaóadÍÂÍ çevreyi, yetióme óartlarÍnÍ ve bulunduÂu ortamÍ göz önüne aldÍÂÍmÍzda, ona hak vermemek elde deÂil! köyle ki; asker kökenli, Kur’an’Í ezberleyerek hâfÍz, kutsal topraklarÍ ziyaret ederek hacÍ olmuó; OsmanlÍ’nÍn kÍrÍlma Cumhuriyet’in kurulma aóamasÍnda, özellikle Ulusal Kurtuluó Mücadelesi sÍrasÍnda mesleÂi icabÍ uzun yÍllar aÂÍrlÍklÍ olarak Ehl-i Salîp denen HaçlÍ ordularÍyla, yani Hristiyan devlet ve topluluklarÍyla savaómÍó olmasÍnÍn yanÍsÍra; Avrupa’da epey bir süre kalmÍó ve birkaç batÍ dilini iyi biliyor olmasÍndan dolayÍ, o dünyanÍn iç yapÍsÍna vâkÍf olmasÍ da ióin içine girince, onlarÍn inanç ve yaóayÍólarÍnÍn temelini oluóturan Gncil gibi kutsal bir metni ele alÍrken ve onu yorumlarken hamâseĴen uzak kalamayacaÂÍnÍ ve kurtulamayacaÂÍnÍ tahmin edebilir ve bu tür bir yaklaóÍmÍ normal karóÍlayabiliriz. Tüm bunlarÍn ötesinde; açÍkçasÍ, bilimsel ve teknik yönden birtakÍm arÍzalar taóÍmasÍna raÂmen yine de bu eser, hâlâ güncelliÂini koruyan bir meseleye tahsis edilmió olmasÍ itibariyle hakikaten önemli bir çalÍómadÍr diyoruz. Onun içindir ki, bizim bildiri çapÍndaki bu mütevazÍ gayretimiz, bir adÍm daha ileri götürülerek, bu eserin, diÂer nüshalarÍyla karóÍlatÍrmalÍ biçimde edisyon kritiÂi (=tahkîk ve tahrîci) yapÍlarak orħinal metniyle birlikte yayÍnlanmasÍ, en büyük dileÂimizdir. Bu adÍm atÍlÍrken, bu sunumun ardÍndan -hem müzakereci ve hem de dinleyicilerden- gelecek eleótiri ve katkÍlarÍn da, sözkonusu çalÍómaya muhakkak yön verici ve yol gösterici olacaÂÍna inancÍmÍz tamdÍr. Bu duygu ve düóüncelerle, bizi sabÍrla dinleme lutfûnda bulunduÂunuz için hepinize sonsuz teóekkürlerimi arz ediyorum.

694

Yirmibirinci YüzyÍlda Yeniden Okuma, Anlama ve AlgÍlama

VI. Kaynakça KUR’ÂN-I KERÎM GNCÎLÜ BERNABA, (Gngilizceden Arapça’ya çeviren: Dr. Halil SEÂDE), Dâru’l-Beóîr, Kahire trz. el-KGTÂBÜ’L-MUKADDES (Kütübü’l-‘Ahdi’l-Kadîm ve’l-‘Ahdi’l-Cedîd), Dâru’l-Kitâbi’l-Mukaddes ę’ó-karkÍ’l-Evsat, Kahire 2004 (Gkinci BaskÍ). KGTABI MUKADDES / Eski ve Yeni Ahit (Tevrat ve Gncil), KitabÍ Mukaddes kirketi, Gstanbul 1985. el-ACLÛNÎ, Gsmail b. Muhammed, Keófu’l-Hafâ ve Müzîlü’l-Glbâs, I-II c., Dâru’l-Kütübi’lGlmiyye, Beyrut 1418/1997 (Birinci BaskÍ). AYDIN, Mehmet, “Faraklit”, DGA, c. 12, TDV YayÍnlarÍ, Gstanbul 1995, s. 165–166. AYGÜN, Abdurrahman, Barnaba Gncili ve Hazret-i Muhammed HakkÍndaki TebóîrâtÍ, mahtût/yazma kaynak nüsha, Gstanbul 1942. AYGÜN, Abdurrahman, Türk HaritacÍlÍk Tarihi, I-II c., Harita Genel MüdürlüÂü YayÍnlarÍ, Ankara 1980. AYGÜN, Abdurrahman, Türk HaritacÍlÍk Tarihi, III. c., Harita Genel KomutanlÍÂÍ YayÍnlarÍ, Ankara 2002. el-BUHÂRÎ, Muhammed b. Gsmail, Sahîhu’l-Buhârî, I-VIII c./4 k., Dâru’l-Fikr, yer ve tr. yok CGLACI, Osman, “Barnaba Gncili”, DGA, c. 5, TDV YayÍnlarÍ, Gstanbul 1992, s. 76–81. CGLACI, Osman, “Barnaba Gncili Üzerine Bir Türkçe Yazma”, Diyanet Dergisi/Dinî, Glmî, Edebî Üç AylÍk Dergi, DGB YayÍnlarÍ, Ankara (Ekim-KasÍm-AralÍk) 1983, c. XIX, sy. 4, s. 25–35. DEVELLGO

Smile Life

Show life that you have a thousand reasons to smile

Get in touch

© Copyright 2024 DOKU.TIPS - All rights reserved.